18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y K Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y 9 3 8 7 14 13 14 10 11 12 16 13 12 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y K K K 12 11 7 16 20 19 11 15 12 15 8 4 2 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki B Stockholm B Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih K Berlin PB Budapeşte K Madrid PB Viyana PB 1 10 1 12 10 9 11 7 5 2 1 21 0 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam K K PB Y Y PB PB B K PB K B B 2 1 12 12 6 11 2 0 3 3 2 19 19 Ülke geneli çok bulutlu ve yağışlı geçecek. Yağışlar Doğu Akdeniz ile Doğu Anadolu’nun batsında kuvvetli olmak üzere genellikle yağmurlu ve sağanak, Doğu Karadeniz’in iç kesimleriyle Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusunda karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Doğu Karadeniz’in iç kesimleriyle Doğu Anadolu Bölgesi’nde çığ tehlikesine karşı tedbirli olunması gerekmektedir. 25 ŞUBAT 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Şubat GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK sırtlarında bavullar havaalanına ve limana erişebilmek için 20 kilometre yürüyorlardı. Aç, susuz! Çevrede koruyucu ne bir asker, ne polis. Yoktu! Başları önde, asfalt yolun kenarında uzun kuyruk oluşturarak… İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi ordularından ve zulmünden kaçan insanlar gibiydiler… Konuşmadan yürüyorlardı... Canlarını kurtarmak için… Gözleri önünde edindikleri her şeyin talan edildiğini yaşayarak… bir uçağa, bir gemiye kapağı atma umuduyla havaalanına veya limana doğru yürüyorlardı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen “en büyük tahliye” olayını anlatırken, tek bir can kaybından söz ediyor ama 25 bin insanımızın Libya’nın çeşitli kentlerinde isyancılar, paralı askerler tarafından talan edildiğine, dövüldüğüne, hakarete uğradığına değinmiyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na bir gazeteci hükümetin Libya’da isyan ve şiddet olayları başladıktan ancak üçdört gün sonra tahliye işlemlerine girişmesindeki gecikmenin nedenlerini sormadı. Hiçbir gazete bizim gazetede Bahadır Selim Dilek imzalı, aslında ilk sayfada manşetlere layık, tahliyelerle ilgili soru işaretleri içeren haberi yayımlamadı. Medya haberleri ve yorumları; daha ilk gün, Tunus’la başlayan ve Mısır’da Mübarek’i deviren isyan hareketlerinin domino etkisi yapacağını, Arap ülkelerine yayılacağını ilan etti. Kuzey Irak’ı kasıp kavuran özgürlük ateşinin 42 yıldır Libya’yı babasının çiftliği gibi yöneten, ailesine büyük bir mali imparatorluk kuran Kaddafi’ye de yönelmesi zaten bekleniyordu. Yöneldi. İsyanın ilk üç gününde Başbakan RTE, Kaddafi ile iki kez telefonla konuştu. Bu sırada Türkiye’nin Libya’da kentlerde, şantiyelerde, evlerde mahsur kalan, yiyecek, su sıkıntısı çeken ve can korkusuyla bekleşen 25 bin insanla ilgili bir kararı olduğu işitilmedi, duyurulmadı. Bir iki uçak gitti geldi ve birden hükümette jeton düştü. Deniz Kuvvetleri’nin himayesinde denizden bugüne dek görülmemiş büyük tahliye hazırlıklarının başlanacağı açıklandı. Hükümet, Libya’daki olaylara neden geç teşhis koydu? Tabii şu andaki bilgilere göre, soru şöyle yanıtlanabilir: Tunus isyanının bütün Arap ülkelerine yayılması olasılığı hükümeti uyandırmadı. Uyarmadı. Kargaşaya açık her Arap ülkesini her açıdan kapsayacak hazırlıklara girişmedi. Çankaya’daki AKP’li, hükümet; Libya’ya, Libyalıya “kardeşlerimiz” diye seslenirlerken, oradan kaçıp gelenler, “Ne kardeşi? Bu Araptan kardeş olmaz” içeriğinde açıklamalar yaptılar. Libya’ya ve Libyalıya, aslında bütün Arap ülkelerine ve halklarına kardeş diye seslenmek bu iktidarın tutkusu. Ne kardeş ama? Kardeşi vuran kardeş! Kardeşe ağzına gelen hakareti yapmaktan çekinmeyen kardeş! “Kardeşi” soracaklara, işte yanıt: Libya’yı uzun yıllar temsil eden Kaddafi gibi ruh hastası bir adamın toplumuna tercüman olarak Türkiye ve Türklere nasıl hakaret ettiğini en iyi bilen… …Başbakan Erbakan ile Libya’ya giden, o günlerde Refah Partili, Hoca’nın öncelikli yardımcılarından, ne ki bugün Çankaya’da devleti temsil eden AKP’lidir. Devlet bütün olanaklarını seferber etmiş. Görevini yerine getiriyor. “Tarihin en büyük tahliyesi” başlamadan önceki hükümetteki diplomatik, politik hatalar, zaaflar bugün tartışma konusu değil. Fakat, yarın? Bugün söylenmeyen, söylense de üzerine gidilmeyen hatalar, hükümetin olaya zamanında doğru teşhis koyamamasından kaynaklanan olumsuz sonuçlar… yarın mutlaka bir bir ortaya çıkacak ve… herhalde Meclis’te araştırma konusu olacak. Olmalıdır. Zira daha bugünden burunlara kötü kokular geliyor! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 18 Şubat Cuma günü Çankaya Köşkü’nde sürpriz bir ziyaretçisi vardı. Basına açıklanan programda yer almayan konuk, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’den başkası değildi. Başbakan Tayyip Erdoğan birkaç saat önce Ricciardone için “acemi elçi” sıfatını kullanmıştı. Sebebi Amerikalı diplomatın Odatv’ye yapılan baskın ve gazeteci Soner Yalçın ile arkadaşlarının tutuklanmasını basın özgürlüğü ilkesiyle bağdaştırmakta güçlük çekmesiydi. Başbakanlık ve Dışişleri kulisleri Erdoğan’ın bu sözleri sonrasında ABD’li diplomata uzun bir süre randevu vermeyeceği yönündeki iddialarla çalkalanıyordu. Oysaki aynı gün Ricciardone, 20 gün içinde ikinci kez Çankaya Köşkü’ne çıkıyordu... ABD’nin yeni büyükelçisi 20 Ocak’ta Ankara’ya geldikten bir hafta sonra 28 Ocak Cuma günü Çankaya Köşkü’nde gerçekleşen kabulde güven mektubunu sunarak görevine başladı. Tam üç hafta sonra 18 Şubat’ta ABD Büyükelçisi yine aynı odadaydı. Bu kez tek başına. Yanında not tutucu bir yardımcı dahi olmaksızın. Görüşmenin biraz olağanüstü olduğu kesin. Çünkü birçok ülkede olduğu gibi Türk diplomasi geleneğinde de, ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Erdoğan “Acemi elçi” derken, Ricciardone Köşk’teydi Gül ayrıca Ahmedinejad ve dini lider Hamaney üzerindeki tüm kişisel etkisini kullanarak İran’da gözaltında bulunan iki Alman gazeteciyi de kurtardı. Gül’ün Tahran’da verdiği mesajlar Washington tarafından dakikası dakikasına takip ediliyordu. 15 Şubat Salı akşamı gazetecilerle sohbet eden Ricciardone’nin, Odatv ve Balyoz tutuklamalarına ilişkin sözleri ertesi gün manşetlerde yer alırken, Gül’ün Tahran gezisine ilişkin ifadeleri doğal olarak gerektiği ilgiyi göremedi. Şöyle diyordu Ricciardone: “Cumhurbaşkanı Gül’ün İran’a yaptığı ziyarete hiçbir şekilde eleştiride bulunamayız. Çünkü zor ve dengelerin gözetilmesi gereken hassas bir ziyaret gerçekleştiriyor. İran çok zor ve karmaşık bir ülke. Hele komşusu olan Türkiye için daha da karmaşık. Cumhurbaşkanı hem ticareti arttırmak istediğini söylüyor hem de Türkiye’nin İran rejimine yönelik uluslararası yaptırımlara bağlı kalacağını söylüyor. İkisini bir arada yürütmek kolay değil. Ama Gül başarıyor. Gül’ün orada yaptığı demokrasi çağrısını ABD olarak çok önemsiyoruz.” Ricciardone, salı günü sabah saatlerinde istediği Çankaya randevusunun ipucunu da şu sözlerle verdi aslında: “Döner dönmez kendisiyle görüşmek için sabırsızlanıyorum...” ASKERİ CASUSLUK İDDİANAMESİ Gül’den Ricciardone’ye ‘Özel’ Randevu yabancı büyükelçilerin cumhurbaşkanı ile görüşmeleri çok nadir gerçekleşen bir uygulamadır. Bir kez güven mektuplarını sunarken kabul edilirler, bir de veda için. Bu iki geleneksel randevu dışındaki tüm görüşmeler Dışişleri Bakanlığı kanalıyla yapılır. Büyükelçilerin muhatapları da duruma göre bakanlıkta o ülkenin yer aldığı bölgeden sorumlu genel müdür ya da müsteşar yardımcısıdır. Dışişleri Müsteşarı bile, çok istisnai haller ya da kriz durumları olmadıkça büyükelçilerle muhatap olmaz. ABD Büyükelçisi büyük olasılıkla Gül’ün muhatabı Başkan Obama’ya ilk ağızdan bilgi ulaştırmak istediği için doğrudan Gül ile görüşmek istemiş, bu talebi de uygun bulunmuştu... Acaba gerekçe neydi? Gül’ün ABD Büyükelçisi’ne böylesine özel bir randevu vermesinin ardındaki sebep, sanıldığı gibi Ricciardone’nin AKP’li bakanlar tarafından ‘içişlerimize karışma’ diye yorumladığı “Odatv baskını ve basın özgürlüğü çelişkisi” değil. Hatta o konu hiç konuşulmamış dahi olabilir. Ricciardone’nin randevu gerekçesi Köşk’e “İran” olarak bildirilmiş. Belki de bu gerekçe nedeniyle talep 48 saat gibi oldukça kısa süre içinde karşılanmış. Cumhurbaşkanı Gül, beraberinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte 13 Şubat’ta çıktığı Tahran ve Tebriz ziyaretlerini kapsayan İran gezisinden 16 Şubat Çarşamba akşamı döndü. Ziyaret, zamanlaması açısından önemliydi. 14 Şubat’ta İranlı rejim muhaliflerinin Tahran sokaklarında dövüldüğü saatlerde Ahmedinejad ile buluşan Gül demokrasi mesajı vererek, “bölge liderlerinin, halklarının reform taleplerini yerine getirmezlerse, halkların işi ele alarak reformu kendilerinin gerçekleştireceği” uyarısında bulundu. Nitekim bu sözleri daha sonra Köşk’te görüştüğü birçok yabancı devlet adamından “Büyük cesaret gösterdiniz” şeklinde övgüler de aldı. ‘493 bin gizli belge ele geçti’ İstanbul Haber Servisi Şantaj ve askeri casusluk iddialarına ilişkin 56 sanık hakkında hazırlanan iddianamede, emekli Albay İbrahim Sezer’in de aralarında bulunduğu 5 örgüt yöneticisinin olduğu ileri sürüldü. İddianamede soruşturmanın 28 Nisan 2010’da emniyet birimlerine gelen bir eposta ihbarıyla başladığı anlatıldı. İhbarda Vika, Dilara ve Gül isimli kişilerin oluşturduğu fuhuş çetesinden söz edildiği ifade edilerek söz konusu suç örgütüne ilişkin telefon dinlemelerinde, emekli Albay İbrahim Sezer ve Zeki Mesten’in fuhuş çetesinden sık sık kadın temin ettiğinin belirlendiği anlatıldı. Haklarında işlem yapılan şüphelilerde toplam 493.058 adet devletin güvenliğine ilişkin gizli belge ile 43 adet askeri birlik ve üslere ait gizli kamera görüntüsü bulunduğu kaydedildi. Genelkurmay’ın, ele geçen belgelerin, yabancı devletin eline geçmesi durumunda, yabancı devlete yarar sağlayacak nitelikte olduğunu bildirdiğine dikkat çekildi. TÜBİTAK’ın ise “belge ve fotoğraflar terör örgütlerine karşı mücadelede zafiyet yaratacaktır” dediği kaydedildi. İddianamede “Örgütün hücre yapılanması var. Özellikle TÜBİTAK tarafından TSK için yürütülen ve ülke yararına gerçekleştirilen projeleri durdurmaya, yavaşlatmaya veya engellemeye çalıştıkları, casusluk faaliyeti kapsamında elde ettikleri bazı belge veya projeleri yabancı ülkelere pazarlamayı planladıkları anlaşılmıştır” ifadeleri yer aldı. İbrahim Sezer’den ele geçirilen flash bellekte eş değiştirme şeklinde yapılan fuhuş organizasyonlarıyla ilgili “swinger” adlı dosyanın bulunduğu, Sezer’e gönderilen mektupta, “Sezer istediğin swinger ailelerle ilgili gerekli araştırmayı yaptım. Böyle istekli aileler var. Başlangıçta 10 aile bulsak yeter” yazdığı ifade edildi. [email protected] Ergenekon davasını izleyen Tarık Akan ülkenin moralinin yerinde olmadığını söyledi ‘Acı bir dönem yaşıyoruz’ HATİCE TUNCER İkinci Ergenekon davasında tutuklu sanık emekli Albay Levent Göktaş, suçlanmasına dayanak olan ve şahsına ait olmayan 51 No’lu DVD’nin kopyasının kendisi gözaltına alınmadan 1 hafta önce çıkarıldığını söyledi. Silivri’de görülen davanın 106. duruşmasında sanık Levent Göktaş savunmasını sürdürdü. Göktaş, gazeteci Saygı Öztürk ile yaptığı telefon görüşmesinde “Levent Paşa’nın durumu ne oldu şimdi” sorusuna verdiği “Haber yok kendisinden. Şu anda firari olarak gözüküyor” şeklindeki yanıtını açıklarken “Levent Ersöz Paşa’yı hayatımda hiç görmedim, birlikte çalışmadım” dedi. İddianamede kasıtlı olarak Poyrazköy davası sanığı emekli Binbaşı Levent Bektaş ile 304 kez görüştüğünün yazıldığını savunan Göktaş, “Levent Bektaş ile yoğunluğunu kendisinden satın aldığım araçla ilgili konuşmalarını kapsayan 2 yıl içinde 151 kez görüşmem vardır” dedi. Eskişehir’de annesinin evinde çok sayıda bomba ve silah bulunan Birinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı emekli Albay Fikret Emek’in avukatı olduğunu anımsatan Göktaş, “Fikret Emek’i 1995 yılında Cudi Dağı’nda PKK’ye karşı yaptığımız bir operasyonda tanıdım” dedi. Göktaş, şunları anlattı: “Emek Ankara Merkez’de özlük haklarımızı takip için bıraktığımız subaylardan biriydi. Emek’in evinde yapılan aramada benim nüfus cüzdan ve TSK kimlik kartımın fotokopisinin bulunma sebebi özel işlem takip maksatlıdır” PKK’lilerin Zap Kampı’nda eğitim gördükten sonra vurkaç eylemleri yaptıklarını söyledi. Göktaş “Özel Kuvvetler Komutanlığı ve peşmergelerden oluşan 800 kişilik bir güçle Zap’a girdik. 18 gün gece gündüz 54 kez çatışmaya girdik. 800 kişiyle girdiğimiz karargâhtan 60 kişiyle çıktık” dedi. İKİ HASTANEDEN BENZER RAPOR: Peşmergeye komuta Habertürk gazetesinde peşmerge giysisiyle fotoğrafınının yayımlanarak “PKK’ye sızdık” ifadesinin yer aldığına dikkat çeken Göktaş “Bu resim yanlış anlaşılmış. K. Irak’ta peşmergeye komuta ettiğimiz için peşmerge giysisi giymek zorundaydık. Peşmerge gibi hareket ederiz. Yoksa derhal tespit edilirsiniz, sınaypırlar (sniper) derhal sizi vurur. Sızma dediğim PKK ile kampında çatışmaya girmek” dedi. PKK’lerin çatışması en zor olanlarının “Kız birlikleri” olduğunu anlatan Göktaş “Kız birlikleriyle çatışmak çok zordur. Küçük oldukları için beklerler, onlarla en iyi biz savaşırız” dedi. Savunmasını tamamlayan Göktaş, 51 No’lu DVD’nin “hukuka aykırı delil olarak” kabul edilmesini ve tahliyesini talep etti. Duruşma bugüne ertelendi. Haberal’ın ani ölüm riski var İstanbul Hasber Servisi İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal, Mehmet Akif Ersoy Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilmesine karar veren 3’üncü Adli Tıp İhtisas Kurulu başkanvekili Prof. Dr. Mustafa Oktan Aktürk ve Uzman Doktor Osman Karakaya hakkında suç duyurusunda bulundu. Haberal’ın avukatı Dilek Helvacı, İstanbul Adliyesi’nin önünde açıklama yaparak, Haberal’ın Kardiyoloji Enstitüsü ve Halkalı’daki hastaneden de alınan tetkiklerini gazetecilere gösterdi. İki incelemenin birbirini doğruladığına dikkat çeken Helvacı, Haberal’ın ani ölüm riskinin devam ettiğine dikkat çekti. Helvacı “Bu aritmiler 35 saniye daha devam ederse hasta ölür. Durumu bu kadar ileri derecede ağır olan bir kişinin, sağlık durumu konusunda hâlâ spekülasyonların yapılması 23 aydan beri devam eden haksız tutuklamayı örtbas çabasıdır. Adli Tıp Kurumu geçmişte de siyasi baskı altında verdiği bilimsel dayanaktan yoksun ‘skandal’ niteliğindeki kararlara devam etmektedir” dedi. Sinema oyuncusu Tarık Akan dün Silivri’de 2. Ergenekon davasını izledi. başlığı altında görevdeyken girdiği çatışmaları anlatan Göktaş, PKK’nin Zap kampına peşmergelerle girdiğini anlattı. TSK’nin sınır ötesine yaptığı Çelik 1, Çelik 2, Çekiç, Güneş, Şafak ve Şehit Ahmet Konuksever operasyonlarına öncü ve önden sızan ve hedeflere ilk giren birlik komutanı olarak katıldığını anlatan Göktaş, “O zamanlar gazetelerde kahraman olarak çıkıyorduk. Şimdi başka türlü çıkıyoruz” dedi. Devlet tarafından özel olarak görevlendirilmesi nedeniyle Barzani ve Talabani’nin yanında uzun süre kaldığını anlatan Göktaş, Ülkemin morali yerinde değil Sinema oyuncusu Tarık Akan Silivri’de 2. Ergenekon davasını izledi. Duruşmadan çıkarken gazetecilerin sorularını yanıtlayan Akan şunları söyledi: “Ergenekon’dan yargılanan tüm dostları görmeye geldim. Onlara bir moral olur mu düşüncesiyle geldim. Evet, çok güzel, çok sıhhatliler. Moralleri yerinde. Ama ülkemin morali yerinde değil. Bu acı bir mahkeme. Bunun acısını belki onlarca yıl sonra, yeni nesil, kitaplardan çok daha derinlemesine öğrenecekler. Acı bir dönem yaşıyoruz bence.” Balbay ile görüşmesine izin verilmediğini anlatan Tarık Akan, “İlk anda müsaade etmediler, ama son anda Balbay’a da sarıldım, Tuncay’a da sarıldım. Onları öptüm. Zor, çok zor” diye konuştu. BALYOZ’DA BİR SKANDAL DAHA İlhan Selçuk’u tanımam 21 Haziran 2010’da kaybettiğimiz İlhan Selçuk’u hiç tanımadığını söyleyen Göktaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cumhuriyet gazetesinin başyazarı olduğunu her Türk vatandaşı gibi gazeteden bilirim. Kendisiyle hiçbir tarihte, hiçbir görüşmem, irtibatım ve temasım olmamıştır. Savcılık irtibatın olduğunu gösteren bir tane dahi delil gösteremez. İddianamede irtibatım olarak gösterilme gayesi tamamen kötü niyetli, suç yaratma kastına matuf yalan ve yanlış bir bilgidir.” Suçlanmasına dayanak olan ve yazıhanesinde bulunduğu ileri sürülen 51 No’lu DVD’nin imajının alınmadığının, orijinalinin ve kopyasının hash değerlerinin hesaplanmadığının altını çizen Göktaş heyete, “Orijinali açılmayınca polisin bende bir kopyası var diyerek mahkemeye gönderdiği, bu kopya DVD’nin de ben gözaltına alınmadan 1 hafta önce Emniyet’te oluşturulduğu bilirkişi raporu ile tespit edilen bir DVD’de şu dokümanlar vardır demek ne kadar gerçeği yansıtır, mahkemenin takdirindedir” diye hitap etti. Savunması sırasında “Ben ne yaptım” Kız yurdu, erkek yurdu olmuş İstanbul Haber Servisi Balyoz Planı davasında Gölcük’ten çıkan 1 No’lu CD ile Mehmet Baransu’nun bavulundan çıkan 11 No’lu CD’nin içinde “ARAMA YAPILACAK YERLER.doc” isimli belgede Sakarya’da aranacak yurtların 4. sırasında yer alan erkek yurdunun belgenin oluşturulduğu tarihte kız yurdu olarak faaliyet gösterdiği belirtildi. “Çetin Doğan ve Gerçekler” sitesinde yer alan habere göre, Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ve Baransu’nun savcılara verdiği dosyalarda bulunan söz konusu belge, ilk kez Kubilay Aktaş kullanıcı adı ile 13 Şubat 2003’te oluşturuldu. TÜBİTAK raporunda en son Süha Tanyeri kullanıcı adı ile 19 Şubat 2003’te kaydedildiği belirtilen belgede Aktaş’ın imzası bulunuyor. Sitede, Yıldırım Yükseköğretim Erkek Yurdu’nun 1997 yılında kız yurdu olarak açıldığı, 2005 yılında erkek yurduna dönüştürüldüğü belirtilerek “Aktaş, kız yurdunun erkek yurdu olacağını öngörmüş, Balyoz belgesine o şekilde fişlemiş” yorumu yapılıyor. Erdal İnönü anılıyor İstanbul Haber Servisi Türk akademi ve siyaset dünyasına büyük katkıları bulunan Prof. Dr. Erdal İnönü ölümünün 4. yıldönümü nedeniyle İstanbul Kültür Üniversitesi’nde “Avrupa’ya Modern bir Türk Yaklaşımı, Brüksel’den Bir Bakış” konulu bir toplantıyla anılacak. İstanbul Kültür Üniversitesi’nden verilen bilgiye göre, bugün üniversitenin Ataköy Yerleşkesi / Akıngüç Oditoryum ve Sanat Merkezi’nde saat 14.00’te gerçekleştirilecek toplantıya, Avrupa Parlamentosu emekli üyesi Dr. Richard Balfe, İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Dursun Koçer, Erdal İnönü’nün eşi Sevinç İnönü ve İnönü ailesi ile birçok siyasetçi katılacak. TAN LL AMEL YAT OLDU İstanbul Haber Servisi Bir süre önce İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi’ne kaldırılan gazetemiz yazarlarından Prof. Dr. Server Tanilli vücudunda meydana gelen yaralar nedeniyle ameliyat oldu. Hastanenin Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahisi Servisi’nde tedavisine devam edilen Prof. Dr. Tanilli’nin durumunun iyi olduğu ve bir süre daha hastanede kalacağı belirtildi. Tanilli yaklaşık bir aydan bu yana Çapa’daki İstanbul Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahisi’nde tedavi görüyor. Yazarımız Prof. Dr. Server Tanilli’nin vücudunda enfeksiyon ve ateşlenmelere bağlı olarak yaralar oluştuğu, geçen hafta greft (yamalama) ameliyatı yapıldığı belirtildi. Dün pansuman yapılan Tanilli’nin 34 hafta daha hastanede kalması gerektiği belirtildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle