19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ARALIK 2011 CUMARTESİ 2 GÜNAYDIN, Türkiye, yavaş yavaş, hukuk devletini, yargı bağımsızlığını ve insan onurunu ilgilendiren bir konuya yeni uyanıyor. Aslında, konu konuşulmuştu, tartışılmıştı, tutuklanma süresinin uzunluğunun sorumlusu diye eleştirilenler bile olmuştu. Ne var ki, eleştirilenler hep mahkemeler, savcılar, yargıçlar oldu. Üstelik, yargıya karışmanın ve bu yüzden suç işlemenin kıyısından geçilerek. Oysa onlar, yani mahkemeler, savcılar ve yargıçlar yasaları uygulamakta, yasalar çerçevesinde iddianame yazmakta, suçlananları yargılamakta ve haklarında hüküm vermekteydiler. Yasaları önerenlere, onaylayarak yayımlayıp yürürlüğe sokanlara dokunan olmadı. Neden acaba? Hukuka, adalete, yargıya, kutsal insan haklarına saygı yerine, politikaya ve onun başlıca amacı OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kampanyasına halkın katılmasını sağlamak amacıyla yaptığı çağrı dolayısıyla sorunun bu yanına da değinen bir basın toplantısı yapılmış, bir bildiri yayımlanmıştı. Toplantıya ancak bir tek televizyonun ve gazetenin temsilcisi katılmıştı. Gerisi, konuyu ilginç bulmamış ya da sorunun bu yanını vurgulamak isteyenleri önemsememişti. Sonradan bildiri bütün iletişim olanakları kullanılarak medyaya duyurulduğu halde, kulaklar sağır kesildi, bilgisayarlar yazmaz, rotatifler dönmez oldu. iraj ve reyting yarışının bu yönü derin düşünmeyi gerektirecek kadar önemlidir: Toplumun bilgilenme ve haber alma hakları piyasa kurallarının ya da ideolojik tercihlerinin tutsağı olmuşlara mı bırakılmalıdır? Yoksa bu alanda da 1961 Anayasası’yla yapıldığı gibi, özerk kamu kuruluşlarına mı gidilmelidir? Yol Göstericimiz: Mustafa Kemal Daver DARENDE Emekli DiplomatYazar aşamını halkımızın ulus olma bilincine, gönencine ve mutluluğuna adayan büyük kurtarıcımız Atatürk’e yönelik acımasız saldırıların yoğunlaştığı bugünlerde bilge insan Vedat Günyol’un “İlerlemeyi Durduramazsınız” başlıklı denemesindeki sözlerini anımsadım. “Sorarım yurtseverliği tekellerinde tutanlara, madem Türkiye’yi seviyorsunuz (!) neden Türk köylüsünün okuyup aydınlanmasını istemiyorsunuz. Köy Enstitülerini kötülüyor, yurdun dört bir yanını Kuran kurslarıyla donatıp Anadolu’ya el altından, içi hurafe dolu yüzbinlerce kitap yollayanların Tutukluluk ve Medya olan iktidara saygı mı? eredeyse iki hafta önce,19 Kasım günü bu sütunda yazılanları kısaca anımsatmakta yarar var: İstense, bütün hukuk devletlerinde olduğu gibi, bugünün Türkiye’sinde de tutuklamanın gereklerini, koşullarını, “makul”, yani akla yakın, “hakkaniyet”e uygun azami süresini saptayan kurallar getirilebilir. Anayasa değişikliğine gitmeden, şimdiki anayasayla, şimdiki Meclis sayılarıyla, şimdiki yasaları değiştirerek. Meclis başkanının “yeni anayasa” Y N T karşısına çıkmıyorsunuz.” Vedat Günyol’un 1976 yılında yazdığı bu sözler günümüzün kimi gerçeklerini yansıtmıyor mu? Atatürk’ü aşağılamanın, aydınlanma devrimini hiçe saymanın geçer akçe sayıldığı günümüzde, ne acıdır ki ulus bilincinden ve duyarlılıktan yoksun, çıkar peşinde koşan kimileri televizyonlarda ve basın organlarında ulu önderi en ağır sözcüklerle karalamaya devam ederken “keyifli yaşama” alışmış, kılını kıpırdatmayan sözde aydınların duyarsızlığını halkımız ibretle izliyor. Vefasızlığın, nankörlüğün böylesi görülmemiştir. ? Arkası 8. Sayfada ‘Tık...’ Okuyucum yolda bana “Sizi her gün tık’lıyoruz” dedi... Sağ olsun... Ne kadar çok tık’lansak o kadar iyi: “Teşekkür ederim tık’lamanıza...” “Keşke bütün Türkiye sizi tık’lasa...” ? Karım da soruyor zaten: “Bugün seni çok tık’ladılar mı?..” Her şey şu tık’lamalara bağlı bir bakıma: “Tık’layan da var tık’lamayan da var... İki saat özeniyorsun, bazen kimse tık’lamıyor... Ben de kendi kendimi tık’lıyorum...” “Üzülme, seni tık’lamayıp da kimi tıklayacaklar?..” Eskiden cemiyetler, üniversiteler, kimi kurumlar gazetecilere ödül verirlerdi... Şimdi çok anlamı kalmadı o ödüllerin... İnternete girip bakınca kim ne kadar okunuyor, anlaşılıyor tık sayısına göre... Yeni ödülün adı yani: Tık... ? Sevgili meslektaşım Zeynep Çiğdem Dedeoğlu’nun gönderdiği notunda dediği gibi; “tık” diye bir yeni ölçü birimi girdi hayatımıza... Adres tarifine de yarıyor: “Bir tık karşıya geç, iki tık ilerisi...” Uzaklık birimi aynı zamanda: “Bir tık’lık mesafede...” Aşk ilişkilerinde flörtün ilk adımı: “Beni tık’ladı... Baktım ki çok tık’lamak istiyor... Ben de başladım tık’lamaya... Tık’lamalar artınca tık’laşmamız sıklaştı...” Eş, dost ilişkisinde görüşme birimi: “Kaç kez seni tık’ladım, ama sen bir kez bile beni tık’lamadın...” “Öyle deme ama... Önce ben tık’ladım, baktım senden tık yok, o zaman aha ben de bir daha tık’larsam dedim...” ? Meclis’te yasaları tık’la oyluyorlar... Bir tık evet, öbür tık hayır, diğer tık çekimser... Yasalar tık’la çıkıyor... Yani sizi tık’lıyorlar, sonradan farkına varıyorsunuz... Ki internette “Bu nasıl kanun?” deyip tık’ladığınız o işte... Diyelim ki tık’ladılar, bedelli çıktı... Bedelli de parayı bilgisayarla hallediyor, yani vatan görevi de bir tık... ? Yaşam bir tık’a dönüştü... Milyonlarca tık uçuşuyor atmosferde... Haksızlıklar karşısında tık’lıyorsunuz... Tepkiler bir tık... İsyanlar bir tık... ? Dünyayı başına geçirseler zaten ortada yoksun milletim... Temelli tık olup çıktın... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle