19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ARALIK 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR İstanbul’a adanmış bir albüm ? Kültür Servisi Steven Kamperman ve Behsat Üvez’in oluşturduğu Hollanda merkezli Barana grubu ile Ceylan Ertem’in ortak çalışması “Xenopolis” albümü çıktı. Bu üçlüye İranlı perküsyoncu Afra Mussawissade, Hollandalı gitar virtüözü Jeff Sopacua ve çellist Ernst Reijseger eşlik ediyor. Baykuş Müzik etiketiyle çıkan “Xenopolis”, İstanbul’a adanmış bir albüm. 15 Füruzan ile 40 yıl ? Kültür Servisi Füruzan’ın “Parasız Yatılı” kitabının 40. yılı dolarken yazarın öykücülüğü ve romancılığı üstüne bir toplantı düzenleniyor. Selim İleri, Haydar Ergülen ve Yalçın Tosun’un konuşmacı olarak katılacağı etkinlik bugün saat 18.30’da Taksim’deki Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde gerçekleşecek. Füruzan’ın da katılacağı “Füruzan ile 40 Yıl” etkinliğinde yazarın, kişileri derinlemesine inceleyerek, anlatımını ayrıntılarla besleyerek kurduğu edebiyatının sırları konuşulacak. Capella Gabetta İş Sanat sahnesinde ? Kültür Servisi Sol Gabetta ve Andres Gabetta kardeşlerin kurduğu, Barok ve Erken Klasik Dönem eserlerindeki yorumlarıyla kısa sürede dikkatleri üzerine çeken topluluk Capella Gabetta, 23 Aralık Cuma günü saat 20.00’de İş Sanat sahnesinde olacak. Sol Gabetta’nın kardeşi Andres Gabetta ile birlikte hayata geçirdiği topluluk Capella Gabetta, J.S.Bach’ın Brandenburg Konçertoları kaydıyla Grammy ödülünün de sahibi. Oyunun Oyunu Birkaç yıl önceydi, Cüneyt Türel, Cuma masasına uğradığında, “Artık tiyatro da şiir gibi oldu, apartman katlarında, sınırlı sayıda izleyiciye yapılan saf bir sanata döndü” demişti. Yalnızca aralık ayı programında on üç ayrı oyunun sergilendiği Maya Sahnesi de böylesi tiyatro mekânlarından biri. 80. doğum yılı nedeniyle Cemal Süreya şiirlerinden Atilla Birkiye’nin uyarladığı “Üstü Kalsın”ı da burada izledim. Tiyatro Gerçek tarafından sahnelenen oyunda Hakan Gerçek ve Tilbe Salim oynuyorlar. Genellikle zor olur, şiirlerden bir sahne yapıtı oluşturmak. Şiir diliyle sahne dilini buluşturup bütünlüklü bir yapı oluşturabilmek. Ama bu kez olmuş. Tiyatroya gittiğinizde yalnızca şiir dinlemiyorsunuz. Gerek metnin kurgusu, gerek sahnelenişiyle içinde trajik unsurlar barındıran sağlam bir sahne yapıtı karşılıyor sizi. Cemal Süreya’nın ironi ve erotizmle bulanıp şiirlerine sinmiş yaşamöyküsü aslında başlı başına trajik bir öykü. Daha altı yaşında ailesiyle birlikte Erzincan’dan Bilecik’e zorunlu sürgün, küçük yaşta kaybedilen anne ve baba, türlü zorluklar içinde geçen okul yıllarından sonra şiirle yeniden doğuş. Neredeyse bütün hayatı boyunca yaşadıklarına inanamama durumu. Bu inanılmaza baka baka ortaya çıkmış benzersiz, gerçek bir ironi. Tanrım siz şu uzun Anadolu’yu Çocukluk günlerinizde mi yarattınız? (...) Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani, Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı; Varto depremini düşün, yardım olarak Batı’dan Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sutyeni. Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti, Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni, Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın; Tanrım, gerçekten çocukluk günlerinizde mi?.. ??? Şiir yazmak bir oyunsa, şiiri sahneye taşımak da oyun içinde ikinci bir oyun değil mi? Oyun üzerine oyun kurmak zor ve tehlikeli bir iştir. İlk oyunun oyuncularını yeni oyuna çekebilmek gerekir öncelikle. Başka bir sesten bir şiiri dinlemenin çoğu zaman güzel gelmemesi, okuyucunun sesiyle görünür kıldığı bu ikinci oyunu yeterince iyi oynayamamasındandır. Başka bir seste kendi sesimizi ya da bize kendi sesimizden daha güzel gelecek bir sesi bulmak zordur ne de olsa... Teknik şeyler sadece bir ayrıntı olarak kalır bu noktada. Çok başarılı bulduğumuz bir ikili oyuna “güzel” diyemeyebiliriz bu yüzden. “Üstü Kalsın”, bir masa, iki sandalye, bir bavul ve iki oyuncuyla öyle güzel oynanmış bir oyun ki, içinizde patlayan çiçeklerle kalakalıyorsunuz oyun sonunda. Bu kadarcık mı, diyorsunuz. Biraz daha oynasak olmaz mı? Ne çok şey doluyor içinize ve Hakan Gerçek, Cemal Süreya’ya bürünmüş gözleriyle bakıp “Üstü kalsın” diyor size. İş Sanat’taki konserde Emmanuel Pahud’nün flütüyle Yefim Bronfman’ın piyanosu uyum içindeydi Bu konser hiç bitmesin azı konserler vardır, hiç bitmesin istersiniz. Ara olmasın, başka insanlara rastlamayın, ışıklar yanmasın, büyü bozulmasın. Aslında çok ender yaşarsınız böyle konserleri. Önceki hafta İş Sanat’taki mevsimin ilk klasik müzik konserinde Emmanuel Pahud’nün flütüyle Yefim Bronfman’ın piyanosu üstün bir uyum içinde birleşmişti. Bu kusursuz sanatçılardan çok renkli bir program dinledik: Schumann’ın 3 Romansı, Brahms’ın 2.Sonatı, Mozart’ın 21. Sonatı ve Prokofiyef’in 1943’te bestelediği o çok ünlü Flüt Sonatı. Flütüyle bütünleşen Pahud, öylesine güzel efektler yaratıyordu ki, çalgısının mitolojik geçmişini yaşatıyordu. Bronfman ise zarif yorumu ve müthiş tekniğiyle ikilinin dengesinde önemli bir yer tutuyordu. Gerçekten o sanatçıları daha saatlerce dinleyebilirim duygusuna kapıldım. Hakan Erdoğan, yıllardır akla gelmeyecek mekânlarda klasik müzik sunmanın ustasıdır. Bir bakarsınız Yedikule Surları’nı, bir bakarsınız Cumhuriyet trenini ya da İstanbul’un tarihi binalarından birini konser ortamına çevirmiş. Bu kez de Pera Palas’ın Grand Pera Salonu’nda bir akşamüstü konseri düzenlemişti. Seçkin bir dinleyici kitlesi, hiç de fena olmayan akustik ve Rus sanatçı Alexandr Rudin ile az yaşanan bir ortam yaratıldı. Tarihi mekânların küçük salonlarındaki oda müziğinin tadı dinleyiciyi de tarihin derinliklerine, 1700’lerin Barok dönemine kadar götürüyor. İstanbul gibi zengin bir kent B te kim bilir aklımıza gelmeyen daha nice mekânlar konser ortamına çevrilebilir. Rudin ise Cemal Reşit Rey’in “komple müzisyen” olarak tanımladığı sanatçılardan: Her şeyden önce mükemmel bir çellist, orkestra şefi, piyanist, klavsenci, solistliği kadar oda müzikçisi... Pera Palas’ın salonunda çaldığı J.S. Bach’ın 4. Çello Süiti, uzun süre aklımızda kalacak. Kim bilir bu Bach süitleri yaşamı boyunca kaç kez seslendirmiştir. İşte sanatçıyı özel kılan şey de bu: Her seferinde yeni bir coşkuyla, taze bir solukla çalabilmesi. Konserin diğer solisti kemancı Laura Vikman ile birlikte çaldıkları Macar besteci Zoltan Kodaly’ın 1914’te yazdığı kemançello ikilisi de çok başarılıydı. Çok ender çalınan bu yapıtı dramatik bir anlatım ve ince işlemelerle örmüşlerdi. Zehra Yıldız’ın bu yılki konukları Soprano Zehra Yıldız’ı 14. ölüm yıldönümünde bir kez daha andık. Ölümünün ardından eşi Süha Yıldız’ın öncülüğünde kurulan vakıf, her yıl genç operacılarımızı Zehra’nın izleyicileriyle buluşturuyor. Bu kez S.Gavrilov’un piyanosu eşliğindeki ilk konser Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlendi. İkinci konser ise Kartal Belediyesi’nin sponsorluğunda, Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde yapıldı. Zehra Yıldız konserlerinin en “kıdemli” solisti basbariton Burak Bilgili bu yıl da Amerika’dan gelip anma konserine katıldı. Onu artık dünyanın en ünlü sahnelerinde söyleyen, volümlü sesiyle, üstün sahnesiyle, deneyimli bir operacı, olgun bir sanatçı olarak alkışladık. Verdi’nin Don Carlo’sundaki II. Philipp’in aryasını gözlerimiz yaşararak dinledik. Konuk mezzo soprano Anna Lapkovskaja bizim yabancımız değil: Son Leyla Gencer Yarışması’nda derece almıştı. Özellikle kendi dili, Rusça söylediği Çaykovski’nin Maça Kızı operasından Pauline aryada çok başarılıydı. Dolgun sesiyle profesyonel bir operacı, ama nedense o gece sahnesi durgun ve donuktu. Bariton Kartal Karagedik’i de Leyla Gencer Yarışması’ndaki derecesiyle tanımıştık. Sahnedeki güzel artistik duruşu, özellikle buffo karakterdeki başarılı artikülasyonu onun çok çalışkan bir sanatçı olduğunun göstergesi. Soprano Hale Soner’i ilk kez izliyorduk. Küçük volümlü sesini sahneyi dolduran başarılı jestleri ve mimikleriyle dengeliyor. Tenor Murat Karahan, belli ki doğuştan şanslı bir gırtlağa sahip. Kendini hiç zorlamadan, doğal bir akış içinde söylüyor. Zehra Yıldız ise konser başındaki barkovizyonda söylediği II. Mehmet’teki aryasıyla bütün bu genç sanatçılara örnek oldu. Gönül isterdi ki bu solistlerimizi piyano eşliği yerine yine bir orkestra eşliğiyle ağırlayabilseydik. O zaman her birisi operacı kimliğini daha güçlü bir şekilde ortaya koyacaktı. Emmanuel Pahut ULUSLARARASI RANDEVU İSTANBUL FİLM FESTİVALİ ‘Marilyn ile Bir Hafta’ Kültür Servisi Açılış filmini ünlü yönetmen Roman Polanski’nin yeni filmi “Acımasız Tanrı” ile yapan “Uluslararası Randevu İstanbul Film Festivali” 22 Aralık’ta sona eriyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla, TÜRSAK Vakfı tarafından düzenlenen festivalde Cannes, Berlin, Toronto, Venedik film festivallerinden ödülle dönmüş filmler sinemaseverlerle buluşuyor. Festival kapsamında Beyoğlu Cinemajestic’te bugün saat 16.00’da Emmerich’in, intihal ve kıskançlık üzerine hikâyesi “Anonim”, saat 11.30’da da iki Film ‘Randevu’nuzu unutmayın! kardeşin birlikte çıktıkları bir yolculuğu anlatan Alex Ross Perry’nin “Çember”i gösterilecek. Tek gecelik ilişkiler yaşayan Erica’nın âşık oluşunu anlatan Simon Rumley’in “Kırmızı, Beyaz ve Mavi”, Morgan Spurlock’un, filmlerin arasına sıkıştırılan gizli reklam ve marka yerleştirme uygulamasını anlattığı “Dünyanın En Pahalı Filmi”, Marilyn Monroe’nun, Colin Clark eşliğinde, İngiltere’de geçirdiği bir haftanın hikâyesini anlatan Simon Curtis’in “Marilyn ile Bir Hafta” festival kapsamında gösterilecek diğer filmler. ‘Yerlerine Konulması Unutulan Filmler’ ? Kültür Servisi “Foto Galatasaray” sergisi kapsamında SALT Galatasaray’da 23 Aralık saat 19.00’da Karin Karakaşlı, Tayfun Serttaş ve Vasıf Kortun’un konuşmacı olarak katılacağı “Yerlerine Konulması Unutulan Filmler” başlığıyla bir söyleşi düzenleniyor. Fotoğrafçı Maryam Şahinyan’ın yarım asırlık stüdyosu Foto Galatasaray’ın arşiviyle kurduğu ilişkiye dair kendi kaleminden çıkan tek bilgiydi, “Yerlerine Konulması Unutulan Filmler”... Aras Yayıncılık’ın sahibi Yetvart Tomasyan, Şahinyan ailesinin bireyleri ve Maryam Şahinyan’ın arkadaşlarının da katılacağı söyleşide, fotoğrafçının bireysel tarihine paralel olarak İstanbul tarihinde iz sürmenin olası yöntemleri de tartışılacak. Münir Özkul hastaneye kaldırıldı ? Kültür Servisi Tiyatro ve sinema oyuncusu Münir Özkul, 18 Aralık Pazar akşamı solunum yetmezliği şikâyetiyle Medical Park Bahçelievler Hastanesi’ne kaldırıldı. 87 yaşındaki sanatçı, burada yoğun bakıma alınarak solunum cihazına bağlandı. Uzun yıllardır kronik bronşit rahatsızlığı nedeniyle tedavi gören Münir Özkul’un sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu belirtildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle