18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 KASIM 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Deprem çadırında soğuktan kızı ölen acılı baba ‘Hepimiz çadırda öleceğiz’ diye isyan etti 3 eliyle yapılmasına karşı çıkan ademi merkeziyetçi, liberal, yoksul ve sınıf bilincinden yoksun kalabalıklara dayalı yazarlardan ve politikacılardan geldi. Bu iki çizginin Cumhuriyete karşı muhalefeti “Gelenekçi Liberal” cephe ittifakını doğurdu. İşte bu iki karşıt cephenin mücadelesi alttan alta, (ayrıntılar için benim kitabıma bakılabilir) bütün Cumhuriyet döneminde sürdü... Ve günümüzdeki AKP iktidarı odağında, dışardan da destek alarak topluma egemen oldu. ??? Elbette Türkiye’deki toplumsal ve ekonomik gelişme çağdaş sınıflar çizgisinde ilerledikçe bu cepheler de dağılacak ve ilişkiler sermaye sınıfıişçi sınıfı ilişkileri eksenine oturacaktı, ama olaylar tam böyle cereyan etmedi: Teknolojik gelişmeler, Sovyetler’in yıkılması ve ‘Küreselleşme’nin ABD öncülüğünde tüm dünyaya egemen kılınması, sermayenin yaygınlığını ve gücünü arttırırken işçi sınıfının hem sübjektif hem de objektif gelişmesini durdurdu. Bu nedenle başta İdris Küçükömer olmak kaydıyla, pek çok sosyal ve siyasal bilimciyi yanıltan klasik Batı modeli çözümlemeleri ülkemizde hâlâ tam geçerli değil... İttifaklar hâlâ siyasalideolojik düzlemde gerçekleştiriliyor. Üstelik sınıfsal gelişmelerin ‘Küreselleşme’ bağlamında duraklaması bir yana, sahneye yeniden ırk ve din kavramları yani kimlik siyaseti egemen oldu. ??? 2011 seçimlerinden hemen önce başlayan ve seçimlerden sonra artarak süren, AKPcemaat birlikteliğiyle liberaller arasındaki çatlak işte böyle bir sürecin sonunda ortaya çıktı. Önce cemaatçi yazarlarca “yol ayrımı” olarak dile getirilen, sonra özgürlüklerin sınırını “25 kuruşa simit yok artık” diyerek çizen Başbakan Erdoğan tarafından bizzat ifade edilen “Gelenekçi Liberal” cephe içindeki bu çatlak, bugüne kadar olduğu gibi bugün de sınıfsal temellerden yoksun... Artık sınıfsal farklılıkların yerini alan din ve ırk farklılıkları ekseninde oluşan, üstelik de demokrasi ve insan hakları temelinde ortaya çıkan siyasal bir sürtüşme! ??? Bakalım iki yüzlü emperyalizm bu çatlak çerçevesinde hangi yüzünü çevirecek Türkiye’ye: İnsan hakları ve demokrasi şampiyonluğu yapan yüzünü mü... Yoksa “Benim emrinde olduğun sürece her türlü otoriterliğe ve totaliterliğe izin var” yüzünü mü? Ve bu çatlak çerçevesinde yaşanacak itiş kakışlar daha ne kadar mide bulandırıcı davranışa ve yazıya yol açacak! ‘Bize sahip çıkan yok’ VAN/MERSİN (Cumhuriyet) Depremin vurduğu Van’da, şimdi de soğuk ve dayanıksız çadırlar insan hayatını tehlikeye sokuyor. Depremin ardından, çadırlarda kalan 3 kardeşin çıkan yangında, 1 çocuğun da yetersiz beslenme, aşırı sıvı kaybı ve soğuk algınlığından hayatını kaybetmesinden sonra dün de naylon barakada kalan 6.5 yaşındaki Öznur Örgün rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Öte yandan Mersin’de düzenlenen ‘Kardeş Aile’ kampanyasına ilk katkı ABD vatandaşları Ülkü ve Randy Wiedanhaft çiftinden geldi. Van Merkez Halilağa Mahallesi’nde oturan CemilPakize Örgün çifti kirada oturdukları müstakil evleri hasar görünce, 6.5 yaşındaki kızları Öznur ve 1 yaşındaki ikiz kızlarıyla birlikte kurdukları naylon barakaya geçtiler. Yağmur, kar ve soğuk havaya dayanıksız olan naylon barakada kalan ailenin büyük kızı Öznur, 14 Kasım gecesi rahatsızlandı. Küçük Öznur, devriye gezen polis otosuyla Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Yoğun bakıma alınan küçük çocuk bir gün sonra hayatını kaybetti. Öznur Örgün, mahalle mezarlığında toprağa verildi. Öznur’un soğuk algınlığı, ishal ve kusma şikâyetleriyle hastaneye kaldırıldığı öğrenildi. Küçük kızın ölüm nedeni ise yetersiz beslenme, aşırı sıvı kaybı ve soğuk algınlığı olarak açıklandı. Anne Pakize Örgün, “Depremde ölmedik, ancak şimdi soğuktan kızım öldü. Çaresiziz. İkiz kızlarım da rahatsızlandı, sahip çıkan olmazsa onlar da soğuktan ölecek” dedi. Deprem öncesi çimento fabrikasında işçi olarak çalışan baba Cemil Örgün, depremden sonra fabrikadaki üretim azalması nedeniyle işten çıkartıldı. Örgün, “Çaresiziz. Bize sahip çıkan olmadı. Bu naylon barakanın altına sığındık. Ama böyle devam ederse hepimiz burada öleceğiz” diye konuştu. Mersin Mezitli’de düzenlenen ‘Kardeş Aile’ kampanyasına ilk katkı, Bozön köyünde çiftliği bulunan ABD vatandaşları Ülkü ve Randy Wiedanhaft çiftinden geldi. Wiedanhaft ailesi, 7 kişilik depremzede aileye Bozön’deki daireyi verdi. Fotoğraf: ÖMER ÜRERAA Çatlak! 1970’li yılların ortasında “Türkiye’nin Toplumsal Yapısı” adlı kitabımda “Gelenekçi Liberaller” ile “Devletçi Seçkinciler” ayrımını yaptığım zaman çok eleştiri almıştım... Hem Ortodoks Marksistler, hem muhafazakârlar, hem liberaller hem de gardırop Atatürkçüleri karşı çıkmıştı bu paradigmama! Oysa bugünkü AKP iktidarı odağında yaklaşık on yıldır devam eden muhafazakârliberalcemaat ittifakı, ne denli doğru bir çözümleme yaptığımı göstermiş bulunuyor. ??? Daha sonra aynı paradigmayı 1990’lı yılların sonunda yazdığım “21. Yüzyılda Türkiye” adlı kitabımda da koruyarak geliştirdim. Aradan geçen yıllar zarfında artık haklılığım anlaşılmış, eleştirilerin dozu da azalmış, hatta bazı yazarlar bu yaklaşımımı benimseyerek Türkiye’deki siyasal kamplar hakkında yaptıkları kendi analizlerini de bu paradigmaya dayamaya başlamışlardı. Aslında Türkiye’nin Osmanlı’dan gelen ve Cumhuriyet döneminde devam eden toplumsal yapısı açısından çözümleme mantığım çok basit bir olguya dayalıydı: Osmanlı İmparatorluğu ‘Sanayi Devrimi’ni ıskalayarak endüstrileşme sürecinin dışında kaldığı için toplumsal sınıflar klasik Batı çizgisinde, yani sermaye sınıfı ve işçi sınıfı ekseninde gelişememişti... Nitekim yeni Cumhuriyetin kuruluşu da bu nedenle bir sınıfsal devrimle değil, bir Kurtuluş Savaşı sonunda Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kafalarındaki çağdaş ulusalendüstriyeldemokratik devlet modeline göre oluşturulmuştu. Kökleri daha Osmanlı dönemindeki Batılılaşma çabaları sırasında atılan bu modelin uygulayıcılarına “Devletçi Seçkinciler” demiştim. Toplumda sermaye birikimi olmadığı ve bunun doğal sonucu olarak burjuvaziyle birlikte işçi sınıfı da gelişemediği için bu kadro, mevcut feodal yapının bir bölümü ve sivilasker bürokratlarla ittifak içinde, ‘Atatürk devrimleri’ adı verilen çağdaş Cumhuriyet modelini uygulamaya başlamıştı. Bu harekete karşı iki muhalefet gelişti: Birinci muhalefet çizgisi, dintarım imparatorluğunun feodal yapısının devletle bütünleşemeyen kesimlerinden, din ve gelenek kökenli olarak ortaya çıktı. İkinci muhalefetse bu devrimlerin devlet HASAR TESPİTİNİ VATANDAŞ YAPTIRACAK Depremzedeye darbe İKLİM ÖNGEL Van depreminde ilk dava açıldı MERSİN (Cumhuriyet) Van’da meydana gelen çok sayıda kişinin ölümüne, binlerce kişinin yaralanmasına, yüzlerce binanın yıkılmasına neden olan depremin ardından ilk dava açıldı. Erciş’te yıkılan bir binanın enkazı altında yaşamını yitiren Taner Akgün’ün ailesi bina sahibi, belediye ve Çevre Bakanlığı aleyhine tazminat davası açtı. Van Barosu’na kayıtlı avukat Mustafa Aladağ, geldiği Mersin’de depremzedelere dava açmaları çağrısında bulundu. Aladağ, “Taner Akgün adlı 18 yaşındaki bir eczacı çırağı, Erciş’te AKP Milletvekili Fatih Çiftçi’nin amcası Hüseyin Çiftçi’ye ait bir mülkte bulunan internet kafeye girerken depremde ölüyor. Onun ailesi adına gerek Hüseyin Çiftçi’ye gerekse Erciş Belediye Başkanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na karşı maddi ve manevi tazminat istemli davamızı açmış bulunmaktayız” diye konuştu. ANKARA Art arda yaşanan depremlerin yarasını sarmaya çalışan Vanlı depremzedelere bir darbe de “Gider Avansı Tarifesi”nden geldi. Bugüne kadar 30 TL olarak uygulanan hasar tespit ücreti, 580 TL’ye çıkarıldı. Yani bir depremzede, binasına hasar tespiti yaptırıp yasal haklarını arayabilmek için 580 TL başvuru bedeli ödeyecek. Avukat Sedat Vural, Van’ı vuran bir darbe daha olduğunu belirterek yeni Hukuk Muhakemeleri Yasası’nın getirdiği “Gider Avansı Tarifesi”ne dikkat çekti. Bu yeni yasanın tüm hukuk davaları için geçerli olduğunu söyleyen Vural, yasayla birlikte bilirkişi, keşif, tebligat gibi masrafların davacıdan peşinen tahsil edildiğini bildirdi. Vural, “Adalete parası olan ulaşabiliyor, parası olan hasar tespiti yaptırıyor. Böyle bir dönemde en azından depremzedelere bir kolaylık sağlanmalı” diye konuştu. Afet bölgesi ilan edildiği takdirde hasar tespitlerinin parasız yapılacağını dile getiren Vural, Başbakan’ın “afet bölgesi ilan etmek PKK’nin ekmeğine yağ sürer” sözlerine ilişkin şunları söyledi: “Afet bölgesi ilan edilmeden yapılan hasar tespitlerinin hukuki bir değeri yoktur. İlan edilseydi devlet bunu yapmakla yükümlü olurdu. Şu an devletin yaptığı hasar tespitlerinin bağlayıcılığı yok. İstenen para nedeniyle de çoğu depremzede hukuki hakkını arayabilmek için hasar tespiti yaptıramıyor. Esas olan mahkemenin yaptırdığı hasar tespitidir. Mahkemenin yaptığı hasar tespiti idarenin yaptığı hasar tespitinin geçerliliğini ortadan kaldırır.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle