18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 2011 / SAYI 1294 9 Sesimi duyan var mı? ESRA AÇIKGÖZ T edirgin. Anlatmak, tekrar o anları yaşamak demek çünkü. O geceyi geçip üç yıllık mücadelesini dile dökmek istediği öyle belli ki. Kayıt cihazını açıp, “Sen istediğin yerden başla anlatmaya, ben arada soru sorarım” dediğimde az da olsa rahatlıyor. Üç yıl önce uğradığı toplu tecavüzü konuşacağız, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan EğitimSen’e, nsan Hakları Komisyonları’na kadar yaptığı başvuruları, eli boş dönmesini, ama hakkını aramaya devam etmesini... Adını yazmayacağım. Dilerseniz ona sadece “kadın” diyelim. Her dört kadından birinin hayatı boyunca en az bir defa tecavüze ya da cinsel istismara maruz kaldığı düşünülürse isme gerek de yok. “2007 Haziranı’nda Fethiye’deki Gebeler köyü kaplıcasına gitmiştim. Tanıdığım ve tanımadığım kişilerce tecavüze uğradım. Sayısını bilemiyorum. Ancak tanıdığım, yüzünü gördüğüm kişiler vardı, sekiz kişiyi bildirdim. kisi resim öğretmenimdi. kisi de ressam. Saldırganlardan birinin 18’inden küçük iki oğlu da vardı. Bence tecavüz ettikleri ilk kadın değilim, bunu bir ritüel olarak gerçekleştirdiklerini düşünüyorum. Başkaları da varsa onlar da ortaya çıkıp, konuşurlar umarım”. Bir çırpıda döküyor dillendirebileceği kadarını. Bunları hatırlaması altı ayını alıyor. Nedeni, travmatik amnezi ancak bunu da sonradan öğreniyor. Her şey bölük pörçük, kesik kesik... Üzerine abanmış bir adam görüntüsü düşüyor önce. Öyle rahatsız edici, canı öyle yanıyor ki... Gerçek mi? Kabul etmesi de yaşaması kadar zor. Bir avukata gidip, akıl danışıyor. Mor Çatı’ya yönlendiriyor avukat. yi ki öyle yapıyor, iyi ki Mor Çatı var, diyor anlatırken. Mor Çatı, gönüllü bir psikoloğa ve psikiyatra Üç yıl önce yönlendiriyor. Onların yardımıyla Fethiye’de 21 günde kare kare tamamlıyor tecavüze uğradı, yaşadıklarını. Her anı biraz daha acıtıyor, yeniden unutmamak o günden beri için çabalaması da cabası. Bu de hukuk yüzden krizler geçiriyor, nefes alamıyor, yaşamakta zorlanıyor. mücadelesi Doktorun önerisiyle hatırladığını veriyor. Her yazmaya başlıyor. Bunlardan yararlanıp ifadesini oluşturuyor başvurduğu avukatları, Fethiye’nin yolunu kapıda erkek tutuyorlar. “Burada kızlar da çok rahat davranıyor” laflarının, egemen üç günlük oyalamanın ardından sistemin savcı ifadesini alıyor, Muğla Adli Tıp’a yolluyor. Gittiği her yerde saldırganlığıyla erkek egemen sistemin hoyrat karşılandı, tavrıyla karşılaşıyor. ki yıldır süren kanamaları nedeniyle yılmadı. lk gördüğü tedavinin jinekolojik duruşması, 26 raporunu, travmatik amnezi raporunu uzatıyor adli tıpçıya. Ocak’ta. Sadece “Herhangi bir psikolojik o değil, kadın rahatsızlık yaşamadığıma dair raporu yazdı, kendisi psikolog örgütleri de değil. Oraya yollanmam bile adalet istiyor. komikti. Tecavüzün üzerinden aylar geçmiş” diyor, kızgın. Yer tespiti için Gebeler köyüne yollanıyor. Yeri buluyor, kişileri tespit ediyor, “Budur” diyor kimiyle yüz yüze gelerek. O da bir şey mi? Saldırganlardan biriyle aynı araçta karakola yollanıyor! Aralarında 18 yaşından küçükler olduğu için ifade alınırken itiraz ediyor kadının avukatları, “Çocukların ifadelerini burada almayın, suç işliyorsunuz”. fadeler alındıktan sonra sanıkları serbest bırakıyor karakol komutanı, avukatların itirazına yanıtı basit: “ nsan hakları deyip, bizim elimizi bağlıyorsunuz!” Bunlara rağmen hakkını aramaya devam ediyor. stanbul Adli Tıp’a gönderiliyor. 20 sayfalık “Travma sonrası ağır stres bozukluğu adı verilen ağır nevroz hali tespit edilmiştir” diye rapor verince az da olsa rahatlıyor, dava açılacak diye, ama açılmıyor. Avukat, sanıkların ev ve işyerinde arama yapılmasını istiyor. Çünkü saldırı sırasında kamera kullandıklarını hatırlıyor kadın. Ama kabul edilmiyor. O gün orada kimlerin olduğuna dair baz kötüye kullanmaktan suç duyurusunda bulunuyor, dikkate alınmıyor. A HM’ye başvuruyor. Kabul ediliyor başvurusu. Bunca hayal kırıklığına, her kapıdan eli boş dönmesine, haksızlığa rağmen mücadeleye devam ediyor. Niye ve nasıl mı, bu enerjiyi, gücü nereden mi buluyor? “Bu kabul edilebilir bir şey değildi ki, nasıl bırakayım... Bir grup insan örgütlüyor, planlıyor, bana böyle bir şey yapıyor, şikâyet ediyorum, gözümün içine baka baka yalan söylüyorlar, birileri onları koruyor. Taciz ve Tecavüz’e Son nisiyatifi’nin dayanışma ağı var; Cinsel Tacize Maruz Kalmış Kadınlarla Dayanışma Ağı. Bana en çok güç veren onlardı. Onlardan aldığım gücü hiçbir yerden, kimseden alamadım. Şiddet üzerine okumaya başladım. Suç bende değil, biliyorum. Hiçbir şey böyle bir cezayı hak etmez. Psikoloğumun da çok yardımı oldu”. Muğla nsan Hakları Kurulu’na başvuru yapıyor, kuruldan eksik soruşturma yapıldığı raporu çıkıyor. O da Ceza şleri Dairesi savcının kararını ADNAN B NYAZAR Beynini boğazına satanlar ir toplumun özgürlük ölçüsü nedir? Özgürlüğün, toplumu oluşturan bireylerin bilgiyle donatılmasından başka ölçüsü yoktur! Çünkü bilgi yoksunu kitleler, yolunu yordamını yitirmiş kuru kalabalıktır, bilinçsiz insan yığınağıdır... Tiziano Terzani, bilgisiz yurttaşların ne ölçüde özgür olduklarına Atlı Karıncada Bir Tur Daha adlı kitabında değiniyor: “Bilgisiz bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse bile hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz!” Seçimine aklıyla karar veremeyen insanın özgürlük sandığı, tapınmadır, biattır. Öyle bireyler hep özgür oldukları yanılgısı içindedirler. Bir de, baştakilerin yardım diye önüne attığı üç beş lokmaya, iki avuç kömüre beynini satanlar var ki, onları altında ezildikleri duygu çöküntüsünden hiçbir güç kurtaramaz. ktidarlarını bilgisizlik üzerine oturtanlar, hiç sıkılmadan beyin pazarlarında yardımseverlik nutukları atarlar, toplumu “ileri demokrasi” hayalleriyle avuturlar. Nietzsche’nin, zekâsının gergin yayından fırlattığı eleştiri oklarının hedefi, ortalarda kör arılar gibi vızıldayan bu demokrasi simsarlarıdır: “Bilgi yoksunu toplumla seçime girmek, okuma yazma bilmeyen bir kişiye hangi kitabı okuyacağını sormak kadar büyük bir ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir...” Bilinçsiz toplulukların masum yurttaşları, ne büyük hainliklerle, madrabazlıklarla karşılaşırlar da, yine de ortalarda birbiriyle körebe oynayanlara inanırlar... Oysa bundan 26 yüzyıl önce soylulara karşı sıradan halkların bağımsızlığını savunan Horatius, “Peki, kim özgür öyleyse?” diye sorarak, yaptığı tanımla, baskıcı egemenlerin ipliğini pazara çıkarmıyor mu?.. B Çalışma: Slytherin Prince tespiti istiyorlar, yapılmıyor. Olay gününün bir hafta öncesi ve sonrası için teknik takip isteği de uygun görülmüyor. Eşzamanlı ifade alınmıyor, çapraz sorgu zaten yapılmıyor. Savcılık kovuşturmaya yer olmadığına dair bir yazı yolluyor. “Saldırganlardan biri resim öğretmenimdi. Milletvekili tanıdıkları olduğunu biliyorum, sohbet ederken anlatmıştı. Yani korunuyorlar.” TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’na, TBMM nsan Hakları Komisyonu’na, öğretmen ve müfettiş olan saldırganlarla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı’na, EğitimSen’e üye olan bir saldırganla ilgili oraya dilekçe yazıyor, ses çıkmıyor. Savcılar hakkında, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na görevi bozduktan sonra oluyor. Bunu da, o süreçte kadın örgütlerinin Ankara'daki Ceza şleri Dairesi’nde eylem yapmasına bağlıyor. Sonunda Adalet Bakanlığı’ndan dava açılması için karar çıkıyor. Dava açılıyor, ancak hâlâ talepleri uygulanmıyor. lk davası, 26 Ocak’ta, 18 yaşın altındaki saldırganlar için. “Onların Çocuk Ağır Ceza’da yargılanması lazım, ancak Ağır Ceza’dalar” diyor, “Bu onlara bir yıl kazandıracaktır. Savcının bunu bilmemesi mümkün değil. 18 yaş üstü için hâlâ bir dava belirlenmedi, bekliyorum.” Aslında adaletten yana pek de umudu yok; ceza alacaklarını düşünmüyor. Nasıl umut etsin ki, yadaşıklarından sonra, hâlâ kâbuslarla uyanıyor. “Erkek egemen sistem lafını hep duyardım” diyor, “ama ne olduğunu şimdi anlıyorum. Bu sistemde onların sözü geçiyor, ses çıkartan kadın istemiyorlar”. 26 Ocak saat 14.30’da Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi’nde ona destek olmak için kadın örgütleri toplanacak, ancak ulaşım için yardıma ihtiyaç var. Seslerine ortak olmaya ne dersiniz? G [email protected] “Yalnızca kendi kendinin buyruğunda olan, yoksulluktan, ölümden ve zincirlerden korkmayan, kendi tutkularına meydan okuyacak, rütbeye nişana değer vermeyecek kadar güçlü, yetkin, olgun ve çok yönlü, akıllı adam...” Kişi bilinç yoksunu ise, Nâzım Hikmet, istediği kadar “Hava kurşun gibi ağır! / Bağır bağır bağır” diye bağırsın; halkı “kurşun eritmeğe” çağırsın; “Yüreklerin kulakları sağır...” desin; “Ben yanmasam / sen yanmasan / biz yanmasak, / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..” diye beyinlere aklın büyütecini tutsun; aklını kullanmayanda sivrisinek vızıltısı kadar tepki uyandırmaz... Bir halk, üç kilo kömüre, bir kaşık yağa, beş öğünlük pirince beynini sattığının ayrımında değilse, verileni elinin tersiyle itme cesaretini göstermiyorsa, midesi yerine beynini beslemeyi düşünmüyorsa, yaşamı boyunca değil aklı, yeryüzü aydınlığı bile ona zindandır. Şu gerçeği bile göremez: “Herkes özgür olmadıkça hiç kimse tam anlamıyla özgür olamaz; herkes ahlaklı olmadıkça hiç kimse tam anlamıyla ahlaklı olamaz; herkes mutlu olmadıkça hiç kimse tam anlamıyla mutlu olamaz.” (Spencer). Bilgiyle beslenmeyen kafada ne özgürlük düşüncesi oluşur, ne özgürleşme bilinci... Düşünce yoksunu kafa, yurt topraklarının talan malı gibi satıldığının da, her an ekmeğinin ucundan koca bir parça koparıldığının da ayrımına varamaz. Öyle bir toplumun bireyleri, çilesini dile getirip halkının ağzıyla şiir söyleyen Ahmed Arif’ten de habersizdir, onun dizelerinden de! “Nerede olursan ol, / çerde, dışarıda, derste, sırada, / Yürü üstüne üstüne, / Tükür yüzüne cellâdın, / Fırsatçının, fesatçının, hayının... / Dayan kitap ile, / Dayan iş ile. / Tırnak ile, diş ile.” G [email protected] çeride çocuk kalmasın! Çocuklar, oyundan ve doğadan mahrum kaldıkça, Aritmetik” yaklaşım yerine aşağıdaki ilkeleri neşeden, yaratıcılıktan, hayal gücünden ve eleştirel benimsemeleri gerektiğini savunuyor: düşünceden de uzaklaşıyorlar. Çocuklarımızın, doğada Azalt: Besin, materyal ve kaynak kullanımını azaltmakla ilgilidir ve çocukların sonsuz tüketime sevk eden daha çok zaman geçirmelerine ve oyun oynamalarına reklamlara maruz kalmaları problemi konusunda anneizin vermeliyiz. babalarla birlikte çalışmayı gerektirebilir. TEMA Vakfı uzmanları, hayatın ilk yıllarının, çocukların Tekrar Kullan: Çocuklara anaokulundaki ve evdeki doğa sevgisini ve sürdürülebilirliğe yönelik materyallerin çeşitli hedefler için defalarca alışkanlıklarını, pratiklerini ve yaşam tarzlarını kullanılabileceğini göstermekle ilgilidir. beslemek için iyi bir fırsat olduğunu Geridönüşümlü Kullan: Çocuklardan okula vurguluyorlar. geridönüşümlü materyaller getirmelerini Çocukların çevre dostu bir yaşam tarzını istemekte ve bunları bir dizi aktivitede benimsemesinde en önemli etkenlerden biri kullanmakla teşvik edilebilecek bir ilkedir. de açık havanın bir öğretim aracı olarak Saygı Duy: Doğayı ve doğal süreleri anlayıp kullanılmasıdır. Araştırmalara göre; doğal onlara saygı duymaya ve kötüye ortamlarda düzenli ve sürekli olarak kullanılmalarını azaltmaya sevk etmekle tekrarlanan pozitif deneyimler, sürdürülebilir F GEN ilgilidir. davranışlar ve yaşam tarzı edinmede etkili ATALAY Üzerinde Düşün: Sürdürülebilirlik için olmaktadır. Yani çocuklara yaşatılacak açık çalışan herkese fayda sağlayacak bir hava deneyimleri, resmi bazlı sınıf alışkanlık ve yetiyi kasteder. eğitimlerinden çok daha etkili olabilir. Bu Onar: Kırık oyuncakları ve başka nesneleri özenli kapsamda öğretmenler okul bahçelerinde ve yerel yeşil kullanmakla ve onarmakla ilgilidir. alanlarda ders yapmaya teşvik edilmelidir. Sorumluluk Sahibi Ol: Çocuklara bir şeyi korumaları “ çeride Çocuk Kalmasın”, Çocuk ve Doğa Ağı veya gurur duyabilecekleri bir şey yapmaları konusunda (Children&Nature Network) tarafından hazırlanan ve güvenmekle ilgilidir. G öğretmenlerin okul bahçelerinde ve yerel yeşil alanlarda ders yapmaları için fon sağlamaya yönelik bir yasa [email protected] tasarısının adı. Bu tasarı, çocukların “Okuma, Yazma ve Minik TEMA’lar doğayı tanısın, sevsin, korusun EMA Vakfı, 2011 yılında pilot proje olarak uygulamaya başlatacağı Minik TEMA oluşumu kapsamında, 56 yaş grubunda anasınıflarına devam eden çocuklara çevreyi koruma, toprak, erozyon, ağaçlandırma vb. konularda bilinç kazandırmayı amaçlıyor. Okulöncesi kurumlarında bir yıl süreyle uygulanacak projede fidan dikimi, alan gezisi, bitki yetiştirme, oyun ve deneyler, proje sergisi gibi etkinlikler yer alacak ve proje bitiminde bu aşamaları tamamlayan öğrencilere çeşitli ödüller verilecek. Minik TEMA oluşumunun ülke genelinde yaygınlaştırılması amaçlanıyor. G T Çocuklar roman yazacak C an Çocuk, ilköğretim öğrencilerini yazmaya özendirmek amacıyla “Şimdiye kadar okudun artık yazmaya ne dersin?” sloganıyla “ lk Romanım” yarışması düzenliyor. 714 yaş arasındaki tüm ilköğretim öğrencilerinin katılabileceği yarışmaya son başvuru tarihi 15 Mart 2011. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle