26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 KASIM 2011 PAZAR 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara S S B B B B B B B B Y Y S 12 11 12 11 16 14 14 10 11 13 11 11 10 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S B B B PB Y Y Y K K S 8 6 7 19 18 19 12 15 11 12 4 4 2 HABERLERİN DEVAMI Oslo PB Helsinki PB Stockholm Y Londra PB AmsterdamB Brüksel B Paris B Bonn B Münih PB Berlin B Budapeşte B Madrid Y Viyana B 4 2 5 13 5 8 12 12 10 6 6 14 1 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB B B A PB PB Y PB B K B A Y 8 11 17 17 10 1 11 15 10 9 10 20 15 Ülkemizin doğu kesimlerinin parçalı ve çok bulutlu; Orta ve Doğu Karadeniz kıyıları ve Doğu Anadolu’nun güneydoğusu ile Şanlıurfa, Mardin ve Siirt çevrelerinin yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. Yağışlar; kıyılarda ve Günydoğu Anadolu Bölgesi’nin yağış alan kesimlerinde yağmur ve sağanak, diğer yerlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 20 Kasım GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada özetlenecek yazısında RTE’yi; “Zaman zaman otokratik huylar sergilediği, politik rakiplerine saygısızlık edip düşmanlarını hapse attığı ve medyanın gözünü korkuttuğu doğru” diye tanımlıyor. “Ancak destekçilerine göre bu kusurları başarılarının yanında önemsiz” diyor. Gerçek böyle mi? Time gibi demokrasiyi savunan, zorbalığa, otoriter liderlere karşı çıkan ünlü bir dergi ülkemizde yaşananlara aykırı, hayret verici bir üslup kullanıyor. Dergi RTE’yi övmek için “kusur” diye ülkenin koşullarından lütfedip kısaca bahsediyor. Basın özgürlüğüne, demokrasilerde iktidar kadar muhalefetin de önemli olduğuna inanan; insan haklarının temel kurallarını çiğneyen yönetimlere ve yöneticilere her zaman karşı çıkan Time’ın geleneksel duruşu, nerede kaldı? Dergi, RTE’nin iktidarında, 70’e yakın gazetecinin muhalefet ettiler diye cezaevlerinde yattığından, çoğunun tutukluluk sürelerinin cezaya dönüştüğünden, bağımsız yargıyı siyasallaştırdığından, kendine yatkın kişileri seçtirerek yüksek yargı organlarını, Yargıtay’la Danıştay’ı kendine yatkın kişilerle içeriden fethetmeye giriştiğinden neden gereği kadar söz etmiyor? Acaba Time’ın bu tutumu Beyaz Saray’ın ulusal yararlar açısından RTE’yi korumak ve kollamayı zorunlu gören politikasından mı kaynaklanıyor? ??? Ne kadar övgüye layık görülürse görülsün, RTE’nin Arap ülkelerine uyguladığı politikalarda, ABD’nin Arap Baharı’yla özdeşleşen politikasının etkilerine rastlanıyor. RTE Avrupa’yı, ad vermeden başta İngiltere ve Fransa’yı, Libya’nın zenginliklerine iştahları kabarırken, örneğin petrol açısından daha fakir Suriye’de son aylardaki kanlı olaylara bigane kalıyorlar diye eleştiriyor ama; önceleri uluslararası terörün destekçisi diye hedef yaptığı Suriye’yi bombalamayı bile düşünen ABD’nin geri duruşuna takılmıyor. RTE’nin ABD koşutundaki politik açılışları, bir zamanların ünlü “Türkiye’nin küçük bir Amerika olacağı” söylemini düşündürüyor. Hükümetin Beşşar Esad muhaliflerine tanıdığı olanaklar; ABD’nin, muhaliflerini besleyerek, silahlandırarak yıkılmasını istediği rejimlere (Küba’ya, Castro’ya olduğu gibi) saldırttığını örnekleyen olayları akla getiriyor... Bu modeli Türkiye, Suriye’ye uygulayabilir. Belki de uyguluyor. Esad rejimi yıkıldığında, örneğin Suriyeli muhaliflere silah dahil maddi yardımların Türkiye’den veya Türkiye üzerinden aktarıldığı gibi bugün bilinmeyen ABD modeli örnek olaylar duyarsak şaşırmayalım! ??? Hükümet sabırsız. “Reform” önerilerini yerine getirmeyen, halkına silah sıkan Esad’ı bir an önce yönetimden uzaklaştırmak istemesine istiyor da… …Esad’a “gelirim ha” deyip duruyor, lakin tek başına askersel bir müdahaleyi de göze alamıyor. Başka hesaplar içinde olduğunu gösteren son haberlere göre: Yaklaşık 900 km olan sınırlarımıza hükümet; olası göç olayını engellemek bahanesiyle, üstelik Suriye topraklarında tampon bir bölge oluşturmaya hazırlanıyormuş ve aklından askersel müdahale geçiyor ama; (Atlantik ötesinden hükümetin kulağına fısıldandı galiba), BM Güvenlik Konseyi’nden çıkacak uluslararası müdahale kararını bekliyormuş... Gündem değiştiren haberler iyi güzel de... Türkiye için Suriye’nin yaşamsal önemde olduğunu ikide bir yineleyen RTE... Bir zahmet, nedenlerini de açıklasa. Böylece Suriye olaylarını ve hükümeti izlemekle yetinen kamuoyu da önemin içeriğini öğrenebilse… Acaba aynı gerekçeyle hapse attığı gazeteciler gibi, devlet sırlarını ifşa etti diye suçlanmaktan mı korkuyor? CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Dersim olaylarıyla ilgili Zaman gazetesine verdiği demeç, partisinde derin kırılma yarattı. CHP içinden bir grup milletvekili, parti yönetiminin Aygün’ün açıklamalarına sessiz kaldığı gerekçesiyle ortak bir tepki bildirisi yayımladı. Grupta çözülemeyen konu, partinin üst yönetim organı olan MYK’ye çıkarılmak zorunda kaldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tartışmanın vardığı noktadan rahatsız. Parti kulislerindeki bilgilere göre bu rahatsızlığını Aygün’e net bir dille aktarmış. Kılıçdaroğlu, Dersim’de yaşananların açıklığa kavuşturulması için arşivlerin açılması gerektiğini daha önce dile getirmişti. Rahatsızlığının temelinde ise Aygün’ün Dersim olaylarıyla ilgili görüşlerini açıklaması değil, seçilmesinden bu yana sadece o konuya odaklanmış bir siyaset izlemesi yatıyor. CHP kulislerindeki bilgiye göre görüşmede Aygün’e, “Türkiye’nin tek meselesi Dersim mi? Yıllardır tutuklu olan milletvekilleri, öğrenciler var. Van depreminde yaşananlar var. Türkiye’nin böylesine bir gündemi varken, tek konuya saplanmanın gereği var mı?” sitemini iletmiş. Aygün’ün demecinde Dersim’de yaşananlar için “soykırım” ifadesini kullanmış olmasından da CHP lideri son derece rahatsız olmuş. Aygün ise görüşmede CHP liderine, “röportajı ekim ayında vermesine rağmen gazete zam yükü olmalı” dedikten sonra tartışmanın CHP’deki taraflarına da mesaj veriyor: “Bizim arkadaşlarımız da maalesef tuzağa düşmekteler...” en de Duverger oku’ ‘S Kılıçdaroğlu’ndan Aygün’e ‘Dersim’ sitemi ‘Türkiye’nin Tek Meselesi Bu mu?’ tarafından 10 Kasım’da yayımlandığı” şeklinde bir gerekçe sunarken, “yaşanan süreçte CHP’nin yıpratılmasından rahatsızlık duyduğunu” ifade etmiş. öneri Başbakan yerine hükümetin ikinci isminden geldiği için olsa gerek yorum yapmaktan kaçındı. Ancak yanındaki kurmayları “Getirsin hemen destek verelim!” görüşünü seslendirdiğinde de itiraz etmedi. Bu tavır, Dersim konusunda TBMM’de araştırma komisyonu kurulmasına destek vereceği anlamını taşıyor. rınç’a ‘getir destekleyelim’ resti Dün Kılıçdaroğlu’na partideki “Dersim çatlağını” anımsattığımda, Aygün ile görüşmesinin içeriğine girmekten kaçınarak, “Bu konu siyasetçilerin değil tarihçilerin işi. Arşivlerin açılması lazım diye açıkça söyledik. Bunu yapacak kim? Hükümet. Ama AKP hem suçlu hem güçlü. Arşivleri açtırmak Başbakan’ın iki dudağının arasında. Bunu yapacağı yerde CHP ile uğraşmayı tercih ediyor” dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Dersim için araştırma komisyonu kurulması” önerisini nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda, Kılıçdaroğlu, A rdoğan gündem saptırıyor Kılıçdaroğlu’na göre Başbakan ve AKP sözcülerinin Dersim konusunda CHP içinde yaşanan tartışmayı kaşımalarının ardında “gündem saptırma” çabası yatıyor: “Türkiye’nin acil çözüm bekleyen sorunlarından saptırmak için arkadaşımızın demeci ile uğraşıyorlar. Yoksa konuşmamız gereken asıl konular Suriye, Van depremi, bütçe, vatandaşın sırtındaki E Başbakan Erdoğan, önceki günkü konuşmasında CHP’ye kendi tarihiyle yüzleşme ve tarih kitabı okumaları tavsiyesinde bulunmuştu. CHP liderinin yanıtı şöyle: “CHP, tarihiyle yüzleşmekten korkmaz. CHP tarihi Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihidir, Recep Bey’i Başbakanlık’a taşıyan bir tarihtir. Celal Bayar, Adnan Menderes hep o CHP çınarının dallarıdır. CHP yasaklara karşı siyaset yolunu açan bir demokrasi anlayışına sahipken, onun demokrasi anlayışı halkın oylarıyla seçilen milletvekillerini hapiste tutmaktan ibaret. Biz Rıza Nur’undan, Kâzım Karabekir’ine, Kılıç Ali’sine kadar Cumhuriyet tarihiyle ilgili her yazılanı okuduk. Asıl kendisi tarih bilmiyor. Tek parti dönemine ilişkin bilgileri kulaktan dolma sözlerden ibaret. ‘CHP karne getirdi’ diyor. İkinci Dünya Savaşı için. O zor yıllarda getirmeyen ülke var mıymış bir baksın bakalım. Açsın Maurice Duverger’nin kitaplarını okusun ‘tek parti’nin ne olduğunu öğrenmek istiyorsa. Okusun da tek partinin nasıl çok farklı düşüncede insanları aynı gövdenin dalları gibi bir arada tutabildiğini öğrensin...” Silivri Kasım 2011: Tek Bir Haftada Olanlar Sevgili okurlarım, bugün size Silivri ile ilgili olayların bir hafta gibi çok kısa bir zaman dilimine sığan haberlerinden bir demeti, yorumsuz olarak sunmak istiyorum. ??? 1) Kaşif Kozinoğlu tutukluyken öldü. Odatv soruşturması kapsamında tutuklanan Milli İstihbarat Teşkilatı mensubu Kaşif Kozinoğlu duruşmasına 10 gün kala, 12 Kasım’da, savunmasını yapamadan, Silivri Cezaevi’nde fenalaşarak öldü. Adalet Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı’nın resmi açıklamaları arasında bazı tutarsızlıklar tespit edildi; Adalet Bakanlığı ve savcılık ölümle ilgili soruşturma başlattı. 2) Silivri’de 900 kişiye 1 doktor düşüyor. Kozinoğlu’nun ölümü Silivri Cezaevi’ndeki sağlık hizmetlerinin yetersizliğini ortaya çıkardı. 3) Mustafa Balbay Silivri’den mektup yazdı. Silivri’de 1000 güne yakın bir süredir tutuklu olarak yargılanan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, İzmirli hemşerileri ve meslektaşlarına iki ayrı mektup yazarak insanların, kalemlerin, beyinlerin özgür olduğu daha güzel bir Türkiye özlemini belirtti. 4) Sanıklar Hanefi Avcı ile aynı mahkemede yargılanmayı reddetti. Silivri’de görülen Devrimci Karargâh Örgütü davasında, eski emniyet müdürü Hanefi Avcı ile aynı mahkemede yargılanmak istemediklerini söyleyen tutuklu 3 sanık duruşma salonundan çıkartıldı. 5) Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un savunması. Silivri’de devam edilen İkinci Ergenekon davasında savunması alınan Tolon, kendisine ait 3 ev ve oğlunun konutunda yapılan aramalarda 129 adet CD’ye el konulduğunu belirterek polis arama tutanaklarında yer almayan 5 CD’nin daha ortaya çıktığını söyledi. 6) Hasdal’dan Hadımköy’e nakil. Silivri’de görülen davalarda tutuklu subay sayısı çok artınca Hasdal Askeri Cezaevi’nde yer darlığı başladı ve 66 tutuklu sanık Hadımköy Askeri Cezaevi’ne nakledildi. 7) Meclis’te şike davasını etkileyecek öneri. Meclis’teki partilerin ortaklaşa verdikleri yasa değişikliği önerisiyle, Silivri’de yargılanacak olan şike davasının tutuklu sanıklarının salıverilmesi olanaklı olacak. 8) Hüsamettin Cindoruk’un sözleri. İkinci Ergenekon davası duruşmasını 17 Kasım’da Silivri’de izleyen eski Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, 50 yıl önceki Yassıda mahkemesini anımsadığını belirterek “Arada bir fark var. Oraya deniz yoluyla gidiliyordu, buraya karayolu ile geliniyor. Silivri Cezaevi’nde yargılama yapılmasını hukuksallık açısından değil, aynı zamanda anayasa açısından da yanlış buluyorum… Burada adil yargılama yapıldığına inandırmakta yargıçlar da savcılar da zorluk çeker... Hâkimler ve savcıların da bir cezaevinde yargılama yapmayı içine sindirmeleri zordur… Portatif mahkeme olmaz… Sayın Kılıçdaroğlu buraya ‘Toplama kampı’ dedi. Ben sığınma kampı gibi gördüm. Sığınmacıların kampı gibi... Adalete sığınanlar burada. Adil yargılamanın yapılması için doğal mahkemeye ihtiyaç var. Burası doğal bir mahkeme değildir. Taşınmış bir mahkemedir. Bu mahkemeden adil yargılama beklemekte hepimizin zorluğu var.” 9) Adalet Bakanlığı Müsteşarı emekliliğini istedi. AKP’nin yargıyı biçimlendirmesinde en önemli rolü oynayan Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman “Teşkilattan gelen, karşılayamayacağı beklentiler” dolayısıyla emekliliğini istedi. 10) Başbakan’ın verdiği hüküm. Kral FM’de Gezegen Mehmet’in sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan, “KCK operasyonlarında suçsuz kimse alınmadı. Bunlar PKK’nin farklı görüntüleridir” dedi. Üniversite hastanelerinde hizmetler durma noktasına geldi Hastalar mağdur SİBEL BAHÇETEPE TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ: G(ö)rev çadırı hazır ? İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa ve Çapa Tıp fakültelerinde görevli öğretim üyeleri, uzman ve asistan hekimler, sağlık çalışanları ve tıp öğrencileri, tıp fakültelerinde ve sağlık alanında yaşanan sorunlara dikkat çekmek amacıyla 22 Kasım Salı günü grev yapacak. Hastanede, acil vakalar dışında hiçbir hizmet verilmeyecek. Her iki fakülteye çadırların kurulduğu belirtilirken saat 10.00’da İstanbul Tıp ve Cerrahpaşa Tıp fakültelerinden yürüyüşe başlayacak grup İÜ Tıp Fakültesi’ndeki çadırın önünde basın açıklaması yapacak. Tıp fakültesi hastanelerinde çalışan ve muayenehanesi olan hekimlerin hasta bakmaları ve ameliyata girmesinin yasaklanması ile durma noktasına gelen sağlık hizmetleri en çok hastaları mağdur etti. Tıp fakültesi hastanelerinin özellikle genel cerrahi, onkoloji, kadın ve iç hastalıkları, nöroloji gibi bölümlerinde ameliyatlar ve muayeneler yarıdan fazla azaldı. Çapa, Cerrahpaşa ve Marmara Tıp fakültelerinde 500’ü aşkın, Türkiye genelinde ise sayıları binlerle ifade edilen öğretim üyeleri hasta bakamıyor, ameliyatlara giremiyor. Duruma isyan eden hastalar “Parası olana adalet gibi, parası olana özel hastane ve muayene kapısı sonuna kadar açık. Paran yoksa ölüme terk ediliyorsun”, tıp fakültesi öğrencileri ise “Eğitimlerimiz aksıyor; uygulamadan uzak, yalnızca teorik eğitim alıyoruz” diye yakındılar. AKP hükümetinin, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yetkisine dayandırarak 26 Ağustos’ta çıkardığı Tamgün Yasası’nın ardından, üniversite hastanelerinde muayenehanesi olan öğretim üyelerine mesai saati sonrasında özel çalışma haklarına dokunmayan ancak bulundukları hastanelerde mesai saatleri içinde, hasta bakma ve ameliyat yapamaması üniversite hastanelerini çıkmaza soktu. Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hastanelerinde 1000’e yakın öğretim üyesinin bulunduğu, bunların 500’e yakınının muayenehanesi olduğu için KHK sonrasında üniversitede hasta bakamaz ve ameliyat yapamaz olduğu belirtildi. Çapa Tıp Fakültesi’nde 50’ye yakın öğretim üyesinin olduğu cerrahi kliniğinde hekimlerin Eğitim hakkımız engelleniyor PARAMIZ YOKSA ÖLELİM Mİ? Hasta yakını Hasan Müştekin (üstte) 800 TL’lik emekli maaşıyla özel hastanelere gitmenin mümkün olmadığını belirterek “Mecburen devlet ve üniversite hastanelerinden hizmet alacağız. Paramız yoksa ölelim mi? Elini hastaya vurmadan eğitim alan asistan ileride nasıl iyi bir doktor olabilir?” dedi. 8 ay önce Tokat’tan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hastanesine gelerek bel fıtığı ameliyatı olan bir hastanın yakını olan Ayten Erdoğdu, “Hastanın yakın zamanda kontrolü vardı, İstanbul’a geldi ancak ameliyatını gerçekleştiren hekim ‘Ben sana bakamam’ dedi. Hasta ortada kaldı. Neden hastalar haklarını aramıyor? Hasta üzerinde, hocalarının eşliğinde eğitim alamayan asistan nasıl nitelikli bir hekim olabilir? Safra kesesi ameliyatı olmam gerekiyor, belirsizlik nedeniyle bir türlü olamıyorum” diye konuştu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde fıtık ameliyatı olan Emel Muharremoğlu adlı hasta ise “Doktorlar kendilerine göre haklı olabilirler ama mağdur yine hasta oluyor. Mağduriyetin giderilmesi için gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır” dedi. yüzde 50’sinin, iç hastalıkları kliniğinde yüzde 30’unun, ortopedi kliniğinde ise yüzde 8090’ının ameliyatlara giremediği ve hasta bakamadığı vurgulandı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ise 30 öğretim üyesinin ücretli izne ayrıldığı, 10’a yakın öğretim üyesinin ise emekliliğini istediği kaydedildi. Türk Tabipleri Birliği İkinci Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, üniversitelerdeki sorunların devam ettiğini, tıp fakültesi hastanelerinde kalan akademisyenlerin birçoğunun sözleşmeli statüyü beklediğini ancak bunun da çok sayıda belirsizliği içerdiğini söyledi. Aktan, “Sözleşmeli personel ile ilgili düzenleme olursa hekim ya üniversiteyi ya da özeli tercih etmek zorunda kalacak. Özelde çalışan akademisyen haftanın belli günleri hastaneye gelerek hasta bakabilecek ve ameliyat yapabilecek. Ancak sözleşmeli hekimlerin finansmanı, kaç kişinin sözleşmeli olacağı, neye göre sözleşmeli alınacağı gibi çok sayıda belirsizlik var” dedi. İstanbul Tabip Odası Başkanı Tıp fakültesi öğrencisi Saliha Şahin: Tıp eğitimi yalnızca amfilerde ders kitabı okunarak değil hasta başında pratik yapılarak öğrenilebilir. Bu hakkımız elimizden alınıyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (İTF) 4. sınıf öğrencisi Bilge Didem Öztürk: Üniversite hastanelerinin öncelikli görevi hekim yetiştirmektir, hizmetse onun arkasından gelir. Ancak bu düzenlemelerle üniversite hastaneleri sağlık ocaklarından farksız hale geliyor. İTF öğrencisi Güler Yıldırım: Tamgün Yasası’nın hayata geçmesiyle fakültemizden çok sayıda profesör ayrıldı. Hükümet muayenehanelerini kapatmalarını isteyerek onların hayatını idame etme haklarını ellerinden almaya çalışmıştır. KHK üniversite hastanelerine bir dayatmadır. Prof. Dr. Taner Gören ise “İyi nitelikli tıp hizmetini yıkıma götüren, karanlık bir süreç bizleri bekliyor” diye konuştu. Çapa Tıp Fakültesi’nde ismini vermek istemeyen bir personel de Tamgün Yasası’nı desteklediğini, muayenehanesi olan bazı hekimlerin önceleri bunu suiistimal ettiğini savunarak, “Çapa’da ameliyatlar yarı yarıya azaldı. Birçok profesör de KHK nedeniyle ameliyat yapamadığı için hastalar kendini asistanlara ya da uzman doktora emanet etmekten kaçınıyor” dedi. ‘Biz niye gönderdik?’ ? İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Şehit Aileleri Derneği Başkanı Yavuz Alpman, bedelli askerlik uygulamasına tepki göstererek “Bu vatan borcunun bedeli 2025 bin lira ise biz çocuklarımızı niye askere gönderdik?” diye sordu. Son günlerde ülke gündeminde tartışılan bedelli askerlik ve vicdani ret konusunda açıklamalarda bulunan Alpman, kendilerine ödenen aylık 400 lirayı, bedellik askerlik yapacakların bir gecede harcadığını öne sürdü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle