19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ARALIK 2011 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] DIŞ HABERLER 13 Şam’la halkın diyaloğunu önleyen güçler var ÖZGÜR ULUSOY Rusya Federasyonu Başkonsolosu Erkhov: Diyaloğun aksi iç savaştır... Tahran’ın ‘Küçük Şeytan’ Krizi Tahran’dan aklımda kalan en canlı görüntülerden biri, eski ABD Büyükelçiliği’dir. Kent merkezine giderken hep yanından geçerdim. Eski elçilik binasının etrafını çepeçevre kuşatan kalın duvarlar üzerinde devamlı olarak “Kahrolsun Amerika” kıvamında duvar yazıları, ABD bayrağı ile emperyalizmini yerden yere vuran duvar resimleri, Humeyni’ye övgü düzen simgeler olurdu. Eski ABD elçiliğinin duvarları, TahranWashington hattındaki Soğuk Savaşı sürekli canlı tutmak için kullanılan bir tür “açık hava müzesi” işlevi görmekteydi. Son Vietnam seyahatimde gezdiğim “Amerikan savaş müzesi” bile, bu denli kin kusan bir yer değildi. Saygon’daki müzeyi gezerken insan, 36 yıl önce sona eren “Vietnam Savaşı’nın” artık tarih olduğunu açıkça hissediyordu. Tahran’ın sabık ABD elçiliği ise binanın içinde 32 yıl önce “rehine kriziyle” patlak veren “Soğuk Savaş’ın” dipdiri kaldığını, her an “sıcak çatışmaya” dönmek için fırsat kolladığını gözler önüne seriyordu. “Eski ABD büyükelçiliği”, İranABD arasında o gün bugün açık olan, açık olmanın ötesinde artık “kangrenleşen” bir yaraydı başka deyişle! “New York Times” muhabiri olarak bir dönem Türkiye’de de bulunan ve İran’ı anlattığı “Şahın Bütün Adamları” isimli kitabı ile daha sonra dünya çapında üne kavuşan Stephen Kinzer, 444 gün bu binanın duvarları ardında rehine tutulan Amerikalı diplomatlarla İranlılar arasında geçen şu çarpıcı diyaloğu aktarıyor: ABD’li diplomatlardan biri kendisini tutsak alan İranlıya, “Bu yaptığınız hem yasalara, hem ahlaka aykırıdır!” diye bağırıyor. Amerikalıyı rehin tutan İranlı buna karşılık olarak: “Sizin böyle bir şikâyeti dillendirmeye hiç hakkınız yok” diyor: “ABD, bizi vaktiyle ülke olarak ezcümle 1953’te rehin etmiştir!..” Tahran’da hafta başında İngiltere Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı, işte arkası böyle ta 1953 yılına uzanan büyük bir kangrenin parçası. 1953; İran’ın “seçilmiş tek demokratik başbakan” olarak andığı Musaddık’ın devrildiği tarih. Mussadık’ın CIA eliyle alaşağı edilmesi, İran’ın Şah döneminden Humeyni rejimine uzanan “makus talihinde”, “bütün badirelerin anası” kabul ediliyor. 1953’ü akla düşüren her şey, ABD ile ABD’nin içdış destekçilerine tepkiyi biliyor. uriye’nin iç savaş girdabına her gün biraz daha yaklaştığına dair yorumlar artarken Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Alexey Erkhov, Suriye halkını felakete sürükleyecek bu sonuçtan kaçmanın tek yolunun diyalog yolunda çaba göstermek olduğunu vurguluyor. Suriye’de “yönetimle halkın bir masa etrafında bir araya gelmesini önleyen, şiddeti kışkışkırtan bazı güçlerin olduğu aşikârdır” diyen Erkhov ekliyor: “Yine de şu an Suriye’nin tüm dostlarına bir öneride bulunma şansım olsaydı, muhalefeti de rejimle masaya oturmaları yönünde etkilemeleri için çaba göstermelerini söylerdim. Bunun aksi dış unsurların da bulunduğu bir iç savaştır ki, kimse bunu istemiyor.” Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Alexey Erkhov 19832006 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı ve Fas, Mısır, İsrail, Suriye’de elçiliklerde görevlerde bulundu. İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra Arapçayı da çok iyi bilen Erkhov ile konsolos kimliğinden çok, bölgedeki uzmanlığı çerçevesinde bir söyleşi yaptık. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da domino gibi yayılan isyanların sonu nereye varacak, demokrasiye mi? Yoksa spekülasyonda bulunmak için erken mi? S Böneride bulunma şansım olsaydı, muhalefeti de rejimle aşkonsolos Erkhov “Şu an Suriye’nin tüm dostlarına bir masaya oturmaları yönünde etkilemeleri için çaba göstermelerini söylerdim. Bunun aksi dış unsurların da bulunduğu bir iç savaştır ki kimse bunu istemiyor” diyor. Erkhov’a göre, reforma ve diyaloğa başlamak için hiçbir zaman geç sayılmaz. rüde bulunmak tabii ki zor. Aralarında son derece deneyimli meslektaşlarımın da bulunduğu pek çok uzman, genel “değişim rüzgârlarından” esinlenen “Arap Baharı”nın, muhtemelen daha fazla siyasi özgürlük ve temsil hakkı dahil, siyasi sistemlerde bir çeşit liberalizasyonla sonuçlanacağını düşünüyor. Ama bu rüzgârdan “etkilenen”, sivil toplumun hâlâ emekleme aşamasında olduğu ülkelerin Batı tarzı demokrasilere geçiş sürecinin kestirme ve sorunsuz bir yolu olduğunu düşünmek hem gerçekçi değil hem de çok prematüre bir yaklaşım olur. Süreç hem uzun sürecek hem zorlu olacak ve büyük olasılıkla da pürüzsüz olmayacak. BÖLGE DIŞINDAKİLER İRADE DAYATMASIN Batı sizce niçin Libya’ya müdahale etti? Demokrasi getirmek tek amaç mıydı? Libya petrolü ve Kuzey Afrika için bir rekabet yok mu? ERKHOVGerçekte müdahale ettikleri için müdahele ettiklerini düşünüyoruz. Bunu Batı da kabul etti. Önce BM Güvenlik Konseyi’nden uçuşa yasak bölge kararı çıktı. Sonra herkes bunun uygulanmasını sağlamaya gönüllü oldu. Tabii karaya yoğun hava saldırılarının bu amaca hizmet ettiğini söylemek zor. Sonra amaçlarının sivil halkı korumak olduğunu söylemeye başladılar. Bunu söylerken rejime bağlı mevkileri bombalıyorlardı. Sonuçta bazı devletlerin özel birliklerinin muhalefetin yanında iç savaşa katıldığı haberleri medyaya yansıdı. Bildiğim kadarıyla da kimse bu haberleri yalanlamadı. Bu müdahale değilse, dünyada neye müdahale denir bilemiyorum. Bir noktayı açıklamak isterim: Arap halklarının daha çok demokrasi, evrensel insan hakları, daha onurlu ve refah içinde bir yaşam haklarını elde etmek için verdikleri mücadeleyi Rusya’da sempatiyle izliyoruz. Bu halkların kendi yaşamlarını yaşama ve kendi kaderlerini tayin hakkını destekliyoruz. Bununla birlikte, müdahaleyi meşru kılmak üzere kullanılacak sloganlar ve bahaneler ne olursa olsun ‘demokrasinin getirilmesi’, siyaseten doğru süslü demokrasi sözleri veya gelecek petrol anlaşmaları için açık sözlü av– rejimleri değiştirmek için güç kullanmak, iç çatışmaları kışkırtmak ve bölge dışından olanların kendi iradelerini dayatmalarınının amaca zarar vermekle kalmayıp tehlikeli sonuçlar doğuracağına inanıyoruz. Suriye’ye Libya’daki gibi bir dış müdahale olabilir mi? Şu anda ve bu koşullarda galiba değil. Sonra bakarız. İçtenlikle ümit ediyorum, bu seçenek hiçbir zamanda gerçeklik olmayacak. Suriye’de de bulundunuz. Batı’nın Suriye’ye müdahale etmek istediğini düşünüyor musunuz? Suriye’de baştan beri bir dış etki söz konusu mu? Rusya, Suriye’nin stratejik açıdan çok önemli bir ülke olduğuna inanmaktadır. Suriye bazılarınca, bölgesel istikrar ve güvenlik açısından Ortadoğu’nun siyasi mievrim ve isyan pahalıdır, marisinde “köşe taşı” olarak görülür. Bu ülfatura da halka çıkar’ keyle ilgili olarak, bazı Batılı ortaklar taraŞunu da hatırlatalım, devrimler ve is fından hazırlanan Suriye’ye yönelik karar tayanlar pahalı işlerdir. Fatura yeni yöneti sarısını BMGK’de durduracak kadar (Çin’le ciler ve halk için ağır olacaktır. Sovyetler birlikte) dikkatli ve ciddiyiz. Birliği’nin yıkılışı sırasında yaşadığımız deRusya’nın bu tartışmalı tasarıya destek vermeyen tek ülke olmadığını da unutmamalıyız. Hindistan, Güney Afrika, Brezilya, Lübnan da dökülen kanın bütün sorumluluğunu Esad rejimine yıkan, bütün uluslararası baskının Suriye hükümetine azı Arap rejimlerindeki ve yöneltildiği, bizim dengesiz bulduğutoplumlarındaki sistemik krizden söz muz tasarıya destek vermedi. ettiğimizde, bu olgunun kesinlikle Bazen bana şunu soruyorlar: Rusya niideoloji ve din alanlarını da kapsadığını görmemiz gerekir” diyen çin kendi halkına baskı uygulayan, kenErkhov, görünebilir gelecekte di insanlarını öldüren Suriye rejimini dessiyasal İslamın Arap toplumlarındaki tekliyor? Halka, halkın iradesine karşı rolünün artacağını söylüyor. mısınız? Hep şu yanıtı veriyorum: Suriye halkına karşı değiliz. Aksine, kalbimiz onlarla... Suriye halkının çıkarının da öncelikle barış ve istikrarda olduğuna inanıyoruz. Kendi kaderini tayin etme, egemenliğini ve onuru koruma hakkının olduğuna... Barışçıl gösterilerde güç kullanılmasını tabii ki üzüntüyle karşılıyoruz. Bununla birlikte, halkla hükümeti arasında yapay ayrım çizgileri çizmenin de doğru, hatta adil olmayacağına inanıyoruz. Barışçıl gösteri kisvesi altında faaliyet gösteren, yurtdışından gelen kaçak silah ve parayla hükümet binalarına saldırı düzenleyen, askeri polisi öldüren aşırı unsurları deszaman teklemek mümkün değildir. Şiddeti ve Suriye’de geç değildir. iç çatışmayı körükleyecek dış tahrikne gibi bir dış Suriye halkına ve tüm leri asla kabul edemeyiz. müdahale, ne gibi meslektaşlarıma Gerçekten, ülkede bir çatışma unsurlar var? verebileceğim dostane tavsiye, var, bir rejim ve bir de muhaERKHOV İstanbul’dan şiddeti daha tırmandırmaktan lefet var. Suriye halkının iyiresimdeki bütün detayları bilmek kaçınarak, Suriye’yi 21. yüzyıla liğini, güvenliğini ve refaçok zor. Ama Suriye hükümetiyle taşıyacak reformları hayata geçirmek hını uzlaşmaz düşmanlıkhalkını masanın etrafında bir araya üzere birlikte masaya oturmanın yollarını aramak lar, çatışmalar ve kasıtlı bir gelmekten alıkoyan, şiddeti kışkırtan bazı güçlerin mentalite değil, tam aksiolduğu aşikârdır. Ulusal diyalog, çabaların olacaktır. Suriyeli yetkililerin böyle bir diyaloğa hazır ne ulusal birlik, diyalog ve birleştirilmesi, Suriye halkını iç savaş tehlikesinden olduğunu düşünüyorum. İstanbul’dan anlamak çok siyasi realizm sağlayakurtaracak tek yol diye düşünüyoruz. Aksi, Suriye halkı kolay değil ama muhalefet dağınık gibi duruyor. caktır. Bu yol kolay bir yol için felaket olur. Suriyeli yetkililer geç de olsa Bazıları diyalogtan yana, bazılarıysa Esad’ın değil, bu yolda yürümek reformlara başladı. Sayın Ahmet Davutoğlu’na gitmesini ön koşul olarak görüyor. Yine de şu an için çok fazla sabra ve estamamiyle katılıyorum, reformlar Soğuk Savaş Suriye’nin tüm dostlarına bir öneride bulunma nekliğe ihtiyaç var.... bittiğinde başlamalıydı, çok geç kalındı ama her şansım olsaydı, muhalefeti de rejimle masaya Ama unutulmamalı ki bu yol şeye karşın gelinen bu noktayla başa çıkmak oturmaları yönünde etkilemeleri için çaba üzere atılan adımları “eşikten” göstermelerini söylerdim. Bunun aksi Suriye halkını artık gittikçe yaklareddetmek doğru değil. Reforma, dış unsurların da bulunduğu bir iç şan bir çatışma felaketinden koruyacak diyaloğa başlamak savaştır ki, kimse bunu tek yol olabilir. için hiçbir istemiyor. ERKHOV Öncelikle bazı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanmış ve hâlâ yaşanmakta olan olayları aşağı yukarı somut bir şekilde anlamak önem taşıyor. Bu ülkeler tarihsel, siyasal, kültürel ve toplumsal olarak birbirlerinden farklı ülkeler. Bu yüzden tetikleyici etmenler, koşullar, olayın boyutu, sloganlar ve isyanların sonuçları da ülkeden ülkeye değişebilir. Belki tek bir önemli ortak “paydadan” bahsetmek mümkün olabilirse, bu da modası geçmiş, büyüyen “orta sınıfın”, sivil toplumun ve gençlerin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyen sosyal, ekonomik ve siyasi modellerdeki sistemik krize yönelik protestodur. Toplumun en faal, en hevesli kesimini oluşturan gençliğin işsizlikle boğuşması ve gelecekten umutlu olmaması hiç kuşkusuz, bu isyanların önemli tetikleyicisiydi. Peki bundan sonra ne olur? Net bir öngö neyimlerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki, toplumsal ve siyasi çalkantıların faturası sıradan insanlara, kadınlara, erkeklere çıkıyor. Turizm sektöründeki gelir kaybını filan hesaba katmadan sadece isyanlara bağlı doğrudan kayıplara baktığınızda, Mısır için 6.3 milyar dolarlık, Tunus için de 2.6 milyar dolarlık bir kayıp tahmini veriliyor. Libya’daki iç savaşın tahmini bedeli ise çok daha yüksek: 200 milyar dolarlık bir tahminde bulunuluyor. Bütün bunlar insanların yaşam koşullarında kötüleşmeye yol açacaktır. Bu faktörle birlikte büyüyen ideolojik “vakumu” göz önünde bulundurduğunuzda, bu ülkelerin çok daha karmaşık, ayrıca kestirilmesi de hiç kolay olmadığı ortaya çıkıyor. alkla hükümet arasında yapay çizgi çizmek adil değil’ ‘H ‘Bizi ülkece rehin aldınız!’ ‘D ‘B spiyon yuvalarında’ dönen dolaplar ABD’nin dış destekçileri deyince akla gelen ilk ülke hemen, ’53’te Tahran’daki CIA darbesini perde arkasından tezgâhlayan “İngiltere” oluyor. “Büyük şeytan” diye anılan ABD’nin yanında İngiltere’ye bu nedenle İran’da “küçük şeytan” deniyor. Rehin alınan ABD sefareti gibi, saldırıya uğrayan İngiliz Büyükelçiliği’ne şimdi bugün bu yüzden, “ispiyonlar yuvası” lakabı yakıştırılıyor. ’79 rehine krizinde ABD Büyükelçiliği’ndeki CIA belgelerine el koyan baskıncılar, bu defa İngiltere’nin gizli yazışmalarını ele geçirmek iddiasında… İngiliz Büyükelçiliği’ne ’79 ruhuyla yapılan son baskını tetikleyen nedenler, bizim medyaya da yaygın biçimde yansıdığı üzere, “nükleer program yaptırımları” ile “yaptırım baskısından” ibaret değil… “Yaptırımlar”, buzdağının görünen ucu… Molla rejimi, “ABD emperyalizminin diğer çehresi” ya da “aynı madalyonun öteki yüzü” gözüyle baktığı İngiltere’ye, 2009’daki şaibeli cumhurbaşkanlığı seçimleri ardından çıkan “Yeşil İsyan”dan beri öfke duyuyor. Tahran, şiddetle bastırılmasına karşın, “rejimde” meşruiyet sorunları açan ve “rejimin adamları arasındaki” ayrışmaları derinleştiren “Yeşil İsyan”dan Londra’yı sorumlu tutuyor. Özellikle dini lider Ayetullah Ali Hamaney ile yakın çevresi, sivil toplumu 2009’da sokağa döken “Yeşil İsyan’ı”, İngiltere’nin İran’da bir “Kadife Devrim” sahnelemek amacıyla, “ispiyon yuvasıyla” tetiklediği kanısında. İngiliz TV’si BBC’nin hemen aynı dönemde, Farsça yayına başlaması, Tahran rejimi kuşkularını büsbütün güçlendiriyor. İran’ın muhalif “Tehran Bureau” sitesi, BBC’nin güz başında Hamaney’in ipliğini pazara çıkaran çok güçlü bir belgesel yayımladığını söylüyor. Konu edilen belgesel, başta kendi halinde bir din adamı olan Hamaney’in, Şah’tan geri kalmayan bir despota dönüşümünü anlatıyor. Bu arada dini liderin oğlu velihat! “Mojtaba Hamaney”in de İngiltere bankalarında tuttuğu 1.6 milyar dolarlık servetinin Londra tarafından dondurdulduğu açık ediliyor! Hamaney ailesinin kirli çamaşırları şimdi Londra eliyle! bir bir ortaya dökülürken İngiliz Büyükelçili’ğine böyle bir saldırının düzenlenmesi, gözlerin rejimin bir numaralı lideri Hamaney’e çevrilmesine yol açıyor. Büyükelçilik saldırısının, Besiç milisleri marifetiyle! bizzat Hamaney tarafından yönlendirildiği, artık yaygın kabul gören bir görüş. Rejimin kodaman liderlerinden Meclis Başkanı Ali Larijani de Hamaney’e destek veriyor. Dini liderle meclis başkanının “küçük şeytan”a açtığı bu büyük savaşta, Cumhurbaşkanı Ahmedinejad devre dışı. “Emperyalist güçlerle savaş” aslında bahane. “Koltuk kavgası” şahane! Hamaney ile Ahmedinejad’ı ayıran çizgilerin, “büyükküçük şeytanlar” söz konusu olduğunda dahi gerçekte “ideolojik” değil yalnızca taktikten ibaret olduğunu görüyoruz. Yarın buradan devam ederiz… ‘İ ‘Hiçbir zaman geç değil’ ‘Siyasal İslamın rolü artacak’ Libya’da radikal İslamcılar güç kazanıyor, diktatörlerin devrildiği öteki ülkelerde de “ılımlı İslam” temel siyasi aktör olarak ön plana çıkıyor. Bunun bölge açısından ne gibi yansımaları olabilir? ERKHOV Yaklaşık 30 yıllık dünya siyaseti deneyimim, bazen de son derece zorlu derslerle bana şunu öğretti: Etiket yapıştırmaktan, özellikle de siyah beyaz diye ayırmaktan kaçınmak gerekiyor. “Radikal” nedir, “ılımlı” nedir, bu tanımlar kime göre? Karmaşık bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyada her şey göreceli. Tabii, bazı Arap rejimlerindeki ve toplumlarındaki sistemik krizden söz ettiğimizde, bu olgunun kesinlikle ideoloji ve din alanlarını da kapsadığınızı görmemiz gerekir. Halk ayaklanmaları, dramatik, hatta bazen trajik sonuçlar doğurabilir. Bütün Eski Libyalı isyancı milisler önceki gün bunların çok dikkatli bir şekilde ele alınıp halBeşşar Esad karşıtı gösteriler yaptı. ka açıklanması lazım. İşte inancın, dinin öneminin ortaya çıktığı bu noktada çağdaş Arap toplumlarında siyasi İslamın rolü üzerine düşünmemiz gerekir. Bu rol görünebilir gelecekte artacak, bu gerçeği herkesin görmesi gerekir. Ama nasıl, nerede ve ne şekilde... Bu da başka bir hikâyedir. Bu soruların yanıtları sanıldığından daha karmaşık ve bence ülkeden ülkeye göre değişiklik gösterebilir. Mısır’da bulundunuz. Ülkede ciddi bir Hıristiyan azınlık var. Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarıyla yeni bir karışıklık tehlikesi var mı sizce? Önce bu ülkedeki demokratik sürecinin sonuçlarını, seçimleri bekleyelim. O zaman iktidara kimin ve nasıl bir formda geleceğini göreceğiz. Ama Mısır’daki iki toplum Müslümanlar ve Hıristiyanların, bu büyük ve çok sevdiğim ülkede birlikte yaşamaya devam etmek için gerekli araçları bulmalarını içtenlikle diliyorum. Yüzyıllardır çoğunlukla olduğu gibi barış ve iyi komşuluk ilişkileri içinde karşılıklı saygı ve dostlukla birlikte yaşamalarını umuyorum. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle