23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 5 EK M 2011 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Heinrich Böll Stiftung Derneği’nden Başbakan’a ‘PKK’yi finanse etmiyoruz’ tepkisi Bir vakıf daha yalanladı İstanbul Haber Servisi Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Alman vakıf ve derneklerinin PKK’yi finanse ettiğine ilişkin iddialarını “gerçekdışı ve siyaseten tehlikeli” olarak niteledi. Temsilcilik, AKP’li yerel yönetimlerle de çalışmalar yürüttüklerine dikkat çekti. Heinrich Böll Stiftung Derneği Eşbaşkanı Ralf Fücks ve Türkiye Temsilcisi Ulrike Dufner tarafından yapılan ortak açıklamada, Erdoğan’ın iddia ettiği gibi Alman siyasi derneklerinin altyapı projelerini desteklemediği, kredi vermediği belirtildi. Temsilciliğin Türkiye’de öncelikle sivil toplum örgütleri, insan hakları grupları, araştırma enstitüleri ve meslek odaları ile birlikte çalışmalar yürüttüğü anlatılarak “AB tarafından finanse edilmiş ye ALMAN BASINI: VAKIFLAR ZATEN YARGIDA AKLANDI BERL N (Ajanslar) Alman Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Alman vakıflarının PKK’ye yardım ettiği” yönündeki iddialarını reddetti. Açıklamada PKK’nin Almanya ve AB tarafından terör örgütü olarak sınıflandırıldığının altı çizildi. Alman basınında da Erdoğan’ın açıklamaları yankı buldu. Alman Tagesspiegel gazetesinde yer alan haberde Alman vakıflarının 9 yıl önce “casusluk” suçlamasıyla mahkeme önüne çıktıkları ancak mahkemede beraat ettikleri hatırlatılarak “Başbakan, vakıflarla kalkınma yardımı yapan kuruluşları mı karıştırıyor” ifadesi kullanıldı. rel yönetimler ve enerji verimliliği ile ilgili bir proje çerçevesinde de yerel yönetimlerle birlikte bir proje yürütülmektedir. Bu işbirliklerinde siyasi parti ayrımı yapmamaktayız. Ayrıca AKP’li yerel yönetimlerle de çalışmaktayız” denildi. Açıklamada, Başbakan’ın derneklerini “PKK’ye destek gibi gri bir alana çekmeyi” hedeflediği savunularak “İki buçuk yıl içinde 3000’den fazla Kürt siyasetçi ve sivil toplum aktivisti gözaltına alınmış, bunların arasında birçok belediye başkanı, seçilmişler ve yerel siyasetçiler PKK’yi desteklemekle suçlanmıştır. Alman siyasi derneklerine yönel tilen iddiaları, sivil Kürt muhalefeti suçlu gösterme çabasının bir parçası olarak değerlendiriyoruz” ifadeleri kullanıldı. syan Mevsimi New York Az sayıda eylemcinin 17 Eylül’de, New York’un uluslararası dev bankaların merkezlerinin bulunduğu Wall Street’in yakınında Zucotti Park’ta başlattıkları protesto eylemi, polis cumartesi günü 700 eylemciyi gözaltına alınca nihayet gazete sayfalarına ulaştı. Cumhuriyet, pazartesi günü protesto eyleminin ayrıntılarını aktarmıştı. Bunları tekrarlamak istemiyorum. İki noktayı eklemekle yetineceğim. Birincisi New York polisinin 700 eylemciyi gözaltına aldığı gün JP Morgan Chase, New York polis teşkilatına 4.6 milyon dolar bağışta bulunuyordu. Protesto eylemi yeni katılımlarla büyürken başka kentlerde, ülkelerde de benzer eylemler ortaya çıkmaya başladı. Ben bu gelişmelerden hareketle eylemlerin anlamı üzerinde düşünmeyi deneyeceğim. Görüşmeler doğal Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ile 2 Ekim tarihinde gerçekleştirilen görüşmenin bazı medya kuruluşlarında PKK’ye sunulan desteğin delili olarak gösterilmesi de eleştirildi. Açıklamada “Derneğimiz, bu belediyeye herhangi bir finansal destek vermemiştir. Ayrıca Kürtlerin seçilmiş temsilcileri ile temasta bulunmak ve siyasi görüşmeler yapmak bizce normal ve doğaldır. Demirbaş bu görüşmede sivil bir çözüm için gereken alanı açmak amacıyla şiddetin son bulmasını talep etmiştir. Bu görüşü ve talebi biz de desteklemekteyiz” denildi. DOĞALGAZA YAPILAN ZAM İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN RTÜK DAVASI Domino etkisi yaratacak MURAT KIŞLALI Mahkeme görevsizlik kararı verdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun ve eski Başkan Zahid Akman’ın da arasında bulunduğu 5’i eski 8 üst kurul üyesi hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla açılan dava dosyasının, “görevsizlik” kararıyla, sulh ceza mahkemesine gönderilmesini kararlaştırdı. Haklarında “görevi kötüye kullandıkları” gerekçesiyle verilen mahkumiyet kararının, Yargıtay tarafından bozulmasının ardından tekrar görülmeye başlanan davanın ikinci duruşmasında söz alan müşteki avukatı Nadire Özkaya, 19 Aralık 2010’da yürürlüğe giren 6086 sayılı yasayla TCY’nin “görevi kötüye kullanma” suçunu düzenleyen 257. maddesinin değiştirildiğini belirterek “Bize göre bu yasa değişikliği anayasaya aykırı. Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına karar verilmesini istiyoruz” dedi. Sanık avukatları ise dosyada “görevsizlik” kararı verilmesini istedi. Yargıç Musa Yeşil, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. ve devamı maddeleri gereğince mahkemenin “görevsizliğine” ve dosyanın Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiğini açıkladı. ANKARA CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Gazprom’un önceki gün yaptığı “bundan böyle Batı Hattı’ndan özel sektörün gaz ithal edeceği” açıklamasını “Bu durumda sadece Rusların izin vereceği firmaların ithal edeceği gazın fiyatı, tek alıcı olan BOTAŞ’ın elde ettiği fiyata göre daha yüksek olacak. Yeni doğalgaz zammı kapıda” şeklinde değerlendirdi. Makine Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz ise “Gazprom’un BOTAŞ’a yapmadığı indirimi, yakında kimler olacağını öğreneceğimiz özel şirketlere yapmaktan muradı nedir?” diye sordu. Öztürk, son zamlarla konut kullanıcılarının elektrik faturalarına 4 yılda yapılan zammın yüzde 88.8’e ulaştığını belirterek “Türkiye’de elektriğin yarısı doğalgazdan üretiliyor. Doğalgaz yapılan zam da yeni elektrik zammı demek. Zamlar zincirleme gelecek” dedi. Son zamlarda kamunun desteklediği resmi okul va sağlık kuruluşları, kalkınmada öncelikli yörelerdeki konutlar ve diğer alanlara normal zamların iki katı kadar zam yapıldığını anımsatan Öztürk “Bu, dağıtım şirketlerine yeni bir kaynak demek. Dağıtım şirketleri artık daha fazla para kazanacak. Özel sektör daha fazla kazansın diye sade yurttaşa eziyet ediliyor” diye konuştu. meleriyle başlatacakları ithalata tahsis edileceği” açıklaması üzerine şu soruları gündeme getirdi:  Doğalgaz alım sözleşmelerinin yapılması çok kısa sürede mümkün müdür? BOTAŞ sözleşmesinin yenilenmeyeceğini tahmin eden bazı özel şirketler, Gazprom’la sözleşme görüşmelerine önceden başlamış olabilirler mi?  Özel şirketlerin BOTAŞ’tan daha ucuza gaz alacağı iddia edilmektedir. O zaman, Gazprom “Ben BOTAŞ’tan memnun değilim, sizin kaşınız gözünüz daha güzel, size doğalgazı daha ucuza mı satarım” mı demiştir? En fazla müsadeye mazhar olmaya aday özel şirketler kimlerdir?  Gazprom’un BOTAŞ’a yapmadığı indirimi, yakında kimler olacağını öğreneceğimiz özel şirketlere yapmaktan muradı nedir?  Bu boru hattıyla, BOTAŞ eliyle değil, özel şirketler aracılığıyla Gazprom’dan ithalat yapılınca, doğalgaz ithalat bağımlılığı nasıl azalacaktır? namikzafer@yahoo.com ş dünyasını elektrik çarptı Son zamlar iş dünyasında ‘ ç pazarda daralma olabilir, büyüme oranlarımızda aksamalar yaşanabilir’ yorumlarına neden oldu H CRAN ÖZDAMAR İZMİR İş dünyası, elektriğe yapılan zamlarla “enerjide dışa bağımlılığın faturasının ödendiğine” dikkat çekti. Sanayide kullanılan doğalgaz fiyatlarına yüzde 13.7 ile yüzde 14.30 arasında zammın ardından elektriğe de yüzde 9.26’lık zam yapılması iş dünyasında ‘daralma’ yaşanabilir uyarısına neden oldu. İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, enerjide dışa bağımlılığın faturasının ödendiğine dikkat çekerek “Zam bekleniyordu ancak yaşamak kolay olmuyor. Bölge olarak daha fazla hissediyoruz. Elektriği kendimiz üretiyoruz. Üreticimize düşük marjlarla elektrik veriyorduk. Doğalgaza zam gelince büyük sıkıntıya girdik. Elektrik fiyatlarımızı yüzde 15 oranında arttırmak zorunda kaldık. İhracatta da artış aman aman değil. İç pazarda daralma olabilir, büyüme oranlarımızda aksamalar yaşanabilir” dedi. İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş da “Bir dünya gerçeği dolar ve Avro gibi Türk parası karşısında değeri değişken olan para birimiyle alınan malın fiyatlarında artış gündeme gelecektir. Buna göre kendimizi uyarlayacağız. Yaşam biçimimizde tasarruf edeceğiz. İşyerlerimizde bir şeylerden kısarak elektriğin farkını karşılayıp zam yapmadan ürünümüzü üreteceğiz” diye konuştu. Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar da yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmenin önemli olduğunu belirtti. Kuzey Afrika ve Ortadoğu “olay”ları patlak verdiğinde, bunların arkasında “birilerinin” parmağı olduğunu düşünenlerden farklı olarak, her birinin özgün koşullarından öte ortak bir evrensel boyuta sahip olduklarına dikkat çekmeye çalışmıştım. Egemen sınıfların, emperyalizmin, siyasal İslamın, kısacası karşıdevrimci güçlerin tüm manipülasyonlarına, yönlendirme çabalarına rağmen karşımızda, yönü, olası sonuçlar henüz belli olmasa da yeni, yükselmeye başlayan bir “dalga” var. Tarihsel kültürel zeminleri, gelişmişlik düzeyleri birbirinden bu kadar farklı ülkelerde, benzer talepleri, benzer kızgınlıkları dillendiren, birbirinden öğrenen, güç alan, benzer örgütlenme biçimleri yaratan, aynı teknolojileri kullanan eylemlerin ortaya çıkmaya başlaması başka türlü anlamlandırılamaz. Nitekim, bu “dalganın” ayırdına, kapitalist düzenin önde gelen yorumcularının da varmaya başladığını görüyoruz. Bu bölümün başlığını Financial Times yorumcularından Gideon Rachman’ın 29 Ağutos tarihli yorumundan aldım. Rachman yazısına “Küresel bir ruh hali var mı?” diye sorarak başlıyor, “kesinlikle var” diyerek devam ediyordu. Rachman yazısında “Arap Baharı”ndan öte, Madrid’deki Porto del Sol işgaline, Yunanistan’da görülen protesto eylemlerine, İngiltere’deki ayaklanmalara, Hindistan’da Anna Hazara’nın yolsuzluklara karşı başlattığı kitlesel eylemlere, Şili’deki öğrenci olaylarına, Tel Aviv’deki büyük protesto gösterilerine, Çin’de tren kazasına, Dalian bölgesindeki kimya fabrikasına karşı bir ev kadınının itirazıyla başlayan protesto eylemlerine dikkat çekerek (ama Wisconsin’i görmemeyi seçiyor) 2011’in dünya çapında bir “öfke yılı” olduğunu savunuyordu. Rachman, dünya halklarının, ama özellikle hızla yoksullaşan orta sınıfların (biz bunu çalışanlar olarak okuyoruz), gelecek umudunu kaybetmeye başlayan gençlerin, “uluslararası düzeyde bütünleşmiş” (bir sınıf/kesim oluşturmaya başlayan) seçkinlere (“egemen sermaye”, uluslararası finansa kapital olarak okuyabiliriz) karşı yükselen öfkeye, isyanlarına değindikten sonra ilginç bir şeye daha dikkat çekiyordu: Rachman’a göre, isyan edenler, neoliberal dönemde ülkelerin, “hızlı büyüme adına hızlı yoksullaşmayı kabul eden” anlayışına karşı, geçmişin, dayanışmacı, toplumcu, hatta eşitlikçi Kibbutz gibi sosyalist (yazar sosyalizm kavramına ancak bu kadar yaklaşabiliyor) siyasi geleneğini canlandırmaya çalıştıklarını ileri sürüyor. Küresel çapta bir isyan dalgası, “gerçek demokrasi”, eşitlik, özgürlük, daha adaletli bir ekonomik düzen, güvenlik gelecek talepleriyle, neoliberalizm öncesinin halk hareketlerinin toplumcu, dayanışmacı geleneğini özleyerek egemen sınıfların en zengin kesimini hedef alarak adeta 1970’lerin “tekelci kapitalizme karşı cephe” duyarlılıklarıyla yükselirken madalyonun öbür yüzündekilerin de tehlikenin ayırdına varmaya başladıkları görülüyor. Süper spekülatör, süper zengin Warren Bufet’ın ağustos ayında New York Times’da yayımlanan “Zenginleri şımartmaya son veriniz” başlıklı yazısını anımsayacaksınız. Buffet, “Liderlerimiz fedakârlıkların paylaşılmasını istemişlerdi. Ama kimse benden bir şey istemedi. Süperzengin arkadaşlarıma sordum, onlardan da istenmemiş” diyerek başlıyordu yorumuna, özetle şöyle diyordu: Yük alt sınıfların üzerine yıkıldı, zenginlerin de vergi vermesi gerekiyor. Muhafazakâr basın Buffet’in saptamalarına itiraz edemedi ama büyük korkuyu dile getirmekten de kaçınmadı. The Times’a göre, evet zenginler daha fazla vergi vermeliydiler ama bunu isterken eşitlikten, bir amaç olarak asla söz etmemek gerekiyordu. (Collins, 16/08/11) New York Times’da yayımlanan ayrıntılı bir araştırmanın sergilediği gibi küresel çapta yükselen bu dalganın, madalyonun öbür yüzündekileri kaygılandıran bir ortak özelliği var: Bu eylemlere katılanlar, geleneksel politikacıları, parlamenter demokrasiyi küçümsüyorlar. Genel seçimlere, oy verme işlemlerine güven hızla azalıyor; (Kulish, 17/09) doğrudan demokrasi arayışları hızlanıyor. Bu duygu kapitalizmin bugünkü durumuyla son derecede uyumludur: Kapitalizm, merkezde ve çevrede, “demokratikleşme” süreçlerini destekleyebilecek ekonomik, kültürel kaynaklarını artık yitirmiştir. Halklar giderek bunun daha fazla ayırdına varıyor. ‘Küresel öfke yılı’ Madalyonun öbür yüzü DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 8 Ekim’de Ankara’da gerçekleşecek miting için çağrıda bulundu nsanca bir yaşam için MUSTAFA ÇAKIR atı Hattı’nda yanıtsız sorular Aynı zamanda Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Yönetim Kurulu üyesi de olan Türkyılmaz ise Enerji Bakanı Yıldız’ın “Batı Hattı’nın atıl kalmayacağı, özel şirketlerin çok kısa süre içinde Gazprom’dan yapacağı yeni gaz alım sözleş B ANKARA DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ile Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bilaloğlu, 8 Ekim’de Ankara’da gerçekleştirilecek miting için ortak çağrı metni hazırladı. “İnsanca yaşam için, eşit, özgür, demokratik bir Türkiye” başlıklı metinde, çalışan emekçi kesimleri hedef alan neoliberal politikaların yeni yoksullar ve yeni güvencesizler üretirken AKP’nin siyasal yönelimlerinin de, muhalif kesimleri bir tür “güvencesizliğe” sürüklediği belirtildi. Metinde, siyasi iktidarın “genel seçimlerden aldığı çoğunluk iradesini, devlet ve toplum üzerinde tam bir tahakküm kurma gerekçesi ‘Güvencesiz istihdam olağanlaşıyor’ 12 Eylül 2010’da gerçekleştirilen anayasa referandumu sürecinde kamu emekçilerine “toplusözleşme düzeni getiriyoruz” denildiğine dikkat çekilen ortak metinde şöyle devam edildi: “Oysa gündeme getirilen 4688 sayılı yasadaki değişiklik ile bırakın özgür toplusözleşmeyi, kamu emekçilerinin grev hakkı bile engellendi. Özel istihdam büroları ile emekçiler köleleştirilmeye, torba yasa ile emek sömürüsü daha da arttırılarak emekçilerin sürgün edilmelerine ve güvencesizleştirilmelerine yasal kılıf uydurulmaya, ulusal istihdam stratejisi adı altında, 12 Eylülcülerin bile cesaret edemediği biçimde kıdem tazminatları kaldırılmaya, özel ve kamu alanı sermayeye peşkeş çekilmeye, emek değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. KHK’lerle kamu hizmetlerinin tasfiyesi/ticarileştirilmesi süreci tamamlanıp güvencesiz istihdam olağan hale getirilmektedir.” olarak kullanarak toplumu ve devleti kuşattığı; kendi medyasını, polisini, yargısını yaratarak herkesi dinleyen ve izleyen büyük bir gözaltı düzeni, kendisine biat eden bir toplumsal sistem oluşturmaya çalıştığı” kaydedildi. Kadrolaşma evresinin sonuna gelindiği AKP’nin bu “ustalık döneminde” artık bağımsız mahkemelerden, özgür medyadan söz etmenin de gittikçe güçleştiği savunulan metinde, “AKP’yi eleştirmenin artık bir ‘suç’ olduğu, polis dosyalarına da yansımaktadır. Dokunanın, itiraz edenin, konuşanın ‘yandığı’ bir tür korku rejiminin göstergesidir bunlar” denildi. Ortak metinde, “Bu gidişat doğrultusunda her geçen günün bir öncekini aratır nitelikte olduğu, insanın insanca yaşayabileceği alanın gittikçe daraldığı; güvencesizliğin, geleceksizliğin, işsizliğin, sefaletin, adaletsizliğin alabildiğine yaygınlaştığı” belirtildi. Ortak metinde şöyle denildi: “Bizler, sadece emek ve meslek örgütleri kimliğimizle değil, ülkesine ve halklarına karşı sorumluluk taşıyan örgütler olarak, bütün ötekileştirilenlerin, mağdurların, ezilenlerin, yoksulların, işsizlerin, işçilerin, kamu emekçilerinin, doktorların, mimarların, mühendislerin, aydınların, sanatçıların, kadınların, gençlerin, çevrecilerin, savaş karşıtlarının ‘Sokağın Meclisi’nde bir araya gelip seslerini duyuracakları kürsüyü 8 Ekim 2011 Cumartesi günü Ankara’da kuracağız.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle