25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 KASIM 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK 13 Sağlığın adresi kaplıcalar Uzmanlar kaplıca tedavisinin bir ‘sağlık tatili’ olduğunu söylüyor İstanbul Haber Servisi Cilt hastalıkları, romatizma, midebağırsak, karaciğer, safra yolları, böbrek ve idrar yolları gibi çok sayıda hastalığın tedavisinde kullandığı belirtilen kaplıca uygulamasının bilinçli yapılması gerektiği, aksi halde ölüme varan ciddi sonuçlarının olabileceği vurgulandı. Uzmanlar, kaplıca uygulamalarının tek başına bir tedavi yöntemi olmadığını ancak bazı hastalıklarda destekleyici bir tedavi olduğunu belirterek “Kaplıca tatiline gidecek olanlar uzman bir doktor tarafından değerlendirilmeye alınmalı, ardından kaplıcaya gitmelidir” uyarısında bulundu. Kaplıca tedavisi özellikle hareket sistemi hastalıklarında, eklem kireçlenmelerinde, egzama, sedef, romatizma, travma ve ortopedik girişimler sonrasında genellikle banyo uygulamaları şeklinde uygulanıyor. Kaplıcaların, günlük yaşantının getirdiği stres, yorgunluk ve gerginliklerden uzaklaştırarak günümüz insanının yalnızca fizikselbedensel değil, zihinselruhsal sağlığına da iyi geldiği ifade ediliyor. kaplıca tedavisi almaları sakıncalı ve tehlikelidir” dedi. Prof. Dr. Karagülle, herhangi bir hastalığa henüz yakalanmamışken sağlığını koruma ve daha sağlıklı yaşamak için 1 ile 2 hafta ya da 10 ile 12 gün süreyle ya da bir hafta sonu herhangi bir kaplıca yöresinde “kaplıca kürü” alınması gerektiğini savundu. Karagülle, kaplıcaların cilt hastalığından, egzama, sedef gibi hastalıklarda termomineral banyo uygulamaları, mide, bağırsak, karaciğer ve safra yolları rahatsızlıklarında, gut ve şeker hastalığı gibi metabolizma hastalıklarında içme kürü ve çamur tedavileri, böbrek ve idrar yolunun kronik enfeksiyonları ve böbrek taşlarında ise içme kürü, çamur ve banyo kürü uygulamaları yapıldığını anlattı. Prof. Karagülle, termal suların yararlarını ise özetle şöyle sıraladı: ? Stres atma, uzaklaşma. ? Kendinizle baş başa kalma. ? Sağlığı koruma ve geliştirme. ? Bedensel ve ruhsal zindelik kazanma. ? Ağrısız fiziksel ve kaygısız ruhsal aktivite. ? Sağlıklı bir tatil geçirme veya sağlık tatili yapma. ? Sağlıklı yaşam tarzını yaşayarak öğrenme. ? Sağlıklı beslenme, diyet ve kilo verme. Tıp eğitimi ve Tıp fakülteleri Prof. Dr.COŞKUN ÖZDEMİR ‘Osteoporoz erkekleri de etkiliyor’ İstanbul Haber Servisi Kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz, yaşam süresinin uzaması ve yaşlı nüfusunun artmasıyla birlikte en sık görülen hastalıklardan biri haline geldi. Yapılan araştırmalar, 50 yaş üzerindeki her 3 kadın ve her 5 erkekten 1’inin hayatının bir döneminde kırık yaşayacağını gösterirken bazen kırıkların ölümcül olabileceği belirtildi. Uzmanlar, osteoporozdan korunmanın anne karnında başladığını belirterek “Bebeğin anne karnındaki beslenmesi kemik sağlığını yakından etkiliyor. Kemik kütlesi 30 yaşta maksimuma ulaşıyor. 30 yaşından önce kemik kütlesi yoğunluğu ne kadar arttırılırsa, kırık riski de o kadar azalıyor. Kemik kütlesini maksimuma çıkarmak için egzersiz yapılmalı, D vitamininden ve kalsiyumdan beslenilmeli” dedi. Anadolu Sağlık Merkezi Ataşehir Tıp Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Akı, osteoporozun vücudumuzdaki kemiklerin sertliklerinin azalıp, kalitelerinin bozulması sonucunda daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleri ile ortaya çıkan, tüm iskeletimizi etkileyen sistemik bir hastalık olduğunu söyledi. Osteoporozun daha çok kadınların maruz kaldığı bir hastalık olarak bilinmesine karşın erkekleri de etkileyen önemli bir sağlık problemi olduğuna dikkat çeken Akı, “Osteoporozun bilinen en önemli risk faktörü ise yaşlanma. Günümüzde, kalça kırıklarından ölüm, kalp ve kanser hastalıklarına bağlı ölümlerden sonra üçüncü sırayı alıyor” dedi. Kadınlarda 30 yaşından sonra yıllık yüzde 0.5’lik bir oranda geri dönüşümsüz kemik kaybı başladığını anımsatan Akı, bu kaybın özellikle menopozdan itibaren daha da hızlandığını belirtti. 18 Kasım Avrupa ‘Ayaksız Ayakta Kalmak’ Antibiyotik Günü İstanbul Haber Servisi Hastaların reçetesiz olarak antibiyotiğe ulaşmasının bilinçsiz antibiyotik kullanımını yaygınlaştırdığı, bunun ciddi sağlık sorunlarına da neden olabileceği belirtildi. “Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü” nedeniyle açıklama yapan Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (Klimik), Antibiyotik Çalışma Grubu Başkan Yardımcısı, Prof. Dr. Oral Öncül, antibiyotiklerle ilgili dünyada 11 ülkede yapılan bir araştırmada toplum kökenli enfeksiyonların tedavisi için antibiyotik kullananların yaklaşık yüzde 22.3’ünün antibiyotikleri gereken süre boyunca kullanmadığı, bunun gelecek açısından kaygı verici olduğunu söyledi. Antibiyotikleri güvenli bir şekilde uzun yıllar direnç gelişmeden kullanabilmek için toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini belirttti. Öncül, “Toplum genelinde antibiyotiklerin hatalı kullanımının başlıca nedenleri arasında hastalık durumunda herhangi bir sağlık kuruluşundan yardım almaksızın antibiyotik kullanımı, bu amaçla öncelikli olarak evde bulunan herhangi bir antibiyotiğin tercih edilmesi, hastaların reçetesiz olarak antibiyotiklere kolay ulaşabilmeleri, bazen de hekimler tarafından gerekmediği halde antibiyotik kullanımının önerilmesidir” dedi. İstanbul Haber Servisi Doğum sırasında beynin oksijensiz kalması sonucu spastik engelli olarak dünyaya gelen Yasin Büyüksanık (20), hayata sımsıkı sarılan engellilerden yalnızca biri. “Ayaksız Ayakta Kalmak” adlı bir kitap çıkaran, tiyatroda oynayan ve çeşitli kültür sanat etkinliklerinde yer alan Büyüksanık, ikinci kitabının da yolda olduğunu belirterek “Bana göre asıl engelliler, karşılarına çıkan engelleri geçemeyenlerdir. Benim için asla engel yok” diyerek yaşama olan bağlılığını anlatıyor. İstanbul’da dünyaya gelen Yasin Büyüksanık’ın engelli olduğu, emekleme çağına geldiğinde ailesi tarafından fark ediliyor. Ailesi tarafından götürüldüğü hastanelerde yapılan tahlil ve tetkiklerin ardından Büyüksanık’ın doğum sırasında beynine yeterli oksijen gitmediği ve spastik olarak dünyaya geldiği belirtiliyor. Tekerlekli sandalyeye mahkum olarak yaşayan, yüzde 92 engelli raporu ile hayatını sürdüren Yasin Büyüksanık, doktorun “Çocuğunuz yürüyemeyecek” demesi üzerine ailesinin her zaman yanında olduğunu ve onların sayesinde birçok engeli aştığını anlatıyor. Bir ağabeyi ve bir erkek kardeşinin olduğunu ifade eden Büyüksanık, ilköğretimi Metin Sabancı Spastik Çocuklar Merkezi’nde okuduğunu, şimdi ise Pendik’te bir lisede ikinci sınıfta eğitimine devam ettiğini anımsatarak, üniversitede en çok edebiyat bölümüne girmeyi istediğini söylüyor. Ülkemizde ilk kez bedensel engellilere yönelik “Liderlik semineri” 14 Aralık tarihleri arasında Kastamonu’da düzenlenecek. Kastamonu Rotary Kulübü’nün organize ettiği “Rotary Yarının liderlerini Arıyor Semineri”ne, 18 ile 30 yaş arasında olan bedensel ve ortopedik engelliler katılacak. Kastamonu Daday’daki İksir Resort Town Tatil Kasabası’nda gerçekleşecek olan seminerde, engelli bireylere kişisel gelişimi destekleyen liderlik vasıfları kazandırılması amaçlanıyor. Yeniliklere açık ve ekip çalışmasına yatkın engelliler, 20 Kasım tarihine kadar Proje Yürütücüsü Serkan Erol’un “[email protected]” adresine mail atarak başvuruda bulunabilir. Katılımcıların konaklama masraflarının da organizasyon tarafından karşılanacağı kaydedildi. ek başına tedavi yöntemi değil’ Dermatolog Dr. Vefa Gönenç, cilt hastalıklarında kullanılan termal suların rahatlatıcı, dinlendirici etkisi olduğunu söyledi. Gönenç, bilimsel kriterlere dayalı olarak kaplıca uygulamalarının tek başına bir tedavi yöntemi olmadığını fakat sedef ve deri hastalıklarında sıcak kaplıca suyunun içinde bulundurduğu kimyasallar açısından tedavide destekleyici olabileceğini dile getirdi. Gönenç, cilt bakımında özellikle de akne tedavisinde kaplıcalarla ilgili bilimsel bir bilgi olmadığını kaydetti. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Uluslararası Hidroklimatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. M. Zeki Karagülle ise kaplıca tedavisi için uzman bir doktor tarafından değerlendirilmeye alınmadan kaplıca tatiline gidilmemesi gerektiğine dikkat çekerek “Ateşli hastalıklar ve enfeksiyon hastalığı, kalp, böbrek ve karaciğer gibi organ yetmezliği, kanser, mide ülseri gibi hastalığı olanların ‘T Engelliler için liderlik semineri Amerika’yı, onun emperyalizmini, dış politikasını, sağlık sistemini alabildiğine eleştirebilirsiniz. Ama bu ülkenin en iyi üniversiteleri yarattığını, oralarda üst düzey bilim üretildiğini yadsıyamazsınız. Benim birkaç yıl geçirme fırsatını bulduğum Harvard ve onun tıp fakültesi bunlardan biridir. Bu fakülte öğrencisini de, asistanını da, öğretim üyesini de çok titiz bir seçimle kabul eder. Massachusetts General Hospital Boston’da bir Harvard hastanesidir. Pırıl pırıl bir hastanedir bu ve binası gibi odaları, ameliyathanesi, bahçesi, kafeteryası ve her düzeyde çalışanı ile hiçbir özel sağlık kurumu ile kıyaslanamayacak mükemmelliktedir. En çok 200 öğrenci kabul eder. Tıp fakültesi, öğretim üyesini özel hastane ve muayenehane ile paylaşmaz. Sadece bu hastanede eğitim ve araştırma yapacak ve hasta göreceklerdir. Ona dolgun sayılabilecek bir yıllık maaş verilir (ama bu hiçbir zaman özelde çalışan cerrahların kazancı düzeyine ulaşmaz). Onların özel hasta görmeleri engellenmez. Hastane bitişiğindeki binada özel hasta görebilecekleri bir oda ve sekretere sahip olurlar. Öğleden sonraki saatlerde randevulu hastalarını görüp çok defa ana binadaki toplantıya, seminere, konferansa dönerler. Böylece hekim, kendine olduğu gibi departmanına da bir kazanç sağlar. Bu para departmanın ihtiyaçları için, kongreler için kullanılabilir. Bir öğretim üyesinin çok sayıda özel hasta görmesi iyi karşılanmaz. Ondan beklenen, eğitim ve özellikle araştırmadır. Genellikle 3 yıllık bir sözleşme ile üniversiteye bağlıdırlar ve tüm çalışanlar için bir denetim söz konusudur. Onu mektupla, tezkere ile günlük programının dışına çıkmaya zorlamazlar. İlaç firmaları zamanlarını almaz. Bugünlerde yurdumuzda çok sözü edilen performans, orada da geçerlidir ama akademik üretimle ilgili bir performanstır bu. (Evaluation of his/her academic productivity.) Aranan performans budur. Hakkında rapor hazırlanan kişi eğer Harvard standardında bulunmazsa o artık orada barınamaz ve ayrılmak zorunda kalır. Bu nedenle her fırsatta işgal ettiği koltuğa layık olduğunu ispatlamak zorundadır. Bir dekanlık ya da klinik direktörlüğü boşaldığında seçim, ülkenin o dalın en seçkin uzmanlarından oluşan bir araştırma komitesi (search committe) tarafından yapılır. Bu komite kılı kırk yararak en iyi adayı arar ve bu bazen aylar hatta yıllar sürebilir. İşte adam gibi bir üniversite, tıp fakültesi öğretim üyesini böylece en iyi en tatmin edici koşullarda çalıştırmakta ve aynı zamanda standardını korumak için onu denetlemektedir. Yurdumuzda böyle örneklerden yararlanmak mümkün değil midir? Öğretim üyelerini sözleşmeli statüye geçirerek yeni bir kargaşa yaratmak yerine yeni bir kararname ile tüm öğretim üyelerinin tam gün çalışması zorunlu kılınıyor ve özel hasta görmeleri engelleniyor, ardından da çözüm olarak sözleşmeli statü geliyor. Ama hastanenin altyapısı, laboratuvarları, ameliyathaneleri, eğitim ve araştırma koşulları hiç de dikkate alınmıyor Cerrahpaşa ve Çapa’daki tıp fakültelerini gezip görürseniz bu nasıl üniversite hastanesi diye sorarsınız. Tamgün çalışacak bir öğretim üyesi hangi koşullarda hangi güvence ile çalışacaktır? Performanstan anlaşılan nedir? Öğretim üyesine en iyi, en doyurucu çalışma araştırma olanaklarını sağlayamıyorsanız, onların huzur içinde tamgün çalışmasını bekleyebilir misiniz? Üstelik fakültelerin Sağlık Bakanlığı’na devredileceği söylentilerinin iyice yaygınlaştığı bir ortamda... Fakültemiz öğrencilerinden İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Yunus Söylet, bu söylenti gerçek olduğu takdirde derhal istifa edeceğini ilan etmiş. Onu kutluyor ve bu direncin yaygınlaşmasını ve varlığı ile utanç değil övünç duyacağımız tıp fakültelerinin yaratılmasını diliyorum. [email protected] KÜLTÜR VE SANAT DÜNYASININ BÜYÜK KAYBI ACI KAYBIMIZ Merhum Emrullah ve merhume Zekiye BARKAN’ın oğulları, Sare ERİK’in kardeşi, Emri ERİK’in dayısı, Suna’nın biricik Tan’ı Rengin ve İzi’nin sevgili babaları, Esra ve Roksan’ın dedeleri, KIRIKKANAT, ASOVA VE BOZKIR ailelerinin eniştesi, ESİN AFŞAR ARAL için, 17 Kasım 2011 Perşembe günü (bugün) saat 09.30’da Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nda bir tören düzenlenecektir. Daha sonra Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazını takiben dini tören yapılacak ve Karacaahmet Aile Kabristanı’nda toğrağa verilecektir. TANAYDIN BARKAN 16 Kasım 2011 günü vefat etmiştir. Cenazesi 19 Kasım 2011 Cumartesi günü Erenköy Galippaşa Camii’nde kılanacak öğle namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilecektır. Çelenk yerine ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ’ne ve Türk Eğitim Vakfı’na bağışta bulunulması rica olunur. AİLESİ ACI KAYBIMIZ Merhum Hafız Emin ve Merhume Esma Hanım’ın kızları, Merhum Diş Tabibi Ahmet Refik Kürkcüoğlu’nun Eşi, SezerNurhan Kürkcüoğlu ve FikretSemra Kürkcüoğlu’nun Sevgili Anneleri, Biltan Kürkcüoğlu, Seçkin Kürkcüoğlu ve SeçilAli Onur Kuyucak’ın Babaanneleri, Hatice Müzeyyen Kürkcüoğlu 15 Kasım 2011 tarihinde Hakkın Rahmetine Kavuşmuştur. Işıklar İçinde Yatsın. İNGİLİZCE Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH İş İngilizcesi (Business English), İngilizce iş görüşmelerine (Interviews) hazırlık Gramer ve kişiye özel konuşma dersleri Kadıköy /İstanbul TEL: 0532 701 80 41 (0216) 418 94 51 AİLESİ Not: Cenazesi 17 Kasım 2011 Perşembe (Bugün) Hacı Bayram Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakiben Karşıyaka Kabristanı’na defnedilecektir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle