24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 KASIM 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Oturmak mı Zor Oturtmak mı? orun “idare amiri” Uslu’nun S kürsüdeki Genç’i kürsüden uzaklaştırmaya çabalaması değildir. İştahlar Açılırken... an’da “Vali istifa!” diyen depremzedeye V biber gazı sıkıldı diye… Pek çoğumuzun canı sıkıldı. Polis nerede, nasıl ve kime ne sıkacağını çok iyi bilir... Gözü yaşlı Vanlıya, Ercişliye “Gözyaşı gazı” sıkması, elbette boşa israf olacaktı. Zekice davrandı. “Acıyı acı keser!” dedi ve.. “Biber gazı” sıkmayı tercih etti. Keşke arkasını da getirebilseydi... Biraz Adana kebap gazı, biraz da künefe gazı falan sıksaydı. Ayıp ettiler. Günlerdir yarı aç yarı susuz yaşayan gariplerin önce acı ile iştahlarını açtılar... Sonra da “Yer misin yemez misin?” demeden copladılar... Yeni İçişleri Bakanımızın yaratıcı bir kişiliğe sahip olduğunu milletçe izliyoruz. Sayın Bakan, kitlesel eylemler için polise biber gazı alırken yanına biraz da doyurucu bir şeyler düşünmelidir! Sorun Meclis’i yöneten AKP’li Başkanvekili ile çoğunluğun Uslu’yu azmettirmesi de değildir. Çok daha derinlerdedir. Sorun “konuşmaktan” korkulmasıdır. (Bu korku sadece TBMM Genel Kurul Salonu’nda değil, partilerin grup salonlarında da açıkça hissedilir. Salı günleri bu salonlarda sadece liderlerin konuşması, bu korkunun en korkunç belirtisidir!) ??? Genç’in yanına gelen Uslu ne diyor: Git yerine otur! Mikrofonunu kesen Başkanvekili de aynı şeyi söylüyor: Buyurun yerinize oturun! Genç ise konuşmak istiyor. Çünkü parlamento “konuşulan yer” demek. İtalyanca “parlare”den geliyor. Ama AKP’liler Meclis’te ısrarlılar. Bu sözcüğün Arapça “cülus” kökünden, “oturulan yer” anlamına geldiğini biliyorlar. Ve Meclis sözcüğünün hakkını vermek istiyorlar. Konuşma otur! demeleri bundan. İki taraf da kendine göre haklı... ??? Acaba en doğrusu sayın milletvekillerinin kürsüde değil de oturdukları yerden konuşması mı? Böylece hem Meclis’in hem de Parlamento’nun sözcük olarak hakkı verilmiş olacaktır! Kaldı ki, eski TBMM Salonu’nu yıkanların gerekçesi, her milletvekilinin önüne bir mikrofon koymak ve onlara otururken konuşma olanağı sağlamak içindi! Olmadı. Herhalde idare amirlerinin işlevsiz kalacağından korktular. Asıl dokunulması gereken bir başka önemli hukuk daha var. TBMM Kürsüsü... Bu kürsü ceylan derili koltuk yaratma uğruna, orta yere kurulmuş bir işporta tezgâhına dönüştürülmüştür. Asıl önemlisi siyaset sözlüğümüz de iğfal edilmiştir. Artık “kürsüye çıkmak” demek mümkün değildir. Kürsüye çıkmak yerine artık kürsünün yanında / arkasında ancak durulabiliyor. TBMM Kürsüsü geçmiş sağ iktidarların yapsatişlet anlayışının bir anıtı gibi ortadadır. Tam bir marangoz hatasıdır! Dünyada hatip konuşurken arkasından, önünden, yanından geçilebilen, geçenlerin paçalarının göründüğü tek Meclis, pardon tek parlamentodur! Tersyüz... Emperyalist işgalcileri kovduktan sonra “yurtta barış, dünyada barış” gibi ulusaldan evrensele insanlık adına geniş bir ufuk açan Mustafa Kemal, “faşist” ve “diktatör” öyle mi? Bilimsel ve tarihsel gerçeklikten uzak, küresel tezgâhların ürettiği bu yalan ve yanlış, zaman zaman ısıtılıp yeniden sahneye konuyor. Medyadaki bazı kalemlerden milletvekillerine kadar, büyük devrimci Mustafa Kemal’le örtüşmeyen, yersiz, haksız nitelendirmeler yapılıyor. Neden? İktidar yanlısı, neoliberal kesimin bu çabası, küresel odaklı bir projenin uzantısıdır kuşkusuz. Türkiye’yi de içine alan bölgeyi yeniden şekillendirme stratejisinin bir ayağıdır. Rövanş alma niyetidir, tarihsel anlamda büyük önem taşıyan Kurtuluş Savaşımızdan... 60 yılı aşkın bu uğurda mücadele sürüyor. Bir hayli yol almışlardır. Cumhuriyet erozyona uğratılmıştır. “Statüko” diyor, aynı ağızlar. Statüko, Mustafa Kemal değildir aslında, 60 yıldır Batı’nın kucağında oturan sağcı, gerici iktidarların yarattığı düzenin adıdır. Adım adım bağımsızlıktan uzaklaşmadır. “Atatürk” diye diye, gerçekte onun devrimlerini tersyüz etmeye çalışan 12 Eylül benzeri yönetimler ve anlayışlardır. Ülkeyi hücrelerine kadar dışa bağımlı kılmaktır... ??? Küresel güçler ve onların yerli işbirlikçilerinin büyük devrimciyi itibarsızlaştırma çabaları nafiledir. Onca uğraşıya, katettikleri yola karşın “faşist ve diktatör” diye nitelendirdikleri Mustafa Kemal’i, halkın bağrından koparamadılar. Bunun en iyi kanıtı, 10 Kasım’da 9’u 5 geçe Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan saygı gösterisidir... Kimsenin baskısı, dayatması olmadan yüz binlerin yollarda araçlarından inerek, sokaklarda, işyerlerinde, okullarda ayağa kalkmasıdır... Emperyalistleri ve onların işbirlikçilerini rahatsız eden bu sevgi ve saygı tablosu, dünyada hangi “diktatöre” nasip olmuştur? ??? Yurtta ve dünyada barış isteyen Atatürk’ün gösterdiği yola aykırı gelişmeler yaşıyoruz. “Komşularla sıfır sorun” diyenler, ülkeyi adeta ateş çemberine sürüklüyor. Geçen şubata kadar Suriye’yle, Esad’la, kardeş kucaklaşmaları, aile ziyaretleri, kaldırılan vizeler, pasaportsuz geçişler, ortak bakanlar kurulu toplantıları ve bir ay sonra bu tablonun tümüyle tersyüz olması... Bir başka ülkenin iç işlerine müdahale sayılabilecek yaklaşımlar... Ve Suriye’de elçiliğimize yönelik kabul edilmez saldırı, bayrağımızın yakılması... Neden yaşanıyor bu gelişmeler? Terör örgütünün yuvalandığı, topraklarımıza yönelik saldırının merkezi ABD yönetimindeki Irak’la değil de Suriye’ye bozulan ilişkiler neden? Barzani, Talabani daha geçen hafta açık açık PKK’ye karşı bir şey yapmayacaklarını söylemediler mi? Niçin Esad’a yağıp gürleyenler Barzani’ye, Talabani’ye karşı benzer tepkileri göstermiyor? Açıktır, küresel güç böyle istiyor... Suriye’yle gerginleşen ilişkiler konusunda Dışişleri Bakanı Davutoğlu, dışişlerindeki geleneksel politikanın dışında bir yol izlenmediğini, kimsenin “taşeronu” olmadığını söylemişti. Yaşadığımız süreç, tersini göstermiyor mu? amer Genç’in kürsü olayında, yeni milletvekili eski Hakİş Başkanı Salim K Uslu’ya haksızlık yapılıyor. İtilen Genç, Kakılan Uslu Meclis’te kavga ve itiş kakış önleme becerisi kazanmışlardan seçilmesi bu yüzdendir. Uslu’nun bu türden Meclis deneyimi sıfırdır. İdare Amirliği’ni bir tür “karakol amirliği” sanması bundandır. Onu yanıltan, TBMM’yi yöneten Sadık Yakut’un kendisini “Genç’e karşı göreve” çağırmasıdır. O da görevini işgüzarlıktan biraz da kazara “Genç’e karşı cenk!” biçiminde uygulamıştır. Oysa Genç, zaten mikrofonu kesilerek çoktan susturulmuştur! Bu da yetmezmiş gibi “Konuşmasın!” diye oylama yaptırılmıştır. Bu arada oturuma ara verilmiş ve TV yayını da kesilmiştir… Mikrofonu kesilen ve kürsüde uslu uslu dikilen Genç’e Uslu’nun “amirlik” yapması, herhalde makamını hak ettiğini göstermek içindi... Oysa AKP’li Başkanvekili’nin destur vermesiyle ve kahir çoğunluk zaten yapacağını yapmış... Evet, siyaseten, hukuken ve fiilen ortada koca bir ayıp var! Ama bu ayıp ve kusur önce: Uslu’yu Meclis İdare Amiri yapanlardadır. Ona, son anda “bakanlık kalmadı, idare amirliği ile idare et!” diyenlerdedir. Bu görevde de “kırmızı plaka, makam aracı, makam otosu, makam odası var!” diyenlerdedir. TBMM İdare Amirliği çok deneyim gerektiren bir görevdir. Bir tür siyasi ağabeylik gerektirir. Halkın anlayacağı dilde kendine özgü ve özel bir muhalefet yapan bir milletvekilini susturmuştur! Sözün kısası, Genç’i iten Uslu ise Uslu’yu kakan da kendi partisidir!.. Başbakan olup bitene suskun kaldı. Hiç değilse “üzüntülerini” belirten TBMM Başkanı Cemil Çiçek yine de siyaset adına tek tesellimizdir! Seksle siyaset birbirine çok benzer. Zevk almak için ikisinde de çok iyi olmanız gerekmez. (B. Goldwater) HARBİ SEMİH POROY Marksizm Dondurucuda, Kemalizm Dimdik Ayakta… Neden? (1) Şu anda Türkiye’de “komünistler veya sosyalistler”e yönelik bir cadı avı yok. Emperyalizm ve “Siyasal İslam” varsa yoksa Kemalistlerin ve Kemalizmin peşinde! Tek hedefleri, önlerinde en büyük engel olarak gördükleri Atatürkçü Düşünce’yi, savunucuları ile beraber ortadan kaldırmak. Başta Silivri mahkemeleri olmak üzere tüm yaşananlar, Türkiye siyasi tarihinde sonsuza kadar yer alacak. Komünistler, MarksistLeninistler, şu anda dünya konjonktüründe de gündem dışı kalmış durumdalar. Tabii ki fikirleri önemsiz demiyorum. Bu bir tespit. Aslında bu başlık, kitap konusu. Ama şimdilik birkaç makaleyle yetinelim. Bazen yaşanmış dönemlerden sonra, korkmadan gerçeklerin adını koymak gerekir. 21. yüzyılın “karanlıklarına” dalarken, 20. yüzyılın bilançosunu çıkarmak lazım. Gözümüze çarpan en önemli olgulardan birini kabullenmek, Türk solunun ağır toplarına zor gelebilir. Hatta bu yorumlara alaycı gözlerle bakanlar da olabilir. Oysa objektif saptamalar getirmeliyiz: Türk solunda özellikle sosyalistlerin hatırı sayılır bir kısmı Atatürk’e saygı duymakla birlikte Kemalizmi, genellikle Marksizmin yanında ağırlığı olan bir “ideoloji” olarak görmediler, hatta 12 Eylül 80 darbesi sonrasında “Kenanizmle Kemalizmi karıştırıp”(!) “Atatürkçü”leri yıllarca küçümsediler, “Kemalizm olmasa sosyalizm konuşulabilir miydi?” diye düşünmeden! Bakalım, yaşananları somut verilerle ele aldığımızda ortaya ne çıkıyor? Her ideoloji zaman testinden geçer. Kimi uzun, kimi kısa yaşar. Günümüz dünyasını ortaçağ mantığı veya kraliyet yasaları ile idare edemezsiniz. İlkel toplumlarda buna yeltenseniz, kısa zamanda elinizde patlar. Nazizm, faşizm gibi totaliter rejimler de, zaman sınavlarından mağlubiyetle çıkmış, hem savaşlarda hem vicdan muhasebelerinde yerlerde sürünmüştür. Marksizm, dünyayı en çok etkileyen siyasi teorisyen Marx ve arkadaşı Engels’in çabalarıyla teorik ürünlerini 1789 Fransız Devrimi’ni takip eden sürecin ivmesiyle 19. yüzyılda vermiş, Avrupa’ya düşünsel yayılımını tamamladıktan sonra, 20. yüzyılda dünyaya damgasını vurmuştur. 1917 Ekim Devrimi ile adım adım Sovyetler’in oluşturacağı “Sosyalist Blok” devreye sokulmuş, Soğuk Savaş’ın geçen yüzyıla yayılan “sıcak” günlerinde her fırsatta Batılıların deyimleriyle “Özgür Dünya” ve “Demir Perde” savaş tehditlerinde, casusluk komplolarında karşı karşıya gelmişlerdir. 1989’da Berlin Duvarı’nın çökmesiyle de gardı düşen bir boksör gibi, geçmişine bakmaksızın sosyalist ülkeler bağımsızlıklarını ilan ederek bu rejimi terk etmişlerdir. Böylece iyi “eşitlikçi” niyetlerle, derin ve haklı bir kapitalizm eleştirisi ve yeni sınıfsız toplum/“proletarya diktatörlüğü” üzerine kurulu bir muhteşem ütopya, günah ve sevaplarıyla değerlendirilmek üzere “İmtiyazlı Komünist Parti” modeliyle beraber tarihin raflarına kaldırılmıştır. Bazı istisna ülkeler haricinde, son 20 yılda “sosyalist sol”, daha çok sosyal demokrasi tarafından çok partili parlamenter rejimlerde temsil edilmiş, tek parti diktatoryası fikri, totaliter hevesliler dışında mahcubiyet içinde terk edilmiştir. Burada “sosyalizm” den, SSCB’nin ideolojisi doğrultusunda, komünist rejimin ideolojik tanımlaması olarak söz ettiğimi vurgulayarak, Batılı “sosyalist partiler”in demokrasi içindeki varlıklarının çok farklı olduğunu hatırlatırım. Sosyalizmin çöküşünün ana nedeni, tüm iyi niyeti ve sömürü karşıtı adaletli rejim tasarısına rağmen, pratikte işlemesi imkânsız bir modele sığınmış olmasındandır. İnsan doğasının “gelişme, yarışma, hayal etme, özgür olma” gibi güdülerini yok sayan bu siyasal felsefe, herkesi mutlu etmenin hayallerini kurarken, neredeyse tüm kontrol ettiği ülkelerde halkın çoğunluğunu “o ülkeden kaçmak için ölmeye hazır” hale getirmiştir. Sosyalist Blok’ta yasaklar, tehdit ve işkenceler, rejimi koruma adına gizli polis ve yoldaş ihbar ağları ile oluşturulan karanlık dönemler ve yok edilen üç kuşak insan, ortaya ağır bir fatura bırakmıştır. Kemalizm ise en başından itibaren Sovyetler’le götürdüğü dostça dış politikaya rağmen, hiçbir zaman sosyalist bir rejim fikrine sıcak bakmamış, kendi modelini oluşturmuştur. Bugün de bu modelin hâlâ dimdik ayakta olması, onu emperyalist sömürgeci güçlerin, şeriatçı totaliter rejim düşkünlerinin “1” numaralı düşmanı haline getirmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’e fikren bağlı aydın insanların tüm siyasal ahlak dışı maruz kaldıkları sabotaj ve baskılara rağmen giderek artan sayısı, bunun somut kanıtlarından yalnız biridir. Haftaya bu konuyu açarak yanıtların derin gerekçelerine yaklaşacağız. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Halk dilinde 1 “bilmece, bulmaca” anla 2 mında kullanı 3 lan sözcük. 2/ 4 Tuzağa düşü5 rülen şey... Yoksullara yi 6 yecek dağıtan 7 hayır kurumu. 8 3/ Ressam tarafından kul 9 lanılan boya hacmi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Zonguldak yöresine 1 MU H A C İ M H özgü bir halk oyunu. 2 Ü L Ü Ş L OÇ A 4/ Tavuk etinden ya 3 S AM K E R EM pılan bir tür yemek. 4EMA N E T R U 5/ Sahip... Satrançta 5 L A A R İ Y E T özel bir hareket... 6 L A R A U Z Kuzu sesi. 6/ Kü7 E S T E T İ K B çük kanal. 7/ Ayrı 8 M E K İ M O N O tutulmuş, ayrıcalık tanınmış... Ekoloji 9 T R E N N E M de, bir canlının varlığını sürdürebildiği, yaşama ortamının en küçük birimi. 8/ Üçlü bağ içeren hidrokarbonların genel adı... Erzurum yöresine özgü, yoğurt ve yarmayla yapılan bir çorba. 9/ Japon kökenli bir dövüş sporu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk edebiyatında mahlasa verilen ad. 2/ Ödenmesi gerekli bir paranın ödeme gününden önce verilen bir bölümü... Muğla’nın bir ilçesi. 3/ Boru sesi... “Trabzonhurması, cennethurması” gibi adlar da verilen bir meyve. 4/ Bir nota... Ulaşım yollarının yayalar ve taşıtlar tarafından kullanılması. 5/ Amerika’da yaşayan bir cins papağan... Nikel elementinin simgesi. 6/ Satılık şeylerin sergilendiği camlı bölme. 7/ Asya’da bir göl... Bir lagünü denizden ayıran kıyı kordonu. 8/ Hayvanlara vurulan damga... Kerestesi dayanıklı bir orman ağacı. 9/ Kitap, defter gibi şeylerin kime ait olduğunu belirtmek için üzerlerine konan küçük kâğıt... Çıplak vücut resmi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle