22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ARALIK 2011 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 Sebze ve meyve fiyatları cep yakıyor. Halden çıkan bir ürün markete gelene kadar fiyatı yüzde 100’ün üzerinde artıyor Pahalı besleniyoruz ? Sebze ve meyvede fiyatların fahiş şekilde arttığını işaret eden TZD’ye göre bunun bir nedeni iklim değişimleri ve seraların zarar görmesi olurken ana nedenlerden biri de ürün tarladan markete gelinceye kadar aracı kuruluşların aldığı fahiş fiyatlar. Ekonomi Servisi Sofraların vazgeçilmez ürünleri arasında yer alan sebze ve meyve son günlerde el yakıyor. Salatalık 3 TL’den 4 TL’ye, karnabahar 3 TL’den 5 TL’ye, lahana 2.5 TL’den 5 TL’ye kadar çıktı. Tezgâhlardaki kış sebzeleri dokunanı yakıyor. Pazarda ve markette sadece üç parça sebze için yaklaşık 20 TL’yi gözden çıkarmak gerekiyor. Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, sebze ve meyve fiyatlarındaki artışla ilgili olarak “Üretimde doğal olaylara bağlı düşmeyle nakliye ve girdi fiyatlarındaki artış göz önüne alındığında çok anormal değil. Ancak halden çıkan bir ürünün markete geldiğinde fiyatının yaklaşık yüzde 100’ün üzerinde arttığını görüyoruz ki esas sorun buradadır” dedi. Yetkin, başta Antalya olmak üzere geniş ölçüde sebze ve meyve üretimi yapılan bölgelerde bir süre önce yaşanan sel felaketleri sonrasında seraların bir bölümünün tahrip olması sonucu üretimin düşmesinin, fiyatların artışında etkili olduğunu, ancak bir diğer etkenin de ürünün tarladan markete gelinceye kadarki süreçte fiyatının yüksek aracı kârları dolayısıyla olağanın üzerinde arttığına işaret etti. Yetkin, “Tüm sebzelerde genel anlamda bir fiyat artışı söz konusu. Bunun bir nedeni iklimsel değişimler olmakla birlikte asıl sebep üretimdeki plansızlık. Oysa sebze ve meyve üretimlerinin de bir borsa gibi değerlendirilmesi gerekiyor. Sebze arz ve talebinde sıkıntı var” diye konuştu. ‘İlber’ Geçen günlerde Prof. Dr. İlber Ortaylı, Başbakan’ın ameliyatından sonra evinin girişine konulmuş olan ve yurttaşların geçmiş olsun dileklerini yazdıkları defteri imzalarken görüntülendi. Defterin üzerine iyice eğilmişti ve sağlığını koruma amacıyla olacak, İlber’in başında bir de bere vardı. Kuşkusuz tamamıyla insani duygularla Başbakan’a geçmiş olsun denilmesi çok doğaldır. Ancak, ülkemizin yetiştirdiği tarihçilerin önde gelenlerinden biri olan, seçkin bilim insanı, ünlü tarihçi ve kamuoyunca çok iyi tanınan Prof. Dr. İlber Ortaylı, o imzasıyla, aslında 2000’lerin ikinci on yılına girerken, Türkiye aydınının siyasal güç karşısındaki tutumunu anlatıyor; benzer davranışlar sergileyen yüzlerce, giderek binlerce bilim insanını kendi cismiyle somutlaştırıyor; bir simge oluyor. ??? İlber’in tarihçi kimliğiyle, yıllar önce Topkapı Sarayı Müzesi’nin üst düzey yöneticisi olmasında yadırganacak bir şey yoktu. Ancak, atanma sonrası gelişmeler benim için gerçekten beklenmedikti. İlber bir konferans için çağrıldığı Kastamonu Üniversitesi’nde, hükümetin yeni üniversiteler kurulmasıyla ilgili politikasını eleştirdi. Gerekli ön hazırlıklar yapılmadan, özellikle de nitelikli bilim insanı yetiştirilmeden her ilde bir üniversite açılması uygulamasını haklı olarak doğru bulmadığını söyledi. İlber bu tutumuyla, bilimsel ve toplumsal sorumluluk taşıyan gerçek bir bilim insanının yapması gerekeni yapıyordu. Konferansını izleyen günlerde başka bir şey oldu; ülkenin Başbakan’ı, bilimden sanata her şeyin doğrusunu, iyisini ve güzelini yalnız kendisinin bildiği düşüncesiyle olacak: Hoca, sen bu işlerden anlamazsın; bunlara karışma anlamına gelen sözler söyledi. Bunun üzerine İlber, basında yer alan uzun bir açıklamayla, yeni üniversiteler açılması konusundaki eleştirel sözlerinin doğru olmadığını açıkladı; yanıldığını belirtti ve Başbakan’dan özür diledi. Ve Topkapı Müzesi’ndeki yerini korudu. Şimdi de geçmiş olsun dilekleri sunma gerekçesiyle kapı önünde imza atıyor; siyasetin gücü karşısında bir kez daha eğiliyor. Elbette İlber yalnız değil. Adlarının önünde akademik unvan bulunmasına karşın bilimle hiçbir ilişkisi olamayan ve devlet bürokrasisinde görev; TÜBİTAK ve TÜBA üyeliği; üniversitelerde rektör, dekan ve bölüm başkanlığı için akıl almaz yollara başvuran başkalaşarak siyasetin karşısında diz çöken binlerce kişi var. ??? Kendisi çok iyi bir tarihçi olan İlber, yine çok iyi bilir ki insanlık, ta ilkçağlardan bu yana çağdaş bilimin gelişmesini, siyasete teslim olan değil, tam tersine yaşamı pahasına siyasetin baskıları karşısında boyun eğmeyen bilim insanlarına borçludur; bilim tarihi siyaset karşısında onurlu, dik duruş sergileyenlerin yazdığı bilim insanı destanlarının tarihidir. Değil mi? Ve bir soru daha. İlber, TÜBİTAK’ın Darwin’i sansür ettiğini; Evrim Kuramı’nı reddetmeyen bilim insanlarının üniversitelerde yaşatılmadığını; AKP’ci rektörlerin korkutucu bir baskı ortamı oluşturduklarını; yükseköğretim kuruluşlarının ve bunun da ötesinde bilim dünyamızın tümüyle belirli bir dünya görüşü çerçevesinde yeniden biçimlendirildiğini bilmiyor mu? Bu toplum ve bu ülkenin yıllar yılı bilimsel gerçeklerden uzak tutulan insanları, bilimin yol göstericiliğini kişiliğinde ve kişiliğiyle simgeleyen; bilimsel ve toplumsal sorumluluğunun bilincinde olan gerçek bilim insanlarına daha ne kadar uzun bir süre kavuşamayacak; onlara hasret kalacak? Bu gidişin topluma maliyeti ne olacak? Çayda KDV yüzde 1’e indirilsin Ekonomi Servisi Rize Ticaret Borsası (RTB) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erdoğan, 25 Aralık Pazar günü Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile yapacakları görüşmede, KDV indiriminin Rize çaycılığı için olmazsa olmaz olduğunu ileteceğini söyledi. Erdoğan, çayda yüzde 8 olarak uygulanan KDV’nin üretimden tüketime kadar sektöre önemli yük getirdiğini belirterek, “Temel tüketim maddelerinde uygulanan KDV oranı bir süre önce yüzde 1’e düşürüldü. Çay da Türk vatandaşlarının temel gıda maddelerindendir ve milli içeceğimiz haline gelmiştir. Halkımızın sabah kahvaltıdan akşam geç saatlere kadar sudan sonra en çok tükettiği içecek çaydır” dedi. Kadın girişimci tez konusu oldu Ekonomi Servisi İş hayatına bayramlık çikolata kutusu tasarlayarak başlayan ve daha sonra kurduğu Washa markasıyla iş kıyafetlerini modayla tanıştıran Selda Eruzun’un başarısı Üniversiteye tez konusu oldu. Ankara Üniversite’si İşletme Fakültesi tarafından tez konusu yapıldığını ifade eden Eruzun, “Türkiye’de kadın girişimci olmak hala çok zor. Kadınların kendilerine güvenmesi ve biraz sabretmeleri halinde başaramayacağı iş yok. Türkiye’de işsizlik sorununa çözüm bulunmak isteniyorsa devletin öncelikle kadın girişimcilere destek olması gerek. Kadının iş hayatına girmesi için teşvik uygulanmalı” dedi. İş Bankası’ndan yeni altın fonu Bankalarda bürokrasi azalacak Ekonomi Servisi Maliye Bakanlığı, bankalarda bürokrasinin azaltılması için düğmeye bastı. Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan tebliğ uyarınca Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) beyannameleri, bankalarca tek merkezden verilecek. AA muhabirinin edindiği bilgiye göre BSMV beyannamelerinin, bankalarca tek merkezden verilmesi ve konut finansmanı yapılan sigortalarda BSMV istisnası uygulanmasına ilişkin Gider Vergileri Genel Tebliği, yayımlanmak üzere Başbakanlık’a gönderildi. Söz konusu tebliğle, 1 Şubat 2012 tarihinden itibaren, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın mükellefi olan bankaların, şubeleri tarafından yapılan işlemler dolayısıyla verilmesi ge İş Bankası, altına yatırım yaparken risk almak istemeyen yatırımcılara yönelik olarak yaklaşık 8 ay vadeli yeni bir yüzde 100 anapara korumalı altın fonu halka arz ediyor. reken hizmet vergisi beyannaFon, altının Amerikan melerinin, banka genel müDoları cinsinden fiyatlarını baz alarak kur dürlüklerince, bağlı bulunriski taşımalarını da dukları Büyük Mükellefler engelleyecek. Erken çıkış Vergi Dairesi Başkanlığı’na komisyonu bulunmayan verilmesi sağlanıyor. fonda altının vade Ayrıca tebliğde, 6802 sayılı sonundaki getirisinin kanunun ilgili maddesi uyarınca üst sınırı yüzde 25 konut finansmanı kapsamında yaolacak. 1921 pılan sigortalarda uygulanan Aralık’ta halka arz BSMV istisnasının uygulanmasında edilecek fonun yaşanan belirsizlikleri ortadan kalalımı için alt dırmak amacıyla, bu istisnanın uygulimit 1000 TL lanmasına ilişkin gerekli açıklamaların da olacak. yapılacağı öğrenildi. Dünyayı iyi bir yıl beklemiyor. Avrupa ekonomisi yeniden resesyonda. ABD ekonomisi yeniden yavaşlıyor. Gelişmekte olan ülkelerde, Çin’de ekonomik büyüme hızları düşüyor. Morgan Stanley ekonomistlerine göre, Türkiye 2012 yılında ekonomik büyüme hızı en çok düşen ülke olmaya aday. Amerika ve Avrupa’da, ekonomi politikaları alanında devam eden başarısızlık, belirsizlik, yalnızca, 2012 yılında dünya ekonomisinde büyüme hızının yeniden resesyon alanına girmesine ilişkin beklentileri değil, 2030’lardan önce bir iyileşme beklemeyen “uzun depresyon” savlarını da destekliyor. Lehman Borthers’in batmasının üzerinden üç yıl geçti, Lehman’ı batıran koşulları düşününce, rahatlıkla en az dört yıldır krizdeyiz diyebiliriz. Hâlâ ortada öngörülebilir bir zaman dilimi içinde krizden çıkılabileceğine ilişkin bir belirti yok. Krizle birlikte başlayan borçları temizleme çabası, bu sırada yükün özel sektörden devlete devredilmesi, devletin yükü halkın üzerine transfer etme çabaları, kredi piyasalarındaki çöküşün, üretim ve tüketim kapasitelerinde başlattığı yıkım hâlâ devam ediyor. Bu bağlamda, hemen tüm ekonomik analizler, IMF’ninkiler de olmak üzere 2012 yılı için beklentilerini aşağı doğru çekmeye devam ediyor. Geçen hafta IMF Başkanı, uluslararası işbirliğinin önemini vurguluyor, ülkelerin liderlerini, küresel ekonominin, korumacılık, içine kapanma eğilimlerini güçlendirecek yeni bir gerileme olasılığıyla karşı karşıya olduğunu Dört yıl sonra hâlâ... vurgulayarak uyarıyor. Bu uyarının yapıldığı günlerde Fransa ve İngiltere arasında patlak veren, “aslında senin ekonomin benimkinden kötü, önce senin kredi notun düşmeli” tartışması, kıvrımları açılmaya başlayan dönemin özellikleri hakkında hiç de hoş olmayan işaretler veriyordu. Dünya ekonomisinde koşulların bozulmakta olmasına ilişkin verilere örnek olarak Morgan Stanley analistlerinin yorumlarına bakabiliriz. Bankanın Baş Küresel Ekonomist’i Joachim Fels’e göre Avrupa yeniden bir resesyona girdi. Fels, AB bölgesine ilişkin 2012 yılı büyüme öngörülerimizi, “yüzde 0.5’ten yüzde 0.2’ye çektik” diyor. ABD’deki büyüme, o da, Kongre’nin bu yılkı mali desteğin 2012 yılında da devam etmesine izin vermesi halinde, yüzde 2 düzeyinde kalacak. Mali desteğin süreceğine ilişkin varsayım gerçekleşmezse ABD büyüme hızı yeniden eksiye geçebilecek. Fels gelişmekte olan ülkelerin ufkunun da kararmakta olduğunu düşünüyor. Bu ülkelere ilişkin ekonomik büyüme beklentisini, Banka yüzde 6.1’den 5.7’ye çekiyor. Bankanın Bartsch, Antonucci, Bizimana, Karitter, Pietrzak, Aksoy gibi ekonomistleri Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinin 2012 ekonomik performansı konusunda oldukça kötümser bir resim sunuyorlar. Almanya’nın bile olası bir resesyondan kurtulmasının olanaksız olduğunu düşünen analistler Rusya belki de olumlu bir büyüme performansı sergileyen tek 2012: Krizde Bocalamaya Devam ülke olacak derken Türkiye’de ekonomik büyüme hızının yüzde 2 düzeylerine gerilemesini bekliyor (Global Economic Forum, 15/12/11). erşembenin gelişi, çarşambadan... Aslında bu, özellikle Avrupa’ya ilişkin öngörüler şaşırtıcı değil; 2012 yılında yaşanacak olanları, 201011 yıllarında uygulanan, büyümeye değil bankaların alacaklarını tahsil etmeye odaklı ekonomi politikaları haber veriyordu. Bu politikalar gereğince kemer sıkma önlemleri yoluyla tüm kaynaklarını borç ödemeye ayırmaya zorlanan İrlanda ve Yunanistan’ın son durumuna bakmak sanırım yeter. İrlanda İstatistik Merkezi’nin geçen hafta yayımladığı III. üç aylık büyüme verilerine göre İrlanda ekonomisi, reform ve kemer sıkma politikalarından yararlanmak bir yana bir önceki döneme göre yüzde 2 oranında gerilemiş. Kemer sıkma politikalarının daraltıcı etkisinin ihracatla aşılabileceğine ilişkin hayaller de böylece boş çıkmış (Wall Street Journal. 16/12). Gelecek yıl AB ekonomilerinin, P ihracat pazarlarının daralacak olması İrlanda’da resesyonun daha da derinleşeceğine işaret ediyor. Yunanistan yönetimi 2009 Aralık ayından bu yana kemer sıkma politikalarını, sokakları dolduran protesto eylemlerine karşın uygulamaya devam ediyordu. Geçen hafta yayımlanan bir IMF raporu, Yunanistan’ın bütçe açığının, kemer sıkma politikalarına karşın arttığını saptıyor. IMF, Yunanistan ekonomisinin 2012 yılında da küçülmeye devam etmesini bekliyor (The Guardian 16/12). Bu iki örneğe ek olarak İtalya, İspanya, Portekiz’de de benzer gelişmeler banka alacaklarının tahsil edilmesi adına uygulanan politikaların üretim ve tüketim kapasitelerini imha ederek krizi derinleştirdiğini gösteriyor. Gündemde başka politikalar da olmadığından, bu krizin 1873’ten bu yana en uzun depresyonu oluşturmaya başladığını düşünenlere itiraz etmek zorlaşıyor. Prof. Krugman, Haziran 2010’da bir yorumunda, G20 grubu ülkelerini etkisi altına alan neoliberal ekonomi politikalarının risklerine dikkat çekiyordu. Krugman, tarihte biri 1873 paniğini, diğeri de 192931 finansal krizini izleyen iki depresyon yaşandığına değiniyor, büyük bir olasılıkla bir üçüncüsünün gelişmekte olduğunu savunuyordu. Krugman’a göre, kriz başladığında gündeme gelen sağlıklı tartışmalar giderek sönmüş, neoliberal “denk bütçe” politikaları yeniden öne çıkmaya başlamış, adeta Herbert Hoover’in vergileri arttırarak, harcamalar kısılarak ekonominin büyütülebileceğine ilişkin savları yeniden canlanmıştı. Krugman, “G20 toplantısının sergilediği gibi siyasi liderler hâlâ enflasyona kafayı takmış durumdalar, gerçekte daha güçlü olan deflasyon risklerini görmezden geliyorlar” diyordu. Aradan geçen sürenin Krugman’ı haklı çıkardığını gördük. Bugün depresyon, hem de çok uzun sürecek bir depresyon riski giderek artıyor. Geçen hafta Finans Sitesi MarketWatch’da, Metthew Lynn bu konuya eğiliyor, 18731896 “Uzun Depresyonu”yla, günümüzü karşılaştırarak benzerliklerden hareketle oldukça korkutucu sonuçlara ulaşıyordu: “uzun depresyon” öncesinde de mali piyasalar serbestleştirilmiş, yeni teknolojiler üretimi, iletişimi, mali sermayenin dolaşımını hızlandırmıştı. O sırada yeni bir sınai güç, dünya piyasalarını ucuz mallarla doldurarak yükseliyordu. Almanya yeni bir para sistemi benimsemişti ve Avrupa’yı ucuz krediyle dolduruyordu. Yunanistan, İtalya ve Fransa’yla girmiş olduğu ortak para birliğini ayakta tutmaya çalışıyordu. Bu dinamikler; 1873’te patlayan bir mali krizin ardından, 23 yıl sürecek olan “uzun depresyon”a yol açtı. 1896’ya gelindiğinde İngiliz hegemonyası yerlerde sürünüyor, yeni yükselen güçler dünyayı yeniden paylaşmak üzere savaşmaya hazırlanıyordu... “Tarih tekerrür etmez” derler, ama benzerlikleri de unutmamak, üzerinde düşünmek gerekiyor. İnovasyon ödülleri sahiplerini buldu Ekonomi Servisi İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından, Türkiye’nin inovasyon altyapısının gelişimine ve inovasyon bilincinin Türkiye’de yaygınlaşmasına katkıda bulunmak amacıyla verilen İSO İnovasyon Ödülleri sahiplerini buldu. 35 sanayi kuruluşunun başvurduğu yarışmada, toplamda beş kategori ödülü, bir Jüri Özel Ödülü ve bir Büyük Ödül olmak üzere yedi firma ödül aldı. İSO İnovasyon Büyük Ödülü’nü Turkcell Teknoloji Araştırma Geliştirme, İSO İnovasyon Jüri Özel Ödülü’nü Royal Halı kazandı. İSO İnovasyon Ödülü’nü bilgi kategorisinde Vodafone Türkiye grup şirketi Oksijen ARGE, insan kaynakları kategorisinde EczacıbaşıEsan Endüstriyel Hammaddeler, liderlik kategorisinde Eczacıbaşı Yapı Gereçleri, süreç yönetimi kategorisinde Vitra Karo, iş sonuçları kategorisinde Muratbey Gıda ve Süt Ürünleri aldı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle