19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ARALIK 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 İktidar İçin Tarihle Yüzleşme Tarihi... ugün 20 Aralık 2011. B “Sıfır sorun politikası”nın kapsamlı ve görkemli biçimde TBMM’de Dışişleri Ba Kazanan kaybeden kitabı Yıl Marşı”, Atatürk iktidarının en güçlü olduğu dönemde 1933’te yazıldı... Marştaki “Demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan!” sözünden en çok ders çıkartan ne yazık ki AKP oldu...(Tangır tungur TOKİ’ler üzerinden, “duble yol”a yöneldi.) Bir marşın içine bile “somut icraat”ı yerleştirebilen Atatürk’ün iletişim tarzını, ne yazık ki sadece AKP benimsedi. Ve “Göktürk Uydumuz Uzayda” gibisinden havadan beyanat ve ilanatla üç dönemdir parsayı toplayan hep AKP oldu. Ve aynı AKP, dokuz yıldır, Atatürk’ün somut her tür icraatının izlerini silmekle meşgul. ??? AKP’nin CHP’ye açıkça ve net olarak yenildiği Antalya yerel seçimleri “10. nin reklam ve “algı” kampanyasını yöneten A. İlyas Başsoy yaşadığı macerayı kitaplaştırmış. Kitabın ilk bölümünün adını o gece Başbakan koymuş: “Çok ama çok anormal bir durum!” Başsoy, son seçimlerden sekiz ay önce de K. Kılıçdaroğlu’na “CHP yüzde 26, AKP yüzde 50 alacak!” demiş. “Kitabın ikinci bölümünün adını da Kemal Bey koydu!” diyor: “Bir seçim nasıl kaybedilir?” ??? “AKP Neden KazanırCHP Neden Kaybeder” adlı kitabı Pegasus yayımlamış. Ama en çok ilgiyi AKP çevreleri gösteriyormuş. CHP, neden kaybettiğini aşağı yukarı bildiğine göre... Neden, hep kazandıklarını, demek ki AKP’lilerin kendileri de merak etmeye başladı!.. kanı Davutoğlu’nun ağzından millete ve dünyaya ilan edilmesinin yıldönümü. Yıldönümleri sadece kutlamak için değildir. Takkeyi önüne koyup düşünmek içindir de... Aslında takkeyi önümüze koymaya da gerek kalmamıştır. Çünkü takke düşmüştür. Sorun artık iktidarın kelinin ve sıfır sorun adlı keleğin, milletin öteki yarısı tarafından da görülmesine kalmıştır. ??? Dış politika iç politikadan da daha büyük basiret ve öngörü sahibi olmayı gerektirir. İç politikadaki yanlışlar seçimle düzeltilebilir. Dış politikadaki hataların faturası birkaç seçimle bile değiştirilemeyecek kadar ağır olabilir. Bu fatura ülkenin tüm kaynaklarına ve tüm gelecek kuşaklara çıkabilir. Bu nedenle değil birkaç yıl sonrasını, birkaç on yıl sonrasını kestirmeyi ve ilişkileri buna göre biçimlendirmeyi gerektirir. Kaldı ki bu, aynı zamanda sözüne özüne güvenilir, tutarlı bir devlet olmanın da gereğidir. Bugün dost ilan ettiğin, koluna girdiğin bir ülkeyi o ülkenin siyasetinde, siyasi kadrolarında en ufak bir değişiklik olmadığı halde, yarın hasım veya düşman ilan etmek dış politikanın kelleştiğinin, kelekleştiğinin en büyük kanıtıdır. ??? Tam bir yıl önce TBMM kürsüsünde Sayın Davutoğlu. Dışişleri bütçesinin sunumu nedeniyle “2011 Yılına Girerken Dış Politikamız” başlığı ile milletvekillerine de dağıttığı kitapçıktaki nutkunu irat ediyor: Bu nutukta birkaç ay sonra patlayacak olan ‘Arap Baharı’na... Libya’nın bombalanmasının “feri fail” durumuna düşeceğimize... Suriye ile kanlı bıçaklı olacağımıza dair en küçük bir iz veya ihtiyat payı yok... Aksine bu nutukta, bu ülkelere ilişkin, sonradan insanın nutkunun tutulmasına neden olacak basiretsiz, isabetsiz güllük gülistanlık bir söylem var... ??? Sayın Bakan, Suriye ile Halep’te ve Gaziantep’te her iki ülkenin bakanlarından oluşan ‘Ortak Bakanlar Kurulu’ toplantılarını ağzından bal damlayarak anlatıyor. Türkiye ile Suriye arasında kurulan SIFIR NOKTASI Tam 1 yıl önce bugün.. Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey’in sadece bu iki ülkeye değil, bölgeye, hatta bütün dünyaya barış, huzur ve zenginlik getireceği sayıp döküyor. Şu tırnaktaki, KKTC’yi bile kıskandıracak sıcaklıktaki ifadeye bakar mısınız: “(İki ülke cumhurbaşkanları Gül ve Esad’ın imzalanmış oldukları) ‘Ortak Siyasi Bildirge’ herhangi iki egemen ülkenin ulaşabileceği en üst işbirliği düzeyidir!” Yani sayın Bakan demek istiyor ki... Bundan sonrası Şam’da kayısı.. İki ülkenin tek bayrak altında birleşmesidir!.. ??? Bu sözlerin bugün 1. yıldönümü... Ne oldu, neler oldu da ailece ağırladığımız, sarmaş dolaş olduğumuz Beşir Esad ile ve Suriye halkıyla papaz olduk? Bu iktidar biraz liberal gönüllere taht kurmak için... Ama en çok da Atatürk ve dönemini yargılamaya ve hatta lanetlemeye kapı aralamak için... “Tarihle yüzleşmek” diye bir kavramın peşine katıldı. “Tarih ile yüzleşmek” için önce bu işe bir yıl önceki tarihle yüzleşmeye başlaması gerekiyor. ??? Bu Suriye’ye oynanan oyunun bir perdesi... Bundan başka Libya var. Kaddafi’nin elinden bundan tam 55 hafta önce ABAfrika zirvesi sırasında Başbakan Erdoğan’ın “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü” alması var. Ve daha elim ve vahim olanı... Erdoğan’ın “Bu ödülü almaktan duyduğu büyük memnuniyeti ve bu vesileyle bölgesel ve küresel ölçekte işbirliğinin geliştirilmesi yönünde harcadığı çabalardan ötürü Libya lideri Muammer Kaddafi’ye şükran ve takdirlerini ifade etmesi” var! ??? Tarihle yüzleşmek pek güzel... Ama bu iktidarın önce değil dokuz yıl önceki... Tam bir yıl önceki kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekiyor... ??? Bunun için bendenize göre.... Öyle uzun uzadıya özeleştiri.... Tövbe istiğfar falan lazım gelmez. Bir “Ulusa Sesleniş” konuşmasını, yakasında “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü” madalyasıyla yapması yeter... Yalancı Baharda Yaban Rüzgârı... Bölgemizin küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda düzenlenmesiyle “komşularla sıfır sorun” politikası iflas etti. ABD dışında dış ilişkiler çetrefilli. Dışişleri Bakanı Davutoğlu istediği kadar “Geleneksel dış politika çizgimizde bir değişiklik yok” dese de, gelişmeler tersini söylüyor. Suriye’yle şunun şurasında on ay önceki “kanka” ilişkileri, bugün neredeyse çatışma noktasına geldi. İsrail malum. İran’la Malatya’daki NATO füze üssü nedeniyle ikinci, üçüncü düzeyde de olsa tehdit söylemi gelişti. Rusya, Türkiye’nin de taşeronluğuna soyunduğu stratejik ortağı ABD’nin, İran ve Suriye politikaları yüzünden sınırlarımıza yakın bölgeye asker kaydırıyor. Ermenistan belli. Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la Akdeniz’de petrol çıkarma çabaları nedeniyle ilişkiler limoni. Terör örgütünün barındığı Irak’a zaman zaman sopa gösterilse de, Barzani ve Talabani yönetiminin bunu “takmadığı” aşikâr. Şimdi de Fransa’da Ermeni soykırım yasasını inkârın cezalandırılmasıyla ilgili yasa önerisinin yarattığı gerilim... Buna karşın ne yapılacakmış? Büyükelçi geri çekilecek, Fransa’nın yaptığı soykırımlar Afrika ülkelerine anlatılacakmış! Diyebiliyorlar mı ki “Biz de kendi meclisimizden Cezayir’deki soykırımı geçireceğiz?”... Siz hiç, şöyle doğru dürüst yaptırımlar uygulanacağı yönünde iktidar yetkililerinden herhangi bir söz duydunuz mu? Bu kapıyı ilk aralayan İsviçre’ye karşı Türkiye’deki bazı sivil toplum kuruluşları mücadele ederken iktidar partisi ne yapmıştı sanki? Ayrıca ABD kongresinin önüne her yıl ısıtılıp ısıtılıp getirilen Ermeni meselesiyle ilgili Türkiye geleceğe yönelik herhangi bir güvence aldı mı? Bunlara karşın ülkemizdeki hava, AKP’nin medya desteğiyle sanki sıfır sorun politikası sürüyormuş gibi yansıtılıyor... ??? Türkiye ve bölgedeki gelişmeler hep “demokrasi” sosuyla sofraya sürülüyor. Geçen hafta işgalin bittiğini açıklayan ABD de Irak’a “demokrasi” getireceğim diye girmişti. Ne oldu? Ara ki bulasın demokrasiyi! Kesin sayılar belli değil ama bağımsız kaynaklara göre 250 bini asker, 750 bini sivil olmak üzere toplam 1 milyondan fazla Iraklı yaşamını yitirdi. 3 milyon insan ülkesini terk etti. Ülkede din temelli Sünni ve Şii bölgeleri oluştu. Kürdistan’ın temelleri atıldı. Başta petrol olmak üzere ülkenin doğal kaynakları Batılı güçler tarafından paylaşıldı. Şimdi de Irak yönetimi ABD’den yüklü miktarda silah alımı için çalışmalara başladı. Irak’taki işgale ve can kayıplarına, on binlerce yetime, tecavüzlere aldırmayan, bir kez bile “böyle demokrasi gelir mi” demeyen iktidar ve yandaşları, Suriye’deki çatışmalara “evrensel demokrasi” adına seyirci kalamayacaklarını söylüyor. Gel de inan. Bu “demokrasi” algısı nasıl bir şeyse, işine geldiği gibi kullanılabiliyor. Baksanıza Barack Obama tarafından imzalanan bir kanun tasarısına göre, ABD yurttaşları bile “terör şüphelisi” olarak mahkemeye çıkarılmadan süresiz Guantanamo üssünde tutulabilecek. ??? Arap Baharı da öyle değil mi? Libya ve Tunus’ta demokrasi yerine İslamcıların iktidarları oluştu. Daha önemlisi bu ülkelerin enerji kaynakları emperyalistler tarafından paylaşıldı. Mısır’da da Askeri Konsey’in düzenlediği siyaset alanında İslamcılara iktidar yolu açıldı. Demokrasiyi salt sandıkla özdeşleştirenler için şimdi, Müslüman Kardeşler’in yüzde 39, Suudi yanlısı Selefilerin yüzde 31 oyuyla şeriat uygulamaları Mısır’ın kapısına dayandı. Bir önemli konu daha var. Bu Arap rüzgârı, bazı Arap ülkelerinde neden esmez acep? Neden Batı ve Türkiye, Suudi Arabistan’a, Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Katar’a, Kuveyt’e, Bahreyn’e demokrasi getirmek için çaba göstermiyor? Baskıya, zulme, sindirmeye, despotizme, diktatoryaya hayır, yalancı baharlara ve yaban rüzgârlarına da... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Fransız Parlamentosuna Karşı ‘Büyük Taarruz’ Şart! Fransız parlamentosunun “Ermeni soykırımı” iddialarını yine gündeme yasa tasarısı olarak sunması öyle ağır bir olay ki, Asya seyahatim sürecinde de beni fazlasıyla meşgul etti. Katmandu’dan CHP’li vekiller Haluk Koç ve Muharrem İnce ile konuştum. Dışişleri Bakanımızı da aradım, birkaç denemeye karşın henüz görüşemedik. Sağlamaya çalıştığım şey, AKP, CHP ve MHP’nin bu konuda uluslararası basın önünde ivedi bir basın toplantısı yapmalarıydı. Bu henüz gerçekleşemedi ama son derece gerekli. Çünkü bu vahim bir “milli dava” ve her şeyden önce demokratik bir haklı tepki. Bunu yalnız Fransa değil, tüm Ermeni diasporasının oylarına talip olan siyasilerin ülkeleri sürekli yapıyor. Olay artık çığrından çıktı ve kanser Türkiye’yi kuşatmaya başladı. Evet, dünya omurgasız, oportünist oy arayışıyla hareket eden ucuz siyasilerle dolu. İyi ama son 40 yılda bu “oldubitti”yle, aşağılamayla, imajımızı yerle bir etmeye çalışan karalama kampanyasıyla 50 yıldır hükümetler ne kadar mücadele ettiler? Bu konuda dünya kamuoyunu bilgilendirme kampanyası açmak gibi kaçınılmaz bir karşıeyleme neden yeltenmedik? Yanıt: “Efendim, biz başında bunları ciddiye almadık, olayları kendi ağzımızdan büyütmek istemedik.” İyi de 42 diplomatımız ve 4 sivil, 12 yıla yayılan bir süreçte öldürüldükten sonra da mı? Bugün Dışişleri’nin daha öncelikli bir gündemi yok. Daha önce İsviçre ve ABD’de gördüğümüz o arsızlık yine hortladı. Türkiye bugün Batı dünyasını şaşırtacak bir bütçe ve kadro ile bu karalama kampanyasının üzerine yürümeli! Tabii ki Fransa’ya karşı ekonomik tepki ve yeni ihale vermemek, kesin anlayacakları bir yöntem. Tam sayfa çok mantıklı hazırlanmış ilanları aynı anda dünya gazetelerinde yayımlatmak da bu hafta içinde gerçekleştirmemiz gereken bir eylem. Dışişleri bu konuda çok hızlı karar alıp uygulayan bir yapıya geçmeli. Ama yetmez: Her düşünceden aydının oluşturacağı yürekli ekipler, başta Fransa ve ABD olmak üzere, diplomatik girişimler dışında sahaya çıkmalı, basın toplantıları düzenlemeli. Mesela ben bu hükümetin yerinde olsam inanılmaz bir hamle yapar ve Doğu Perinçek’i tutuksuz yargılamak üzere salıverip, bu görevi yurtdışında üstlenmesini sağlarım. Tabii en sahtekâr suratlarıyla “Düşünce özgürlüğü, RousseauVoltaire” sözcüklerini ağızlarından düşürmeyen 2. Cumhuriyetçi dönek kadronun bu oluşuma destek verebileceğini sanmıyorum! Haluk Koç, bu sürekli hortlatılan trajik senaryonun en yakın takipçilerinden. Türkiye adına krizi yerinde izleyen beş kişilik parlamento komisyonunda yer alıyor. Koç, Fransa belki perşembe günü bu kararı parlamentodan çıkarsa bile senatoda bu karar 22 Şubat’a kadar aynen onaylanmazsa, başkanlık seçimleri geldiğinden, bu tarihten sonra artık önerinin kanunlaşamayacağını görüşmemizde hatırlattı. Aslında Fransa’nın hukuk dışı çıkışlarıyla Türkiye derdini iyi anlatmayı başarırsa, eli bu konuda her zamankinden daha güçlü: Fransız parlamentosunun böyle bir karar almaya yetkisi yok. Çünkü ancak bir Uluslararası Mahkeme, BM Soykırım Sözleşmesi’ne göre “Soykırım olmuştur” kararını verebilir. Ayrıca ortada açık bir insan hakları ihlali var. Ben hükümetin yerinde olsam, her ne kadar BM’nin bu konulara bakacak bir mahkemesi olmasa da, en azından ses getirmesi için gidip Fransa’yı şikâyet ederim: “Elinde hiçbir hukuki dayanak olmadan, ırkçılık yaparak beni ‘soykırımcı’ ilan ediyor, aşağılıyor, halkıma karşı kin ve nefret propagandası yapılmasına aracı oluyor.” Türkiye ayrıca bu hukuki çıkışı Fransa’da da, diğer ülkelerde de yargıya derhal taşımalı. Çünkü “hukuk” kavramının artıklarının bile yaşadığı bir ülkede, bu yasa teklifi gayri ciddiyetiyle maskaraya çevrilir. Onur Öymen, bu konunun yakın takipçilerinden ve basının kendisiyle bu konudaki ikazlarını ciddiye almamasını eleştiriyor. Öymen 2003’te AKP ve CHP’nin bu konuda ortak bildiri yayımlayabilmiş olduğunu hatırlattı ve bugün CHP’nin çok daha aktif olması gerektiğini vurguladı. Şükrü Elekdağ ile beraber AB bünyesinde TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu’nda bu konuda 2008’de çıkarılıp, 2010’da yürürlüğe giren ve “milli mahkemelerin soykırım konusunda artık karar alabilecek yetkiye ulaşmalarına” olanak veren kararın tehlikesine işaret ediyor. Bunun dışında “yasaklı” aydınlarımızdan(!) Banu Avar, dün 19 Aralık’ta Los Angeles’da Federal Mahkeme’de Türkiye’den toprak ve tazminat talep edecek davanın yeniden görüldüğünü hatırlatıyor ve uyarıyor. Türkiye artık bu Fransa “fırsatından” başlayarak, demokrasiyi ve “Tarihi tarihçilere bırakma” önerisini hiçe sayan uluslararası komploya karşı büyük bir kontratağa, en birleşmiş şekilde başlamaya mecbur… HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Görgüsüz, fırsat 1 çı kimse. 2/ “O yer” anlamında kullanı 2 lan sözcük... Gemi, 3 tren, kışla gibi yerlerde üst üste yapı 4 lan yatak yeri. 3/ 5 “Sürme” de deni 6 len ekin hastalığı... Brezilya’nın plaka 7 imi. 4/ Bir ülke ya 8 da bölgenin, orta 9 lama hava koşulla1 2 3 4 5 6 7 8 9 rıyla beliren durumu... Tuzak, kapan. 5/ Bir renk... 1 E K O M E T R İ Sıcak bölgelerde yetişen 2 Y A M A K U L A yağlı bir ağaç. 6/ Dokun 3 T R R E P L İ K ma duyusu... Bir nota. 7/ 4 İ N E K R E NO Tanrıtanımaz... Tüyleri ki5Ş I K S A T E N remit renginde bir yaban 6 İ K A M E T K İ kuşu. 8/ Yanağın alt kıs7 M A B E Y İ N T mı... Soyundan gelinen K O L İ kimse. 9/ Hayat arkadaşı... 8 R İ T T A N Bir yanardağ patlaması 9 T A R A Z sonucu ortaya çıkan küçük krater. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Afrika kokarcası” da denilen bir kürk hayvanı. 2/ Uzak... Vücut ısısı. 3/ Pokerde kâğıt dağıtma sırası gelen oyuncunun, karıp kestiği kâğıtları dağıtılmak üzere kendisinden sonraki oyuncuya vermesi. 4/ Argoda marka düşkünü olan züppe kimseye verilen ad... İlaç. 5/ Orta Asya’da yaşayan Şamanist Türkler arasında, çeşitli şeylerden anlam çıkartarak bakılan fal... Güzel ötüşlü bir kuş. 6/ Yağmur suyunun biriktiği çukur... Kuşun yavrusuna taşıdığı yem. 7/ Tunus’un plaka imi.. Bir nota... Büyük demiryolu durağı. 8/ Eskiden Rum korsanlarına verilen ad. 9/ Küçük su kanalı... Büyük ve süslü çadır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle