23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA DİZİ Turgut Özal, Kürt liderlerinin temsilcileriyle görüşmelerin başladığını uçakta açıklıyor 9 IŞIL ÖZGENTÜRK Kürt sorununda ilk denemeler Moskova yolunda uçakta Cumhurbaşkanı Özal’ın yaptığı açıklamalar gündeme bomba gibi düşüyor. Bir Çift Pembe Papuç dosya odalarında Kameralar Yargıtay’ındosya yan yanauykuya dolaşıyor. Binlerce sıralanmış, her birinde bir insanın kaderi dalmış. Sonra dosyalar yetmemiş, çuvallar odaya yığılmış, milyona yakın dosya bekliyor. Her şey bir bilim kurgu filmini anımsatıyor, bekleyen dosyalar. Halaylar çekiliyor, tekbir sesleri arasında her birinin birer katil olduğu yerel mahkemelerce tescillenmiş Hizbullah militanları birer birer salınıyorlar. On yıl önceki görüntüler televizyonlarda, domuz bağıyla öldürülen insanlar, videolar ve dehşet içindeki mağdur aileleri. Mafya liderleri hiç istiflerini bozmadan, tam bir mafya raconuyla siyah paltoları üstlerinde hapishane kapısından çıkıp, siyah camlı arabalarına biniyorlar, arkalarında dev bir araba konvoyu. Hiçbir söz, hiçbir mazeret bu ancak bir bilim kurgu filmine yakışacak görüntüleri insanların belleklerinden silemez. Sekiz yıldır iktidarda olan bir partinin, adalette reform yapacağız iddiasıyla referandum yapan bir partinin ülkeyi sürüklediği bir kaos bu. Avukatlar feryat figan: “Bir belgenin Adli Tıptan gelmesi bir yılı alıyor, dünyanın neresinde böyle yavaş işleyen bir Adli Tıp kurumu var?” Ama Türkiye’de var. Çünkü kadrolar yetersiz. Çünkü her şey iş bilmeyen insanlara havale edildi. Hâkimler gerek işgücü gerek ideolojik nedenlerle öylesine mekanik kararlar vermeye başladılar ki, hukukun asıl felsefesi olan insan hakları rafa kalktı. Öyle ki pankart astı diye iki çocuk hâlâ içerde, neredeyse sekiz ay oluyor. Hâkimlerin onların hayatlarını düşünecek durumu kalmadı. Onlar birer dosya. Oysa her insan suçlu bulunmadığı ana kadar insan hakları açısından koruma altındadır. Hâkimlerimiz bunu unuttular. Bu arada bilim kurgu filmi görüntüleri arasına inanılmaz olayların görüntüleri de karışıyor. AKP’li Mardin kadın milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey alfernatif yılbaşı kutlamasında dükkânlarını süsledikleri için esnafa çıkıştığı, “özümüzü yitiriyoruz” dediği Mardin’in köylerini Faslı kumalar bastı. Olay şöyle gelişiyor; bir gün köye bir internet kafe açılıyor ve buradan okuma yazma bilmeyen bir yurttaşımız Fas’tan bir kadınla kamera aracılığıyla görüşüyor ve onun memleketine gelmesini istiyor, kuma olacağını söylüyor. Fiyat 2000 dolar, oysa bir Türk kuma için 20.000 TL ödeniyor. Hop, Faslı kadın çıkıp geliyor; haydaa, bunu gören başkaları da internete gidip Faslı kuma peşine düşüyorlar. Şimdi Mardin’in köylerini Faslı kumalar basmış durumda. Tabii AKP’li kadın milletvekilinin bu konuda söyleyecek bir sözü var mı bilmiyorum. Özümüze dönüyoruz. Bütün bunlar olurken, öğrencinin birinin bir tez filmi olarak porno film çekmesi, ülkenin en özgürlükçü üniversitesi Bilgi’yi son derece rahatsız ediyor ve jürideki üç öğretim görevlisinin işine son veriliyor, üstelik suç duyurusu yapılıyor. Ve bu üniversitenin çok özgürlükçü öğretim üyelerinden tık yok, sadece Ali Nesin dışında... Bu arada Güneydoğu’da bir köyde, bir kız çocuğu kendisine verilen bir çift pembe ayakkabıyı büyük bir sevinçle giyip okula gidiyor ve nişanlandığını söylüyor. Nişanlısı 30 yaşlarında bir adam, kız ne olduğunun bile farkında değil; öğretmen harekete geçiyor, kızın babasını ikna etmeye çalışıyor ama olmuyor, baba kızın kemik yaşının yetişkin olduğunu söylüyor ve kız çocuğu bir çift pembe ayakkabıyla evlenme hazırlıklarına başlıyor. Pembe ayakkabılar öylece duruyor. Kâbus gibi bir yazı değil mi? Ama bu ileri demokrasinin henüz başlangıcındayız, daha büyük depremlere, kaoslara hazır olmamız gerek. Bu kadar travma ile yaşamayı nasıl başarıyoruz, o ise ayrı bir soru. Bağışıklık sistemimiz ya tümden çökmüş ya da çok güçlü, ben işin içinden çıkamadım. [email protected] C umhurbaşkanı Moskova’ya resmi bir ziyaret yapıyor. Beraberindeki gazeteciler heyetinde Hasan Cemal de var. Hasan, Moskova’dan şu haberi geçiyor: Kürt örgütleri ile ilişki… Bomba, Özal’ı Moskova’ya götüren uçakta patlıyor. Hasan Cemal, Moskova’dan şu haberi geçiyor: “Cumhurbaşkanı Özal, Moskova yolunda gizlice Ankara’ya gelen Talabani ve Barzani’nin temsilcisi (Dizari) ile Dışişleri ve MİT elemanlarının görüştüğünü açıkladı.” Soru: “Celal Talabani’yi Ankara’ya davet etmişsiniz, doğru mu?” T.Ö.: “Ne o yani, görüş meyelim mi?” Soru: “Hayır, soru o amaçla sorulmuyor.” T.Ö.: “Yanlış mı olur konuşmamız? Bu konuda herkes konuşuyor onlarla. Ben diyorum ki, Amerika konuşuyor, İngilizler konuşuyor, Fransızlar konuşuyor. Onları şöyle böyle yönlendiri yorlar.” Soru: “Siz de konuşacak mısınız?” T.Ö.: “(Gülerek) Konuştuk bile.” Soru: “Ne zaman, siz mi görüştünüz?” T.Ö.: “Geçen hafta. Hayır, ben görüşmedim. MİT ve Dışişleri bürokratları.” (11 Mart 1991) Ve Talabani devreye giriyor (13 Mart 1991) alabani, Ankara’dan “Siyasal destek sözü aldığını,” PKK konusunda “anlaşamadıklarını” açıklıyor. Bir aşiret reisi, bir devlet başkanı gibi konuşuyor. Oysa Türkiye iki Kürt aşiretine el uzatırken; “Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve Irak’ın tek devlet olarak varlığının devamına yönelik bir tehdit oluşturmamaları koşuluyla Talabani ile Barzani’ye ‘destek ve sempati’ mesajı veriyor.” Resmi görüş bu. Talabani, ilk ‘temastan’ sonra, sürekli olarak Türkiye’ye karşı; PKK ile Apo’ya ‘sempati’den de öteye ‘işbirliği içinde’ bir tutum izliyor. 17 Kasım 1997’de çağrı üzerine Van’a giden gazeteciler topluluğuna Genelkurmay yetkililerinin verdiği brifingde PKK ile yapılan mücadele özetlenirken şöyle bir değerlendirme yapıldı: “PKK, 1984 Ağustosu’nda Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla eyleme başlamıştı. 1987’de tasfiye aşamasına gelindi. Ancak sıkıyönetimden olağanüstü hale geçiş, tasfiyenin tamamlanmasına engel oldu. 1990’da yine tasfiye aşamasına gelindi. Bu kez Körfez krizi olumsuz etki yaptı. 1992’de birinci Kuzey Irak harekâtı sırasında PKK’yi ‘imhadan’ Talabani kurtardı.” Türkiye’nin dışında; İngilizlere, Amerikalılara çalışan Talabani, Türkiye’ye gelip gidiyor, aldığı bilgileri bir Apo ajanı gibi PKK’ye aktarıyordu. Bu arada yüzlerce masum insan öldürülüyor, güvenlik güçleri şehit ediliyor. Aramızda gezen, TC Cumhurbaşkanı’nın iltifatına mazhar olan Türk düşmanı Kürt aşiret reisi işte böyle bir insan. Özal’ın temas kurulmasına olanak tanıdığı insan, katillerle işbirliği yapan bir Türk düşmanı. Türkiye, Talabani’nin gerçek yüzünü ancak son yıllarda görebildi ve ilişkiyi kesti. Zaten Talabani de artık gerçek yüzünü göstermişti. PKK ile İran ile ‘dostluk ilişkileri’ içindeydi. T İç politika hareketleniyor SORUN ABD’DE TARTIŞILIYOR ki Talabani” yani ikiyüzlü Talabani’ye ait bilgiler Amerikan basınında... Irak muhalefetinin ünlü ismi Kürt lideri ve belki de gelecekte Irak’ta iktidar koltuğunda göreceğimiz Celal Talabani, “Sayın Özal’ın başlattığı süreç ilerler ve gelişirse Türkiye; sadece Irak’takiler değil aynı zamanda İran ve Suriye’dekiler de dahil olmak üzere Ortadoğu’daki 2025 milyon Kürtün hayranlığını ve desteğini elde edecektir,” diyor. Talabani, Türkiye’de Özal’a böyle pompalanıyor. Amma... Tam tamına aynı gün aynı Talabani’nin Amerikan Kongresi’nde katıldığı bir toplantıdaki sözleri Washington’dan Ankara’ya yansıyor: “Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Irak’ta Araplar, Kürtler ve Türkmenler arasında bir konfederasyon kurulmasını savunuyor. Irak’taki yarım milyon Türkmen için konfederasyon savunulurken Türkiye’deki Kürtlerin sayısının 15 milyon olduğu dikkate alınırsa bizim de Türkiye’de Türkler ve Kürtler arasında konfederasyon isteme hakkımız doğmaz mı? Türk Cumhurbaşkanı bu konfederasyon modelini Türkiye için de uygulamayı düşünmelidir.” İşte, adam bu, Talabani bu! Üstelik, daha başka bir gerçeği öğreniyor Türk kamuoyu. Körfez krizi sırasında Talabani Amerika’da. Washington, ‘bizi kızdırmamak, tedirgin etmemek için’ Talabani’nin ziyaretiyle ilgili resmi soruları “Haberimiz yok” diye karşılıyor. Özal’ın Alman Frankfurter Allgemeine’ye verdiği demeç Kürt sorununda yeni dalgalanmalar yapıyor: Alman gazeteye, “Irak’ta Kürt devletinin kurulmasının Türkiye’ye tehlike yaratacağını “İ zal, Kürt aşiretleri ile konuşmaktan çekinmiyor Türkiye, Özal’ın attığı adımlarla Kuzey Irak Kürt aşiretlerine “resmen ‘muhatap’ oluyor.” Özal’a göre, “Kürt aşiret reisleriyle konuşmakta çekinilecek bir şey yok. Netice itibarıyla bunlar, vaktiyle bize düşman olan insanlar değil. Dost olmamız lazım.” Oysa, bir gerçek sırıtıyor: Kürt aşiretleri, Irak yönetimine karşı savaşıyorlar. Saddam’a kim karşı çıkıyor ve savaşıyorsa, onlar Batı’nın gözbebeği. ABD yönetimi, Özal’ın davranışını genel olarak ‘olumlu’ buluyor. Ama muhalefet bir gerçeğivurguluyor: “Özal’ın girişimleri ABD’de hazırlanan senaryoların bir parçasıdır!” Ve: Özal, Moskova’dan döndükten birkaç gün sonra ABD’ye gidiyor. Ö sanmıyorum” diyor. Tabii bir sonuç: Paris Kürt Enstitüsü sözcüsü Shewki, “Özal eğer Irak’ta bir Kürt devletine ‘evet’ diyorsa, neden Türkiye’de de bir Kürt devleti kurulmasın?” diye bir demeç veriyor. Öte yanıyla Amerikalıların Talabani’yi ABD’de konuk etmelerinden sonra çıkan tartışmada, “Resmi bir ziyaret yapmadı, hükümetle görüşmedi” yolunda mazeret bulmaları da mide bulandırıyor. Türkiye’de yeni bir irdeleme giderek güçleniyor. Uluslararası Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması için ‘fiilen rol oynadığı’ yaygınlaşıyor. Öyle ki Kuzey Irak’ta otonom bir Kürt devletinin kurulması isteklerini de aşarak, doğrudan Türkiye sınırları içinde bir Kürt devletinin ‘vücut bulmasına’ yönelen istekler, uluslararası zeminlerde güçleniyor. Hükümet başkanının, iki Kürt aşiretiyle görüşmesinden iki hafta sonra ANAP grup toplantısında verdiği izahat, “Kürt liderleriyle ‘savaştan sonra Irak’taki karışıklığın boyutlarını tespit’ edebilmek” noktasında toplanıyor. (19 Mart 1991) “Kendileri” diyor Başbakan Akbulut: “Kürt devleti kurmayı amaçlamadıklarını, PKK ile ilişkileri olmadığını söylediler. Biz devlet olarak herhangi bir taahhütte bulunmadık.” Akbulut, o konuşmada Türkiye’nin değişmez, ödün vermez politikasını açıklıyor: “Türk devleti üniter bir devlettir.” C MY B C MY B YARIN: IRAK KÜRTLER PETROLDEN YÜZDE 50 PAY ST YOR ürt sorunu, Türkiye’nin belli başlı sorunu. Ankara kaynıyor. Muhalefet ayakta. Türkiye’nin bütünlüğünde duyarlı olan aydınlar, yazarlar, çizerler... Özal’ın ne yapmak istediğini araştırıp duruyorlar. Demirel, “Gizli görüşmelerde neler konuşulduğunu” soruyor Özal’a: “Açıkla, açıkla!” diye sesleniyor. Erdal İnönü, Özal’ın artık “Devlet tanımaz, devleti yok sayar bir duruma geldiğini” söylüyor. Ne ki, Özal, içerdeki Kürt sorununa ‘çözüm arayan,’ Kürtçe konuşmaktan etnik bağımsızlığa kadar ‘istekleri’ olan kesimlerin desteği altında. Basının önemli bölümünden de güç alıyor. Demirel, dayanamıyor: “Eğri oturup doğru konuşalım. Yani iş Türkiye’yi parçalamaya mı kaldı? Bir bütün Türkiye kime batıyor?” diyor. Tabii, ‘kime batıyor’ derken isim vermiyor. ANAP’ta genel başkan adayı Hasan Celal Güzel, ‘sabık liderine’ bindiriyor: “Milletin mukadderatı ve geleceğiyle ilgili konuda TBMM ve hükümeti devre dışı bırakarak ‘tek kimsenin tehlikeli arayışlar içine girmesini’ kabul edemeyiz.” Daha komik bir olay geliyor gündeme: Hasan Celal Güzel, Türkiye’nin yitirdiği olanakları anımsatırken Başbakan Yıldırım Akbulut’un, “Kürtlerle görüşmeleri MİT’ten, hem de birkaç gün sonra öğrendiğini” söylüyor ve bu haber gazetelerde yer alıyor. Devlet Bakanı Vehbi Dinçerler’in doğru ‘teşhis’i: “Federasyon fikri ima edilmek isteniliyor.” Soruyorum Dinçerler’e; Başbakan’ın kabinede açıklama yapmadığını söylüyor. Körfez krizi boyunca Ankara’nın eşiğini aşındıran dostlarımızdan gelen işaretler ise iç karartıcı. Hiç beklemediğimiz ve asla istemediğimiz bir oluşuma yeşil ışık yakar cinsten. İngiliz Dışişleri Bakanı Douglas Hurd; “Savaş sonrası bir düzenleme gereği olarak İngiltere, Irak Kürtlerinin ‘özerk bir yönetim biçimine kavuşmasını’ desteklemektedir” diyor. Kuzey Irak’ta savaş. Kürtler, Bağdat’ı zorluyormuş. Saddam’ı düşüreceklermiş. Musul’un Kürtlerin eline geçtiğine, savaşın güney sınırlarımızda, Habur Kapısı yakınlarında sürüp gittiğine değinen haberler geliyor. Uluslararası platformlarda yeni arayışlar, Türkiye üzerine yeni baskı planları... Stockholm’de ‘Uluslararası Kürt Konferansı’ toplanıyor ve sonuç bildirisi; “Kürtlere kültürel özerklik” sloganı ile sonuçlanıyor. Ama bu slogan Türkiye’de büyük destek görüyor. Devlet politikasına dönüşüyor demeyelim, ama hükümet ve tabii Özal tarafından benimsenen bir içerik alıyor. Anayasada ve yasalardaki değişiklik bir paket halinde hükümet tarafından ele alınıyor. Kürtçe konuşma yasağını kaldıran yasa taslağı Bakanlar Kurulu’na geliyor. 141, 142, 163. maddeler ile birlikte... O günlerden sonra Türkiye’de yoğunlaşan konu, daha doğrusu sorun: Kürt ‘realitesi.’ K Rock’n Roll’un kralı stanbul’daydı... İstanbul Haber Servisi Rock’n Roll müziğinin efsanevi ismi Elvis Presley’nin 76. doğum günü (8 Ocak 1935) İstanbul’da kutlandı. Sanatçının Türkiye’deki resmi hayran topluluğu “Elvis is in İstanbul now” tarafından Olimpia Event Hall’da düzenlenen geceye, çok sayıda Elvis Presley hayranı katıldı. Gecede Yeditepe Üniversitesi’ndeki hayranlarının hazırladığı, çalışmaları süren “Presley Efekti” isimli belgesel filmin bir bölümü de gösterildi. Etkinlikte Presley’nin şarkılarına, farklı yaş gruplarından çok sayıda hayranı dans ederek eşlik etti. (Fotoğraf: AA)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle