18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 14 MART 2011 PAZARTES 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ Yergi ustası Mevlut Akyıldız’la Kibele Sanat Galerisi’ndeki ‘Turkeyland’ sergisi ve resim serüveni üzerine Hayatı taşlayan ressam ÖZLEM ALTUNOK Önce Kurtuluş’taki atölyeevi’nin sarı, yeşil dış kapısına asılı, kendi elinden çıkma apartman tabelasıyla “hoş geldin”i çakıyor Mevlut Akyıldız, sonra “buyur” ediyor tombul şen şakrak hanımlar, kaytan bıyıklı Osmanlı paşalarının dünyasına. Büyükçe bir sehpanın etrafına konuşlanıyoruz, bu kez sehpadaki geniş kalçalı, dolgun göğüslü Türk usulü Afrodit, kibrit kutusunun üzerindeki “hanfendi”ler, mucize yaratan adamlar selamlıyor… İşte bu atölye Mevlut Akyıldız’ın 16 Nisan’a kadar İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde sürecek “Turkeyland” sergisinin de üretim merkezi. 2007’de Borusan’daki “Ala Turkey”, geçen yıl Galeri Işık’taki “Bindik Bir Alamete Çıkıyoruz Selamete” sergileriyle bir anlamda “yeniden keşfedilen”, gelin görün ki 35 yıldır sadece resim yaparak hayatını sürdüren Akyıldız, bu durumdan hiç de şikâyetçi görünmüyor. Belki de içinden “Bindik Bir Alamete, Çıkıyoruz Selamete” diyor ya da “Önüm, Arkam, Sağım, Solum, Sobe…” Son dört yılda hazırladığınız sergilerle isminiz öncesine oranla daha çok duyuldu. “Yeniden keşfedildiğiniz” söylenebilir mi? Haklısınız, galiba öyle oldu. Zaten yıllardır resmimde olan bir unsur hiciv, son sergilerde daha da öne çıktı. Bana göre bunun açıklaması şöyle: 80’lerden başlayarak modern sanat adı altında tuhaf bir trend oluştu ve ciddi bir kandırmaca yaşandı. Oysa modernlik her ülkenin kendi ulusal değerleri üzerine inşa edilir. Batı’daki sanatsal akımlarını, kendi gerçekliğinizi bir kenara bırakarak uygularsanız kendinizi kandırır, sadece “güncel”, gelip geçici olursunuz. Önemli olan her dönem var olabilmek. Nasıl bugün Nâzım’ın şiirinde bugünkü dünyanın şairiymişçesine bir söylem varsa, öyle var olabilmek gerekir. Ben de 35 yıldır bu dünyanın içindeyim ve sadece bu işi yaparak var olmaya çalışıyorum. “Hayatla alışverişimde bir sürü şeye tepki gösteriyorum. Topluma karşı sorumluluğum ile yaptığım iş arasında bir bütünlük oluşturarak yapıyorum bunu. Aslında bu ülkede her şey bıçak sırtında gidiyor ve ben bu durumları çok ciddiye alıyorum.” Sergide “Körle Yatan Şaşı Kalkar”, “O Duruşa Vuruş Kaç Kuruş”, “Üzümünü Ye Bağını Sorma”, “Önüm, Arkam, Sağım, Solum, Sobe” gibi hep gündelik hayatımıza yerleşmiş kalıp cümlelerden, deyimlerden, atasözlerinden yola çıktığım resimlerim var. Bir gerçekliğe dışarıdan bakmak, oradaki absürdlük, o gidip gelmeler beni çok ilgilendiriyor. ‘Ulusal Medya 2010’ 1 Seçimlere giderken iktidar ve ortakları ağlarını bu kez Odatv üzerinden örüyor. Odatv, iktidar yandaşlarının sürdürdükleri büyük nefret ve “yamuk gazetecilik” yayınlarına karşı “çelişkileri” gören, ifşa eden ve analiz eden bir yayın politikasına sahipti. Hukuki yanlışlıkları, kasıtlı medya yargılamalarını ele alıyordu... Yandaş medyadan kişiler, bazen aşırı kaçan bu polemiklerden fazlasıyla nasibini alıyordu... Polemiklerinin sertliğini tartışabilirsiniz ama Türkiye’de iktidarın neden olduğu derin yarılma ortamını düşünün; Ergenekon yargılamalarındaki büyük hukuksuzluklara çanak tutan, herkesi suçlu ilan eden büyük medya propaganda makinesini düşünün... Odatv’den sürdürülen polemik, bunların yanında zemzemle yıkanmış kalır! Odatv’ye en büyük suçlama, anladığım kadarıyla, bilgisayarlarında bulunan Ulusal Medya 2010 isimli 11 sayfalık “belge”. Belgenin tamamını okumadım. Ama ne zararı var? Birtakım yandaş gazeteci ve köşe yazarlarının ellerine tutuşturuldu, onlar da köşelerinde ve çıkartıldıkları TV’lerde ellerinde sallayarak, okuyarak veya yazarak, “önemli” yerlerini açıkladılar. Metindeki şu “amaç”a bakın, başlı başına bir komedi: “Ergenekon ve benzeri siyasal komplo/ihanet davalarının sonucunda tutuklananların serbest kalmaları ve şerefli Türk ordusuna, devrimci aydınlarına, ulusalcı kalemlerine ve siyasetçilerine, başta cemaat ve AKP yandaşları olmak üzere, komplo kuranların cezalandırılmaları için çıkarılacak ihaneti vataniye kanunu kapsamında yargılanmalarının sağlanması amacıyla, ulusal medya üzerine düşen görevlerin belirlenmesi gerekmektedir.” Nazlı Ilıcak, örneğin bu “amacı” şöyle özetliyor: 1) Ergenekon davalarının inanılırlığını zedelemek. 2) Şüphelilerin serbest kalmasını sağlamak. 3) Cemaat ve AKP taraftarları da dahil, soruşturmayı yürüten kişilerin vatana ihanet kapsamında yargılanması için kamuoyu oluşturmak. Ilıcak, bu çıkarsamanın bütün ülkeyi suçlu durumuna düşüreceğini, muhalefeti cehenneme havale ettiğini göremeyecek kadar akla sahip değil mi? “Belge”de “Strateji” şöyleymiş: “Yürütülmekte olan operasyonların siyasal olduğu, AKP ve cemaatin, cumhuriyet ilke ve devrimlerine karşı rövanşist düşüncelerle giriştiği sivil/faşist bir hareket ve diktatörlüğe uzanan yeşil bir devrim olduğu anlatılmalıdır… AKP ve cemaate karşı ulusal medya topyekun harekete geçirilmeli ve komploları boşa çıkaracak propaganda ve kara propaganda unsurları etkili bir şekilde kullanılmalıdır. Kemalist ideolojiye karşı yürütülen savaşa destek veren medya organlarına, yandaş medya damgası vurulmalıdır… Başlatılan yargı sürecinde, karşı tarafın elde ettiği delillerin boşa çıkarılması ve değersizleştirilmesi adına savunma makamlarının geliştirdiği argümanlar kullanılmalıdır...” 1) Metin, “Ergenekon Terör Örgütü”nun dışarıda varlığını sürdürdüğünü “belgelemek” niyetindedir! 2) Bu belge ve içindeki ifadeler, tamamen uydurulmuş kokmaktadır! “Karşı taraf”ın, “onlar yazsa yazsa böyle yazar” mantığıyla kaleme alınmıştır ve pek çok yerde sırıtmaktadır. “Rövanşist”, “yeşil devrim” vb.. Böyle bir örgütün dışarıda varlığına inansak bile, böyle bir “metni” kaleme alması komiktir! İçeride “elemanları” yargılanırken ve hepsi böyle bir örgütün olmadığını savunurken “örgütün” 11 sayfalık metni dağıtması (şimdilik sadece bir yerde bulundu, ama başka yerlerde de “bulunması” beklenmeli!), zırvalıktır! Böyle bir “gizli örgüt”, böyle bir aptallığı yapmaz... Diyelim ki, bu örgüt “yaşıyor”, “bu talimatlarını” olsa olsa sözlü olarak iletir!.. 3) Odatv gibi bir muhalif yayıncılık, gerçek olduğunu bir an kabul etsek bile, böyle bir “metni” bilgisayarlarında tutmaz. Soner Yalçın ve arkadaşları “vaaay bu sevgili örgütümüzden geldi, kutsal bir metindir, ona dokunamayız..” diyerek mi bilgisayarlarında bunu sakladılar! Ey yandaş medya, komik olmayın veya başkalarını aptal yerine, kendinizi de aptalın aptalı yerine koyarak, bu metni savunmayın! 4) Metin, aslında, Silivri/Ergenekon tutuklama, yargılama, belgeler vs. konularındaki tüm hukuksuzlukların, tutarsızlıkların ve falsoların deşifre olmasına karşı hazırlanan büyük bir savunma operasyonudur! Yargılamalar ve tutukluluk halleri, dünyada da tepki çekmeye başlamıştır! Sanki hukuksuzluklar yoktur, sanki belge sahtekârlıkları yoktur, sanki hukuksuzluklara yöneltilen eleştirilerin hiçbiri doğru değildir! Veee, bütün bunlar aslında ve sadece, “dışarıdaki Ergenekon örgüt”ünün, “kara/gri” propagandalarının sonucudur!.. 5) Bu metnin en büyük zaafı, uydurukluğunun en büyük kanıtı da bu geri zekâlı mantıktır. Metin, öylesine uçuyor ki, sanıkların savunmalarını, savunma gerekçelerini, iddianame veya suçlamalardaki hukuksuzlukları ve yanlışlıkları bile “Ergenekon örgütü”nün kara propagandası olarak, medyaya talimatı olarak nitelemektedir!.. 6) Dedik ki metin, bir savunma operasyonudur. Tabii, bir iktidar için, en büyük savunma saldırıdır! ıyor’ duymadım, eserleriniz müzayedelerde yer alm “Geçenlerde ünlü bir koleksiyoncu ‘Adınızı hiç pazara l alırsanız o kadar değerlisiniz. Bugün harıl harı dedi. Anlayış bu; ne kadar çok müzayedede yer lıyor.” resim üretiliyor. Resmin kendisi değil, etiketi satı Bir yanda Osmanlı paşaları, masallar, mitoloji, bir tarafta Beyoğlu’nun arka sokakları, bugün var. Üstelik kitsch ve absürd işler çıkıyor ortaya… Nasıl bir karışım bu? Çünkü sanatımın odağı insan ve yaşam. Geçmiş, kültürel birikim, geleneklerden yola çıkıp var olan ezberleri deformasyona uğratıyorum. Öte yandan nargile içen adam da Antakya’daki nalbant da, pavyondaki kadın da, Aydın’daki develer de beni ilgilendiriyor. Gönüllü resim gezginiyim… Aydın’da yedek subayken hafta sonları yasak olmasına rağmen belediye sınırları dışına çıkıyordum gezmeye. Bir gün sabahın erken bir saatinde çamların arasından absürt bir şekilde zil sesleri eşliğinde tuhaf yaratıklar geçmeye başladı. Önde deveci adam, parmağında kocaman altın bir yüzük, ardından şıngır şıngır, süslü develer… Deve güreşi bahane, herkes birbirine hava atıyor, ortada bir gurur, nispet var, bir yandan bütün kasabayı saran toplumsal bir festival havası, ortak bir heyecan… Bu tür anlar kolay yakalanmıyor, ben o anların içine atıyorum kendimi. Deve güreşi bahane Peki bu ironik ve matrak yaklaşım nasıl ortaya çıktı? 20’li yaşlarda sokaklarda, pavyonda, pazarda zaman geçirmeye başladım. Dışarıdan bakınca kötü denilen o hayatların içinde, girdap Öfke değil kızgınlık Lüküs Hayat biçiminde bile olsa, insanların hep hayata tutunacak bir şeyler bulduğunu gördüm. Anladım ki, bir şeyin kafasını kopardığınızda, yani bir şeyi reddettiğinizde o mesele hallolmuyor. Belki bu yüzden o kadar keskin, sert yaklaşamıyorum. Bu, belki de hayatla baş etme yöntemidir sizin için? Olabilir, öfke değil belki ama hayatla alışverişimde kızgınlıkla bir sürü şeye tepki gösteriyorum. Ve Camaltı, resim, heykel, plak göbeği, sabun etiketi ve hatta şu masada gördüğüm kibrit kutularının yüzeyleri… Bütün bu farklı teknikler, malzemeler, ifade arayışları nasıl araçlar sizin için? Diyelim ki Kalan Müzik’e kanto albümü yapılacak, besteleri dinliyorum, o dönem hakkında araşbunu topluma karşı tırma yapıyorum… sorumluluğumla yapDikkatimi birden ka“Sanatımın odağı tığım iş arasında bir dınların kolyeleri çebütün oluşturarak yakiyor, sahneye çıkan insan ve yaşam. pıyorum. Aslında bu ilk Ermeni kadınlar Kültürel birikimden, ülkede her şey bıçak sonra… Çoğunun yügeleneklerden yola sırtında gidiyor ve zünün ifadesinin erçıkıp ezberleri ben bu bıçak sırtı keksi olduğunu saptıdurumları çok cidyorum. O günün şartdeformasyona diye alıyorum ama larında o sert çizgilerin, uğratıyorum. Öte sonuç olarak ortaya dişiliklerini öne çıkaryandan nargile içen “ciddiyetsiz” işler mamak için yaratılan çıkıyor. bir imaj olduğunu düadam da, Bu “ciddiyetşünüyorum. Oyun afişi, Antakya’daki siz” çalışmalarıposta kutusu, plak gönalbant da, nızda hep Türkibeği… Bu yoldan gipavyondaki kadın da ye insanının aradince, yani malzeme bol da kalmışlığını, olunca eskilerin çarşı beni ilgilendiriyor. iktidarları, sonressamı gibi çalışıyoGönüllü resim radan görmeleri, rum. Şarap etiketine bigezginiyim.” şakşakçıları resle hikâye çıkıyor. mediyorsunuz… 94’te “Very Important Paralılar” sergisinde Türkiye’nin “top ten” ailesini resmetmiştim ve çok tepki almıştı. Görgüsüz bir zenginliği anlatmaktı amacım. Çünkü bizde bitmek bilmeyen bir özenti, Batılılaşma sevdası var. Hukuk, eğitim, sağlık sisteminiz çağdaş değilse sanatınız nasıl çağdaş olacak ki? Bu eşyanın tabiatına aykırı. üzayedelere sıcak bak“2001 Gece Masalları”nda da mam, hatta bir kısmıy2001 krizi ve sonrasındaki Türkiye la mahkemelik bile olmanzarasını, sıradan insanların hadum. yata tutunma çabalarını anlatmaya 30 yıllık resim serüveni olan bir çalıştım. Benim derdim bu tür çeinsanın müzayedede resminin ollişkiler. masını ayıp buluyorum. Bize “pazarda yerinizi bulursunuz” diyorlar. Ben de onlara diyorum rşimet sağ olsun! ki “Milat Maya Galeri ile Bu serginin adından da anla1950’lerde başlıyor, 60 yıllık şılacağı gibi Türkiye’yi Disneyözel galeri geçmişiniz, 100 yıllık land’e ithafen “Turkeyland” olabir resim pazarınız var. Bu parak tanımlıyor, yine birçok abzarda gerçek yerinizi bulmanız sürtlüğü işaret ediyorsunuz. Neiçin 8090 yıl geçmesi lazım.” dir Türkiye’yle derdiniz? Geçenlerde ünlü bir koleksiyoÇünkü Disneyland’e girdiğiniz nerle görüştük. “Ben sizin adınızaman sanal bir dünyada eğleniyor, zı hiç duymadım, eserleriniz hiç uzay gemisine biniyorsunuz, oradan müzayedelerde yer almıyor” deçıktığınızda yine gerçek dünyayla di. Anlayış bu, ne kadar çok mükarşılaşıyorsunuz. “Turkeyland” zayedede yer alırsanız o kadar debaşlığını uykumdan uyanıp bulğerlisiniz. Bugün harıl harıl pazadum, Arşimet gibi “Buldum” dera resim üretiliyor. Resmin kendidim. “Turkeyland” belki de benim si değil etiketi satılıyor. bütün resim serüvenim için kullanılabilecek bir başlık. Çarşı ressamı gibi ‘Resim değil, etiketi satılıyor’ M A Öyle bir metin kaleme aldılar ki, Ergenekon ve diğer açılan davalar konusunda, hiç kimse bir savunma yapamaz… Savunmaları medyaya taşıyanlar, davada hukuksuzlukları yazanlar, tutuklulukların haksız sürdürüldüğünü ileri sürenler, yargıyı, savcılığı, cemaati, polisi, iktidarı eleştirenler.. hepsi.. …ama hepsi “bu metin gereğince”, Ergenekon terör örgütünün kara/gri propagandası, emir ve talimatları doğrultusunda hareket ediyor.. …Ve hepsi suç işliyor, örgüt üyesidir ve tutuklanmalıdır! Bu köşe dahil! Nitekim, kızıl/gri/kara/sarı saçlılar, TV ve köşelerinde, muhalifleri, ETÖ’nün psikolojik harekâtını sürdürmekle suçluyor! Düşünüyorum da, acaba bu metni onlar mı yazdı! Bu kadar güçlü savunmaları, bu kuşkuları akla getiriyor! Çeşitli açılardan metin, bir özgürlük ve hukuk düşmanı gücün, Türkiye’yi karanlığa sürüklemek amacıyla karşı karşıya olduğumuzun kanıtıdır! C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle