19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 ARALIK 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Doktor bulmakta zorlanan kulüpler tek bir muayeneye kaldı 7 Bu da tamgün golü EMRE DÖKER İZMİR Tamgün Yasası, bu kez de spor kulüplerini vurdu. İzmir’de Süper Amatör B Grubu maçında Tiresporlu futbolcu Serkan Tuğal’ın kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesinin ardından amatör futbolda yaşanan sporcu sağlığı sorunları gündeme gelirken benzer sıkıntıların profesyonel liglerde de bulunduğu ortaya çıktı. Türkiye Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu, önceki gün yaptığı toplantıyla Tamgün Yasası’nın ardından 2. ve 3. lig kulüplerinin yaşadığı “doktor sorununu” çözmek için çözüm arayışlara başladı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Spor Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu Ege Bölge Sorumlusu Prof. Dr. Çetin İşleğen, kulüplerin Tamgün Yasası nedeniyle doktor bulmakta zorlandıklarını söyledi. Süper Lig’de böyle bir sorunun olmadığını ancak 2. ve 3. liglerde kulüplerin doktor bulamadığını belirten İşleğen, “Bir tek sene başı muayeneleriyle sporcu sağlığını geçiştiriyorlar. Tam muayene olmadan sezona başlıyorlar. Yaşamını yitiren futbolcu iyi takip edilseydi kurtarılabilirdi” dedi. İşleğen, kulüplerin doktor bulamamasının ani ölümleri arttırabileceği uyarısı da yaparak şöyle konuştu: “Birçok hastalığın önceden belirtisi oluyor. Örneğin futbolcu antrenmanda yorulmuş, halsizlik hissediyor olabilir. Bayılıp çarpıntı da yaşayabilir. Bunlar önemli belirtiler. Bir futbolcunun ailesinde genetik kalp rahatsızlığı olanlar var mı? Bunların da bilinmesi gerekiyor. Tam donanımlı testlerde sporcuların bu durumları belirlenebilir ve büyük ölçüde ani ölümlerin önüne geçilebilir. Aile hekimleri bu konuda bilgilendirilir, sporcular daha iyi sorgulanabilir.” Türkiye Futbol Federasyonu ve kulüplerin “yasal bir zemin” arayışı içinde olduklarını ancak şu ana kadar bir çözüm yolu bulunamadığını da kaydeden İşleğen, “Eskiden doktorlar yarı zamanlı da olsa kulüpte çalışıyorlardı. O zaman bu kulüpleri ek gelir kapısı olarak görüyorlardı ve fazla para istemiyorlardı. Şu anda kulüplerde yeterli para olmadığı için doktor çalıştıramıyorlar. Doktorlar özel hastaneleri tercih ettiği için kulüpler de doktorsuz kalıyor” diye konuştu. Peki Sekiz Az mı? Fi tarihinde Baba Erenler’i namaz kılmıyor diye Kadı Efendi’nin karşısına çıkarmışlar. Kadı Efendi’nin sorusuna Baba Erenler, “Kuran’da yeri var. Namaza yaklaşmayınız buyuruluyor” yanıtını vermiş. Kadı Efendi üstelemiş: “Ama devamı da var.” Baba Erenler’den yanıt: “Bize bu kadarını öğrettiler.” ??? Adalet Bakanı ne zaman konu uzun tutukluluk sürelerine ve tutuklu gazetecilere gelse benzer bir yaklaşımı sergiliyor. Somut örnekleri bir yana bırakıp istatistik biliminin kötü yanlarından yararlanıp ortalamalar sıralıyor. Galiba da Deniz Feneri Davası sanıklarının 3.5 aylık tutukluluklarıyla Silivri davalarında yargılananların 3.5 yılı aşan tutukluluk sürelerini toplayarak ikiye bölüp ortalama tutukluluk süresini buluyor: 2 yıl. Sayın bakanın cankurtaran simidi gibi sarıldığı bir başka belge de Amerika’daki Gazetecileri Koruma Komisyonu’nun yaptığı açıklamadaki “Tutuklu sekiz gazeteci var” bölümü. Türkiye’deki basın meslek örgütleri, komisyonun sayısal açıklamasını ortak bir bildiriyle kınadılar ve yaptığı saptırmadan ötürü eleştirdiler. Son tutuklama dalgasıyla tutuklu gazeteci sayısı 99’a çıktı. Tutuklanan gazetecilere savcılıktaki sorguları ya da duruşmalarda yöneltilen “Bu haberi niye yazdın”, “Gazete nasıl yayımlanıyor” gibi özetlenecek sorular varken “Onlar gazeteci değil, terörist” gibi aynı zamanda masumiyet karinesi ilkesiyle çelişen açıklamalar yapmak, adaletle nasıl bağdaşıyor, anlamak gerçekten zorlaşıyor. ??? Komisyona “Sekiz tutuklu gazeteci var” açıklaması nedeniyle kızdık, ama açıklamayı dikkatle okuyunca farkına varılıyor. Adamlar sekiz gazeteciyi bile çok bulup siyasal iktidarı suçluyorlar. Uyarılar üzerine yaptıkları ikinci açıklamada şöyle diyorlar: “Türkiye’de ve başka yerlerde hükümetlerin eleştirel sesleri susturmak için gazetecilere meslekleriyle ilgisiz gibi görünen suçlamalar yöneltme yoluna başvurduğunu biliyoruz. Hapisteki gazeteciler konusunda verilen sayılar farklı olsa da Türk basını hakkında varılan sonuç tektir: Türkiye’de basın özgürlüğü saldırı altındadır. Habercilere karşı binlerce ceza davası açılmıştır; Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasası eleştirel yayınları susturmakta rutin olarak kullanılmaktadır ve Kürt gazeteciler sürekli takibat altındadır. Durum endişe verici olup, giderek kötüleşmektedir. Türkiye’ye bu yıl bir keşif gezisi yapan CPJ Direktör Yardımcısı Robert Mahoney, Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP’nin ‘hakaretle ilgili muğlak yasaları ve geniş kapsamlı terörle mücadele düzenlemelerini kullanarak sadece solcu ve Kürt gazeteciler gibi geleneksel hedefleri değil, ana akım medyada hükümeti eleştirenleri de hedefleyen milliyetçi taktiklere başvurduğunu’ yazmıştır.” Başka bir bilgiyi de eklemeliyim. Aralık ayının ilk günlerinde Avrupa Konseyi, Avrupa Komisyonu ve AGİT gibi uluslararası kuruluşların güncel raporlarında da tutuklu gazeteci sayısı 65 olarak vurgulanıyor. ??? Çalışma arkadaşları sayın bakana bu bilgileri de aktarmış olsalardı, sanırım Baba Erenler’in serencamına benzeyen bir yaklaşımı yaşamazdık. Seminere izin vermediler Amatör, 2. ve 3. liglerde futbolcuların sezon öncesinde aile hekiminden rapor alabildiğini, buna karşın aile hekiminin yaptığı muayeneyle spor hekiminin yaptığı muayenenin eşit olmadığının altını çizen Prof. Dr. İşleğen şunları söyledi: “3 yıldır aile hekimlerine spor hekimleri olarak seminerler düzenliyorduk. Amatör sporcuların çoğu aile hekimine gidiyor. Aile hekimi de bu konuda çok yeterli olamayabiliyor. Bu nedenle eğitime önem verdik. 3 yıl boyunca aile hekimlerine seminerler verdik. Ancak Sağlık Bakanlığı bu durumun izne tabi olduğunu bildirdi. İşin içine formaliteler girince biz de bu yıl aile hekimlerine bu konuda eğitim veremedik. Aile hekimlerini bilgilendirilmesi için kursların açılması şart.” Alan ve dal kontrolü KPSS’de kısmi durdurma MAHMUT LICALI Majik’in ve Maksim’in yıkılması tarih ve mimarinin katledilmesinin yanı sıra metroya da zarar verecek Fotoğraf: UĞUR DEMİR ANKARA Ankara 12. İdare Mahkemesi, ÖSYM’nin ortaöğretim mezunlarının bazı kamu kurum ve kuruluşlardaki kadrolara atandığı “KPSS 2011/1” yerleştirme işlemlerini, mezun olunan alan ve dal kontrolü yapılmadığı gerekçesiyle yürütmesini kısmen durdurdu. Kararda, davayı açan adayın gerekli eğitim alanı kontrolü yapılmaması nedeniyle mezuniyet koşulunu taşımayan diğer adaylarla birlikte sıralamaya dahil edildiği belirtilerek yerleştirme işlemlerinde hukuka uyarlık görülmediği belirtildi. Kararda, “Dolayısıyla yerleştirme işlemleri sırasında gerekli kontrolün yapılmaması nedeniyle istidlalci kadrosu için öngörülen koşulları taşımayan adayların bu kadrolara yerleştirildiği görülmüştür” denildi. Mahkeme kararında, 2011/1 KPSS yerleştirmelerine başvuran tüm adaylar yönünden mezuniyet durumları gözetilerek yeni bir puan sıralaması yapılarak yerleştirme işlemlerinin yapılması gerektiği belirtilerek dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık görülmediği belirtildi. Karar ÖSYM’nin alan kontrolü yapmadan alan şartı aranan kadrolara yaptığı yerleştirme işlemlerinin tamamını tartışmalı hale getirdi. KPSS 2011/2 yerleştirmeleri için de açılan benzer bir dava hâlâ sürüyor. Geçmişi yok edene koruma kurulu denmez Sinemanın kalesiydi Kültür Servisi Beyoğlu’ndaki Majik Sineması ile arkasındaki Maksim Gazinosu’nun yıkılıp yerine 17 katlı otel yapılacağı, dün Radikal’de duyuruldu. Otel yapılması öngörülen proje ise İstanbul 2 No’lu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu tarafından onaylandı. Ayrıca, projenin Beyoğlu Belediyesi tarafından da onaylandığı ifade ediliyor. İstanbul 2 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mete Tapan projeyle ilgili olarak şunları söyledi: “Taksim Sahnesi ve cephe onayladığımız projede yerinde kalıyor. Arsanın geri kısmına otel koruma amaçlı imar planı doğrultasında yapılacak. Restore edilecek olan tiyatro mekânı kamuya devredilecek. Bilindiği gibi arsa özel mülkiyete geçerken arsa da tek tescil edilen yapının ön cephesi olmasına karşın kurulumuz tiyatronun (Taksim Sahnesi) tümü tescil edilmiş gibi davranmıştır. Böylece kentsel belleğimiz hem korunmuş olacak hem de İstanbulumuz kaybettiği tiyatrosuna eski yerinde sahip olacaktır.” Türk Halk Müziği Sanatçısı Hasan Mutlucan yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi Uzun süredir sağlık sorunları yaşayan Türk halk müziği sanatçısı Hasan Mutlucan (85) önceki gün kaldırıldığı Göztepe SSK Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Mutlucan’ın ne zaman toprağa verileceği daha sonra belirlenecek. İzmir’de 1926 yılında doğan Mutlucan, ortaokul yıllarında (1940) dekoratör çırağı olarak çalıştığı tiyatroda, oyunculardan biri rahatsızlanınca ilk defa sahneye çıktı. Tiyatro sanatçısı Necdet Mahfi Ayral tarafından, rahatsızlanan oyuncunun yerine Mutlucan seçildi. Repliği çok kısaydı: “Burası Kaf Dağı, ne işin var senin burada...” Davudi sesiyle seslendirdiği bu kısacık replik seyirciler arasında bulunan Muhsin Ertuğrul’un çok ilgisini çekince Mutlucan, tiyatroda ufak roller almaya başladı. Mutlucan, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında okunan bildirinin ardından Kahramanlık Türküleri albümünden “Yine de Şahlanıyor” türküsünün çalınması sonrası adının darbelerle özdeşleştirilmesinden son derece rahatsız olduğunu birçok kez yinelemişti. Kendisinin, “sosyal demokrat çizgide ve darbe karşıtı olduğunu” birçok kez belirten Mutlucan, “Dehşetli bozuluyorum. Çünkü darbe sanatçısı değilim. Yukarı kademelerden bazı kişiler beni kullandı. Propaganda, reklam vasıtası yaptılar. Darbecilere mal etmek istediler, o türkülerden soğuttular beni. Küskünüm efendim” demişti. İstanbul Haber Servisi İstanbul’da “istenilen projelerin” sit alanları içinde dahi olsa onaydan çıkarılabildiğini belirten CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclis Üyesi, eski İBB İmar Daire Başkanı Mehmet Yıldız, Maksim Gazinosu ile Majik Sineması’nın yıkılarak yerlerine 17 katlı otel ve ticaret merkezi yapılması gibi projelere şaşırmamak gerektiğini, çünkü İstanbul’un İstanbul’dan yönetilmediğini söyledi. Mehmet Yıldız, AKP iktidarıyla birlikte koruma kurullarının yapı ve işlevlerinin değiştirildiğini anımsatarak istenilen yere istenilen yapıların dikilebileceğini kaydetti. Mehmet Yıldız, Beyoğlu’nun tamamen sit alanı içinde bulunmasına karşın benzer projielerin koruma kurullarından geçtiğini belirterek şunları kaydetti: “Yukarılardan yapılan baskılar sonucu kurullar da istenilen kararları vermek zorunda kalıyor. Kuruldan istenilen kararların çıkmaması halinde kurulun bazı üyeleri değiştirilerek yine istenilen kararlar çıkarabiliyor. Bu ve benzeri kararlar Ankara’da alınıyor.” Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin hazırladığı ÇED raporunda, alttan geçen Taksim Metrosu’nu da tehdit ettiği belirtilen projenin iptali istendi. ÇED raporunda Majik Sineması’nın Beyoğlu’ndaki tarihi ve kültürel simgelerden biri olduğuna dikkat çekilerek “Mimari ve kültürel mirasımız hakkındaki kararın yalnızca ön cephe koruma (restorasyon) projesinin uygunluğu kapsamına indirgenemeyeceği vurgulandı. Raporda kararın yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir” denildi. Ekinci: Mimar Topbaş durdursun Eski Mimarlar Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci ise bu gibi projelerde kente karşı sorumluluğu yalnızca koruma kuruluna değil, ilçe ve büyükşehir belediye meclislerine de anımsatmak gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Kurul eski eserlerden ve tarihi çevreden elbette sorumludur. Onayladığı proje geçmişi yok ediyorsa ona koruma kurulu denemez. Ama kentin asıl sahipleri, halkın oylarıyla görev yapan belediye başkanları ve meclisleridir. Eğer İstanbul’un merkezi Taksim’de böylesine anılarla yüklü mekânların yok olmasına yerel yönetim onay verebiliyorsa, o yönetimin kente değil, çıkarcılara hizmet ettiği anlaşılıyor ki bence bu durum çok daha vahimdir. Bence öncelikle Kadir Topbaş, hele ki mimar kimliğiyle, bu gibi yanlışları mesleki etik olarak da mutlaka artık durdurmalıdır…” Başbakan çevreci peşinde ÖZCAN ÖZGÜR MUĞLA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Keyland Otel’e yapılan imar ayrıcalığını protesto eden İl Genel Meclisi Üyesi Dursun Kaplan’a açtığı hakaret davası, başsavcılığın takipsizlik kararına Başbakan’ın itirazı nedeniyle sürüyor. Başbakan’ın itirazı üzerineAydın Ağır Ceza Mahkemesi, takipsizlik kararını bozunca, Muğla Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açılmasına karar verildi. Davanın ilk duruşması önceki gün görüldü. Kaplan’a destek için adliyeye CHP Muğla Milletvekili Prof. Dr. Nurettin Demir ve partililer geldi. Demir de davanın haksız olduğunu ileri sürerek “Bu konuşma Muğla’nın zenginliklerine ve değerlerine sahip çıkma konuşmasıdır. Halkın ve Muğla’nın çıkarlarını korumak için elimizden geleni yapacağız” dedi. Dava, 2 Mart’a ertelendi. Çocukluğumun deresini korudum ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Doğanın yok edilmesine dikkat çekmek amacıyla Türkiye’nin çeşitli illerinden başlatılan “Büyük Anadolu Yürüyüşü”ne katılarak Ankara’ya gelen, Kurtuluş Parkı’ndaki oturma eylemi sırasında gözaltına alınan 23 kişi hakkında açılan davanın görülmesine başlandı. Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, tutuksuz yargılanan 20 sanık ve avukatları katıldı. Yargıç, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmekle suçlanan sanıkların ifadelerini aldı. Sanık Bora Göksel Trakyalı olduğunu belirterek “Çocukluğumda bizim oralarda dereler, ormanlar vardı. Ama Trakya’ya her gidişimde derelerden lağım aktığını, ormanların yok edildiğini gördüm. Suçlamaları kabul etmiyorum” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle