27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ARALIK 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 ‘TOKİ’nin Bursa Kentine Tokadı’ fotoğraf yarışmasına 74 sanatçı 333 eseriyle katıldı ‘Kente saygısızlık’ belgelendi 1 “Fotoğraf çekerken yapıların ve kentlerin mimarisini daha yakından tanıyorsunuz. İki sanat adeta birbirlerini tamamlıyor. Kent ve çevreyle uyumlu bir mimarinin fotoğrafı insanda, kente ve çevreye saygılı bir yapılaşma bilincini yaratıyor. Tersi ise mimaride ve şehircilikte olmaması gerekenleri bazen yapılardan çok daha açıkça göstermiş oluyor.” Fotoğraf sanatçısı ve hocası, mimar Prof. Dr. Reha Günay, ekimde Antalya’da yapılan “1. Uluslararası Mimarlık Bienali”nde özetle bunları söylüyordu… Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin etkinliğinde mimarlığın diğer sanatlarla “kesişme”leri irdelenirken, Oda’nın Bursa Şubesi’nce adeta eşzamanlı düzenlenen “TOKİ’nin Bursa Kentine Tokadı” konulu fotoğraf yarışmasında da artık sona gelinmişti... 74 sanatçının 333 “eser”le katıldıkları yarışmanın “çağrı”sında deniyordu ki: “TOKİ yapılarının Bursa yaşamına getirdiği ‘olumsuzluklar’ın belgelenmesi ve fotoğraf sanatına katkı konulması amaçlanıyor.” Bu “olumsuzluklar”ın nedeni ise seçici kurulun değerlendirme raporunda şöyle özetlendi: “Konut sorununun çözülmesi amacıyla kurulan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, 1 1. ÖDÜL Mehmet DAĞ Tepelere sıralanan TOKİ’lerin işgaline karşı bereketli ovayı koruyan sadece korkuluklar kaldı... 2 2. ÖDÜL Gürsel Egemen ERGİN Kentsel Dönüşüm adına orantısız güç gösterisi... 3 3. ÖDÜL Erdal YAVUZAK Uludağ eteklerinde artık Bursa yok, TOKİ var... 3 İtalya’da Leyla Gencer’le... İtalya’nın kuzeybatısında Piemonte bölgesinin merkezi Torino’dayım. Adı üzerinde Alp Dağları’nın eteklerinde (İtalyanlara göre “ayakucunda”) görkemli mi görkemli bir kent. Bir zamanlar Savoya Krallığı’nın başkenti… 1500’lerden beri bozulmamış mimarisi… Barok zenginliği ve şaşaası… “Art Nouveau” cilveleri… Muhteşem meydanlar, geniş caddeler, mermer kaplı “portiko”lar, revaklar, galeriler… Dev bir açık hava müzesi… En amansız yağmurda bile bir damla su yemeden tüm kenti dolaşabilirsiniz bir galeriden ötekine… Sonra, tepeden tırnağa bir sanayi kenti. Fiat ve Mitsubishi krallığı… 2006 Kış Olimpiyatları nedeniyle müthiş onarılan, geçmişine sadık ve en özgün biçimde yenilenen, İtalya’nın belki de en zengin kenti… Gelin görün ki yalnızca sanayi aracılığıyla zenginleşmeyi ne kendilerine ne de güzelim kentin onuruna yedirebilmiş Torinolular. Kültürel kalkınma olmadan gelişme olmayacağının bilinciyle, kentlerini sanata ve kültüre boğmuşlar. Durup dururken ne işim var Torino’da? Durup dururken değil. Mursia Yayınevi’nin “Canto e la Passion” (Şarkı/Şan ve Tutku) adıyla İtalyanca yayımladığı Leyla Gencer kitabım aldı başını gidiyor... Önceki gün Torino’da “Il Circolo dei Lettori” (Okurlar Merkezi) adlı bir kurumda kitabımın tanıtımı vardı. Neyle karşılaşacağımı hiç bilmeden elimdeki adrese vardığımda gözlerime inanamadım. Karşımda bir saray yavrusu. 18. yüzyıldan kalma, barok tarzın tüm ihtişamını sırtlayıvermiş… Bir mücevher… Varlıklı bir ailenin özel mülküymüş bir zamanlar; şimdi kente ait bir sanat ve kültür merkezi. Dev mermer avlulardan, “Fransız bahçelerden” geçip, yukarı kıvrılan kraliyet merdivenlerinden çıkınca müthiş bir kalabalıkla karşılaşıyorum. İnanılacak gibi değil, bütün bu kalabalık kitle benim kitap için gelmiş olamaz, derken gerçeği kavrıyorum. Saat tam altıya beş kala o kalabalık beş ayrı salona ayrılıyor. Her biri birbirinden daha görkemli olan bu salonlar 6070 kişilik. Hafta içi sıradan bir gün ve tüm salonlar dolu. Her birinde bir başka kitap tanıtılıyor… Benim toplantıyı, bu merkezin direktörü Guido Vaglio açtı. Beni ve toplantının iki konuşmacısını dinleyicilere tanıtıyor. Biri Milano Üniversitesi’nden İtalyan edebiyatı profesörü Francesco Spera, öteki çok uzun yıllardan beri “Stampa” gazetesinin müzik eleştirmenliğini yapan ve Leyla Gencer’i de tanımış olan Giorgio Gualerzi. Sevgili okurlar, bundan sonrasını anlatmam zor. Keşke hepinizi oraya götürüp size dinletebilseydim… Hele Profesör Spera’nın vurgulamaları “yazarlık ve tanıklık” işlevleri; kitabın kurgu ve dramaturji analizleri, benim için çok çarpıcıydı… Bir de Batı ve Doğu gözlemciliği; ikisinin harmanlanışı üzerine söyledikleri… Türkiye’de 1994’te yayımlanmış o gün bugün yayımlanan “Gencer, Tutkunun Romanı” (Cumhuriyet Kitapları) hakkında kendi ülkemde hiç duymadıklarımı orada duymak beni doğrusu şaşkına çevirdi. Müzik eleştirmeni Gualerzi ise konuşmasını, kitapla anılar arasında gidip gelerek kurgulamıştı. Leyla Gencer’in plaklarından seçtikleri örneklerle sürdürdü. Müzik dünyasına Leyla Gencer’in armağan ettiği “Gencerate” terimini açıklarken dinlettiği “Beatrice di Tenda”dan bir arya ve “Alceste”nin veda aryaları hepimizin yüreğini bir kez daha hoplattı… Zaten Sevgili Leyla Gencer, sesine gözyaşlarını ve hıçkırığı ama aynı zamanda kahkahaları katmayı öyle iyi bilirdi ki… Torino’daki kitap tanıtım ve imza günü böyle geçti. Birkaç gün sonra sıra Milano’da Mursia Kitabevi’nde (2 Aralık) ve sonra Roma’da Odradek Kitabevi’nde (3 Aralık) Roma’da konuşmacılardan biri de Ferzan Özpetek! Gel de şimdi heyecanlanma!.. 2 ülkenin her bölgesinde plansız bir şekilde, ‘şehre özgü yapıları dikkate almadan’ projelerini gerçekleştirmektedir.” Peki, bu projelerle ortaya çıkan “sakıncalı durum” nedir? Yine değerlendirme raporunun bazı bölümlerini birlikte okuyalım: “TOKİ’nin ‘tek tip’ uygulamalarında kentin mimari dokusuyla uyuşmayan yapılaşmaları, çevre ile kentin sosyal, kültürel ve coğrafi özelliklerinin göz ardı edildiği gerekçesiyle eleştirilmektedir. (Bu uygulama) ‘vatandaşa ucuza konut edindirmek’ parolası ile toplumsal, kültürel ve ekonomik dinamiklere zarar vererek tüm toplum katmanlarını olumsuz etkileyecek bir olgudur. Yarışma bu gerçeğin fotoğraf sanatıyla belgelenmesini sağlamıştır.” Bursa’daki TOKİ’lerin; özellikle de kent şehirciliğin önemsenmediği çevreye duyarsız projelerle kent kimliğinin nasıl ortadan kaldırıldığını fotoğrafın “objektij” sanatsallığı ile belgelemiş oldular. TOKİ’nin davası merkezindeki Doğanbey Semti’nde gerçekleştirilen yapılaşmasının yarattığı siluet, peyzaj ve kültürel etkilerini, farklı açılardan ve kesimlerden görüntüleriyle gözler önüne seren yarışmacılar, tarihî kentin rant amaçlı yapılaşma uğruna nasıl tahrip edildiğini kanıtladılar. “Bursa’nın Uludağ’a yaslanmış görüntüsü”nün nasıl yok edildiğini; mimarlığın ve Yarışmanın kendisi ve adı kadar “çarpıcı” bir başka özelliği de Başbakanlığa bağlı TOKİ Başkanlığı’nın “yürütmeyi (yarışmayı) durdurma” ve iptali için açtığı davaydı... “Kentsel Dönüşüm” adına gerçekleştirilen TOKİ Doğanbey projesinin, mimarlık sanatına ve şehircilik bilimine uygun planlanıp tasarlandığı, projeye itirazın zamanında yapılmadığı ileri sürülen davada, aynı zamanda Mimarlar Odası’ndan 10 bin lira manevi tazminat da istenmişti. Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Nizamettin Kaya ise uygulama daha başlamadan, hem yerel yönetimin ve ilgililerin, hem de kamuoyunun “proje ve imar planında açıkça görünen sonuçları”ndan ötürü defalarca yazılı ve sözlü uyarıldığını belgeleriyle kanıtlıyordu. “Bir sanat faaliyetine ve bir meslek odasının uzmanlık alanıyla ilgili eleştirel etkinliğine iptal davası açılması”nın ülkemizdeki “ilk örneği”ni oluşturan başvurunun “yürütmeyi durdurma” istemi, yargı tarafından yasalara ve hukuka uygun görülmeyerek “reddedildi”. Sonuçları 17 Kasım’da açıklanan yarışmada birincilik Mehmet Dağ’ın; ikincilik Gürsel Egemen Ergin’in; üçüncülük Erdal Yavuzak’ın fotoğraflarına verilirken; Yiğit Çetin, Bülent Suberk, Gürsel Egemen ve Tarık Zafer de mansiyonları üleştiler… Fotoğraflar Mimarlar Odası şube ve temsilciliklerinin bulunduğu il ve ilçelerde de sergilenerek, kente ve çevreye saygısız yapılaşmanın ülke düzeyinde sorgulanmasına katkıda bulunulmuş olacak… ‘HANGİ İNSAN HAKLARI’ FİLM FESTİVALİ 610 ARALIK’TA Çocuk hakları perdeye yansıyacak Kültür Servisi Documentarist’in her yıl programında yer alan “Hangi İnsan Hakları?” bölümü bir belgesel film festivaline dönüştü. Bu yılki teması “çocuk hakları” olan festival, 6 Aralık’ta perdelerini açıyor. Yaklaşık 40 kısa uzun metraj ve animasyon belgeselin gösterileceği festival, 10 Aralık’ta son bulacak. Süha Arın’ın Toros Dağları’nda yaşayan bir ailenin 12 yaşındaki kızı Fatma’nın hayatı ve özlemlerinin anlatıldığı “Tahtacı Fatma” belgeseli özel gösterim başlığı altında yıllar sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. Programda ayrıca Türkiye’de ilk kez gösterilecek olan Ciwan Haco’nun sürgündeki yaşamını ve 23 yıl sonra geldiği Diyarbakır’daki konserini anlatan Norveç yapımı “Diyarbekir’e Giden Yol” (The Road to Diyarbekir) ve Fatih Akın’ın, ailesinin Almanya’ya gidiş macerasını konu alan “Geri Dönmeyi Unuttuk” adlı belgeselleri de yer alıyor. Ayrıca “vicdani ret” üzerine bir söyleşi de düzenlenecek, söyleşi öncesi ise askerlikten muaf eşcinsellerin almak zorunda oldukları pembe tezkereyi konu edinen “Çürük” isimli animasyon film gösterilecek. Gösterimler, SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu’nda. Festival programından bir seçki 15 19 Aralık tarihleri arasında deprem yaralarını sarmaya çalışan Van’a da gidecek. Bu süreçte çocuklarla gazete, video ve fotoğraf atölyeleri de düzenlenecek. www.documentarist.org Grup olmanın anlamı ‘Son 6 ayda verdiğimiz konserlerin hiçbiri İstanbul’daki kadar sıcak değildi’ diyen Wild Beasts ile Babylon’daki konser öncesi görüştük ZÜLAL KALKANDELEN Yılın en heyecanla beklenen konserlerinden birisi önceki akşam gerçekleşti. Alternatif müziğin önde gelen gruplarından Wild Beasts, ikinci İstanbul konseri için Babylon’daydı. Geçen yıl Efes One Love Festival’da olduğu gibi, Babylon’daki konserde de şarkılarından yansıyan içtenlik, herkesi etkisi altına aldı. Ama etkilenen belli ki sadece dinleyiciler değildi; bir ara grubun aldığınız geri dönüşüm belirlivokalisti Hayden Thorpe şarap ? “Eşitlikçi, yor başarı duygusunu. Yapkadehini dinleyicilerin şerefine mak istediğinizi yapabiliyorpaylaşımcı bir kaldırıp, “Son 6 ayda 100 farklı yerde konser verdik. Ama çalışma yöntemimiz sanız, aldığınız tatmin artar. Sonunda elinizde kalan odur hiçbiri İstanbul’daki kadar sıvar. Eğer gruptan tek çünkü. cak değildi” dedi. TOM FLEMING Daha Konser öncesinde grubun mü bir unsuru çıkarırsak gençken öfkeli albümler yakemmel sese sahip iki vokalisti aynı kalamaz. parsınız. İlk albümünüzde tüm Hayden Thorpe ve Tom Fleİşbirliği halinde en dünyaya görüşlerinizi haykırming’le buluşup konuşma fırsatı iyisini ortaya mak istersiniz ve bunu yapada buldum. bildiğinizde mutlu olursunuz. 2010’da müzik dünyasının çıkardığımızı önemli ödüllerinden Mercury’ye düşünüyorum. Grup Ama zaman geçince daha olgunlaşır, hayata dair karmaşık aday gösterilen “Two Danolmanın anlamı da duygularınızı gözden geçirircers”dan sonra, bu yıl çıkan bu etkileşim.” siniz. Yapmak istediğiniz şey “Smother” da 2011’in en iyi alfarklılaşır. Dolayısıyla beklenbümleri listelerinde. Alternatif müziğin en başarılı gruplarındansınız. tiler, başarı kriterleri değişkendir. Şarkı sözlerinizde hayal kırıklığı, kıKısa zamanda geldiğiniz bu noktayı nasıl rılganlık ve şehvet duyguları hâkim. Bunun değerlendiriyorsunuz? HAYDEN THORPE Aslında öyle ba arkasında belli bir neden var mı? THORPE Nedeni, insan doğasındaki karşarılı hissetmiyorum. Beş yıl önceki durumumuzu düşünürsek, o zamanki başarı tanı maşa ve duyguların ikiyüzlülüğü. İnsanı tüm mıyla şimdiki aynı değil. Müzik yaptığınız yönleriyle ortaya çıkarmaya çalışıyorum. da dinleyiciye ulaşma kapasiteniz, onlardan Aşk şarkılarındaki “Seni çok seviyorum” ya da “Senden nefret ediyorum” şeklindeki tek boyutlu bakış açısı utandırıcı. Amacımız, bu duyguları daha vakur ve karmaşık şekilde aktarmak. FLEMING Bence erkek cinselliğini yansıtan bakış açısından kaynaklanan bir sorun var. “Ben bir erkeğim, güçlüyüm” şeklindedir o bakış açısı. Çoğu erkek kendisini çok güçlü gördüğü için o söylemin dışına çıkmak istemiyor; örneğin hadım edilmek hakkında yazamayacak kadar güçlü hissediyorlar kendilerini. Şarkı yazımında ne kadar demokratik bir grupsunuz? THORPE Diğer gruplarla karşılaştırırsak çok demokratik. Eşitlikçi, paylaşımcı bir çalışma yöntemimiz var. Eğer gruptan tek bir unsuru çıkarırsak aynı kalamaz. İşbirliği halinde en iyisini ortaya çıkardığımızı düşünüyorum. Grup olmanın sırrı da bu değil mi aslında? Grubun katalizörü diye adlandırabileceğimiz birisi yok mu bu durumda? FLEMING Şarkıların yazımı Hayden ve benimle başlıyor. Daha sonra diğer arkadaşlarımızın da katkılarıyla farklı yönlere gidiyor. Şarkı yaparken başlangıçta düşünülenin dışında gelişmeler her zaman olabilir. Grup olmanın anlamı da bu etkileşim. “Smother”ı bir manzara ile örtüştürmek isteseniz neresi olurdu? THORPE Kesinlikle büyüdüğüm göller bölgesinde bir yanı dağlarla kaplı olan manzarayla örtüşür. Dağa karşı betondan bir deponun üzerine oturur yazarsınız. O boşlukta teselli ve umut bulursunuz. (www.zulalkalkandelen.com) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle