22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 İstanbul B Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop PB Samsun B Trabzon Y Giresun Y S Ankara 7 3 7 7 11 9 9 7 8 8 8 9 3 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S PB PB PB Y B Y Y K K K 1 3 1 14 15 15 8 8 7 7 2 2 0 HABERLERİN DEVAMI Oslo K 5 Belgrad Y 5 Helsinki K 7 Sofya B 0 Stockholm K 8 Roma Y 11 Londra PB 12 Atina Y 11 AmsterdamY 10 Zürih PB 5 Brüksel Y 7 Moskova Y 2 Paris PB 7 Aşkabat K 5 Bonn B 7 Taşkent Y 5 Münih B 4 Baku Y 6 Berlin Y 9 Bişkek K 3 BudapeştePB 5 Tiflis K 6 Madrid B 13 Kahire PB 17 Viyana B 6 Şam Y 14 Ülkemizin doğu kesimlerinin çok bulutlu, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun doğusu ile Ordu, Erzincan, Erzurum, Tunceli ve Bingöl çevrelerinin yağışlı, diğer yerlerin parçalı ve az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor yağışların ülkenin iç ve doğu kesimlerinde yağmur, yağış alan diğer yerlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olması bekleniyor. 26 ARALIK 2011 PAZARTESİ TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Aralık ÇGD’den, basındaki tutuklamalara sessiz kalan medyaya sert eleştiri: Bir Bardak Suda Fırtına... Bir bardak suda koparılan fırtınayı gereğinden fazla ciddiye almak, dahası paniğe kapılmak her şeyden önce Fransızların “La Turquie Moderne” ya da “La Turquie Kemaliste” olarak nitelendirme alışkanlığında oldukları genç Türkiye Cumhuriyeti’nin her şeyden önce serinkanlı, kendine güvenli ve deneyimli geleneksel dış politikasıyla çelişmektedir. Ne ki Sarkozy Fransası’nın her fırsatta aklı zorlayan cezayı cezalandıran saçma sapan yasalar çıkararak Türkiye’ye haksız olduğu kadar hasmane politikalar izlemekte ipin ucunu iyice kaçırması, ne yazık ki ülkemizi yönetenleri olduğu gibi halkımızı da dost saydığımız Fransa’yla karşı karşıya getirmesi, kuşkusuz neresinden bakılırsa bakılsın üzücüdür. Sarkozy yönetiminin Türkiye’ye karşı sistematik hasmane politika izlemekte ısrarı, yönetimi ve halkımızı haklı olarak öfkelendirmekte, yaratılan atmosferde abartmalar, haklı haksız suçlamalar gerginliği arttırmakta, giderek kalıcı olma riskini de beraberinde getirmektedir. Cumhurbaşkanlığı ve yasama seçimlerine aylar kala görünen o ki, Bay Sarkozy’nin günleri sayılıdır. Ermeni soykırımının inkârını cezalandıran yasanın ise 577 sandalyeli mecliste 40 dolayında sefil bir katılımla kabul edilmesi, Sarkozy yönetiminin en açık ve net şekliyle aczini göstermektedir. Zira böylesine önem verdiği bir yasanın görüşülmesi ve kabulü için meclise yeterli sayıda vekilini bile getirememiştir. Birkaç ay önce senatoda çoğunluğu kazanan Sosyalist Parti’nin adayı ve müstakbel cumhurbaşkanı olarak görülen François Hollande’da her ne kadar bir sosyalist olarak Ermeni oylarına göz kırpması yakışmasa da soykırımın inkârını cezalandıran yasanın görüşülmesinin yasama süresinin bitimine az bir süre kalan senatoda görüşülmesinin olanak dışı olduğunu açıklaması, yasanın görüşülmesinin yeni senatoya kalacağını, yani bir başka bahara ertelenebileceğinden söz etmesi, Sarkozy’nin cezayı cezalandıran yasasının bir kez daha kursağında kalacağının işareti olarak görünmektedir. ??? Sefil çoğunlukla kabul edilen soykırımı inkârı cezalandıran yasanın, Ermeni diyasporası ve Erivan’da alkışlarla karşılanması hayret vericidir. Aslında daha çok Pirüs zaferini andıran ve mecliste kısıtlı bir çoğunlukla kabul edilmesinin, özellikle de soykırım pazarlayıcısı diyasporada ve Erivan’da düş kırıklığı yaratması daha akla yakın olurdu. Zira bu sözde zafer diyasporanın istediklerini Fransa’nın, yüksek çıkarları söz konusu olduğunda seçim hesabıyla da olsa, yerine getirmesi mümkün değildir. Aynı durum Azerbaycan’ın yeni keşfedilen zengin petrol ve doğalgaz zenginliklerine Fransız petrol devi Total’in yüzde kırk gibi önemli bir oranda ortak olması, bu ülkenin toprağı Yukarı Karabağ’ı hâlâ işgal altında tutan Erivan’ı barışa zorlaması, söz konusu ortaklığın olmazsa olmazları arasındadır ve bu konuda bir ilerleme kaydedilmiş değildir. ??? Bay Sarkozy’nin ikide bir Türkiye’yi geçmişiyle yüzleşmeye çağırması “abesle iştigaldir”. Zira başından bu yana Türkiye’nin 1915’teki tatsız, çoğu zaman da tehcir, ölüm gibi acı verici olayların ardındaki gerçeklerin, tarihçilerden oluşan uluslararası bir komisyonda konuyla ilgili belgelerin ve arşivlerin tümünün incelenmesiyle ortaya çıkarılmasını istediği bilinmektedir. Ama dayanılması zor olan ABD, Fransa, Hollanda gibi insanlık ayıbı köle ticaretinden sabıkalı ulusların Türkiye’yi tarihiyle yüzleşmeye çağırmalarıdır. Bu konuda ne Sarkozy’nin babasının tanıklığına ne de Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı François’ya gönderdiği fermana ihtiyaç vardır. Ayıpları bizzat kendi kaynaklarında ayrıntılarıyla yazılıdır. ??? Çoğunlukla geçiştirilen ya da görmezlikten gelinen malum soykırım pazarlamacılarının yüzyıllarca süren sömürgecilik ve yeni sömürgecilik dönemleriyle ilgili karanlık geçmişleridir. Söz konusu ülkelerin insan hakları ihlalleri, işkence, talan, soygun, köle ticareti ve sayısız soykırım suçlarından oluşan sabıka dosyaları oldukça kabarıktır. ABD Amerika’nın yerli halkının soyunu kurutmaktan, köle ticareti ve yüz kızartıcı ırk ayrımından, Latin Amerika’da toplu kıyım, talan ve soygundan sabıkalıdır. 2. Dünya Savaşı sonunda hiç gerek yokken Dresden’i bombayla yerle yeksan etmiş, yine hiç gerek yokken Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı nükleer bombalarla yüz binlerce insanı yok ederek tarihin ilk “nükleer soykırımını” gerçekleştirmiştir. Yakın tarihin yeni sömürgecilik döneminde Vietnam, Irak, Afganistan dahil tüm dünyada milyonlarca insanın yaşamına mal olan kundaklamadık savaş, soymadık ülke bırakmamıştır. Ermeni soykırımının ateşli savunucusu Fransa, köle ticaretinden mağrip ülkesi Cezayir’e, Madagaskar’dan Çin Hindi’ne uzanan coğrafyada birden fazla katliamdan ve soykırımdan sabıkalıdır. Bu konuda son sabıkası, 1994’te etnik azınlık Tutsilerle Hutuların katledilmesine bizzat katıldığının belge ve kanıtları Elysee Sarayı’nın kasalarındadır. (Le Monde, 3 Temmuz ‘07) ‘Dinime küfreden bari Müslüman olsa!’ Utanç içindeyiz ? Son KCK operasyonundaki tutuklamalarla birlikte cezaevlerinde bulunan gazeteci sayısının 99’a ulaştığı bildirildi. ANKARA (ANKA) Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) son KCK operasyonundaki tutuklamalarla birlikte cezaevlerinde bulunan gazeteci sayısının 99’a ulaştığını açıkladı. ÇGD’den yapılan açıklamada “Gazetelerin, televizyonların, ajansların baskı karşısında sindiğini gördükçe, iktidar karşısında süt dökmüş kediye döndüklerini gördükçe mesleğimizden utanıyoruz. Peki ya siz, gazeteci yöneticileri, anchorman’ler, editörler, yazarlar; arkadaşlarınız bir bir alınıp götürülürken yüzünüz kızarmıyor GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Gazetecilere terörist muamelesi ÇGD Yönetim Kurulu tarafından yapılan yazılı açıklamada, “terörle mücadele” polisinin operasyonuyla, özel yetkili savcının sevkiyle ve özel yetkili hâkimin kararıyla 36 kişinin “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuklandığı belirtilerek herhangi bir demokratik ülkede böyle bir cümlenin ardından sanıkların işledikleri “bombalama, öldürme, sabotaj” gibi eylemlerin sıralanmasının bekleneceği ifade edildi. mu? Bu suskunluğun, tepkisizliğin bir gün gelip sizi de vuracağını hâlâ görmüyor musunuz? Utanmıyor musunuz? Peki ya siz, iletişim fakültelerinin hocaları, gerçeği topluma ulaştırmak için yetiştirdiğiniz öğrencilerin bir bir demir parmaklıklar ardına gönderildiğini görmüyor musunuz? Utanmıyor musunuz?” denildi. Polisin operasyonuyla, özel yetkili savcının sevkiyle ve özel yetkili hâkimin kararıyla 36 kişinin muhalif gazeteci oldukları için, mesleklerini yaptıkları için tutuklandıkları belirtilen açıklamada, “Gazetecilere terörist muamelesi yapanların sadece polis olmadığını, kamu adına, yani tüm toplum adına, hepimiz adına suçlama yönelten, ‘Bu haberi niye yaptın? Bu kişiyle niye görüştün’ diye soran Ümran Menderes, eşinin mezarı başında gözyaşı döktü. (Fotoğraf: AABERK ÖZKAN ) savcının, millet adına karar veren hâkimin de aynı muameleyi yapmasından utanıyoruz. Tutuklu gazeteciler konusu sorulduğunda hükümet yetkililerinin ‘Onlar gazeteci değil terörist’ deme cüretini gösterdiği bir ülkede yaşamaktan utanıyoruz. Meslektaşlarının hayattan koparılıp hapishanelere doldurulmasını şevkle izleyen; her şey bir yana, daha soruşturmanın başında hükmü ‘terörpress’ başlıkları atarak verenlerin gazeteci, içeriye atılanların ise ‘terörist’ sayılmasından utanıyoruz. Tutuklanan gazeteci kendisine yakınsa ‘özgürlük’ yazısı döktürenlerin, iş başkalarına geldiğinde suskun kaldıklarını görünce, insanlığımızdan utanıyoruz” denildi. ANGA: ODATV DAVASINA KATILIN ‘Haber alma özgürlüğü yargılanıyor’ İstanbul Haber Servisi Gazeteciler Ahmet Şık, Nedim Şener’in tutuklu sanıkları arasında bulunduğu Odatv davasının 2. duruşması bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliye Sarayı’nda yapılacak. “Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları” (ANGA) adıyla bir araya gelen gazeteciler, meslektaşlarına “Adalet için, özgürlük için sesimizi yükseltiyoruz” söylemiyle duruşmayı izleme çağrısında bulundu. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen Ergenekon soruşturması kapsamında açılan Odatv davasında Prof. Dr. Yalçın Küçük, gazeteciler Şener, Şık, Odatv’nin kurucusu Soner Yalçın, Odatv Genel Koordinatörü Doğan Yurdakul, Haber Müdürü Barış Terkoğlu, yazarları Sait Çakır ve Coşkun Musluk, Müyesser Yıldız (Uğur ) ile birlikte 11’i tutuklu 13 sanık yargılanıyor. Mümtaz İdil ve İklim Ayfer Kaleli ise tutuksuz yargılanıyor. 14 sanıkla açılan davada yargılanan MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu, hâkim karşısına çıkmadan bir gün önce kasım ayında kalp krizi sonucu cezaevinde yaşamını yitirdi. ANGA’nın hazırladığı ve “Her sabah yeni bir tutuklama haberine uyanıyoruz” diye başlayan çağrı metninde “Davaların, soruşturmaların adı farklı, amacı aynı: Toplumu sindirmek, baskıyı normalleştirmek, muhalefeti bastırmak” denildi. Açıklamada şöyle devam edildi: “Odatv davasında sadece gazeteciler değil, halkın haber alma özgürlüğü de yargılanıyor.” ANGA, duruşmayı izleme çağrılarını “26 Aralık Pazartesi 12.30’da Çağlayan Adliyesi’nde olacağız. Haber alma, verme ve muhalefet etme hakkını savunmak isteyen herkesi bekliyoruz” diye yineledi. Menderes toprağa verildi İstanbul Haber Servisi Ankara’da tedavi rettin Dalan’ın da çelenk göndermesi dikgördüğü hastanede yaşamını yitiren, eski kat çekti. Aydın Menderes’in cenazesi önbaşbakanlardan Adnan Menderes’in oğlu, ceki gün Ankara Hacıbayram Camisi’nde eski milletvekillerinden Aydın Menderes, kılınan cenaze namazının ardından dün sadün Fatih Camisi’nde öğle vakti kılınan ce bah saat 9.00’da THY’nin özel uçağıyla İsnaze namazının ardından Topkapı’daki tanbul’a getirildi. TBMM Başkanı Cemil Çianıtmezarda annesi Berin Menderes’in çek ve Menderes’in eşi Ümran Menderes yanında toprağa verildi. Aydın Menderes, de aynı uçakla İstanbul’a geldi. son yolculuğuna eşi Ümran Menderes, ıkı güvenlik önlemleri yakınları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Aydın Menderes’in Türk bayrağına saeşi Emine Erdoğan, kızları Sürılı tabutu, tören mangası tarameyye Erdoğan, bakanlar, siyasetfından uçaktan alınarak cenaze çiler ve çok sayıda yurtarabasına konuldu ve Fatih Cataşın katıldığı törenle mii’ne getirildi. Menderes’in ceuğurlandı. Cenazeye nazesinin geçiş güzargâhı TSK ve çeşitli sivil topve cami etrafında polilum kuruluşlarının sin yoğun güvenlik önyanı sıra Ergelemi alması dikkat çenekon davasınkerken, cami çevreda yargılanan sindeki evlerin çatıeski İstanbul larında keskin nibüyükşehir beşancıların gölediye başkanrev yaptığı larından Bedgörüldü. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) Cenaze törenine, yurttaşlar da yoğun katılım gösterdi S geldi. Karşılayıp selamladıktan sonra takıldım: “Dokunmadık yer bırakmadınız. Bozuk bir şey de kalmadı, ama hayrola?” Ekip başı, “Abi” dedi, “koğuşu gören şu kameranın yerini değiştireceğiz.” Koğuş kapısının üstündeki kamera tüm koridoru görüyor, ama demir kapının önünü yarım kaydediyormuş. Demir kapının dışını kaydeden ayrı bir kamera var. İki kameranın arasında az da olsa kör bir nokta varmış. Kamerayı söktüler, duvar dibinden kablo uzattılar ve koridorun karşı tarafına, kapıyı cepheden görecek şekilde yerleştirdiler. Rahat etmiş olmalılar ki, bir daha kamera nedeniyle gelmediler. ??? Kamera için hapishane tanrısı desem abartmış olmam. Orwell’in “1984” romanına taş çıkartacak bir yoğunlukta kullanılıyor. Sadece kullanılmakla kalmıyor, inanılıyor. Kamera ne diyorsa, o. Koğuş çıkışından sonraki koridorun bağlandığı ana koridorun tam köşesinde, “kamera izleme odası” var. Bu odanın devamında bir koridor, sonra yine ayrı bir izleme odası var. Bunlar mahpusların da gördüğü odalar. Üst kattaki yönetim bölmesinde ayrıca izleme odalarının olduğu söyleniyor. Bu odalarda her koğuşun içini gösteren ayrı ekran var. Görüş ya da avukat gidişgelişlerinde ayaküstü, daha doğrusu yürüyüş süresince biz de izleyebiliyoruz. Dikdörtgen şeklinde duvarı kaplayan koğuş ekranlarının önünde, masa hizasına kurulu daha büyük bir ekran daha var. Masaya oturan görevli, oradan istediği koğuşu daha büyük ölçekte izleyebiliyor. Koğuş içindeki ve koridorlardaki tüm ışıkların 24 saat açık kalmasının ana nedeni kamera kaydı. Yöneticiler sabah geldiklerinde geceki kamera kayıtlarını gözden geçiriyorlar. Olağanüstü bir hareketlilik varsa nedenini soruyorlar. Zira infaz koruma memurlarının koğuşlara bir şey verip alması, bir koğuştan ötekine gazete iletmesi bile 24 saat yasak. Kamera kaydediyor. Sabah gazete dağıtımında bazen terslikler olabiliyor. Gazetenin eksik ya da yanlış getirilmesi gibi. Eksik gazeteyi getiren görevli, verirken, “Abi şöyle kameranın göreceği şekilde alır mısınız” diyor, “Size başka bir şey verdiğimi sanmasınlar.” Çok kişinin kaldığı koğuşlarda kavga çıkınca ilk kamera kayıtlarına bakılıyor. Taraflar ne derse desin, görevlinin ilk sözü şu oluyor: “Kamera ne diyor ona bakalım...” Çoklu koğuşların en büyük derdi, televizyon kumandası. Her koğuşun bir televizyon hakkı olduğu için izlenecek kanal tartışması bazen tatsız sonuçlanabiliyor. Mahpuslar arasında dolaşan söylenti o ki; koğuşlarda dinleme sistemi de var. Yönetim bunun olmadığını söylese de, ülkedeki genel hava zaten herkesin dinlendiği yönünde. “Koğuşlarda yanlış anlaşılabilecek şeyleri konuşmamalı, yazarak anlaşmalı” diyenlere karşı da şu söyleniyor: “O kameralarda zum yapma yeteneği de var. Yazdıklarını satır satır görürler.” ??? Kamera tanrısının bir hedefi mahpuslarsa öteki de infaz koruma memurları. Onlar daha ciddi bir kamera tehdidi altında. Bazen televizyon dizilerine gönderme yapıp, “Kamera önüne en alışık kişi biziz” diyorlar. En küçük bir tartışmalı durumda mahpustan çok infaz koruma memuru sorumluluk altına giriyor. Onlar da haklarının verilmemesine, emeklilik sürelerinin uzamasına gönderme yapıp, “Biz de 35 yıla mahkumuz” diyorlar. Noktayı bir fıkrayla koyalım... Hapishanenin haftalık raporuna göre, 8 mahpusun böbreği alınmış, 2’sinin safrakesesi; 4’ünün ayağı kesilmiş. Ertesi hafta da benzer rapor gelince müdür, yardımcılarını toplamış, “Arkadaşlar önlem alalım” demiş, “mahpuslar taksit taksit firar ediyor!” Türköne’ye istifa çağrısı CHP’li gençler, Gül’ün Atatürk Kültür ile Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na atamalarına tepki gösterdi İstanbul Haber Servisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Beyoğlu Gençlik Kolları, Prof. Dr. Mümtazer Türköne’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Atatürk Kültür ile Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na atanmasını Taksim’de yaptığı yürüyüşle protesto etti; Türköne’nin istifasını istedi. CHP’liler, Atatürk Kültür ile Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na Mümtazer Türköne, İskender Pala, Ayşe Ayata’nın atanmasını protesto etmek amacıyla dün Galatasaray Lisesi önünde toplanandı. Milletvekili Mahmut Tanal ve Beyoğlu İlçe Başkanı İnan Güney’in de destek verdiği yürüyüşte “Susma haykır, Mümtazer’e hayır”, “Atatürk’ü bize unutturamazlar”, “Yandaş değil, Atatürkçüyüz” sloganları atıldı. Grup adına açıklamayı okuyan Beyoğlu İlçe Gençlik Kolları Başkanı Cenk Bleda Haşhaş, 1980 darbesinden sonra Atatürk tarafından dilin geliştirilmesi için kurulan kurumların Atatürk’ün vasiyeti çiğnenerek devlet dairesi haline, daha sonra da siyasilerin oyun sahası haline getirildiğini belirtti. Liseliler ‘eşit eğitim’ istedi İstanbul Haber Servisi Liseli Direnişçi Gençlik üyesi bir grup öğrenci, eğitimde adalet ve parasız eğitim istemiyle İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yaptı. Cağaloğlu’ndaki İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde “Parasız, bilimsel, anadilde eğitim”, “Eğitimde adalet istiyoruz”, “Parasız eğitim, parasız sağlık” sloganları atan öğrenciler adına açıklamayı okuyan Mehmet Aslan, eğitimde adaletsizlik ve eşitsizlik olduğunu belirterek “Özel derslerle, eğitim koçlarıyla neredeyse zorla okutulan zengin çocuklarıyla aynı sınavlara girmemizin adalet neresinde?” dedi. Aslan, AKP’nin eğitimdeki adaletsizliği derinleştirmek için ne gerekiyorsa yaptığını, 2002 yılında Türkiye’de 2122 dershane varken bugün özel dershane sayısının 4099’a çıktığını kaydetti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle