18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 25 ŞUBAT 2011 CUMA 2 YAPILDI MI, yapılıyor mu, yapılacak mı, pek belli değil. Söylenenlere bakılırsa, 12 Eylül 2010 halkoylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliği yargı reformunun temelini çoktan atmıştır; yasa değişiklikleri reformun adımlarını gerçekleştirecek ve haziran genel seçiminden sonraki yeni anayasa bu reformu tamamlayacaktır. Öte yandan, reformun yapıldığı izlenimini veren resmi sözler de edilmekte ve hatta neyin ne olduğunu kestiremeyen dış gözlemcilerle AB gibi kuruluşlar bile reform yapılmışçasına iktidara övgüler düzmekteler. Medya tartışmaları ise, iyi planlanmadığı için anlamsız lâf çekişmelerinden öteye geçmeyip kafa karışıklığını daha da artırıyor. Üniversitelere gelince, oradaki suskunluk bunda da sürmekte. Bereket, Ankara Barosu’nca bu ay başında yayımlanan ve otuza yakın başka il barolarınca da desteklenen bir çalışma, bu sözde reformun en kritik bazı noktalarını ortaya koyduğu için hukuk bilen bilmeyen, yapılanın OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Sanki Bir Reform neye yönelik olduğu konusunda biraz “fikir sahibi olur gibi oldu”ysa da tartışma yine alevlenmedi. Çünkü, gerçeği söylemek gerekirse, alevlendirilebilecek bir “reform” yok ortada. Tam tersine, geriye gidiş var. eform görüntüsü gerisinde nasıl geriye gidiş olabilirmişe örnek olarak: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay üyeliklerine ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısına ilişkin eleştirileri bile bir yana bırakıp sözde reformun en “parlak” parçası olarak sunulan “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı”nı ele alalım. Son anayasa değişikliğiyle eklenen bir fıkraya göre, “Herkes, anayasada güvence altına alınmış temel hak ve R özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir.” Ne güzel değil mi? Vatandaş, ülkenin en yüksek mahkemesine başvurabilme hakkına kavuşuyor. Ayrıca, Strasbourg Mahkemesi’ne gitmeye de gerek kalmayacak. Bazı anayasacılarımız, özellikle Alman sistemini beğenenlerimiz de bunu istemiyorlar mıydı? ma, durun “one minute”: “Olağan kanun yollarının tüketilmiş olması” koşulu burada da uygulanacağına göre, bu “reform”la aynı konuda yetkili Danıştay’ın ağırlığı azaltılıp gereksiz bir yargı basamağı daha yaratılmıyor mu? Üstelik, Avrupa Mahkemesi yolu açık kaldıkça, böyle bir reform, aslında göz boyayarak, bir hakkın ya da özgürlüğün korunmasını çıkmaz ayın son çarşambasına ertelemekten başka bir “yenilik” getirmemiş sayılmaz mı? Soluk Borusunun Önceliği... Nusret ERTÜRK ir ulusu yakından tanımak istiyorsanız fıkralarını dinleyiniz. Karikatürlerini inceleyiniz. Taşlamalarını okuyunuz. Mizah, düşünceleri, duyguları bastırılmış toplumun soluk borusudur. Böylesi toplumlar mizahla nefes alır. Akıllı yönetim, mizahtan ders çıkarandır. Onu, önemle izleyendir. Yok eğer, mizaha savaş açılıyorsa durum, Don Kişot’un yel değirmenlerine saldırmasından farksızdır. Yaşam değerlerinin çürümesinin ilk belirtisi bir ülkede, mizahın artmasıdır. Karikatür olur, taşlama olur, türkü biçimini alır yürekleri serinletir. Mizahçılığımızla övünebiliriz. Çünkü, bütün ulusların önündeyiz. A. Nesin, M. İzgü, T. Selçuk, S. Balcıoğlu, Mahzuni, İhsani… Mizahımızın son büyükleridir. Hemen arkasında yüzlercesi, binlercesi… ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN B A [email protected] “Düzensiz Düzen”, yaşadığımız çalkantılı yılları taşlama yoluyla yansıtan Aydın Karasüleymanoğlu’nun son yapıtıdır. Yapıtta, 336 sayfada bağımsız başlıklı 892 dörtlük bulunuyor. Her bir dörtlük ayrı bir düzensizliği iğneliyor: “Kitap okunmazsa ne yapsın yazar Arabesk taklide açıksa pazar Sanatı kültürü dışlayan toplum Kendi mezarını kendisi kazar” Toplumcu bir bakışla işlenmiş, bilgece söylenmiş taşlamalar. İğneli, sitemli, uyarıcı. Okuyucusunu rahatlatan bir havası var. Çünkü, düşünüp de dile gelmeyen duyguları orada buluyoruz. Mizah, toplum vicdanının ortak sesidir. Bastırılmış toplumlar mizahla soluklanır. “Düzensiz Düzen”in önemi bunun için büyüktür… Örgüt… Biliyorsunuz; örgüt yakalandı… Örgütün asıl neden suçlandığı, nihayet yandaş medyada yer aldı: “Televizyon kurma işi…” Daha doğrusu, henüz kurmadıklarına göre… “Televizyon kurmaya teşebbüs” diyelim… Belki İçişleri Bakanı, Başbakan’ın kulağına eğilerek fısıldamıştır: “Allah muhafaza tam zamanında basılmasa yani… Kabloludan, uydudan, Dijitürk’ten gireceklermiş…” Başbakan: “Tehlike diyoruz ya…” İçişleri Bakanı, elini ağzına kapatarak: “Ha kuruldu, ha kurulacakmış…” O zaman suç aletleri: İki kamera, üç montaj masası, bir dönerli yönetmen sandalyesi, spotlar, ucu yuvarlak mikrofon, konukların oturacağı U masa, gizli bölümde kabloların geçeceği iki delik… Medyaya sızan örgüt elemanları ise; çeşitli gazetelerde yazan, çeşitli görüşlerde, çeşitli gazeteciler… İçişleri Bakanı, Başbakan’ın kulağına eğilerek: “Biz yakalamasak var ya…” Başbakan: “Maazallah…” Bakan: “Sıkacaklardı üzerimize, tiiivvvvviiiiii…tiiiivvvvviiiiiiiiii…” Başbakan: “Arkasından ‘iyi akşamlar sayın seyirciler… Az sonra…’ diye patlattı mı, bizi imha mahiyetinde?...” Bakan: “Hamdu senaa…Hamdu senaaa…” Örgüt yakalandı, içeride… Şurası şaka değil, savcı sormuş: “Şu televizyon kurma işi nedir?..” Eeee suç… Bir gazeteciyayıncının televizyon kurma girişiminin böyle sorgulanması… O kurulmamış televizyonda, program yapıpyapmayacağı henüz belli olmayan gazetecilerin birer örgüt elemanıymış gibi isimlerinin liste halinde yandaş medyada yayımlanması… Söyler misin; hangi demokraside olabilir?.. Tutuklamaların üzerinden bir hafta geçtikten sonra, şimdi anlıyoruz ki amaç medyayı susturmak… Vah zavallı Türkiye… Odatv soruşturmasını ve Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu’nun suçlarının ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız… Bence yazıyı baştan okumalısınız… [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle