24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ŞUBAT 2011 PERŞEMBE 6 HABERLER Mısır Çarşısı’nda 9 Temmuz 1998’de meydana gelen patlamayla ilgili olarak yargılanıyordu BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Selek’e üçüncü kez beraat HİLAL KÖSE Gelin Şu Sorunu Çözelim! Tabii ki sevgili Süheyl Batum’dan bahsediyoruz. İktidar, medya ordusuyla toplumu kuşatmış durumda. CHP yıllardır yemin billah içinde “ne darbeyi desteklerim ne planları; kahrolsun darbeler” diyor. Kılıçdaroğlu “Tankların önüne önce ben çıkacağım” diye, ayda bir teminat veriyor. CHP darbe mağduru olmasına rağmen, Amerikancı darbecilerin partiyi kapatmasına, bütün arşivini kâğıt hamuru olmaya göndermesine rağmen, CHP’nin adı darbeciye çıkartılmıştır, büyük bir başarıyla. AKP hiçbir darbenin mağduru değildir, dikkatinizi çekerim. Şimdi ilgisiz aydınların, gazetecilerin, hocaların içeride, paşaları da dışarıda olan bir iddia vardır sadece. Darbe girişimini belgeleyecek doğru düzgün bir şey yoktur. Ama AKP ve ABD, bunu allayıp pullayıp bir “mağdur iktidar, parti, kişi” yaratmayı başardı. Orduyu da, durmadan darbe tezgâhı içinde olan ve AKP iktidarını yıkmaya yeminliler örgütü haline dönüştürdüler. Orduyu hallaç pamuğu gibi attılar. “Mağduriyet durumu yaratma” politikası o noktaya ulaştı ki bu kez de belgeleri uyduruk olduğu saptanan “Balyoz tezgâhı”nı devreye soktular. “Balyoz”, AKP’nin, iktidar yıpranmışlığını tamir (AKP sivil darbe düşüncelerinin yoğun tartışıldığı anda piyasaya sürüldü.) ve 2011 seçimlerini de büyük bir oy farkıyla kazanma politikasının aracıydı. Şimdi gelin şu konuyu kesin bir sonuca bağlayalım, Batum’u da katalım işin içine: Burada önemli olan ordunun “defterinin dürülmesi, saf dışı bırakılması, siyaset üzerinde vesayetini yitirmesi, hallaç pamuğu gibi atılması” değildir! Bu nokta, doğrusu, * AKP’nin orduyu muhalefete karşı bir “iç savaş aracı” olarak kullanmadığı, * Orduyu toplumu bastırmak, ileride muhtemel bir hukuksuz ve otoriter iktidarını sürdürme aracı olarak kullanmadığı sürece, hiç önemli değildir. Bu varsayım üzerinde konuşmak da çok anlamsızdır. Diyelim ki ordu darbe niyetinde. Ordunun bu amaç için sadece ortama ihtiyacı vardır. Ordunun “partisi” yoktur! İktidara geldikten sonra da denge gözetecek, sadece siyaset(çi) budayacaktır. Ordu, kendi başına bir “Ordu Partisi”dir! Geçmişteki ordu üzerine “Türk Silahlı Kuvvetler Cumhuriyeti Partisi!” başlığı altında yazılar yazmıştım. İktidara geldikten sonra, sağa da sosyal demokratlara vuracaktır! Tabii eski vesayetçi ordudan bahsediyoruz, bugün darbemarbe, lafı güzaftır. Siyaseti “ordu üzerinden” yapmaya hevesli “siyasi beyinler”, ordunun gözden düşürülmesinden vb. büyük endişe duyabilir. Ama sivil politika açısından iktidar olmak, ordu üzerinden mümkün değildir. İktidar mücadelesi “ordu üzerinden” yapılamaz. Peki, orduyu okşayan” siyaset, oy kazandırır, iktidar getirir mi? Kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki AKP iktidarından yoğun kaygı duyanların yarısı kadarı “gerektiğinde ordu iktidara el koymalı” görüşünde. Bu, bilinenin doğrulanmasıdır! Bu “yoğun endişelilerin” oylarının yönü de bellidir. Ama ülkenin çoğunluğu bu düşünceyi savunmuyor. Bu çoğunluk, şimdilik destek olduğu AKP’nin politikalarıyla da tamamen hemfikir değildir. AKP’yi destekleyenlerin önemli çoğunluğu için bugün “işler yolunda” gidiyor: “Evet ekonomi, siyasi uygulamalar, Erdoğan’ın kişiliği bakımından sorunlar vardır. Ama bunlar üzerinde, gelecekte önem kazanırsa üzerinde düşünülür. Bugün ‘işleri bozmanın’ yerizamanı değil.” AKP’yi, yarın zorluklar tırmanınca terk edecek bu önemli seçmen kitlesi (en az yüzde 2030) veya bugün ortada duranlar için, “ordu üzerinden politika”, ayrıca da tamamen iticidir ve iktidarın mağduriyeti anlamına gelir. AKP pek çok nimetini tattığı mağduriyet ortamını bizzet kendisi “balyoz” vb. gibi düzenlerle yaratmaya çalışırken. Süheyl Batum ve diğerlerinin, sağı solu düşünülmemiş laflar etmesi, AKP’nin değirmenine su taşır sadece. Nitekim bunu çok net olarak görüyoruz. “Darbelere hayır” deseniz bile medya propagandası sizi ezer geçer. Batum, bu paletlerin altında kalmıştır. Ortamı, siyaseti analiz etmeden, düşünüp taşınmadan konuşursanız, kaybedersiniz! Bu işi beceremeyecekler ortalığa dökülmemeli. Ordu’yu bırakın, Erdoğan’a, ekonomiye, halkın mağduriyetine bakın! http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] Pınar Selek karara inanamadı. Sosyolog Pınar Selek, Mısır Çarşısı’nda 9 Temmuz 1998’de meydana gelen patlamaya ilişkin yargılandığı davada üçüncü kez beraat etti. Selek hakkında daha önce iki kez beraat kararı veren mahkeme, ceza isteyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bozma kararına direndi. Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere, İsviçre, İtalya ve Türkiye’den, yazar, milletvekili, hukukçu, feminist, insan hakkı savunucusu çok sayıda isim adliyeye akın etti. Destekçiler, direnme kararını da gözyaşları ve sevinç gösterileriyle karşıladı. Sosyolog Pınar Selek ile tutuksuz sanıklar Abdülmecit Öztürk, Kadriye Fikret Sevgi, Heval Öztürk’ün, Mısır Çarşısı’ndaki patlamaya ilişikin, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden yargılanmasına dün başlandı. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, PEN’in bursuyla Almanya’da çalışmalarına devam eden Selek ve diğer sanıklar katılmadı. Yazarlar Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, BDP milletvekili Akın Birdal’ın da aralarında bulunduğu çok sa FÜLE: UMARIM YARGI SÜRECİ NOKTALANIR AB Komisyonu’nun genişleme ve komşuluk politikasından sorumlu üyesi Stefan Füle, mahkemenin sosyolog Pınar Selek hakkında daha önce verilen beraat kararında direnmesi üzerine yaptığı açıklamada, “Samimi olarak umuyorum ki bu kararla birlikte yargı süreci noktalanır” dedi. Selek’in 12 yıldır yargılandığını anımsatan Füle, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki makul bir sürede adil yargılanma hakkı açısından birçok endişe doğuran bu davayı başlangıcından beri yakından takip ediyoruz” diye konuştu. TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre de mahkemenin kararını “harika bir haber” olarak nitelendirdi. yıda kişi davayı izlemek isteyince, duruşma salonu tıklım tıklım doldu. masyonla canlandırdı. Yargıtay kararına gerekçe olan Sevil Atasoy’un raporunun eksik olduğunu vurgulayan Erdoğan, Atasoy’un gazetelerde yer alan “biz patlama bombadan demedik” şeklindeki söyleşilerini heyete sundu. Selek’in Almanya’daki adresi mahkemeye bildirildi. Selek’in Berlin’deki Überleben İşkence Kurbanları İçin Tedavi Merkezi’nden Ağustos 2010’da aldığı işkence raporu da mahkemeye sunuldu. Selek’e verilen beraat kararının bozulmasını isteyen Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç, Yargıtay’ın Duruşmada animasyon Selek’in avukatı Bahri Belen, mahkemenin daha önceki beraat kararında direnmesini isteyerek “Yargıtay, tamamıyla siyasi olan bu davada hukuka aykırı olarak, yetkilerini aşan bir karar vermiştir. Kendisini yerel mahkemenin yerine koymuştur” dedi. Selek’in avukatı Ayhan Erdoğan, salona kurdukları projeksiyon makinesiyle, Ünlüoğlu büfede meydana gelen patlamayı ani bozma kararına direnilmesini talep etti. Mahkeme heyeti, Selek ve Abdülmecit Öztürk hakkındaki beraat kararında direnilmesine hükmetti. Diğer sanıklar Kadriye Fikret Sevgi, Heval Öztürk ve Maşallah Yağan yönünden ise usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek bozma kararına uydu. Kararda, “Mahkememizin direnme hakkı var. Ancak direnme üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca verilen kararlara karşı direnilmeyeceği açıktır. Dosyamızdaki Ceza Genel Kurulu kararı direnme üzerine verilmemiştir. Direnme hakkımızın bu aşamada kabul edilmemesi, ceza yargılamasının temel amacına aykırıdır” denildi. Yargıtay kesinleştirecek Bu karar üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesi ile İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi arasında uyuşmazlık oluşuyor. Uyuşmazlığın giderilmesi amacıyla dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilecek. Beraat kararı, kurul tarafından onanırsa kesinleşecek. Kurul, direnme kararını bozarsa, mahkemenin yeniden direnme olanağı bulunmuyor. YurtKur önünde geçen eylül ayında pankart açarak eylem yapan öğrencilere soruşturma açıldı ‘Cemaate dokundurmuyorlar’ İDDİANAMEYE SEHVEN YAZILMIŞ ALİ AÇAR Balyoz davasında ifadeler karıştı HATİCE TUNCER “Balyoz Harekat Planı” davasında, sanık askerler Hakan Yıldırım, Mustafa Aydın, Cengiz Köylü, Yusuf Ziya Toker, Levent Çehreli ve Özer Karabulut’un ifadelerinin birbirine karıştığı anlaşıldı. Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Özden Örnek’in de aralarında bulunduğu 195 muvazzaf ve emekli subayın tutuksuz yargılandığı “Balyoz Harekât Planı” davasına iddianamenin okunması tamamlandı..Önceki gün duruşmaya doktora gitmesi nedeniyle gelmeyen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” davasında tutuklu sanık Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek bu duruşmaya katıldı. İddianame okunurken söz alan 171. sıradaki sanık Mustafa Aydın iddianamede 174. sıradaki sanık Hakan Yıldı rım’ın kendi ifadesi olarak yazıldığına dikkat çekti. Aydın “Benim ifademin altında kendimi tanımadığım yazıyor. Ben ‘Mustafa Aydın’ı tanımıyorum’ diyorum. Herhalde sehven yazılmış” dedi. Avukat Şule Nazlıoğlu Erol da söz alarak “Hakan Yıldırım’ın ifadesi Mustafa Aydın’ın ifadesi olarak kaydedilmiş” açıklamasını yaptı. Avukat Erol, 40. sıradaki Albay Yusuf Ziya Toker’in ifadesinin 141. sıradaki Albay Cengiz Köylü’nün bölümünde, Albay Levent Çehreli’nin ifadesinin ise 94. sıradaki emekli Tümgeneral Özer Karabulut’un bölümünde yer aldığına dikkat çekti. 877. sayfada Aydın’a ilişkin ifadede “20012006 tarihleri arasında Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı Asayiş İstihbarat kısmında görev yaptığı, Balyoz Harekât Planını basından duyduğunu, Çarşaf Eylem Planı hakkında bilgi sahibi olmadığını, bu plan çerçevesinde görev almadığını, Mustafa Aydın’ı tanımadığını” söylediği kaydediliyor. Ailelerin isyanı Güngören’de 2008 yılında 17 kişinin ölümüne neden olan patlamaya ilişkin davanın dünkü duruşması, müştekiler ve yakınları sanıklara saldırınca ertelendi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya katılan Buse Hazarlı, “Patlamada; ağabeyim, ÇİÇEK’İN ÇOCUKLARI BAŞLATTI ben, annem ve yengem yaralandık. 15 ameliyat geçirdim. Sanıkların en ağır şekilde cezalandırılmalarını talep ediyorum” dedi. Hazarlı’nın, ifadesi bitince, sanıklara tükürmesiyle duruşma salonunu karıştırdı. Diğer müştekiler de sanıklara çanta, pet şişe ve kalem fırlattı. Müştekiler ve yakınlar duruşma sonrası cezaevi araçları’nın adliyeden çıkışlarına da engel olmak istedi. (Fotoğraf: AA) ‘Bir ıslak imza da benden’ kampanyası İstanbul Haber Servisi “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” davasında, planın altında “ıslak imzası” olduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan Dursun Çiçek’in kızı ve oğlunun iftiracıları açıklayanlara ödül vermek amacıyla açmak istedikleri yardım kampanyasına izin verilmedi. Çiçek’in avukatı ve kızı İrem Çiçek ile oğlu Deniz Çiçek, yardım kampanyasına izin verilmemesi üzerine “adil yargılanma hakkı, hukuk devleti” istemiyle “Bir Islak İmza da Benden” adlı imza kampanyası başlattılar. Albay Dursun Çiçek’in çocukları, “www.dursuncicek.wordpress.com” adlı internet sitesinde imza kampanyasına şöyle çağrıda bulundu: “Dava sürecinde yaşanan hukuksuzluklar ve çarptırılan veya karartılan delilleriyle bu dava Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Bu süreçte sizleri de sessiz kalmamaya ve yaşananlardan duyduğunuz rahatsızlığı yüksek sesle yetkililere duyurmaya davet ediyoruz” ‘Askeri casusluk’ soruşturması tamamlandı 56 şüpheli hakkında iddianame hazırlandı İstanbul Haber Servisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 5 aydır süren “askeri casusluk” soruşturması tamamlandı. Emekli Albay İbrahim Sezen’in de aralarında bulunduğu 16’sı tutuklu 56 şüpheli hakkında düzenlenen 250 sayfalık iddianame, Ulusal Yargı Ağı Projesi üzerinden İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı’ya gönderildi. Özel yetkili cumhuriyet savcısı Fikret Seçen’in hazırladığı iddianamede, 68 müşteki yer aldı. Soruşturma kapsamında ifadeleri alınan Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit’in, kızı Sibel Kuli ve damadı Ali İhsan Kuli, şikâyetçi olmadıkları için müşteki olarak yer almadı. İddianamede birinci sırada yer alan emekli Albay İbrahim Sezen ile 5 şüphelinin, “suç işlemek amacıyla örgüt kurdukları ve yönettikleri” ileri sürüldü. Tuğamiral Şafak Yürekli ile Tuğamiral Fahri Can Yıldırım’ın, örgüte yardım ettikleri iddia edildi. Soruşturma kapsamında şüpheli olarak ifadesi alınan işadamı Saadettin Saran hakkında takipsizlik kararı verildi. Cemaat yurtlarına karşı kampanya yürüten ve geçen eylül ayında YurtKur önünde pankart açarak eylem yapan Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) üyesi 2’si avukat 41’i üniversite öğrencisi toplam 43 kişi hakkında “kanuna aykırı toplantıyürüyüş yapmak”, “Polise mukavemet” ve “Kamu malına zarar vermek” suçundan dava açıldı. Davaya tepki gösteren öğrenciler, “Cemaate dokunduğumuz için Tayyipgiller tarafından cezalandırılıyoruz. Bizim tepkimiz öğrencilerin cemaatlerin kucağına bırakılmasınadır” dedi. Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nde nisan ayında görülecek duruşma öncesi gazetemize gelen Halkın Kurtuluş Partisi Gençliği, açılan davayı değerlendirdi. Hakkında dava açılan HKP İstanbul İl Başkanı Avukat Pınar Akbina, öğrencilerin barınma hakkı için İstanbul’da topladığı yaklaşık 10 bin imzayı YurtKur temsilcilerine iletmek için eylül ayında Ankara’ya gittiğini ve kendilerinin de avukat olarak eşlik ettiklerini söyledi. İmzaları teslim ettikten sonra öğrencilerin çıkışta “Ne cemaat yurdu, ne tarikat evi, insanca yaşanılacak yurtlar istiyoruz” pankartı açtığını anlatan Akbina, “Öğrencilerin talebi anayasal hakları olan barınma hakkını talep etmek için topladıkları imzaları teslim etmekti. Orada açıklama yapılmasına izin verilmeyince kampanyanın amacını anlatan bir pankart açtılar. Gençliğin tarikatlara ve cemaatlere terk edilmesini kamuoyuna teşhir etmek istediğimiz için ben ve üniversiteli arkadaşlarımız yargılanıyor” dedi. Öğrenci Elif Ceren Çıngı yaptıkları eyleme o gün Ankara’daki yurttaşların sahip çıktığını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e yönelik “Halkının tepkisine kulak ver” yönündeki sözlerine değinen Çıngı, “Başbakan kendi halkının taleplerini görmezden geliyor. Cemaate dokunduğumuz için cezalandırılıyoruz. Tepkimiz öğrencilerin cemaatlerin ve tarikatların kucağına atılmasınadır. Ancak bizi okuldan da atsalar mücadelemizden vazgeçiremeyecekler” diye konuştu. 8 Nisan’da Ankara’da görülecek duruşmaya tüm ilerici, aydın, yurtsever kesimi çağıran öğrenci Benazir Gümüş ise “Demokratik eylemimize, pankart açmamız bahane edilerek kolluk kuvvetlerinin saldırması sonucu yaşananların asıl suçluları Tayipgillerin ‘F tipi’ kolluk güçleridir. Bizler Mustafa Kemal’in ‘Bursa Nutku’nun doğal mirasçılarıyız. Mücadeleyi tüm demokratikmeşru yöntemlerle sürdüreceğiz” dedi. İşçi Partisi’nden savcıya dosya İstanbul Haber Servisi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, Hrant Dink’in ölümüne ilişkin kamu görevlileri hakkında soruşturma yürüten özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Mustafa Çavuşoğlu’na, dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’i şikâyet etti. İstanbul Adliyesi’ne gelerek Savcı Çavuşoğlu ile görüşen Önsel, Dink’in ölümüyle ilgili dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek hakkında soruşturma başlatıldığına dikkat çekti. Soruşturulan isimlerin arasında İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in olmamasının eksiklik olduğunu söyleyen Önsel, “Yılmazer hakkında suç duyurusunda bulunduk. Yılmazer’le ilgili bir CD’yi ve Aydınlık dergisinin Yılmazer hakkındaki haberlerini savcıya sunduk” diye konuştu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle