19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 KASIM 2011 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 ngellerim nedir? Çatallı sesim, kısa “E boyum, acemi hareketlerim, eğitim ve kültür eksikliğim, dobralığım, silik kişiliğim. Sesimi değiştirmem olanaksız. Başvurduğum tüm hocalar, şarkı söyleme, diyorlar. Oysa gırtlağımı yırtmak pahasına söyleyeceğim. Küçük bir ondalıktan başlayarak üç oktava kadar çıkabiliyorum. Sesimi saran sise rağmen klasik bir şarkıcı olabilirim…” 1950 yılında, boş salona bir konserden sonra yeteneğinin muhasebesini kâğıda böyle açık ve dürüstçe dökebilen Charles Aznavur, bugün dünyanın sayılı sanatçılarından biridir, sevgili okurlar. Şairdir, çünkü yazdığı her güfte birer şiirdir. Bestecidir, çünkü müziklerini de yapar. Sesinin sisi, şarkılarına sözlerin dilini bilmeyen insanların bile içini titreten bir tını eklemiştir. Üstüne üstlük, çok da iyi bir sinema oyuncusudur. 1924 yılında Paris’te, Gürcü Ermeni bir babayla Türk Ermeni bir anneden doğan Şahnur Varinag Aznavuryan, atalarının vatanı Ermenistan’a o kadar yardım etmiş ve “soykırım davası”na öylesine sahip çıkmıştır ki, Erivan’da Charles Aznavur adını taşıyan meydana anıtı dikilidir... Zaten kendisi de halen Ermenistan’ın İsviçre’deki resmi temsilcisi, Cenevre Büyükelçisi. Yıllarca “Ermeni Soykırımı” yasalaşsın, Türkiye tanımak “Biz Hıristiyanlar, içki içerken ‘sağlığa’ kadeh kaldırırız. Yahudiler ‘yaşama’ derler, Türkler ‘şerefe’… Sanırım sorun burada. Türklere, şerefin karşılıklı olduğunu anlatmamız gerek. Şeref, sadece tartışılmaz ve dokunulmaz bir kavram değildir. Doğru olanı kabullenerek gençlerin alnına silinmez bir leke bırakmamak da şereftir.” Türkiye’nin batıya açılabileceği yegâne sınırını kapattığı Ermenistan, bugün yoksulluk ve muazzam bir mafyalaşmanın pençesinde, Charles Aznavur’un deyişiyle “ikinci kez can cekişen” bir halkın ülkesi. 3.6 milyonluk resmi nüfusu, yoksulluk ve mafyadan kaçanların yoğun göçüyle halen 2.3 milyondan fazla değil. Kendisine en büyük yardımları yapan Aznavur’a göre Ermenistan yönetiminin “soykırım” kelimesinde ısrarı, toprak talebi gibi gerçek dışı takıntıları, bu ülkenin sonunu hazırlıyor. Sanatçının, asıl Ermenistan yönetiminin sabit ve uçuk fikirlerini hedef aldığı bu röportajlara, Türkiye’de yalnız Ali Sirmen Cumhuriyet’teki köşesinde (15.09.2011) ve Zaman gazetesi dikkat çekti. Oysa komşularımızla “sıfır sorun”dan hepsiyle kavgalı hale geldiğimiz bir zamanda, hiç olmazsa Ermenistan’la el sıkışmak için Ermenilerin en ünlüsü, Türkiye’ye argüman veriyor, el uzatıyor. Umarım devlet katında da fark edilmiştir. “Affeden ya da af diley en insan, kendisinden daha yüce bir gerçeğin farkına varmıştır.” PAPA II. JEAN PAUL Sanatçının Şerefi zorunda kalsın diye ABD’den Ermenilerini çok kızdırırken Fransa’ya dört dönen Türkiye’yi kollayan bir Aznavur’a biz Türkler hiç kin söylemle çıktı karşımıza. beslemedik, çünkü sanatını 1970’ten öteye ülkemizde seviyorduk. Hatta konser vermeyi bile hasımlığına bile saygı reddeden sanatçı; “Soykırım duyduk. Çünkü dünyada rahatsız edici bir sözcük ve onun kadar beni de rahatsız ünlü, bizden etmeye başladı. biri, Eğer Türkler benmerkezci soykırım ve oportünist sözünden Orhan rahatsızlık Pamuk’un duyuyorsa, başka Türkiye’yi bir kelime nasıl bulunsun, Türk savurduğuna hükümeti bakıp, Ermenistan’la Charles diyalog kurabilsin, Aznavur’un sınırlar açılsın! atalarının Hayalim anısı ve Türkiye’yi ziyaret yurdunu etmek. Ben Türk dişleriyle halkı için hep iyi tırnaklarıyla şeyler Fotoğraf: savunmasına söyledim.Türkiyeli CHARLES AZNAVUR ancak gıpta hiçbir Ermeni de edebilirdik! aksini söyleyemez. Ne olduysa oldu, işte bu Türkiye’nin siyasal tutumunu sevmeyebiliriz, ama halkını Aznavur bir kitap yazdı ve ayrı yere koyarız” diye eylül ayında Fransız konuşup yazıyor, artık... televizyonuna, ekim ayında Türklerin, Ermeni Fransa’da yayımlanan trajedisini kabullenmekte “Nouvelles d’Armenie” niçin bu kadar zorlandığına dergisi için Ara Toranyan’a ilişkin bir soruya verdiği verdiği röportajda; yanıt ise gerçekten şairane: Ermenistan ve diyaspora Biraz Utanma dı, Osmanlı’nın batık şafağını A attıran Türkiye Cumhuriyeti’nin müjdesi, soyadı çöllerde unutulan Türkçenin yeniden yeşermesiydi: TANAYDIN BARKAN. Oysa Sadrazam Kamil Paşa’nın torunu Zekiye Hanım ile Karaburun Kaymakamı Emrullah Bey’in biricik oğlu olmakla, Osmanlı’nın hasıydı. Ve kuruluşundan yalnızca üç yıl sonra doğduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin mucizelerine inanmış, ülküleriyle yetişmiş, devrimlerine adanmış katıksız bir laik, kusursuz bir cumhuriyetçi olarak yaşadı, çocuklar, torunlar yetiştirdi ve öldü. Okumayı söktüğü günden, son soluğunu verdiği güne kadar Cumhuriyet gazetesi okuruydu. Kimseye elini öptürmezdi. Enver Paşa’nın Orta Asya’ya Büyük Turan’ı “kurmaya” gönderdiği beş Osmanlı’dan biri ve T.C. Malatya milletvekili Emrullah Barkan’dan öyle görmüştü. Şehit Er Ersin İlköğretim Okulu’na gönüllü yazılıp çocuklara “maket uçak yapımı” öğretmeye ve onları havacılık müzesine götürmeye, AYJET Havacılık Okulu’nda uçurmaya başladığında, 83 yaşındaydı. TANAYDIN BARKAN, benim enişte diyemediğim için “Ebücüm” diye çağırdığım öteki babam, ufkumu aydınlatandı. Ailecek sonsuz acımız… Onu ışıklara uğurluyoruz. Olayı duymuşsunuzdur; adam, sevgilisini öldürüyor, öldürmekle de yetinmeyip cesedini parçalara ayırıyor, çöp konteynerlerine atıyor. Gazetelerde okuduk; belediye işçilerinin o konteynerlerden birinde buldukları iki bacak, diz kapağı hizasından “düzgün olarak” kesilmiş, katil titiz biri. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıp önce ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı, fakat sonra bu ceza “iyi hal” nedeniyle 25 yıla indirildi. Yargıçlar, önlerine ceketkravatla çıkan, boynu bükük durmaya özen gösteren katile bakıp hakkında, “iyi halli” yargısına varmışlar. Adam, şimdi 31 yaşında, 45 olduğunda cezaevinden çıkıp aramıza karışacak. ??? Cihan Kırmızıgül Galatasaray Üniversitesi öğrencisi, 22 yaşında. Şubat 2010’da İstanbulÇağlayan’da bir durakta otobüs beklerken gözaltına alınmış. Nedenini sorduğunda, polisler boynuna doladığı puşiyi göstermişler. Meğerse aynı saatlerde birileri semtteki boş bir bakkaliye dükkânına molotofkokteyli atmış. Görgü tanıkları molotofkokteyli atanların da boyunlarında puşi olduğunu gördüklerini söyleyince kabak Cihan’ın başına patlamış. Molotofkokteylini onun attığına ilişkin bir görgü tanığı yok, kanıt yok, delil yok. Ama “boynundaki puşi nedeniyle eyleme katılmış olabileceği” gözaltı gerekçesi olarak gösterilmiş. Cihan, 18 aydır Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu. Hafta içinde Beşiktaş’taki 14. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin savcısı hakkında 45 yıl hapis cezası talep etti. Oysa bir önceki savcı beraat isteminde bulunmuştu. Nasıl bir çelişkiyse… Mahkeme heyeti savcının talebine uyar da istenilen cezayı verirse Bursa’daki kadın katili de boş bir bakkaliye dükkânına molotofkokteyli attığı söylenen Cihan da aynı yaşlarda özgürlüklerine kavuşacak. Bir farkla, “iyi halli” katil 14.5 yıl yatarken, Cihan 23 yıl yatmış olacak. ??? Van depremi sonrası kentteki Çevik Kuvvet tarafından kullanılan eski Afet Müdürlüğü binası ile Şehit Koray Akoğuz Lisesi’nin o korkunç fotoğraflarını görmüşsünüzdür basında. Nedense her depremde, her sel felaketinde en fazla kamu binaları hasar görür. Haftalarca yazılır, çizilir, konuşulur fakat hiçbir şey değişmez. Onlar “katil yapılardır”, çünkü müteahhitler en çok kamuya ait inşaatlardan çalarlar. Bu niçin değişmez? Değişmez, çünkü Kamu İhale Yasası kamunun değil, müteahhitlerin çıkarları gözetilerek hazırlanmış bir yasadır. Milletvekillerinin çoğu ise müteahhitler tarafından yemlenirler; siyasetçilerin en sadık “bağışçıları” onlardır. Hal böyle olunca TBMM’deki siyasal partiler 12 Eylül artığı Seçim Yasası, mantık dışı baraj sistemi, Siyasal Partiler Kanunu gibi çıkarlarına işleyen başka her konuda olduğu gibi Kamu İhale Yasası’nın olduğu biçimiyle kalması konusunda da uzlaşırlar. ???? Bunların ille de ayakta tutmak için direndikleri Ceza Hukuku sisteminde bir katil ne kadar korkunç ve acımasız olursa olsun, eğer yargıçların önüne ceketkravat çıkmışsa, boynunu da bükmesini biliyorsa “iyi halli” insan muamelesi görür. Boyuna takılan bir puşi ise “kuşku” nedenidir, kuşkulu kişi en yüksek cezalara çarptırılabilir. Gazeteciler, yazarlar, bilim insanları haklarında bir mahkumiyet kararı olmaksızın aylarca, yıllarca özgürlüklerinden yoksun bırakılabilir. Temel insan haklarına aykırı bu hukuksuzlukların onlarca örneği varken, siyasal partiler Ceza Yasası’nın, Terörle Mücadele Yasası’nın değişmesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması doğrultusunda bir uzlaşmaya varamazlar. Yukarıda da belirtildiği gibi uzlaştıkları konular doğal ki vardır. Bakın, en son futbolda şike nedeniyle verilecek cezaların aşağıya çekilmesi konusunda anlaştılar. AKP, CHP, MHP ve BDP grup başkanvekillerinin ortak imzayla TBMM Başkanlığı’na sunulan teklif, Sporda Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da değişiklik yapıyor. Buna göre “şike ve teşvik” primi maddesinde yapılan değişiklikle, belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişiye 5 yıldan 12 yıla kadar hapis yerine, “bir yıldan 3 yıla” kadar şeklinde değiştiriliyor. Yani al 250 bin doları, ye golü, yat bir yıl içerde. Çıktığında zenginsin! Ne âlâ memleket! İnsanda biraz utanma olur. Ama ya yoksa? Madem onları biz seçtik, o zaman utanmak bize düşer, aynaya her baktığımızda utanırız kendimizden… KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] ‘Yurttaşlık Bilinci’ne Katkı ‘İçimizden Öyküler’ çabaları ve Truva Yayınları işbirliği içinde yurttaşlık eğitimine armağan ediyor. Kitapta Mustafa Bilgin’in desenleriyle yer alan ilk öykü “Zeren Çiçeği ve Vadideki Zambak.” Yazar öyküsünün başlarında diyor ki; “İlk gençlik ve gençlik dönemimizde, anne ve babalarımızın yaptığımız ya da yapmak istediğimiz işlerde bize karışmasından şikâyet ederiz hep. Oysa yıllar geçtikçe anlarız ki, yaşamın kendisi bize onlardan daha fazla karışmaktadır aslında...” Bu gerçeği kendi yaşamınızla kıyasladığınızda, öyküyü daha bir sarmalayarak okuyor ve yurttaşlığın değerini daha bir özümsüyorsunuz... “Tek Duygu, Üç Kuşak” adlı 2’nci öyküde ise kahramanımızın “dede”sinden dinlediği şu sözler, hepimizi en bıkkın zamanlarımızda bile yaşama coşkuyla bağlayacak bilgelikte değil midir? “Her sabah yeni bir umut demektir; uyandıysak yaşam sürüyor demektir. Uyandıysak Cumhuriyetin genç “yurttaş”larıydılar... yeni umutlar vencesi olan “yurtsever vatan var demektir.” Dedenin öğüdünü okududaş” olabilmenin de mayası... İşte bu bilinci yaygınlaştır ğumda “hele olabildiğince ermak; sorunlara kalıcı çözümler ken uyanmak” diye düşünarayarak yarınlara bakmayı bi düm… “Güneşle birlikte umureylerin ve toplumun yaşam du karşılamak” yurttaşlığın belfelsefesi kılmak için çaba gös ki de ilk adımı... Ünlü marşımız teren bir dernek var: “Yurttaş da öyle değil midir? “Güneş ufuktan şimdi doğar; yürüyelim lık Hareketi Derneği” (YHD). 2003’ten bu yana “çıkış yolu arkadaşlar..” 3’üncü öykü de Öğretmenler yurttaşlıkta” diyerek “çözüm yurttaşlık bilincinde” ilkesiyle Marşı’nın ilk dizesi olan “Alnıçalışmalarını sürdüren YHD mızda Bilgilerden Bir Çelenk...” şunu anımsatıyor: “Sosyal ve Beş emekli öğretmenin, yıllar ekonomik alanlarda gelişimin önceki okul arkadaşlığında ve üretkenliğin arttırılmasında, edindikleri “takım” bilinciyle, birey yurttaş eğitiminin büyük uzun yıllar sonra nasıl yeniden buluştukları anlatılıyor. payı ve önemi vardır.” O bilinç ki eğitim yıllarında Üç anlamlı öykü nice “takım” halindeki başarıPeki, bu nasıl olacak? Birey ları yaratmışken yaşamın içinlerin, sömürgeci dünyanın is de unutulup terk edilmek yeritediği gibi “bireyci” tüketicile ne yeniden bir araya getiriyor... re dönüşmeden, özünde ve Bu buluşmanın özlem giderme sözünde “yurttaş” olarak top dışındaki en anlamlı armağanı lumsal yaşama katkı ve katı ise yeni bir geleceğe “takım çalışmalarını anımsayarak” yelken lımları nasıl geliştirilecek? YHD bu soru için öngördüğü açmak oluyor… Yurttaşlık da yaygın eğitim çalışmalarının zaten “birlikteliğin” güvencesi yanı sıra, yurttaşlık bilincini değil midir? YHD kitabını sunarken diyor zenginleştirmeyi hedefleyen “kitap derlemeleri” de hazırlı ki; “Öykülerin bir yerinde siz de yor... Bu yıl ise Utku Erişik’in varsınız, çünkü siz de bu çikaleminden “İçimizden Öykü çeklere can verenlerdensiniz...” ler”i, dernek üyelerinin emektar www.truvayayinlari.com Yeni anayasada ülkemiz insanı sadece “vatandaş” ya da “cumhuriyet vatandaşı” şeklinde tanımlanmak isteniyor. Yaşamda bu vatanı paylaşan herkes için geçerli gibi görünebilir; ancak, yine bu vatanı “yurdumuz” yapan, atalarımızın bizlere miras bıraktığı “yurtseverlik erdemi”ni de içeriyor mu? Derinlemesine düşünüldüğünde bize uygun en geçerli kavramın “yurttaş” ya da “Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı” olduğunu savunanlar da var… hem vatandaş, hem de yurtsever olabilmeyi içeren “yurttaş” deyimi, yine tıpkı atalarımız gibi, kendini ülkesinin esenliğinden sorumlu görenleri tanımlıyor; bireysel ve toplumsal sorumluluklar yüklüyor. Denebilir ki “yurttaşlık” bilinci, aynı zamanda aydınlık yarınların gü ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sağlık yönünden yapılan genel yoklama... Karagöz ve ortaoyununda Ermeni tiplemesine verilen ad. 2/ İtalya’ya özgü, keçiboynuzundan yapılan bir içki... Oyunda cezalı çocuk. 3/ Kaynağı antik dönemlere dayanan kirişli bir çalgı... İçinde diri balık saklanan, denizden ayrılmış havuz. 4/ Şarkı, türkü... Doğu Karadeniz yöresine özgü bir peynir. 5/ Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir strateji oyunu... İskambilde bir kâğıt. 6/ Samsun’un bir ilçesi... Kuzu sesi. 7/ Kurutulmuş üzümün içine ceviz konarak yapılan bir yiyecek... Damızlık erkek koyun. 8/ Karışık renkli... İşçi. 9/ Havadaki su buharı... Belirti, iz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ İri ve sert taneli, 1 uzun saplı ve kılçıklı bir buğday cinsi. 2/ 2 Niğde, Nevşehir yö 3 relerinde yetişen ve kaliteli bir şarap ve 4 ren beyaz üzüm cin 5 si... Ağır hapis mah 6 kumlarının boynuna geçirilen demir 7 halka. 3/ Bir yağış 8 şekli... Abdülhak 9 Hamit Tarhan’ın manzum bir yapıtı. 4/ Utanç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 duyma... İki atla çekilen bir 1 M A M A L İ G A gezinti arabası. 5/ Atlara bi2 B O Z A nilerek değnekle oynanan A P A Ş A D bir tür top oyunu... Oynak 3 G E L E N İ R A Z A K I kemiklerin arasındaki açıla 4 N L A MM A N Y rı genişletmeye yarayan kas 5 E İ K A ların genel adı. 6/ Mahkeme 6 T E B E R sonucunu gösteren resmi 7 K U K U Ç OM belge... Bir nota. 7/ Bir şeye 8 M İ L N A F T A karşı duyulan istek... Yağı 9 E N İ K N E ON alınmış sütten ya da yoğurttan yapılan peynir. 8/ Şen, rahat... Dinlenmek için çalışmaya ara verme. 9/ Halk dilinde havuca verilen ad. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle