28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 KASIM 2011 SALI 4 HABERLER Adalet Bakanlığı bürokrasisi, tutukluluk sürelerine ilişkin seçenekli formül hazırlığı yaptı ‘Kenan Evren Kışlası!’ İki haftalık izin sürem boyunca çok duygulandım. Tanıdık ya da tanımadık okurlardan, izne çıkacağım açıklamasını görmemiş olanlar ya da açıklamamdaki kimi deyimlere takılanlar, endişelenmişler, sağ olsunlar, arayıp, sağlığımı sordular. Eskimişliğe rağmen, aranmak ve ilgi görmek insanı tabii çok memnun ediyor. Bütün okurlara ve dostlara teşekkürlerimi sunarım. Bilmiyorum, bütün meslektaşlarda da aynı şey oluyor mu ama ben ne zaman izine çıksam, bütün yazılması gereken olaylar üst üste geliveriyor. Ya da bana öyle geliyor. Bu defa da öyle oldu. Nicedir tartışılan Mustafa Muğlalı Kışlası olayı, sonunda merhum generalin adının oradan kaldırılmasıyla sonuçlandı. ??? On günden fazla zaman geçti aradan, beklediğim tepki gelmedi. Hiç gelmedi değil, internet ortamında katılmadığım bir yorum çıktı. Buna göre Mustafa Muğlalı’nın adının kışladan kaldırılmasının istenmesi, onun geçmişteki üstün hizmetlerinden ve Kubilay olayıyla ilgili, 1930 yılında, katillere idam cezası veren askeri mahkemenin başkanı olmasından kaynaklanıyordu. Bu gerekçeyi haklı bulmak mümkün değil. Merhum Mustafa Muğlalı’nın geçmiş hizmetleri ne denli büyük ve takdire şayan olursa olsun, 1943 yılında meydana gelen, sorumlusu olduğu olayın vahametini ve işlediği suçun ağırlığını ortadan kaldırmaz. İyi bilinen olayı tekrar ayrıntılarıyla anlatacak değilim. Ancak 1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde hayvan kaçakçılığı yapan 33 kişinin kurşuna dizilmesi emrini veren, o dönemin 3. Ordu Komutanı Mustafa Muğlalı, olayın ortaya çıkması üzerine, önce üstü örtülmek istenmişse de sonradan yargılanarak ölüm cezasına çarptırılmıştır. Çeşitli hafifletici nedenlerle cezayı indiren karar, Yargıtay tarafından bozulmuş ve dosya Yargıtay aşamasındayken, daha önce tutuklanıp hapse konan Mustafa Muğlalı, 71 yaşında hapiste ölmüştür. Daha sonra da Mustafa Muğlalı’nın adı kışlaya verilmişti. Şimdi kışladan Muğlalı’nın adının kaldırılması yerinde bir karar olmuştur. Geçmiş hizmetleri, ne Muğlalı’nın suçunu, ne onun üstünün örtülmek istenmesini ne de adının bir kışlaya verilmesini mazur gösterebilir. ??? Doğrusu benim beklediğim Muğlalı adının kaldırılmasını alkışlayanların, İstanbul’un göbeğinde bulunan Kenan Evren Kışlası’nı gösterip, şunu sormalarıydı: O iyi oldu da, bu Kenan Evren Kışlası adı ne akla hizmet duruyor burada? Öyle ya, kanunsuz bir emirle 33 kişiyi kurşuna dizdirmiştir Muğlalı. Ya Kenan Evren? Ya onun günahları? Pentagon generallerinin, 12 Eylül darbesini yaptıklarında “bizim oğlanlar” dedikleri, oğlanların birincisi Kenan Evren’in baş sorumlusu olduğu 12 Eylül darbesine özetle göz atalım. Bakın neler oldu 12 Eylül’de: 650.000 kişi gözaltına alındı. 1.683.000 kişi fişlendi. Açılan 210.000 davada 230.000 kişi yargılandı, 7.000 kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam verildi, 50 kişi asıldı. 171 kişinin işkenceden öldüğü tespit edildi. 299 kişi cezaevlerinde yaşamını yitirdi. 300 kişi kuşkulu şekilde öldü. 30.000 kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 30.000 kişi mülteci olarak yurtdışına göçtü. 388.000 kişiye pasaport verilmedi. Listeyi daha da uzatmak mümkün ama bu kadarı da yeter. Bu gerçeklerin ışığında, rahatlıkla söyleyebiliriz ki Mustafa Muğlalı adının bir kışlada olmasına karşı çıkmak nasıl bir demokrasi göreviyse, ona karşı çıkarken, Kenan Evren Kışlası’nı görmezden gelip, ondan rahatsız olmamak da o denli büyük bir demokrasi sahtekârlığıdır. Son bir sözümüz de TSK’ye: Bu Kenan Evren adı sizi rahatsız etmiyorsa, buyurun güle güle kullanın kışlayı! Formül hazır, söz hükümette İLHAN TAŞCI ANKARA Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili tartışma halen sürerken, Adalet Bakanlığı bürokrasisi, olası bir yasa değişikliği için seçenekli formül geliştirdi. Buna göre, adi suçlarda 5 yerine 4 yıl, örgütlü suçlarda ise 10 yerine 8 yıl hapis öngörüldü. Bir başka seçenek ise tüm suçlarda tutukluluğun en fazla 5 yıl ile sınırlandırılması. Eski AİHM yargıcı ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, “Genelde 2 yıldan fazla tutuklamayı AİHM kabul etmiyor” dedi. 2007 Haziranı’nda başlayan Ergenekon soruşturması/davası ile KCK tutuklulukları nedeniyle aylar ve yıllarca süren tutukluluğun “infaza dönüştüğü” eleştirileri her geçen gün yoğunlaşıyor. Adalet Bakanlığı’nın tutukluluk sürelerine ilişkin aylar öncesinden başlattığı çalışma halen bakanlığın bürokrasi masasında siyasilerin talimatı için bekliyor. Adalet Bakanlığı’nda yapılan ön çalışmada, adi suçlarda 5 yıl olan tutuk ? Adi suçlarda 5 yerine 4, örgütlü suçlarda 10 yerine 8 yıl hapis formülü geliştirildi... Bir seçenek olarak da tüm tutukluluklar için sürenin 5 yıl ile sınırlandırılması gündemde. Tüm suçlarda tutukluluğun 5 yıl ile sınırlandırılması durumunda yasanın çıktığı gün 1000’in üzerinde kişinin tahliye edileceği hesaplandı. luluk süresinin uzatmalarla birlikte en fazla 4 yıl olarak değiştirilmesi, örgütlü suçlar yönünden ise halen 10 yıl olan tutukluluk süresinin 8 yıla indirilmesi değerlendiriliyor. Bakanlık yetkilileri, hem adi suçlar yönünden hem de örgütlü suçlar bakımından tutukluluk süresinin 5 yıl ile sınırlandırılmasının da seçenek olarak masada durduğuna işaret etti. Bu formülün yaşama geçmesi durumunda “örgütlü suçlardan” tutuklu olanlardan binin üzerinde kişinin tahliye olacağının hesaplandığı bildirildi. Aynı yetkili, kendilerinin olası bir “talebe” yönelik seçenek oluşturduklarını, bunların bu aşamada “kesin nitelik” taşımadığını vurguladı. Adalet Bakanlığı’nın bu çalışmasının yaşama geçmesi, tutukluluk sürelerine ilişkin tartışmayı alevlendiren Ergenekon, KCK ve Balyoz gibi davaları bu aşamada etkilemeyecek. Çünkü bu davalar kapsamındaki tutukluluk süresi, bakanlığın “en kısa” olarak geliştirdiği seçenekteki 5 yıllık süreye ulaşmadı. Ergenekon kapsamında en uzun süredir tutuklu bulunan isimlerden Ergun Poyraz 4 yıldır tutuklu iken gazetemiz yazarı, CHP milletvekili Mustafa Balbay da 3 yıldır tutuklu yargılanıyor. sorunları düzeltmeden, yalnızca sürede değişiklik yapılmasının yeterli olmayacağına işaret etti. Türmen, “Çünkü orada iki aşamalı bir inceleme yapılıyor. Önce tutuklamanın sürdürülmesi için yeterli gerekçe, neden var mı, onlara bakılıyor. Bunlar varsa ondan sonra süreye bakıyor. Azami bir süre yok sözleşmede. Her davanın özelliğine göre değişiyor, doğru. Genelde 2 yıldan fazla tutuklamayı AİHM kabul etmiyor” dedi. Tutuklu milletvekili sorununa da değinen Türmen, bu konuda AKP ile yapılan protokolün taraflarca, “bir sorunun olduğunun kabulü” sonucunu doğurduğunu söyledi. Türmen, “Mademki ortada bir sorun vardır, bunu çözmek gerekir” dedi.Türmen, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu kişiler milletvekili seçilme İHM, genelde 2 yıl diyor’ Eski AİHM yargıcı ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, bakanlığın çalışmasıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, hâkim önüne çıkarmadan dosya üzerinden karar verilmesi, adli kontrol sisteminin neden uygulanmadığının yazılmaması gibi ‘A selerdi, Balbay, Haberal, Alan, KCK’den tutuklu milletvekili seçilmese dahi bunların tutuklu olarak yargılanmaları zaten insan hakları ihlali teşkil ediyor. Özgürlüklerinden mahrum bırakılmaları nedeniyle insan hakları. Milletvekili olarak tutuklu yargılanmaları, aynı zamanda seçme ve seçilme hakkının ihlali. ‘Yargılanmasın, yargılama askıya alınsın’ talebi yok ki. Yapılması gereken, zaten hukuka aykırı olarak tutuklu bulunan bu kişiler, milletvekili de olduklarına göre bunların tutuksuz yargılanmaları için ilave bir sebep vardır.” Türmen, “Tutuklulukla ilgili her karar esas davadan bağımsız bir karar. Dosya üzerinden tutukluluğun uzatılması kararı verilemez. Bu yüzden ihlal kararı çıkıyor, birçok neden arasında. Bunu yapmak demek tutukluluk kurumunu hiç anlamamış olmak demek. Bunun hâlâ düzeltilmediğini görmek anlaşılır bir şey değil” dedi. BALBAY’DAN BAKANLIĞA YANIT Bakanlığın açıklamasıyla hastane raporu çelişiyor TÜBA’DA GERİLİM SÜRÜYOR ‘Açıklama gerçekdışı‘ İstanbul Haber Servisi CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, Adalet Bakanlığı’nın “Silivri 1 No’lu Cezaevi’nde tek kişilik hücrede kendi isteğine bağlı olduğu” şeklindeki açıklamasının gerçekdışı ve çelişkili olduğunu belirtti. Balbay, dün avukatı aracılığıyla basın mensuplarına gönderdiği yazılı açıklamasına, “9 aydır isteğim dışında tek kişilik hücrede tutuluyorum” ifadesiyle başladı. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamanın çelişkili ve gerçekdışı olduğunu belinrten Balbay, “Tuncay Özkan ile aynı koğuşta kalırken yöneticilerin ‘Aynı koşullarda yerleştirileceksiniz’ sözüyle 28 Şubat 2011 akşamı 1 No’lu cezaevine sevk edildik. Gece yarısına doğru getirildiğimiz cezavinde 03.00’e kadar bekletildikten sonra, zor kullanma tehdidi ile ayrı hücrelere konulduk” dedi. 1 No’lu Cezaevi’ne konulmalarından 2 gün sonra İP lideri Doğu Perinçek’in getirildiğini ancak Perinçek’in hücreden alındığını anlatan Balbay, “Bir iki saat sonra Muzaffer Tekin’i benim koğuşma getirdiler. Ben de ikinci müdüre ‘Sayın Tekin ile hiçbir husumetim yok. Ancak kendisini tanımıyorum. Ben Cumhuriyet gazetesi yazarıyım, iddianameye göre teröristim. Sayın Tekin de iddianameye göre Cumhuriyet’in bombalanmasında rolü olan kişi. Birbirimizi tanımıyoruz ve bizi aynı koğuşa koyacaksınız’ dedim. O sırada Tekin de ‘Ben daha büyük koğuş olduğunu sanıyordum. Bu durumda ben de burada kalmak istemiyorum’ dedi. Aynı gün saat 19.00 sıralarında 2 görevli koğuşa geldi, ‘Birlikte müdüre gideceğiz’ dedi. Bana ‘Bu durumda herkesle husumetinin olduğuna ilişkin bir dilekçe yaz’ dediler. Ben de ‘Kimseyle husumetim yok, hem tanımadığım kişilerle ilgili nasıl husumetim var’ derim. Ben sadece söz verildiği gibi 4 No’lu cezaevi koşullarında kalmak istiyorum karşılığını verdim.” Balbay, “Bakanlık hem kendisiyle çelişmekte hem de gerçek dışı bilgi vermektedir. Bu tablo gösteriyor ki, bizim tutuklu olmamız yetmemektedir. Bir anlamda ‘ağırlaştırılmış tutukluluk’ uygulanmaktadır. Bir milletvekili olarak soruyorum: Bu ortamı yaratanların, devamını isteyenlerin yüreği ne zaman soğuyacak. Amansız bir hastalığa yakalanınca mı? Ruhen çökünce mi? Ölünce mi?” Kozinoğlu’nun eşi Yeşim ve oğlu Özel, Silivri Cezaevi’nde Kozinoğlu’nun hücre arkadaşları emekli Albay Atilla Uğur ve emekli Yüzbaşı Hasan Ataman Yıldırım ile görüştü. (AA) 57 üyeden toplu istifa bildirisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) özerkliğini elinden alan düzenlemeye tepki gösteren üyelerin akademiden istifaları sürüyor. Kurul üyesi 57 bilim insanı yayımladıkları bildiriyle akademiden toplu istifa etti. TÜBA’dan istifa eden üyelerin sayısı böylece 65’e çıkarken istifa eden üyeler özerk bir dernek olarak kurulacak Bilim Akademisi’nde çalışmaya devam edeceklerini bildirdi. Aralarında YÖK üyesi Prof. Dr. Mustafa İlhan ve eski TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Namık Kemal Pak’ın da bulunduğu toplam 57 üyenin ortak bildirisinde, şunlar dile getirildi: “Bizler, TÜBA’nın yeni yapılandırmalarla bir ‘akademi’ olma niteliğini yitirdiğini görüyoruz. Dünyanın her yanından birçok akademi ve uluslararası akademi birlikleri de ülkemizin en yetkili makamlarına ve TÜBA’ya ilettikleri mesajlarla üyelerini kendileri seçmeyen kurumların akademi olarak kabul edilemeyeceğini açıklıkla ifade ettiler. Bu nedenle TÜBA üyeliğinden üzülerek istifa ettiğimizi duyuruyoruz. Bilime verdiğimiz değer ve ülkemize karşı duyduğumuz şükran ve sorumluluğumuzun gereklerini özerk bir dernek olarak kurulacak Bilim Akademisi’nde veya uygun bulduğumuz tüm yollarla yerine getirmeye çalışacağımızı kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız.” Ölümü de sır oldu İstanbul Haber Servisi Odatv soruşturması kapsamında tutuklanan, MİT’çi Kâşif Kozinoğlu’nun (56) cezaevinde kalp krizi sonucu ölümüne ilişkin tartışmalar sürüyor. Hastaneye giriş raporunda Adalet Bakanlığı’nın açıklamasının aksine Kozinoğlu’nun hastaneye “ölü” halde götürüldüğü belirlendi. Kozinoğlu bugün öğlen Üsküdar Duvardibi Selimiye Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından İstanbul’da toprağa verilecek. Odatv davasında gizli devlet belgelerini sızdırmakla suçlanan Kozinoğlu’nun Silivri Devlet Hastanesi’ne götürüldüğünde “ölü” olduğu ortaya çıktı. Silivri Devlet Hastanesi Baştabipliği’nin pratisyen hekim Savaş Baytar ve Baştabip Uzman Dr. Ali Ulvi Yılmaz imzalı 12 Kasım 2011 tarihli acil polikliniği hasta giriş raporunda şu bilgiler kayıtlı: “Kâşif Kozinoğlu, 12 Kasım 2011 tarihinde hastanemize 19.10’da ex duhul (ölü giriş) halde 112 ile getirilmiş ve acil servis ekibimizce gerekli müdahalesi yapılmış ve yanıt alınmaması üzerine 12 Kasım 2011 tarihinde 19.30’da ex (ölü) kabul edilmiştir.” Raporda hastaneye ölü olarak getirilen Kozinoğlu’nun kırmızı odaya alınarak kendisine 112 ekibi tarafından 25 dakika CPR (kalp ve akciğer canlandırması) uygulandığı kaydedildi. Adalet Bakanlığı tarafından önceki gün yapılan açıklamada ise “Ambulans saat 19.15’te hastaneye giriş yapmış, acil doktoru ve dahiliye uzmanının tüm müdahalelerine rağmen Kozinoğlu saat 19.30’da yaşamını yitirmiştir” denilmişti. Adalet Bakanlığı’nın bu açıklaması, Silivri Devlet Hastanesi Acil Polikliniği’nin “19.10’da ölü halde giriş yaptığı ve 20 dakikalık müdahale sonuncu 19.30’da ölü kabul edildiği” raporuyla çelişiyor. Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan ön otopsi raporunda ise Kozinoğlu’nun damar tıkanıklığına bağlı kalp krizi sonucu öldüğü belirtildi. Öte yandan, halen yayımlanan Kurtlar Vadisi adlı dizide Kâşif Kozinoğlu olduğu öne sürülen “Kâzım Kâşifoğlu” karakterinin 3 gün önce yayımlanan bölümünde ölmesi dikkat çekti. “Ölünce mi?” CHP’li Tarhan: Cezaevleri morga dönüştü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu’nun Silivri Cezaevi’ndeki ölümü üzerine, “cezaevlerinin morga dönüşmeye başladığını” belirtti. CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray da “Kozinoğlu göz göre göre öldürüldü. Kozinoğlu’nun yaşadıkları her an Haberal’ın da başına gelebilir” dedi. Tarhan, dün yaptığı yazılı açıklamada, “Adalet Bakanlığı’nın yönetimindeki Özel Yetkili Mahkemeler ve infaz evleri adaletin değil iftiraların, tuzakların, sahte davaların ve komploların merkezi haline gelmişken artık yavaş yavaş koca bir morga dönüşmektedir. Odatv şüphelisi Kaşif Kozinoğlu’nun, Silivri Cezaevi’nde, daha yargıç karşısına bile çıkamadan şüpheli ölümü, hangi saikle açıldığı artık bir sır olmayan sahte davaları, cezaevine atılan muhaliflerin uzun tutukluluk sürelerini ve ağır cezaevi koşullarını yeniden sorgulamamızı gerektirmektedir” dedi. Tarhan, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü “Hani hastalar için cezaevinde ambulans helikopter vardı, hani hiç vakit kaybetmeden hastaneye yetiştirip hayat kurtarıyorlardı? Hani AİHM’ye böyle bilgi verilmişti? Nerede bu ambulans helikopter, nerede acil müdahale ekipleri?” ‘Haberal’ uyarısı CHP Milletvekili Çıray da ağustos ayında Haberal’ı ziyaretleri sırasında cezaevi koşullarıyla ilgili tutanak hazırladıklarını anımsattı. Çıray, “Sıra kimde? Kozinoğlu göz göre göre öldürüldü. Kozinoğlu kalp krizi geçi riyor, hemen revire kaldırılıyor. Revirde ise ne tıbbi donanım var ne de uzman. Pratisyen hekimin elinden bir şey gelmiyor. Mecburen hastaneye sevk ediyor. Adalet Bakanlığı’nın açıklamasına göre Silivri Devlet Hastanesi’nde de uzman yok, bir başka pratisyen hekim müdahale ediyor. Bu ölüm hukuki ve insani ihmal sonucunda gerçekleşmiştir. Baş sorumlusu Adalet Bakanı’dır” dedi. Çıray , Kozinoğlu’nun yaşadıklarının her an Mehmet Haberal’ın da başına gelebileceği uyarısında bulundu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle