19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 EK M 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 13 “Benden korkmakta haklısınız. Beni tanımıyorsunuz, adımı bilmiyorsunuz, ezelden beri var olduğumu, ebediyete kadar var olacağımı bilmiyorsunuz. Binlerce yıldır aranızda sizden biri gibi dolaştığımı bilmiyorsunuz. Beni tanımıyorsunuz, ama bu benden korkmadığınız anlamına gelmez. Korkularınıza hangi ismi verirseniz verin; karanlıktan korktuğunuz zaman da, hasta olmaktan korktuğunuz zaman da, sahip olduğunuz şeyleri yitirmekten korktuğunuz zaman da benden korkuyorsunuz. Bütün korkularınızın kaynağında daima ben varım. Ben ve benim her şeye hükmeden, karşı konulmaz kudretim. Beni uzakta tutabileceğinizi zannettiniz. Beni uzakta tutarak güvende olabileceğinizi zannettiniz. Buradayım. Sizi cezalandırmak için gelmedim. Size acıdığım veya şefkat duyduğum için gelmedim. Bencil ve kibirli tanrılarınıza yalvarmayın, onları yardıma çağırmayın. Sizi benden koruyamazlar. Tanrılarınız sizi yaratırken kendi kusurlarından, alçak yanlarından cömertçe sundular, ama ölümsüzlüğü kendilerine sakladılar. Onlar ölümü hiç tatmadan, ölümün gizemlerini anlamadan ölümsüzlüğe sahip oldular. Kaynağını bilmedikleri, anlamaya çalışmadıkları güçlere sahip oldular. Tanrılarınız size ihanet etti, siz bana ihanet ettiniz. Hiçbiriniz, kanunun koyduğu sınırların ötesindeki tehlikeyi göremediniz; size ait alanın dışına taştığınız zaman başınıza gelecek felaketleri göremediniz. Yaratıldığınız günden beri hem yaşadığınız kanundur o. Ve siz, artık bir gereklilik değilsiniz...” Yukardaki satırlar, sizi de benim gibi ürpertti mi, sevgili okurlarım? İnsanın insana ve bizzat soyunu kucaklayan doğaya yaptığı haksızlık, kapıldığı kibir, geliştirdiği bencillik ve acımasızlığın bir karşılığı olacağını düşünen herkese, ister istemez “işte o vakit” dedirten bu satırlar, Berrak Yurdakul’un ikinci romanı Altıncı Irk’tan* alıntıdır. Aklı, bilinci, vicdanı olan bireylere, varlığını bilmekten çok sezdikleri kutsal adaletin öfkeli yargısını ve intikam infazını çağrıştırır, kuşkusuz. Romanda, dünyaya ve yaşama, yani doğanın yasalarına ihanet eden beşinci ırkı yeryüzünden silmeye karar veren evrensel yargıcın adı, Gereklilik ve Zorunluluk Tanrıçası Ananke’dir. Çünkü insanlığı var da yok da edecek güce, ezelden ebede, elbette ki kadınlar sahiptir. Altıncı Irk, Batı edebiyatının iki temeli İlyada ve Odyssea’nın doğduğu topraklarda, bu destanların adeta üçüncü ayağı, doğal devamı gibi okunan çağdaş bir mitoloji yapıtı. Fantastik kurgusu ve yazım biçemi çok başarılı bir roman. Berrak Yurdakul, 1974 doğumlu genç bir yazar olmasına karşın olağanüstü bilgi birikimiyle, eğer yürüdüğü zor ve nankör yolda sebat ederse, yüzyıl sonra da okunacak, kalıcı eserler veriyor. Zekâsı ve kurgusuyla, sıra dışı, büyük bir yazar olmaya aday. *Derin Kitap/2011 “Siz, benim çocuklarım nasıl bu uğursuzluğun gölge altındaysanız, sizin çocu si klarınız da öyle incinecek.” SOFOKLES Altıncı Irk Fotoğraf: DAN EL COLAGROSS Çorbalamak omeros, aslında erkek değil, kadın olabilir mi? Üstelik soru, yeni değil: 1897’de Samuel Butler, “The Authoress of the Odyssey”, 1977’de Raymond Ruyer “Homere au feminin”, 2001’de Robert Graves “Homer’s Daughter” yapıtlarında ve son olarak akademisyen Andrew Dalby, 2006 yılında yayımlanan “Rediscovering Homer” başlıklı araştırmasında, en azından Odyssea destanının, İÖ yedinci yüzyılda Sicilya’da yaşamış bir kadın tarafından yazıldığını öne sürüyorlar. Köle anlamına gelen Homeros (erkek) sözcüğünün de aslında Homera (dişi) okunması gerektiğini söylüyorlar. Tarihte Homeros diye birinin yaşamadığını savunanlar bile var. Örneğin edebiyat tarihçisi Martin L.West, bu kişiliğin İS altıncı yüzyılda Homeros soyundan geldikleri iddiasıyla, destansı şiirlerini “ata mirası” diye okuyan Atinalı bilgeler tarafından uydurulduğunu iddia ediyor. Eğer bu varsayımlar doğruysa, Berrak Yurdakul’un da aynı coğrafyada Homera geleneğini sürdürmesi şaşırtıcı sayılmamalıdır. H N O K T A S I Başlığı okur okumaz, “Bu da ne demek” diye sormuş olabilirsiniz, haklısınız. Böyle bir edim dilimizde yok; daha doğrusu var da uygun bir sözcükle henüz adlandırılmamış. Türk Dil Kurumu “çorba” yemeğini, “sebze, tahıl, et vb. ile hazırlanan sıcak, sulu içecek” diye tarif ediyor. Bence bu tarif pek doğru değil, çünkü soğuk olarak sunulan “yoğurt”, “kuşkonmaz” ya da yoğurt, haşlanmış nohut, yeşil mercimek, pirinç, dereotu, nane, zeytinyağı ve bir tutam tuz ilavesiyle hazırlanan “nohutmercimek” gibi çorbalar olduğunu biliyoruz. Fakat konumuz mutfak sanatı değil. Çorba sözcüğünün bir de mecazi/değişmeceli karşılığı var; “içinden çıkılmaz durum” anlamında kullanılıyor. Sözgelimi, “işler çorbaya döndü” dendiğinde ne demek istendiğini anlıyoruz. O halde, “işleri içinden çıkılmaz duruma getirmek”, “çorbaya çevirmek” edimi niçin “çorbalamak” olarak tanımlanmasın? AKP iktidarının siyasal stratejisinin temel yönteminin gerekli gördüğü durumlarda işleri içinden çıkılmazlaştırmak olduğunu artık biliyoruz. Örneğin, BDP uzunca bir boykot süresinden sonra TBMM’ye dönmek, yemin ederek yasama görevine başlamak istencini dile getiriyor. Böyle durumlarda Başbakan’ın derhal bir şeyler yapması, olaya damgasını vurması gerekiyor. “Terörle mücadele, siyasal temsilcilerle müzakere” diye bir slogan ortaya atıyor. Sloganın ilk bakışta eleştirilecek bir yanı yok! “Doğru söylüyor” diyorsunuz. Ne var ki kazın ayağı öyle değil; “PKK’nin şehir yapılanması” olduğu söylenen fakat yargı tarafından kanıtlanmamış, belki de kanıtlanamayacak olan KCK davası kapsamında yaklaşık 2 bin 600 kişi tutuklanmış, iki gün önce İstanbul’da olduğu gibi gözaltılar bütün hızıyla sürüyor; iki günde gözaltına alınanların sayısı İstanbul’da 93, Diyarbakır’da 30. Bu insanların büyük çoğunluğu ya BDP üyesi ya da BDP’ye yakın siyasal kişilikler. Aralarında altı milletvekili, çok sayıda belediye başkanı, il genel meclisi üyesi gibi Kürt siyasal/demokratik hareketinin seçilmiş temsilcisi ve belediye bürokratı var. Bu tutuklamaların Başbakan’ın sözünü ettiği müzakere sürecinde Kürt tarafını güçten düşürdüğü/düşüreceği kesin. Öte yandan Başbakan “terörle mücadele” derken, “terörle müzakere” olasılığını da dışlamıyor, daha önce gerçekleştirildiği gibi “müzakereler yeniden başlayabilir”, “Görüşmeler gerektiğinde tabii ki olur. MİT niye var? Bunun için var. Gerekirse git arkadaş gerekeni yap deriz” diyor. Görüldüğü gibi iktidar işleri içinden çıkılmaz duruma getirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Ne doğrudur, ne yanlıştır, içinden çıkamıyorsunuz. Gündemde anayasa değişikliği var. TBMM’deki tüm muhalefet partileri anayasa değişikliğine olumlu bakıyorlar, hükümete destek vereceklerini açıklıyorlar. Öyleyse iktidarın derhal bir müdahalede bulunması, muhalefeti itibarsızlaştırması için gerekli adımları atması gerekiyor! Başbakan, “Dünyada Türkiye’de de faaliyet gösteren öyle vakıflar var ki. Bunlardan çok rahatsızım. Bir Alman vakfı var. CHP ve BDP’li belediyelerle çalışıyor. Onlarla kredi sözleşmesi yapıyor. Bu tabii vakıf adı altında aslında bir fon. Sözleşmeyi yaparken de şu müteahhit firmaya vereceksiniz diye şart koşuyor. Bu ilginç. Ama tabii teknik takipte ortaya çıkan bazı noktalar var. Almanlara zaman zaman bu konudaki rahatsızlığımızı dile getirdik. Bir sonuç alamadık. Ama rahatsız olduğumu söyleyebilirim” diye bir açıklama yapıyor. Yandaş basın durur mu, hemen konunun üzerine atlıyor. Konu kamuoyuna, “Muhalefet partileri Alman vakıfları aracılığıyla PKK’ye para aktarıyor” sözleriyle yansıtılıyor. “Vay alçaklar, vay vatan hainleri” temelinde belden aşağı bir tartışma başlıyor. Ardından CHP’li Kadıköy Belediyesi’nde polis bir operasyon başlatıyor, 18 kişi gözaltına alınıyor. Sokaktaki insan Başbakan’ın sözleriyle bu operasyon arasında bir ilişki kurmaya çabalıyor. Aslında aralarında ne bir ilişki, ne bir ilgi var. CHP de, BDP de “Başbakan’ın suçlamasının aslı astarı yok!” diye açıklama üstüne açıklama yapıyorlar. Fakat çamur atılmış, izi kalmış bir kez. Başarılı bir “çorbalama” daha, öyle değil mi? tanrılarınız, hem de siz, aynı evrensel yasanın kölelerisiniz. Dünyanın ölüme doğru gittiğini mi zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Ölüme doğru giden yalnızca sizsiniz. Dünyanın devinimi anlamsız değildir; bir amaca yönelmiştir ve bu devinimi yöneten yasalar vardır. Tohum çiçek açmak zorundadır, çünkü zaten çiçeği içinde barındırır. Yasayı koruyan, işlemesini sağlayan görevliler vardır. Yasanın elinde, yapmak zorunda olduğu şeyleri gerçekleştirebilmesi için kullandığı araçlar vardır. Sizin ‘şans’ dediğiniz şey, benim elimdeki araçlardan biridir. Sizin ‘tesadüf’ dediğiniz şey, benim elimdeki araçlardan biridir. Dünyanın kaderi, yasanın kurduğu bağları göremediğiniz için ‘raslantı’ deyip geçtiğiniz etkileri ve tepkileri nöbetçisiz bırakmayacak kadar kıymetlidir. Buradayım. Sizi her taraftan pusuya düşürmek için; var olduğunu bildiğiniz ve bilmediğiniz bütün yönlerden kuşatmak için geldim. Yazgınız kesinleşti artık; hiçbir zaman kavrayamadığınız, saygı duymadığınız ve içine katılamadığınız yaşamın önünden çekilmeniz gerekli. Gereklilik kanununun ne olduğunu soruyorsunuz. Evreni ayakta tutan güçtür o, benim irademdir. Buyruğu altında K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ [email protected] Anayasada ‘Değişmez’lerimiz Cumhurbaşkanı Gül yasama yılını açarken yeni anayasaya ağırlık verdi… “Değişmez” ve değiştirilmesi “teklif dahi edilemez” maddelerini gözeten konuşmasına da malum tepkiler yükseliverdi... Çünkü kimilerine göre demokratlığın gereği, cumhuriyetimizin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti “olmaması”nı isteyebilmek! Yani laiklikle bütünleşen çağdaş, demokratik sosyal hakları ve bunları koruyan hukuku yok etmek de demokrasi sayılıyor! Böylelerine “Allah akıl fikir versin” demekten başka çare de kalmıyor.. 12 Eylül Anayasası’nı neden Türkiye’ye yakıştırmıyoruz? Birincisi düzmece değil, gerçek bir “faşist darbe”nin ürükabulü şartıyla… Çünkü hükümetlerin “çevre, kent ve toplum yararı”na olmayan uygulamalarını önlemek için açtığımız davaları, anayasanın örneklerini vereceğim maddeleri sayesinde kazanıyoruz. Örneğin madde 11’deki “Kanunlar anayasaya aykırı olamaz” hükmüne sakın dokunulmasın. Bu madde sayesinde kıyı yağmasından tarih tahribatına kadar birçok doğa ve kent düşmanı düzenleme iptal edildi; rantçılar kaybetti, Türkiye kazandı. 35’inci maddedeki “mülkiyet hakkı toplum yararına sınırlanabilir” hükmü ise şehirciliğin güvencesidir. Aksi halde yapı yoğunlukları arsa sahibi yerine kentin çıkarına belirlenemezdi.. “Kıyılardan yararlanma”ya ait 43’üncü maddedeki “öncelikle kamu yararı ve toplum çıkarı gözetilir” koşulu ile 45’inci maddedeki “devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemekle görevlidir” hükümleri de değişmesi teklif bile edilmeyecek maddeler… Aksi halde henüz betonlaşmayan kıyılarımızı ve hâlâ işgal edil(e)memiş tarım alanlarımızı da hemen kaybederiz… “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların ödevidir” diyen 56’ncı; “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlar” diyen 63’üncü maddeler de yüz akımızdır; uygulanmasını sağlayacak hükümlerle donatılmalıdır. Hele “Konut Hakkı”yla ilgili olan 57’nci maddedeki “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır” hükmündeki “şehrin özellikleri”ne dayalı bir “planlama” koşulu, evrensel övgülere neden olmuştur. Bunun da yaşama geçebilmesi için aynı koşulun tam tersini simgeleyen TOKİ vb. uygulamalara engel olabilecek hükümler gerekiyor. Örnekleri çoğaltmaya yerimiz yok; gerek de yok... ancak anayasanın değişmezleri arasına ülkenin yağmalanmasına karşı hükümleri de katabilirsek, işte o zaman çağdaş ve kimlikli Türkiye’yi yaratabiliriz.. Faşizmin anayasası Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY nü... Arkasında nice ölümler, işkenceler, hukuk dışı sorgulama ve eziyetler olan ve topluma adeta zorla oy verdirilen bir anayasa... Oktay Akbal 1982’deki halkoylamasından önce “Ben hayır diyeceğim” diye yazdığı için ceza yemedi mi? Yüzde 90 “evet”, böylesi bir ortamda ve “oy”un “rengi”ni gösteren “şeffaf zarf”larla elde edilmişti? İkincisi, anayasadaki olumlu maddelere, “ancak” denilerek “faşist niyet”lerin eklenmesi… Sayısız toplumsal dava, o “ancak”lı ilavelerle yitirildi. Birçok madde de zaten dünyanın hayran kaldığı 61 Anayasası’ndaki maddelerin “tersi” eklemelerle düzenlenmişti. HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] okunulmaması gerekenler Şimdi denebilir ki 12 Eylül Anayasası “ekleme” hükümlerden arındırılsa, 61 Anayasası’na yakın bir düzenleme elde edilebilir. Bu yorum çok da yanlış sayılmaz ama bizim de “değişmez” ve “değiştirilmesi önerilemez” maddelerimizin D 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya’nın 1 Akseki ilçesinde bir mağara. 2 2/ Buğday, no 3 hut, fasulye ve 4 çeşitli yemiş5 lerle yapılan bir tatlı... Olağanı 6 aşan, büyüklü 7 ğü olan. 3/ 8 “Söz ola ağulu aşı bal ile 9 ede bir söz” (Yunus 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Emre)...Yakıt olarak 1 ĞÜ Z E Ş T E D kullanılan kurutulmuş 2 U V A L A S K İ sığır tersi. 4/ Çit, per3B E R A Y A A V de... Saz, kamış. 5/ 4A Z A A K İ K A Gondola benzeyen 5R R O K O K O bir kayık. 6/ İnsanın 6 İ L M N A F E var olabilmesi için 7 A B A N T O R doğayı değiştirmesi 8A L A C A A N İ ve doğayı değiştirirken kendini de de 9 P A R A L İ T İ K ğiştirmesi süreci... Tavlada “üç” sayısı. 7/ Ateş... Büyük ve derin karavana. 8/ “Bizde böyledir/Güzeli oynatirlar/Çirkini söyletirler” (Türkü)... Bir iskambil oyunu. 9/ Bir çeşit parlak ipekli kumaş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Diyarbakır ilinde, 9500 yıl öncesine tarihlenen arkeolojik bir alan... İskambilde bir kâğıt. 2/ Eskiden harman ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi... Bir konser için sahneyi kuran ve gerekli malzemeleri sağlayan kişi. 3/ Eski Türklerde ölüler için yapılan tören... Baba. 4/ Şarkı, türkü... Engel... Bir cetvel türü. 5/ Güzel söz söyleme sanatı. 6/ Günlük yaşama ait küçük ve geçici belgeleri toplama şeklindeki koleksiyonculuk. 7/ Düzen... Bir şeyi kabul etmeyerek geri çevirme. 8/ Sakarya iline özgü bir tür tatlı...Mantık. 9/ Yapma, etme... İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle