27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2011 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yeni Belgeler Işığında Atatürk ve İnönü... Memur Niçin Vardır? HEMEN, “elbet, emredileni yapmak için var” diyenler çok olur. Amire “niçin varsınız” diye sorsanız o da hemen “görevin gerektirdiği emirleri vermek için varım” der mi acaba? Bunu söylemekle yetinip daha derin düşünmezse, fena. Özellikle, her iki soru da “hemen” diye başlayarak yanıtlanıyor ve iki taraf da bununla yetiniyorsa. emuramir ikilisinin birlikte ve karşılıklı tutumlarını iyi irdelemek, şu sıra neden önem kazanmış sayılmalıdır? Çünkü, Fransa Millet Meclisi’nden geçip Senato’da yasalaşmak üzere olan bir teklif dolayısıyla Türk resmi makamlarınca sergilenen tepkiler diplomasimizin ününe zarar vermeye başlıyor da ondan. Fazla zarar vermeden durdurulması ve onarılması gereken bir ulusal sorunla karşı karşıyayız: Devletin en yüksek makamlarında bulunanlar dıştaki münasebetsizliklere tepki göstermek isterken pek doğru, haklı ve yararlı sayılamayacak tutumlar takınmakta ya da sağlam, inandırıcı ve etkili denemeyecek sözler sarf etmekteler. Örneğin Sayın Gül, “Sarkozi’yle konuşmak istedim, telefona çıkmadı” dedi. Bir devlet başkanının böyle konuşması doğru oldu mu? Elbet, Fransa parlamentosunun bir kanadında olup bitenin, daha doğrusu, başlayıp kolay bitmeyecek olan bu yanlış adımın arkasında devlet başkanı Ekselans Sarkozi’nin bulunduğu çok belli; yapılanların ancak Fransızcanın “pusillanime” sıfatıyla ifade edilebilecek kişisel ve küçük hesaplardan kaynaklandığı da besbelli. Şimdi, böyle bir durumda, Dışişleri’ndeki usta diplomatlarının kaleminden çıkan ve aslında her şeyi kibarca ifade eden bir Çankaya açıklaması yapmak varken, karşıdaki Ekselans’a telefon açmama “zevk”i vermek ve hele bunu kendi resmi ağzımıyla dünyaya duyurmak çok mu iyi olmuştur? ynı kapsamda, Sayın Erdoğan’ın, bu kez de Osmanlı Sultanı’ndan Frenk Kralı’na yazılan ve fazlasıyla ünlü olan bir mektubu yüzlerce yıl sonra gündeme getirmesi pek mi yerine oturmuştur? O konuda, deneyimli memurlar “Efendilik bizde kalsın” anlamına gelen ve utandırmak isteneni sahiden utandıracak birkaç sözü Sayın Başbakan’a önerebilirlerdi. Ara sıra, daha doğru ve daha yerinde olanı önerme cesaretini memura vermek de amirlik görevlerinden sayılsa bu ülke daha iyi yönetilmez mi? Son yayınlanan belgeler, Atatürk’ün İş Bankası’ndaki kişisel hesabından İnönü’ye muntazam ödeme yaptığını göstermektedir. Ocak 1925’ten itibaren her ay kendi kişisel hesabından para vermesi, İnönü’nün başbakanlıktan ayrıldıktan sonra bu maaşı yükselterek ödemeyi sürdürmesi, vasiyetine İnönü’nün çocuklarının öğrenimi için ayrıca bir para koyması, aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Bu belgelerle, “Atatürk ve İnönü dargındı, Atatürk İnönü’ye dargın öldü” gibi sözler çökmüştür. Dr. Alev COŞKUN nceki gün (24 Aralık 2011), Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşı İnönü’nün aramızdan ayrılışının 38. yıldönümüydü. Anısının önünde saygıyla eğiliyoruz. Hiç kuşku yoktur ki, T.C.’nin ilk Başbakanı İsmet İnönü, aydınlanma devrimlerinin azimli ve dirayetli (yetenekli) uygulayıcısı ve yılmaz savunucusudur. 1923’ten sonra kısa aralıklarla başbakanlık yapan Fethi Okyar (22 Kasım 19243 Mart 1925 4 ay) ve Celal Bayar (1 Kasım 193711 Kasım 1938 1 yıl) dışında İnönü 19231938 arasında kesintisiz başbakanlık yapmıştır. İnönü, Atatürk’ün aydınlanma devrimlerine yürekten inanmış, katıksız bir devrimciydi. Atatürk “Çankaya’da rahat ediyorsam, Başbakan İnönü olduğu için” demiştir... Atatürk’le İnönü arasındaki ilişkilerde sarsılmaz bir güven duygusu ve bağlılık vardı. Aralarında, dargınlık olduğu, hatta Atatürk’ün İnönü’yle dargın olarak öldüğü söylenir, yazılır. Bu doğru değildir. Yeni çıkan belgelerle de tamamen uydurma olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yazımızda bu belgeler üzerinde duracağız. Atatürk’le İnönü arasındaki son mektuplar biliniyordu, bu mektuplar, Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın İnönü adlı biyografisinde orijinal fotokopileri ile yayımlanmıştı. Bu kez bu mektupların fotokopilerini Taha Akyol, İnönü Vakfı’ndan sağlayarak 6 Aralık 2011’de Hürriyet’teki sütununda yayımladı. Yüksek ateşle Dolmabahçe’de yatan Atatürk, uyanınca “Lozan gününü” anımsıyor ve İnönü’ye “takdir ve tebriklerini” belirten bir mesaj yazdırıyor ve 25 Temmuz 1938’de İnönü’ye gönderiyor. Ertesi gün İnönü, “Büyük Atatürk, velinimetim Atatürk, derin tazimle (say M Ö gıyla) ve dayanılmaz bir özleyişle ellerinizden öperim” diyerek yanıt veriyor. Birbirleriye küs olan insanlar böyle mi yazışırlar... Şimdi gelelim son belgelere. bu para her ay 2000 TL olarak gönderiliyor. Ekim 1937, Atatürk’le İnönü’nün kimi konularda tartıştığı ve 1 Kasım 1937, Celal Bayar’ın hükümetini kurduğu tarihtir. Eğer bir dargınlık söz konusu ise, bu aylık ödemenin o tarihte durdurulması gerekir. Ama bu tarihten sonra Atatürk’ün kişisel hesabından İnönü’ye ödemeler durdurulmayı bırakın arttırılarak sürdürülüyor. Ekim 1937’den Kasım 1938’e kadar her ay İnönü’ye Atatürk’ün kendi hesabından gönderdiği para 3000 TL’ye çıkmıştır. Ayrıca, 19241926 arasında, Atatürk’ün İş Bankası’ndaki hesabından İnönü’ye toplam 65.150 lira gönderilmiştir. Bu ilave paranın Pembe Köşk’ün genişletilmesinde ve tamirinde kullanıldığı anlaşılıyor. Atatürk’e ait 4 No’lu hesap, İnönü’ye gönderilen aylıklar görünüyor. Mustafa Kemal Paşa’ya ait İş Bankası hesap ekstresi. A Prof. Dr. Uğur Kocabaşoğlu, birlikte çalıştığı 6 araştırmacı arkadaşıyla, 732 sayfalık Türkiye İş Bankası Tarihi adlı önemli bir kitap yayımladı. (1) Bu kitapta, konuyla ilgili 7 adet orijinal belgenin fotokopilerini yayımladı. Bu yazımızda bu belgelerin sadece iki tanesini kullanıyoruz . İkinci İnönü hükümetinin kuruluşundan önce Ocak 1925’ten Atatürk’ün vefat ettiği 10 Kasım 1938 tarihine kadar Atatürk’ün kesintisiz olarak İş Bankası’ndaki kişisel hesabından her ay İnönü’ye para gönderdiği sabit olmuştur. Bu kitapta bu ödemelerin belgeleri yayımlanmıştır. Atatürk 19251929 yılları arasında kendi hesabından İnönü’nün banka hesabına her ay 1000 TL gönderiyor. Ocak 1929’dan, Eylül 1937’ye kadar, 8 yıl İnönü Vakfı Başkanı Sayın Özden Toker’in bir açıklamasına göre “Atatürk aile ortamı özlemini Pembe Köşk’te gideriyordu. Onun için bu para Köşk’ün genişletilmesinde kullanılmıştır. Ayrıca Köşk’ün genişletildiği ilk yıl bir yılbaşı gecesi kordiplomatiğe Atatürk bu köşkte yemek ve balo vermiştir.” Atatürk’ün kendi hesabından İnönü’ye yaptığı ödemelerle ilgili olarak, Siyasal tarihçi Prof. Dr. Sina Akşin şöyle diyor: “İnönü’nün başbakan olarak iyi bir maaşı olduğu halde, Atatürk’ten ‘resmi olmayan’ böyle bir aylık alması ve başbakanlıktan ayrıldıktan sonra aylığın 1000 TL zamla 3000 TL’ye yükselmesi aralarında çok özel bir ilişki olduğunu gösteriyor.” Atatürk bu ödemeleri “1 Aralık 1924 tarihli mektup emri ile” İş Bankası’ndaki 2 numaralı kişisel hesabından yaptırmıştır. Atatürk’ün İş Bankası’ndaki 2 No’lu, 4 No’lu, 4 No’lu mükerrer ve 5 No’lu he saplarının olduğu bu kitaptaki belgelerden anlaşılıyor. Türkiye İş Bankası Tarihi adlı kitap, Atatürk’ün kişisel hesabından İnönü’ye ödenen paralar için şu özeti veriyor. “Atatürk’ün hesaplarından İsmet İnönü’ye yapılan ödemeler bununla sınırlı değildir. 2 numaralı hesaptan 21 Aralık 1924, 7 Şubat 1925, 12 Mart 1925 ve 2 Nisan 1925 tarihlerinde toplam olarak 15.150 lira; 4 numaralı hesaptan 11 Mart 1926 ve 8 Nisan 1926 tarihlerinde 25.000’er liradan 50.000 lira olmak üzere toplam 65.150 lira ödeme yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Atatürk’ün İş Bankası’ndaki hesaplarından, 1924 yılından ölümüne kadar İsmet İnönü’ye 365.150 lira ödendiği anlaşılmaktadır.” (s. 97) Atatürk’ün İnönü’ye Aralık 1924 tarihinde verilen direktifle, Ocak 1925’ten itibaren her ay kendi kişisel hesabından para vermesi, İnönü’nün başbakanlıktan ayrıldıktan sonra bu maaşı yükselterek ödemeye devam etmesi, vasiyetine İnönü’nün çocuklarının öğrenimi için ayrıca bir para koyması aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Atatürk, acaba İnönü’ye neden ayrıca aylık maaş verir gibi, kendi kişisel hesabından her ay para veriyordu. Prof. Akşin, “Atatürk’ün neden İnönü’ye cebinden aylık bağladığına gelince, ben bunu kilit bir devlet adamının yüzde yüz sadakatini sağlamak için devrimci bir güvenlik önlemi olarak değerlendiriyorum” diyor (2). Kanımızca, Atatürk, İnönü’nün çok dürüst olduğunu çok iyi biliyordu. İnönü devlet malına, devlet hazinesine “beytülmal” el sürmez ve sürdürmezdi. Onun daha güvenli çalışması için Atatürk böyle bir yola gitmiş olabilir. Unutmayalım, Atatürk ortaçağı yıkıp çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet yaratmak istiyordu. Bunu yaparken giriştiği aydınlanma devrimi hamlelerinde en yakın çalışma arkadaşı Başbakan İnönü’ydü. Bu belgelerle, “Atatürk ve İnönü dargındı; Atatürk İnönü’ye dargın öldü” gibi sözler çökmüştür. (1) Uğur Kocabaşoğlu (ve araştırmalar) Türkiye İş Bankası Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları, 2011. (2) Sina Akşin “Atatürk’e İlişkin Kimi Notlar” Düşün Yazıları (Atatürkçü Türk Kültür Dergisi), Kasım 2011, s. 19. AKP Hükümeti İnterneti Kontrolü Altına Almak İstiyor Osman COŞKUNOĞLU CHP Parti Meclisi Üyesi, 22. ve 23. Dönem Milletvekili ocukları internetin sakıncalarından koruma iddiası ile AKP hükümetinin güdümündeki Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), 22 Kasım itibarıyla “Güvenli İnternet” adı verilen bir uygulama başlattı. BTK’nin sakıncalı olarak belirlediği sitelere girilmesini önleyecek olan filtreleri sadece gönüllü olarak isteyenler kullanabilecek. Fitre uygulamasını istemeyenler, şimdiki gibi devam edecek. Bu masum ve iyi niyetli gibi görünen, dolayısıyla internet konusunda bilgisi olmayan kamuoyuna çekici olabilecek filtre uygulaması, aslında sinsi bir art niyet taşımaktadır ve ciddi bir tehlike yaratacaktır. Zaten AKP hükümeti baskısı altında olan medya yanında şimdi de internet AKP’nin kontrolü altına alınmak isteniyor. İran’daki gibi “Helal İnternet” uygulamasının sinsi bir başlangıcı ile karşı karşıyayız. Şimdi bu iddialarımızı destekleyen çok sayıdaki gerçeklerin önde gelenlerini sıralayalım: Youtube ve Google gibi siteleri bile yasaklamış olan ve şu anda onbinlerce olduğu sanılan, ama sayısı açıklanmayan siteye erişimin engellenmesine neden olan 5651 sayılı kanun, taslak olarak TBMM gündemine Kasım 2006’da gelmişti. TBMM Adalet Komisyonu’nda taslak görüşülürken “AB ülkelerinde internet yasakları yerine, internetin potansiyel sakıncaları üzerine eğitim programları uygulanıyor, konuyla devlet değil, devletin güdümünde olmayan, ama desteklediği STÖ’ler ilgileniyor” demiştim. Buna yanıt olarak zamanın Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve sonradan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, “O tür uygulamalar zaman alır, şimdi bu yasayı çıkaralım, zaman içerisinde eğitim uygulamaları da yaparız” demişlerdi. Aradan 5 yıl geçmesine rağmen okullarda öğrenciler veya ebeveynler için internette olabilecek sakıncalar üzerine herhangi bir eğitim programı yapılmadı. Hatta, ilköğretimde haftada iki saat ve zorunlu olan bilişim teknolojileri dersi, geçen sene haftada bir saat ve seçmeli olarak değiştirildi. Dolayısıyla, AKP Ç hükümeti sadece samimiyetsizliğini değil, aynı zamanda toplumu internet konusunda bilgisiz bırakma niyetini de göstermiş oldu. Güvenli internet, çocukları ve yetişkinleri sadece internetteki sakıncalı yayınlara karşı korumak değildir. İnternet üzerinden yapılabilecek istismar ve dolandırıcılığa karşı da mahremiyetin korunması gerekli. Mahremiyeti korumak amacına yönelik, AB baskısıyla, hazırlanmış olan, muhalefetin de desteklediği “Kişisel Verileri Koruma Kanun Taslağını” AKP hükümeti yıllardır TBMM gündemine almıyor. Çocukların olduğu kadar yetişkinlerin de internet üzerinden istismarını önlemeye yarayacak bu kanunu AKP çıkarmamakla, esas niyetinin “korumak” veya “güvenli internet” olmadığını göstermiştir. Samimiyetsizlik burada da kalmıyor. Bu kanunun TBMM gündemine alınmasını engelleyen AKP hükümeti, 2010 referandumu ile anayasaya kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir madde koydurdu. Yasal altyapısı olmayan bu anayasa değişikliğinin bir anlamı yoktur, tamamen göstermeliktir. Dolayısıyla, AKP hükümetinin, çocuklarımızı ve yetişkinleri İnternet’in tehlikelerinden korumak ve Güvenli İnternet yaratmak gibi bir niyeti olmadığı açıkça ortada. AKP hükümeti ve güdümündeki BTK şu anda hangi sitelerin yasaklandığını açıklamıyor. Uygulanacak olan filtrede hangi kriterlere göre sitelerin yasaklanacağı belirtilmiyor. Filtre uygulamasını ve kriterleri yargı veya herhangi bir kuruluş denetleyemiyor. Dolayısıyla, kapalı kutu olarak sunulan filtrenin içeriğinin gizli tutulması, ortada bir art niyet olduğu kuşkusunu güçlendiriyor. Hükümetin güdümündeki Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) doğrudan bağlı olan, her elemanını bizzat Başbakan’ın atadığı ve sansür uygulamalarından sorumlu ve yetkili olan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın bu yıl nisan Güvenli internet ayında açıkladığı sakıncalı internet alan adlarının bazılarını hatırlayalım: “nefes, Haydar, sarışın, frikik, çıplak, hikâye, liseli, baldız”… Bunlar cinsellik içeriyormuş! İşte böylesine çarpık bir zihniyetin egemen olduğu bir kurumun belirlediği kriterlere göre şimdi çocuklarımız ve aileler internetin sakıncalarına karşı korunacakmış! Dolayısıyla, filtre uygulaması bir “koruma” değil, çarpık bir zihniyetin ideolojisini yaymak tehlikesi taşımaktadır. AKP hükümeti, çarpık bir ahlak anlayışı olduğunu açıkça göstermiş bir kurumun, merkezi olarak uygulayacağı ve denetlenemeyecek bir filtreyi, internetin sakıncaları konusunda bilgisiz, çaresiz ve alternatifsiz bıraktığı topluma, kapalı bir kutu olarak sunmaktadır. Böylece, toplumun geniş bir kesiminin internet konusunda yeterli bilgi sahibi olmamasından istifade ederek şu anda on binlerce sitenin yasaklanmasına karşın hâlâ göreceli olarak özgür kalmış olan internet de AKP ideolojisinin hizmetine sunulma tehlikesi ile karşı karşıyayız. Oysa, gerçekten “Güvenli İnternet” isteyen bir hükümetin yapması gerekenler şunlardır: Çocukların ve yetişkinlerin mahremiyetini koruyarak internet üzerinden istismarlarını önlemek için, “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” derhal çıkarılmalıdır. Okullarda gerek çocuklar, gerekse ebeveynler için internette olabilecek sakıncalar ve bunlardan korunmak için neler yapılması gerektiği konularında yaygın ve yoğun bir eğitim programı uygulanmalıdır. Ailelerin kendilerinin kullanabileceği ve piyasada zaten var olan ücretli ve ücretsiz filtre programları konusunda bilgi sağlanmalıdır. İnternet konusunda toplumsal bilinç, farkındalık ve sorumluluk yaratma amacına yönelik, devletten ve hükümetten bağımsız olarak çalışacak STÖ’ler desteklenmelidir. Bunları yapmamanın, sinsi ve olumsuz bir art niyet sahibi olmaktan başka hiçbir açıklaması yoktur. İnternet konusunda yeterli bilgisi olmayan toplumumuzu filtre tuzağına düşmemesi için elbirliği ile uyarmak zorundayız. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle