23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ARALIK 2011 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 arihle farklı yüzleşenler de var. Orman Genel Müdürlüğümüzde kendi T tarihi ile yüzleşenlerden. Tarihini Cumhuriyetten değil de 1839’dan başlatmış! 1839 Tanzimat Fermanı’nın da tarihi. (Avrupa ile ilk “söz kestiğimiz” ve birlikteliğimizi (papaz veya imam nikâhından) kurtarıp medeni ve eşit bir ilişkiye dönüştüremediğimiz tarih!) Orman Genel Müdürlüğü Tanzimat Fermanı’nı kendi kuruluş fermanı saymış! Tarihi o noktadan başlatmışlar. Ankara’da ilgili yerlere “Orman Genel Müdürlüğü. 172. yıldönümü!” diye dev reklam panoları bina ederek de bunu ilan etmekteler. Herhalde amaç bir taşla iki kuş: Ankara bürokrasisinin en köklü genel müdürlüğü olmak! Modaya uyup “en zeki ve en entel” yoldan Cumhuriyeti es geçmek! ??? Her şerde bir hayır var! Bu sayede Osmanlı döneminde, ormanlar dahil en üst devlet yönetim görevlerinde Ermeni asıllı yetkililerin bulunduğu bir kez daha gözler önüne seriliyor. Genel müdürlük resmi sitesinde, 1869’dan itibaren Hariciye Müsteşarlığı 24 Nisan 1915 “Ermeni Katliamı.” 25 Nisan 1915 ise “Anzak Günü” diye anılıyor! Ermeniler yabancı devletlerin kışkırtması ve desteğiyle Anadolu’nun doğusunda ayaklanmış. Anzaklar İngiliz gemileriyle Anadolu’nun batısına yönelmişler, Çanakkale Boğazı’nı sıkmaya gelmişler. Anadolu ve Anadolu halkı kıskaca alınmış! Çevre, Cihan Savaşı’nın ateş çemberiyle sarılı. Ölüm kalım savaşı yürütülüyor. Ölüm kalımın kaçınılmaz sonucu bellidir: “Mukatele”dir! Yani “karşılıklı katillik cinayet işlemek!”tir. Ermenilerle tarihte yaşanan tam da budur! Bunu da artık Türkiye’deki siyasal iktidarlar dolaylı dolaysız açıkça kabul etmektedir. Elbette Ermeniler daha çok zayiat vermiştir. Çünkü isyan ettikleri topraklardan kış kıyamette sürülenler, hastalığa, dondurucu soğuklara maruz kalanlar ne yazık ki onlardı! ??? Bu topraklarda Ermenilere karşı tarihte nefret ve kinden beslenen ne devlet ne de halk katında bir ırkçılık – soykırım hissiyatı fikriyatı egemen olmadı. Olsaydı... Adlarını bugün minnet ve onurla andığınız ve anmamız gereken.. Aristidi Baltacı... Bedros Kuyumcuyan... Artin Datyan Paşa... Avadis R. Aslanyan… Bugünkü Orman Genel Müdürlerimizin selefleri olarak 1800’lerden 1915’lere, hatta 1920’lere kadar devlete ve halka hizmet ederler miydi? Bugün ormanlarımız varsa ve yeşilse onların da hissesi ve emeği sayesindedir. ??? Nâzım Hikmet, “...bir orman gibi kardeşçesine!..” derken belki Ermeni umum müdürlerin emeğine de selam ediyordu. GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT AKP, Alevilik, Dersim... Her toplumun tarihinde çok can sıkıcı, çok olumsuz, hiç kimsenin savunamayacağı olaylar olmuştur. Hiçbir şey bu tip olumsuzlukları meşrulaştırmaz, bunun hafifletici sebebi olamaz ve kimse de bunu savunamaz. “Hasan’la Hüseyin üçü de Muaviye’nin kızıdır” lafındaki gibi olayın neresini düzelteceksin, hepsi yanlıştır. Her şey açıkça konuşulmalı, hiçbir şey karanlıkta kalmamalı; buna kimsenin bir şey dediği yoktur. Bizdeki herkesin bildiği “sır” gibi durumdan çıkar sağlamak amacıyla yapılmamalı. Rize’de öğretmen ilkokuldaki öğrencisine “İslamın şartı kaç?” diye sorunca çocuk “Öğretmenim bilmiy musun, yoksa domuzluğuna mı soraysun” demiş. Bugünkü lüzumsuz tartışmayı da açıklayan bir cevaptır çocuğun dediği. Şimdi durup dururken Başbakan’ın başlattığı bu tartışmaya “Adını ne koyacağız” denir. Başlıktaki sözler hiçbir şekilde bir araya gelme ihtimali olmayan laflardır. 1938 olaylarını yaşayan yaşlı Dersimlilere bu konu sorulduğunda çoğunlukla sessiz kalıyorlar, bunun bir anlamı olmalı. Bugüne kadar yapılan bütün seçimlerde 1950 hariç, bu insanlar oylarını hiçbir şekilde sağ partilere vermemişlerdir. Bu sağcılar açısından izaha muhtaç bir durumdur. Son günlerde bu işi bağırarak açıklayan Tayyip Erdoğan “Beni Alevi hâkimler mahkum etti” diyor. Tunceli, Çemişkezek ve Pertek ilçesi hariç tümü Alevilerin yaşadığı yer. Hadi şimdi çıksın, aklı başında bir sağcı bu durumu izah etsin bakalım. Mesela Bülent Arınç, hâkimlerin Alevi olmasının davayı nasıl etkilediğini eski bir avukat olarak anayasa hukuku profesörü Burhan Kuzu, o engin hukuk bilgisiyle dini inançların hâkimlerin kararları üzerindeki etkilerini açıklasın. Şaka yapmıyorum, ‘essahtan’ merak ediyorum. Hatta yapacakları yeni anayasaya da “Sünni inançtakilerin Alevi yargıçlar tarafından yargılanamayacağı” diye bir madde koysunlar. Şu anda fiilen 81 validen hiçbirisi Alevi değil, en son Kırklareli Valisi Ali Haydar Öner vardı, o da Isparta milletvekili oldu. Bu fiili durumu kim izah edebilir? Ne oldu da birdenbire Alevi ve Dersim konusu gündeme geldi acaba? Mesela bu AKP’liler Alevileri hiç sevmez, aynen Alevilerin AKP’lileri sevmediği gibi. Seçim sonuçları bunu gösteriyor. Azıcık daha açalım konuyu; Meclis’teki, hükümetteki hiçbir AKP’li çocuğunun bir Aleviyle evlenmesine razı olmaz. Böyle bir şey bunlara teklif bile edilemez. Bir tek istisna Ertuğrul Günay olabilir, o da sayılmaz. Mesela bunların oturdukları mahallelerde “Dersim Kasabı” olsa, hiçbirisi “Kızılbaşların kestiği yenmez” diye gidip et almaz. Daha çok şey sayabiliriz... Yani demem o ki isterseniz her şeyi dürüstçe tartışalım, kıvırmadan ama bağırmak yok, güç göstermek yok. Anadolu insanının nasıl, ne zaman, peygamberin ölümünden kaç yüz yıl sonra Müslüman olduğunu da. Ve işte artık her gün etrafında dolanmadan direkt vurduğunuz Cumhuriyet ve dahi laiklik böyle saçmalıklar yüzünden insanlar kavga etmesin diye getirilmiş. ‘1969 Kanlı Pazarı’ ve Amerikan askerlerinin İstanbul’a gelişini protesto eden devrimcilerin üzerine saldırarak iki kişiyi öldüren dinciler için de iki laf etseniz. Nedir dincilerin Amerikan aşkının kaynağı? Ne olur artık kimse gerilimden beslenmesin. Mutsuzluk değil, mutluluk paylaşılsın. Mevcut duruma farkında olmadan alışıldığı sanılmasın, tahammül denizi tükenir, sevgi denizi tükenmez. Sahi dolar iki lira oluyor, gelişen dediğiniz ekonomiye göre şu andaki kişi başına düşen milli gelirin 6 bin liraya yaklaştığının farkında mısınız? Derin bir orman havası dahil, en yüksek devlet makamlarına terfi eden Ermeni asıllı yöneticilerin adları ve yaşamöyküleri sıralanıyor. ??? Soykırım elbette en aşağılık insanlık suçudur. Tarihin derinliklerinden beslenir. Devlet katından pompalanan ırk mezhep nefretine dayanır. Asırlar boyu toplumsal ve siyasal birliktelik içindeyken devlet yönetimi dahil her şey paylaşılırken... Bir sabah “Şunları bir keselim!” denmez denilemez! Tarihin hiçbir sayfasında bu türden bir “soykırım örneği” yoktur. Tarihi böyle okumak ve göstermek isteyenler “soykırım söylemi”nden siyasal nema sağlamak isteyenlerdir. Ermeni soykırımı denilen trajik olaylar I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı’yı haritadan silmeye yöneldiği 1915 yılında yaşandı. Tarihi tersten düzden okumaya hiç gerek yoktur. Saatli Maarif Takvimi’nin yaprakları bile gerçeğe giden yolu bulmaya yardımcı olabilir. OkurYazarOkur en Ankara Çiğdem B Mahallesi’nde oturuyorum.15 yıl önce Çöz de al Mehmet... 2’de 1 aşbakan iki B kişiden biri bize oy verdi diyerek övünüyor. Bende AKP’ye oy vermeyen iki kişiden biri olduğum için övünmekteyim. Erol İşisağ (Bodrum) illi Savunma Bakanı Meclis’te hatırlattı. M “Her Türk asker doğarsa... Bayanlar Türk değil mi ki askerlik onlara yok!?” Haklı. Ama devamını getiremedi... Birçok NATO ordusunda kadınlar da askerlik yapıyor. O halde bizde de kadınlara askerlik mecbur olsun... Böylece devletin bedelli kazancı ikiye katlansın! Askerlik yapmamış kızların bedelini damat ödesin. Kayınpeder de bedelli parasını “başlığa” saysın. Paraları devlet alsın! Başlık parası da çözülsün! Mahalleden mahallede bir sivil toplum örgütlenmesi için dernekleştik. O günlerde Dünya Çevre Günü için bir toplantı düzenledik. Bir konuşmacımız katılımdan çok etkilenmiş, ertesi sabah beni aradı, “Ne güzel mahalleniz var ben de Çiğdemli olmak isterim” dedi. Sonra sözünü tuttu, eşi Gülşah ve kızı Yağmur ile mahalleye taşındı. Sonra da oğlu Deniz doğdu. Kapısı 2 kere çalındı. İkincisinde 5 Mart 2009 sabahının köründe evinin didik ettiler sonra da komşumuzu alıp gittiler. Aradan kendi deyişiyle “11 mevsim” geçti aradan bizim hesabımıza göre de 1001 günü geride bıraktık. Biz mahallede evlerimizde o da hücresinde. Hücrede değil mevsimler, saatler bile kolay geçmez. Tam 24.000 + saattir mahallemizden evinden, işinden kopartılan Balbay’ı arkadaşı ve mahallelisi olarak çok özledik. Vecdi Seviğ (Ankara) ‘Eşkıyanın Bu Gece Ne Yapacağı Belli Olmaz!’ (*) MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr m.velidedeoglu@hotmail.com C MY B C MY B Hükümet kasım ayı başında, “Kanun Hükmünde Kararname” (KHK) çıkarma “yetki”sinin sona ermesine “bir gün” kala, “gece yarısı”, bir anda “6 KHK” çıkartıp yayımlatıverdi, “Resmi Gazete”ye “2.” baskı yaptırarak. Anımsanacağı gibi içlerinden biri, “Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu”nun “görev” ve “yapı”sının (teşkilat) “yeni”den belirlenip düzenlenmesiyle ilgiliydi. Gerek bu “Yüksek Kurum”un, gerekse bağlantılı kurumların, örneğin “Türk Tarih Kurumu”nun (TTK), “Türk Dil Kurumu”nun (TDK); “Atatürk İlke ve İnkılapları”na “bağlı” kalmak; “sahip” olmak; “tanıtmak”, “yaymak”; “birleştirici” güç olarak “tutmak” ve bu değerlere “karşı” girişilecek her türlü akımı “çürütmek” gibi görevlerine “son” verildi o “gece yarısı”... Bu kurumlar bundan böyle, “Atatürk” ile ilgili yapıtların derlendiği, toplandığı bir “kütüphane”ye dönüştürülüyordu muhabirimiz Mahmut Lıcalı’nın dediği gibi. Daha açıkçası, Atatürk’ü “yaşatma”, “geleceğe aktarma” yerine “depolama”yla görevlendirilmiş oluyorlardı. “İnsan”ın içini burkan bir durum da, “tarihimizin/ dilimizin” bilimsel bağlamda ele alınması, sahiplenilmesi için Atatürk’ün kurduğu; ikiz çocukları gibi sevdiği, üzerlerine titrediği “TTK” ile “TDK”nin de istediği işlevselliği kaybetmesidir. Peki ama ne bekliyorduk ki? “17 yıl” önce, Atatürk’ün ölüm günleri için: “Her 10 Kasım’da ‘yaygara’ kopartılıyor; ‘sap’ gibi ayakta durmaya ne gerek var?” diyen “biri”ni Atatürk’ün kurduğu “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti”nin başına geçirip bizi yönetmesini istemişsek... “16 yıl” önceki “27 Kasım” günü; “Cumhuriyet” döneminin ‘son’u geldi!” diyen “biri”ni de Atatürk’ün kurduğu “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin “Cumhurbaşkanı” olarak “başımız”da taşıyorsak... Bu; İnönü’nün, “Adalet Partisi” (AP) iktidarına yaptığı başlıktaki tarihsel değerlendirmesini, uyarısını ya unutmuş ya da kulaklarımızı tıkamışız demektir. Kuşkusuz hem Gül hem Erdoğan iktidar olduklarında misyonları gereği Atatürk’e saldırılarını daha bir “bilinç”le ve “planlı” olarak aşama aşama sürdüreceklerdi. Elbet emperyalizmin gereği“dış” destek de yanı başlarında belirecekti. “AKP”, “2002”de iktidar olup ertesi yıl Erdoğan “15 Mart”ta “başbakan” olunca; “AB”nin örgütü “Avrupa Parlamentosu”ndan (AP) Arie Ooslander: “Atatürk’ü, Atatürkçülüğü başta ‘anayasa’dan olmak üzere tüm yasalarınızdan ‘silin!” diye, henüz bir “haftalık” başbakan olan Erdoğan’a “çağrı” yapar. Bununla da yetinmez; “2004”te, “Kemalizmle mücadele edin!” diyerek de “halk”ı görevlendirir... Hemen ardından “2005”te de yine bir “AP” parlamenteri J. Toubon, Atatürk’ün “Lozan” ını bırakmamızı söyleyip:“Artık Sevr’i kabul edin!” diye haykırır. “2005” yılı bitmeden “AP”deki İngiliz parlamenter Andreuw Duff da, soluk soluğa: “Atatürk’ün resimlerini indirin!” çığlığını atıverir. Peki, kimin resmi asılacaktır? A. Duff bunu “altı yıl” sonra belirtecektir. Konuyu sürdürürsek, “2008”in Kasım ayında Brüksel’de yapılan bir toplantıdan söz etmeliyiz. Dönemin Tunceli Bld. Bşk. Songül E. Abdil ’in, partisi “DTP”den iki milletvekiliyle düzenlediği bu toplantıda konuşan Alman Prof. Dr. Ronald Monch’ın: “Atatürk yaşasaydı yargılanırdı!” görüşünün dinleyicilerden çok alkış aldığı söylenir. Hemen hemen bir yıl sonra, “1 Ekim 2009”da; “AB” Komiseri Thomas Hammerberg: “Öğrencilere söyletilen ‘ant’ın sonundaki ‘Ne mutlu Türküm Diyene!’ seslenişini kaldırın!” demiş; Atatürk’ün bu ünlü söylemi için: “Çünkü bu ‘etnik’ bir kökeni yüceltiyor!” diyerek uyarmış “AKP” hükümetini. Başbakan Erdoğan çok “öfkelenip” (!) anında yanıt vermiş. hem de “12” sayfa... “Türk’ kelimesi ‘etnik’ bir ‘köken’e dayanmıyor. TC vatandaşlığını ifade ediyor; TC vatandaşı olanların, ülke toprağına bağlılığını ifade ediyor!” diye “sert” çıkmış. Bunun altını çizip, gelelim “2011 yılı”na. Atatürk’e yapılan saldırıların, haksızlıkların en “SEÇME” (!) olanının az önce sözünü ettiğimiz “AP” Parlamenteri A. Duff’tan geldiğinden söz edilir. Belçika’da “31 Mart 2011” günü A. Duff: “Başbakan Erdoğan’ın 2. Atatürk olduğunu” söylemiş büyük bir coşkuyla... Sanırım anlaşılmıştır artık, Atatürk’ün resimleri yerine, resmi asılması gerekenin kim olduğu... Başbakan Erdoğan’dan “6 ay” sonra “26.9.2011” ses gelir. Ama yalnızca A. Duff’a değil; tüm “AB”yi sevindirecek bir yanıttır bu; üstelik de toplumdan gelecek: “Tükürdüğünü yaladı!” gibi değerlendirmelere göğüs germeyi de göze alıp şöyle seslenir Erdoğan: “Ne mutlu Türküm diyene!” sözünü dağa taşa yazmak “ilkellik!” Yani bu durumda; “TC vatandaşlığını ilan etmek”, Türkiye Cumhuriyeti (TC) Başbakanı’na göre “ilkellik” olmuyor mu? Oluyorsa, niye hiç kıpardamıyoruz? (*) İsmet İnönü ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com 1/ Hastalıklar 1 bilimi. 2/ Cennet bahçesi... 2 Uzun tüylü bir 3 süs köpeği. 3/ 4 “ taneleri 5 gibi gülemedim” (B. R. 6 Eyüboğlu)... 7 Mezar. 4/ Yu 8 murta biçimli ve sekiz delik 9 li bir tür flüt. 5/ Ge 1 2 3 4 5 6 7 8 9 milerde oda... Bir 1 N EMR U T S A renk. 6/ İnanç, iman. 2 E T A Z AM İ R 7/ Başlıca, temel ni 3 A N A teliğinde olan... Yaz M A N D A 4R D Ü M E N L yağmuru. 8/ Çağrı5U Z AM K İ N şım ya da içe doğE K E EM mayla akla gelen ya 6 T A 7 M A N İ E F E ratıcı duygu... Doğu 8 S İ N N E F E S Karadeniz yöresinde 9 A R A L M E S T böğürtlene verilen ad. 9/ “Biz kimseye tutmayız / Kamu âlem birdir bize” (Yunus Emre)... Esirgeme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bezikten türetilmiş bir iskambil oyunu... İlave. 2/ İri taneli bezelye... Hatay ilinde bir ırmak. 3/ Bir çeşit antibiyotik ilaç. 4/ Bütün kutsal Hint metinlerinin başında ve sonunda yinelenen mistik hece... Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kullanılan bir cins kamış. 5/ Slav alfabe ve yazısı. 6/ Yararlanılan uygun koşul... Bir nota. 7/ Bağımsızlığına yeni kavuşan Güney Sudan devletinin başkenti... Müzikte üç ya da daha çok sesin bir arada tınlaması. 8/ Asya’da bir ırmak... Bir bilgisayar oyunu. 9/ Asya ile Avrupa’yı ayıran dağ sırası... “Söz ola ağulu aşı bal ile ede bir söz” (Yunus Emre).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle