23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 8 OCAK 2011 CUMARTESİ AÇI MÜMTAZ SOYSAL Solun Yoksullarla Buluşması Mehmet Şakir ÖRS oksulluk, günümüzün en temel ekonomik ve toplumsal sorunlarının başında geliyor. Bu sorunla mücadelenin başını çekmesi gereken sol hareket ise çeşitli nedenlerle yoksul kitlelerle buluşmakta zorlanıyor. Oysa savunduğu dünya görüşü ve dayandığı ideolojisi nedeniyle, yoksul kitlelere en yakın olması gereken sol, bugün hedef kitlesine kendini ifade etmekte ve mesajlarını ulaştırmakta sıkıntılar yaşıyor. Bu sorunsalın nedenleri arasında; en başta 12 Eylül kırımı sonrası yaşanan depolitizasyon süreci, sol hareketin örselenmesi, dünyada ve ülkemizde birbirine koşut olarak görülen savrulmalar gibi birçok neden sayılabilir. Ama nedenleri ne olursa olsun, sol hareketin, sosyal demokrasinin, günümüzde görece aydın, eğitimli, orta sınıf ağırlıklı kent merkezlerine ve kıyı kentlerine sıkıştığı gerçeği yadsınamaz. Eğer bu saptamayı paylaşıyorsak, ardından bu sorunun nasıl giderileceği üzerine de kafa yormamız, düşünce ve proje üretmemiz, görüşlerimizi ortaya koymamız gerekiyor. ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN Kargaşanın Sorumlusu... BİR hafta sonu yazısına yakışmayabilir ama, madem gelen hafta boyunca da tartışılacak, konu hemen ele alınmazsa olmaz. Salıverilmeler sorunu daha uzun süre uzayacağa benzer. Kim sorumlu? Suçu, kabahati ya da sorumluluğu birbirine atan atana. “Hepimiz suçluyuz, herkes sorumlu” gibi belirsiz sözlerle konu bulandırılamaz, açıklık gerek. dalete ilişkin hizmetlerin siyasal sorumlusu, Adalet Bakanı ve üyesi olduğu hükümettir. Yani Bakanlar Kurulu ile Başbakan. Ama adalet hizmetinin sorumlusunu aramak, başka hizmetlerdekinden farklı bir özellik taşıyor: Sorumlu bulalım derken yargı bağımsızlığını zedeleyip sakıncalı sonuçlara yol açmak gibi bir tehlikesi var. Örneğin, “Mahkemeler ve yargıçlar iyi çalışmıyor, geç karar veriyor” derken, ivedi ve yalap şalap hükme varılmasına, iktidar sahiplerinden gelen yasadışı emirlerin çabucak yerine getirilmesine yol açabilirsiniz. Onun için bu hizmetlerde yargının maddi ve somut çerçevesine, mahkeme sisteminin kuruluşuna, iş yüküne, personel sayısına, kısaca bir bakıma “lojistik” nitelikte sayılabilecek yönleri ile yasa yapımına ve uygulamaların siyasal yanlarını, hele yargı bağımsızlığına ilişkin sorunlarını birbirinden ayırmak gerekir. Dolayısıyla, adaletin “lojistik” sayılabilecek nedenlerle yavaş işlemesi yüzünden yahut gerekli yasal düzenlemelerin yapılmamış olmasından ötürü kesin hükmün yasal tutukluluk süresi sonrasına sarkması sorumluluğu son dönemlerin Adalet Bakanları ve hükümetleri üzerindedir. Sorumluluğu “verimli çalışmadılar, gerekli önlemleri almadılar, uyarıları yapmadılar” demagojisiyle yargıya yıkmak kadar büyük yanlışlık ve haksızlık olamaz. Her adli yılın açılış nutku, lojistiğe, personel sayısına, ödeneklere, bölge mahkemelerinin kurulmasına ilişkin yakınmalarla dolu olduğu gibi böyle gecikmelerin yol açabileceği durumlara ilişkin yığınla uyarı yapıldığı da bilinmektedir. nedenledir ki, kargaşanın gerisinde Yargıtay dengelerini değiştirme niyetinin, yargıyı iktidarın istenen niteliğe büründürme planının ve Güneydoğu seçimleri hesabının yattığı söylentisi dillerde dolaşıyorsa, bunun vebali de şimdi AKP’nin üzerindedir. Rastlantının hangi hayırlara vesile olduğunu yine o parti izah edecektir herhalde. mumtazsoysal@gmail.com Y A nında yurttaşın yanında olmalıdır. Acısında, sevincinde, tasasında, sıkıntısında insanımızla buluşmak ve hayatı paylaşmak en temel hedeftir. Bu buluşmanın anahtarı, ‘iş ve aş’ sorunlarını ve onların çözümlerini öne çıkaran, ekonomi eksenli bir toplumsal muhalefette ve üretim ilişkilerini temel alan toplumsalsiyasal örgütlenmededir... Bu örgütlenmenin başlıca alanları da günümüzde ağır ekonomik sorunların burgacında kıvranan kentin çeperleri ve bin bir zorlukla üretim yaparak yaşamını sürdürmeye çalışan kırsal kesimdir… Büyük kentin çevresinde işsizlikten bunalan insanımız, evine ekmek götüremeyen işsizimiz, sendikal güvenceden yoksun taşeron işçimiz, tarlasındaki ürününü değerine satamayan köylümüz, bizi her daim yanı başında görmeli ve hissetmelidir. gündeme getirebilirler. ‘Dayanışma Kooperatifleri’, yoksullukla mücadelede önemli bir silah ve yoksul kitlelerin örgütlenmesinde, solun, sosyal demokrasinin yeni bir kaldıracı olabilir. Elbette bu örgütlenmeyi, yeni iletişim kanallarıyla beslemek, desteklemek ve zenginleştirmek gerekiyor. Hast’ronot... Zaten bu hale getirdikleri üniversitelerle uzaya muzaya gidilmezdi. Onun için ABD’li diplomatların kulağına “Birisini verelim NASA’ya, uzayda bir tur attırsınlar” denildi. Ama kabul etmediler... Keşke iktidarın uygun göreceği bir arkadaşı uzay araçlarından birisine bindirip gezdirselerdi, medyadaki manşetleri görecektiniz: “Uzay açılımı...” “Uzay çağına girdik…” “Yıldız ülke yıldızlarda…” Sevgili Yılmaz Özdil “Ak’ronot” dedi buna, çok uygundur. Ama aslı “Hast’ronot”tur... Düşünebiliyor musunuz; bir badem bıyıklı oturmuş NASA uzay aracının arka koltuğuna... Sadece gözüken gözleri fır dönerken, kuyrukluyıldızın kuyruğuna çarpmadan selametle geçsin diye, üç Kulhü bir Elham... Peki kimi gönderebilirdik diyorum?.. Buna tabii ki kim nereye geliyorsa yargıcından rektörlerine kadar iktidar karar verdiğine göre... Eğer uzay aracı 300 bin ışık yılı uzağa gidiyorsa, ABD Büyükelçisi’nin kulağına kimi göndermek istediklerini iktidardaki arkadaşlar söylerlerdi: “Kamer Genç...” Ama iki tur atıp dönülecekse ve uzay çağı da sekiz yıllık icraata dahil edilecekse… O zaman bir badem bıyık: Hast’ronot... Zaten başka nasıl gideceksiniz uzaya?.. Üniversitelere uzay yolunu açacak olan çağdaş bilim adamlarını rektör olarak atamak yerine, türban yolunu açan rektörler atayarak mı?.. Hangi üniversiteydi o; binası yok, öğrencisi yok, rektör atandı hafız... Dün özgür ve bağımsız üniversitenin halini gördünüz Çankaya sofrasında. Arkadaşları sokakta yerlerde sürüklenirken, düzgün durmanın ödülünü yutarken... Böyle ilimbilim yuvaları ile uzaya gidilir mi?.. Bence gidilemez... İşte o zaman elin kulağına fısıldarsınız, bizi de arka koltukta götürüp bir tur attırın da... Ki bizim de olsun bir hast’ronot... bcoskun@cumhuriyet.com.tr Yeni sosyal politikalar ve projeler Yoksulluk özünde siyasal bir sorundur. Yoksullukla mücadelenin yolu da siyasal alandan, sosyal politikalardan ve projelerden geçmektedir. Toplumun geniş yoksul kesimlerini ‘pirinçmakarna toplumu’ olmaktan çıkaracak, ‘sosyal hak’ kavramını temel alan yeni sosyal politikalar ve projeler gündeme getirilmelidir. Örneğin, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin halkın önüne koyduğu ‘aile sigortası’ ve ‘aile maaşı’ projeleri, bu konuda güzel örneklerdir. Bu örnekler, yeni, özgün daha başka projelerle de desteklenmelidir. CHP’nin ve genel anlamda solun, bütün bu düşüncelerini, önerilerini, projelerini ve politikalarını hedef kitlelere ulaştırabileceği, yeni iletişim kanallarına ve örgütlenme biçimlerine ihtiyaç vardır. Dar gelirli, yoksul kitlelerle buluşulması ve onların örgütlenmesinin sağlanması, Haziran 2011 seçimlerine doğru yepyeni sosyal, toplumsal ve siyasal gelişmelere yol açabilir. Böylesi bir gelişme, sosyolojik açıdan da önemlidir. Solun, sosyal demokrasinin etki ve kapsama alanını genişletecek; orta sınıfların ağırlığını hissettirdiği kent merkezleriyle yoksulların simgesi kent çeperlerini ve kırsal kesimi birbirine yaklaştıracaktır. Ülkemizin gündeminde yer alan sorunların çözümünde yeni olanakların ortaya çıkması ve yeni çözüm yollarının bulunması için; bu buluşmayı doğrusu çok önemsiyoruz. Ve böylesi bir tarihsel buluşmayı da ancak solun başarabileceğine inanıyoruz. Yoksullukla mücadelede ‘Dayanışma Kooperatifleri’ Günümüz dünyasında, yoksullukla mücadele ve yoksulların örgütlenmesi denilince, öncelikle Latin Amerika ülkeleri ve oralardaki sol hareketler akla geliyor. Elbette bu ülkelerde verilen mücadeleler ve elde edilen kazanımlar önemlidir. Ama bizim ülkemizde de ve özellikle de yakın geçmişte, Halkevleri, Halk Odaları, Köy Enstitüleri benzeri zengin deneyimler var. Bugün, günümüzde, İstanbul’da ‘Cumhuriyet Halk Evleri (CHE)’ ve İzmir’de yerel yönetimler tarafından oluşturulan ‘Semt Evleri’ örgütlenmeleri, bu konuda güncel ve ilginç örnekleri oluşturuyor. Biz, bunların yanı sıra, bunlara ek olarak, yeni bir örgütlenme biçimini ‘kooperatif model’i öneriyoruz. Başta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olmak üzere, solsosyal demokrat çevreler, yoksulluğun yoğun biçimde yaşandığı büyük kentlerin çeperlerinden başlamak üzere, ekonomi temelli yeni bir örgütlenmeyi, ‘Dayanışma Kooperatifleri’ni Kent çeperlerinde ve kırsal kesimde örgütlenmek Günümüzde yoksulluğun yoğun yaşandığı büyük kentlerin çeperleri, Anadolu kentleri ve kırsal kesim, ağırlıklı olarak dinsel ve etnik milliyetçi akımların etkinliği altında bulunuyor. Oysa bu alanlar, geçmişte çoğunlukla solun filizlendiği, serpildiği, boy attığı, geliştiği, güçlendiği alanlardı… 12 Eylül öncesi dönem, özellikle 1970’li yıllar, sol düşüncenin, sol hareketin zengin örgütlenme deneyimleriyle ve kitlesel hareketleriyle anılıyor, biliniyor. Şimdi bunları anımsamanın, günümüzün gerçekleri ve gereksinimleriyle buluşturarak, geleceğe taşımanın zamanıdır. Öncelikle, günlük yaşama ‘müdahil’ olmak gerekiyor. Sol, hayatın her anında ve her ala O CHP’nin Lokomotifi... Hikmet ALTINKAYNAK er değişim kendi dinamizmini yaratır. Bu nedenle olacak TOÇEV, “Bir şey değişir, her şey değişir” sloganını H benimsemiş. Arada bir sesli ve görüntülü tanıtımları radyo ve televizyonlardan seslendirildiğinde zihnimize kazınıyor. Bir eğitim vakfının misyon ve vizyonunu bundan daha güzel anlatabilecek bir slogan bulması kolay değildir. Sanırım bu slogandan çok yararlanmıştır, ya rarlanmaktadır. CHP’de de genel başkan değişti, her şeyin değişim süreci başladı. İkinci en büyük değişim de 15. olağanüstü kurultayda gerçekleştirildi: PM değişti. Şimdi de MYK değişerek, değişimin lokomotifi oluşturuldu. Yani genel başkan değişti, her şey değişti! Yani, yeni genel başkanla birlikte CHP oylarının 10 puan arttığı, yüzde 3234 bandında olduğu belirlendi. En önemlisi de CHP karşıtlarının bile CHP’ye bakışları değişti... CHP’ye lokomotif olacak olan MYK, neredeyse bakanlar kurulu gibi, yaşamın her alanını kapsayan bir hizmet ağı gözetilerek oluşturulmuş. Bu nedenle çok rahat bir biçimde görülüyor ki, PM’den sonra MYK’de de parti içi tüm değerler gözetilerek değişim gerçekleştirilmiş. Bununla da yetinilmemiş, ilk kez kadın genel sekreter seçilmiş, genel sekreterle birlikte MYK’de yer alan kadın sayısı üçe çıkarılmış. Tüm bunların gerçekleştirilmiş olması bence çok önemli bir değişim olmasının yanı sıra, çok önemli bir kazanım değil mi? Yedi ay önce gelen Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun yedi ay sonra çok önemli bir seçime gireceği düşünülürse, bu seçimin yalnızca Türkiye’yi değil Türkiye’nin de dünyadaki yerini değiştireceğini söylemek, gelecek bilicilik değildir. Bu gerçekleştiğinde Türkiye, dünyadaki saygın yerine kavuşacaktır. Evet bunu halka anlatabilmek çok zordur. Halkın da bunu anlaması kolay değildir. Zaten bütün sorun “anlatmakta” ve “anlamakta” yatmaktadır. Bilge şair Yunus Emre’nin “Anlamak birleşmektir” demesi boşuna değildir. Halk CHP’yi “anladığı” zaman kesinlikle CHP iktidara gelecektir. O halde Kılıçdaroğlu’nun da dediği gibi CHP halka gitmeli, “anlatmalı”, halkı “anlama”lıdır. Ön celikle de CHP lokomotifi öncülüğünde CHP kendini en etkin, en doğru, en yalın bir biçimde halka anlatmalıdır. Elbette halkın anlamasını kolaylaştırıcı etkileşimli yollar denenmelidir. Bu halkın içinde halkla birlikte yapılmalıdır. Halkın sorunları halkla birlikte saptanmalı, bu sorunların çözüm önerileri halkla birlikte belirlenmeli, halk çözüm ortağı olmalı, sorumluluk üstlenmelidir. CHP iktidara gelir gelmez de Kılıçdaroğlu’nun kurultayda 41 başlıkta açıkladığı çözümü gerçekleştirmelidir. Bu sorunları belirleme elbette genel olarak saptananlar olduğu gibi, il ve ilçe ölçeğinde de “toplumsal gelişme projeleri” düzenleyerek bunun küçük ölçektekileri hazırlanabilir. Sorunlar ve çözümler yürüyen gerçeklerdir. CHP sitesindeki çeşitli proje önerileri de bu sorunları aydınlatma, çözüm önerilerini belirleme ve geliştirme için önemli bir destek oluşturmaktadır. Ayrıca “Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu” da zaten işin bilimsel yanını yürütmek amacıyla vardır. Uzatmayalım, değişim biter mi? Bitmez. Hayatta değişmeyen tek şeyin “değişimin kendisi” olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle halkı değiştirmek kolaydır. Karamsar olmamalıdır. Yeter ki halkı benimsediği değer yargılarıyla selamlayıp bir kahvesini içmek için ziyaret edelim! Yeter ki CHP’nin değiştireceği zihinlere kazınsın! Onun mantığıyla düşünüp o mantığın kendisini niçin orada tutsak ettiğini anlatabilelim, o da bunu anlasın, gönül rahatlığıyla değişimden yana oyunu versin. Türkiye ancak böyle aydınlanır! CHP’nin lokomotifi MYK’nin, Türkiye’nin ve demokrasinin de lokomotifi olmasını, yeni yılla birlikte ülkemize barış, demokrasi, kardeşlik, özgürlük, mutluluk getirmesini yürekten dilerim. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle