18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 OCAK 2011 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 19 Filmin anlamı Gösterime giren yeni filmin anlamı: Atatürk; Heyeti Temsiliye Reisi, sömürgecilere ve işbirlikçilere isyan etmiş, meydan muharebesi kazanmış, mareşal olmuş, ulus devleti kurmuş, üstelik soyadında Türk sözcüğü var. Dolayısıyla Atatürk çirkin! Saidi Nursi; Kürt Teali Cemiyeti kurucusu, Saidi Kürdi diye tanınıyor. Anadolu’da Kuvayı Milliyeciler kan ve can verirken, işbirlikçi Osmanlı hükümetince kendisine İstanbul’da İslam akademisi Dâr ül Hikmet ilİslâmiye’de görev verilmiş, Boğaz’a nazır Çamlıca’da, yeğeni Abdurrahman ile mutlu, mesut yaşıyor. Şerif Mardin’e göre, “Bu mutlu ilişkilere rağmen, İstanbul’da geçirdiği bu dönem (191921) aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu için bunalım yıllarıydı ve Said Nursi’nin elinden de düşman kuvvetleri karşısında uğranılan yenilgi ve işgalin yükünü paylaşmaktan başka bir şey gelmiyor”du. Saidi Nursi Cumhuriyet muhaliflerinden. Atatürk, ona göre bir deccal. Dolayısıyla Saidi Nursi güzel! Tek tek Görüyor musunuz? Ulusa diz çöktürmenin, giderek onu yok etmenin altyapısı; ulusal sembollerin, utkuların, kahramanların, birliği ve kardeşliği simgeleyen tüm ortak değerlerin aşındırılması, aşağılanması ile adım adım gerçekleştirildi. Zıpçıktı tarihçiler, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın üçbeş kişinin öldüğü uyduruk bir savaş olduğunu ileri sürmeye başladılar. Sivilce aydınlar, Cumhuriyet’in faşizan bir dikta olduğunu yazdılar, çizdiler, hiç durmadan konuştular, konuşturuldular. Kurtarıcıkurucu Atatürk, parlatılmış medyacıların çektiği filmler ile içkiye düşkün, yetersiz, bitkin, ölüm döşeğinde bir diktatör olarak gösterildi çocuklara. Özgüven için yazılmış bir öğrenci andı düpedüz ayrımcılıktı artık. Bayrak, bez parçası; ortak dil, zulüm aracıydı. Ulus devlet, Amerika’da, Avrupa’daki ülkeler için sürerken, Türkiye için yönetilemezliğin adıydı. Alt kimlikler varken, “Ne mutlu Türk’üm” demek ayıplanacak bir deyişti. Devlet, devlet olmaktan çıktı. Bağımsızlık düşeyazdı. Toplumcu olmak enayilik, bireyci çıkarcılık en yüce değerdi. Vıcık vıcık popülistlik ve sıradanlaşma el üstünde tutulmanın, hatta saygın olmanın tek ölçütüydü. Böyle böyle, geçmişte övüneceğimiz, gelecekte kıvanacağımız hiçbir şey kalmadı elimizde... Birbirimize düşman olduk, kin besledik, yalnız kendimizi, varsa bizi güdüleyen cemaatimizi önceledik, bilinçaltı mezarlığımızı deşip feodal bağlarımızı, kulluğumuzu, köleliğimizi yeniledik. Azınlık ırkçılığı, tarikatçılık, aşiretçilik, uygar yurttaşlığı ayakları altına aldı, ezdi, ezdi, ezdi... Çürüdük, kokuştuk, lime lime olduk. Kurtlar kemiriyor bizi. Çakallar, çatal dilli yılanlar çevremizde, kartal görünümlü leş kargaları tepemizde, bekleşiyorlar son parçalarımızın da dağılmasını... Açılım saçılım yaktılar bizi, atılım katılım sattılar bizi, paramparça böldüler bizi... Tükeniyoruz, eriyoruz; bedenimizle, toprağımızla... Görüyor musunuz, hey millet, görüyor musunuz? Tek tek basaraktan, bade süzerekten geldik bugünlere... Abdullah Bey, Nurs köyüne yakın Güroymak’a “Norşin” diyerek “fırsat bu fırsat” paketini açtı. Üstte askeri kıyafet, elde zafer işareti Habur’a giren militanlar çadır mahkemelerinde aklatıldı. Devlet televizyonundan dil şeştirildi. Sayelerinde geldik bugünlere... Hangi günlere? Demokratik özerklik filan denerek, devlet içinde devlete... Abdullah Bey’in dava arkadaşı Recep Bey şimdi çıkmış bağırıyor: “Tek bayrak, tek dil, tek vatan.” Sonra da elinde harita, bölünmüş yolları gösterip övünüyor. Çok yakındır, bölünmüş ülke haritasını tutuşturacaklar eline. Tek tek bastı, bade süzdü... Az kaldı inci dizmesine... GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Siyasal Partilerin Denetimi Denetim elemanlarının derneği DENETDE uyarıyor: “TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmekte olan ‘Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 75. maddesiyle, ‘Devlet Denetim kalkıyor Memurları Kanunu’nun 91. maddesinde yapılan değişiklikle, kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat kanunlarında yapılacak değişikliklerle teftiş ve denetim birimlerinin kaldırılmasının yolu açılmakta, denetim elemanlarının ‘araştırmacı’ olarak atanması öngörülmektedir. Kamuda kariyer olmayan görevler kariyer hale getirilirken, temelden kariyer görev olan müfettişlik, kontrolörlük, denetçilik, murakıplık, denetmenlik, gibi görevleri icra eden denetim elemanlarının kadroları iptal edilmektedir. Yarışma sınavı ile işe giren, 3 yıllık staj döneminden sonra yeterlik sınavında başarılı olarak atanan denetim elemanlarının ‘araştırmacı’ kadrosuna atanmasıyla; ‘tavassutla’ değil ‘alın teri’ ile elde ettikleri kariyerleri ellerinden alınmaktadır.” Denetim kalkacak ki, yola daha rahat devam edebilsinler... CMK ve Demokrasi SADIK ÇELİK CMK’nin yürürlüğe giren 102/2. maddesine göre “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez” (ki Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Muharrem Özen’in ifadesiyle bu madde “kanun tekniğinin iflas ettiği yer”dir. Zira “uzatma”, sürenin kendisinden fazla olamaz). Aynı kanunun 252. maddesine göre ise “özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev sahasına giren bazı suçlar bakımından kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır”. Söz konusu kanunun değiştirilme amacı AB’ye uyum çerçevesinde Türkiye’deki tutukluluk sürelerinin kısaltılmasıydı. Daha adil bir adalet mekanizması oluşturmaktı. Ancak yapılan akıllıca(!) düzenlemeler aracılığıyla adaletsizlik reformlarına bir yenisi daha eklenmiş oldu. Daha açık bir ifadeyle son durumda, yazarlar, çizerler, akademisyenler, düşünenler yani eli kalem tutanlar içeri! Eli silah tutanlar, katiller, hırsızlar, kaçakçılar, çeteciler ve domuz bağcılar dışarı! Hep beraber izledik, gördük; domuz bağı vahşetinin uygulayıcılarının tahliyesi sırasında yaşanan sevinci de coşkuyu da… Adalet isteyen vicdanlar sızladı bu görüntüler karşısında. Öyle ki bu yeni düzenleme ‘Rahşan affı’yla bile yarıştı, hatta onu kolaylıkla solladı. Getirilen bu yasal düzenlemeler bizi içinden çıkılamayacak bir yanlışa sürüklüyor. Bir yandan arka arkaya adliye sarayları açılırken diğer yanda davaları 10 yılda görülemeyen katiller tahliye ediliyor. Hâkim ve savcı sayısı yetersizliği ile davaların sürekli ertelenmesi; “yargıyı hızlandırmak, AB standartlarına uyum sağlamak” gibi amaçlarla aynı yasanın defalarca değişikliğe uğraması sonucu hukuksal karmaşanın artması; bir dava dosyası için alınan kararların diğerleri için “emsal teşkil etmemesi” ve “git mahkemeye al kararı” uygulaması, dosya sayısının 1 milyonu aşmasının en büyük nedenlerindendir. Sonuçta davaların hızlı bir biçimde sonuçlandırılamaması, adli mekanizmanın daha sağlıklı çalışması amacıyla yapılan gösterişli binaları bir anlamda işlevsiz kılıyor. Tüm bu keşmekeş içinde Başbakan, hukuk devletinin iflası olarak nitelendirilen bu olayları “yargının takdiri” diye değerlendirmeyi yeğliyor. Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut Kazan ise “Yaşanan bu trajedi yargı kararıdır diye seyredilemez. Yasa yanlış yapılmıştır. Derhal değiştirilmelidir” diyerek sesini duyurmaya çalışıyor. Adalet Bakanı okları yüksek yargıya çevirirken, AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ “Yargıtay’ın Hizbullah veya başka sanıklarla ilgili dosyayı bugün dahi öne alıp karara bağlamasına hiçbir mani hal yok” şeklinde konuşabiliyor. Buna karşılık Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, “Söylemek kolay. Bir dosya 84 klasör, 40 bin belge. Bunlar nasıl incelenecek, incelenmeden nasıl karar verilecek? Bunlar ezbere söylenen sözler. Gelsinler buraya, verelim dosyaları iki günde bitirsinler. Biz de rahatlarız” diye konuşarak omuzlarındaki iş yükünün ağırlığını gözler önüne seriyor ve bir anlamda Adalet Bakanı’nı gerçekçi olmaya davet ediyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] İnternet ve demokrasi Geçen kasım ayında yayımlanmaya başlayan ve yayınlarına hâli hazırda birbirinden ilginç bilgilerle devam eden WikiLeaks belgeleri dünya gündemini sarsmaya devam ediyor. WikiLeaks sızıntılarının kahramanları gerçekten birer kahraman mı yoksa birer hain olarak mı yargılanmalı sorusuna verilecek cevap, baktığımız pencereye göre değişse de WikiLeaks’in, binlerce gizli belgeyi herkesin erişimine açarak başta ABD olmak üzere tüm diğer ülkelerin siyasi anlayışları üzerinde yarattığı muazzam etki hiçbir biçimde yadsınamaz. Organizasyonun görünen yüzü ve öne çıkan ismi olan aktivist Julian Assange, “liberal demokratik bir ortamın yaratılması için mutlaka gerekli olan şeffaflık ilkesini teşvik etmek amacıyla” WikiLeaks sızıntılarını başlattığını açıklamıştı. Bir başka deyişle Assange, özgürlükçü bir demokrasi anlayışı için doğrudan internetin nimetlerini devreye sokmak suretiyle demokrasiyle internet arasındaki ilişkiyi belki de en çarpıcı biçimiyle gözler önüne sermiş oldu. Peki bu hareket sonucunda daha çok özgürlük ve daha ileri demokratik ideallere ulaşılabildi mi ya da ulaşılabilecek mi; buna kesin bir cevap vermek için henüz erken. Zira belirlenen hedeflerin tam tersi sonuçlar da doğabilir. Hükümetler önlem almak adına vatandaşlarına daha katı kısıtlamalar da getirebilir. Bu noktada internetin demokrasiye yaptığı herhangi bir katkıdan söz etmemiz mümkün olmayacaktır. [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] 4 Ocak tarihli gazetemiz, birinci sayfadaki 8 sütunluk baş haberini, “Partilere de torba affı” olarak verdi; büyük önem taşıyan haberi öne çıkaranları kutlarız. Haberin ayrıntıları özetle şöyleydi: “Hükümet amaç dışı harcamalar nedeniyle sık sık Anayasa Mahkemesi ile başı derde giren siyasi partilere de seçimler öncesinde, ‘fatura affı’ getiriyor. Faturalandırılamayan harcamalar, eksik belgeler nedeniyle Anayasa Mahkemesi denetimine takılan siyasi partiler, Torba Yasa Tasarısı’na konulan düzenlemeyle ‘fatura ibraz’ etmek zorunda kalmayacak. “Bağışlar da kayıt dışı: Siyasi partiler, seyahatlere ilişkin, konaklama, yol masrafları ve diğer zorunlu harcamaları ‘gider makbuzu’ olmadan da kaydedebilecekler... bağışlar için ‘gelir makbuzu’ düzenleme zorunluluğunda bulunmayacaklar... ve amaçlarına ulaşmak için gerekli gördükleri siyasi faaliyetleri kapsamında her türlü harcama yapabilecek, bunlarla ilgili fatura ibraz etmek zorunda kalmayacak.” Bir AKP milletvekilinin yasa teklifiyle TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmekte olan ve birçok kanunda değişiklik öngören ünlü “Torba Tasarısı”na eklenen maddeler, tasarıdaki gibi kanunlaştığı takdirde, kanunla Anayasa Mahkemesi’ne verilmiş olan siyasal partilerin denetimi ile ilgili yetkiler daraltılmış ve siyasal partilerin bazı kayıt dışı harcamalarını da “gider” kaydetme yolları açılmış olacaktır. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International), “2010 yılı Küresel Yolsuzluk Barometresi”ni yayımlamasının hemen ardından gelen ve Türkiye’nin siyasal partilerine kayıt dışı işlem yapma olanağı veren yukarıda sözü geçen “torba” kanun tasarısının ilgili hükümleri, ülkemizin bu konudaki olumsuz görüntüsünü daha da bozmuştur. 86 ülkede 91 bin 500 kişiyle yüz yüze görüşmelerle yapılan geniş kapsamlı anketin sonuçlarına göre düzenlenen bu barometreye göre, Türkiye’den ankete katılanların yüzde 57’si, son üç yılda ülkemizde yolsuzluğun arttığını ve yüzde 33’ü, son 12 ayda kendilerine gösterilen 9 kurumdan birine rüşvet vermiş olduklarını belirtmişlerdir. Bu 9 kurum, gümrük, eğitim kurumları, yargı, tapu hizmetleri, sağlık hizmetleri, polis, ruhsat ve izin veren kurumlar, vergi daireleri ve elektrik, su, gaz gibi alanlarda hizmet veren örgütlerdir. Bu oran, dünya genelinde yüzde 25, Hırvatistan ile Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 5, BosnaHersek’te yüzde 22, Makedonya’da yüzde 20, Kosova ve Sırbistan’da yüzde 20’dir. Görüldüğü gibi, ülkemiz bu alanda birinci sıradadır ve yukarıda sözünü ettiğimiz ve ülkemizde kayıt dışılığın artmasına neden olacağı beklenen tasarıdan hemen önce gelmiştir. Örgütün, ülkemizle ilgili yargısı şöyledir: “Türkiye’deki sonuçlar, yolsuzluğun hâlâ ülkenin en önemli problemlerinden biri olmaya devam ettiğini, bu konudaki bazı çabalara rağmen kamuoyu tarafından yaygın bir şekilde görüldüğünü göstermektedir. Barometre sonuçları, kişilerin bu konudaki algısının yanında, birebir rüşvet verme konusundaki deneyimlerini de yansıtmaktadır. Türkiye’de yaşayan her üç kişiden birinin geçen yıl içinde rüşvet verdiğini belirtmesine ilişkin sonuçlar, dikkat çekici ve yetkilileri alarma geçirmesi gereken bir düzeydedir.” Barometre sonuçlarına göre, dünya genelinde, “Siyasi partiler en çok yozlaşmış kurumlar olarak görülüyor: Her 10 kişiden 8’i siyasi partileri yozlaşmanın en çok görüldüğü kurumlar olarak görüyor; bunu kamusal hizmetler, yargı, meclis ve polis izliyor.” Siyasal partilerle ilgili etkili denetim yöntemleri bilinmekte ve birçok ülkede uygulanmaktadırlar. Biz de, halkın parasını harcamakta olan siyasal partileri daha iyi denetleyecek yolları bulmalıyız. Sözü geçen tasarı, tam aksi yönde atılmış bir adımdır ve geri çekilmediği takdirde, ülkemizde kayıt dışılığı azaltmanın yolları bulunamayacaktır. AKP milletvekilleri, bu tasarıdaki konuyla ilgili hükümleri tasarıdan çıkarmayı sağlayabilmelidirler. [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Adına, 1 Efes’teki “Dünyanın Yedi Hari 2 kası”ndan biri 3 olan tapınağın 4 yapıldığı Yunan doğa tanrıçası. 2/ 5 Hıristiyan sana 6 tında ölü İsa’yı 7 kollarında tutan Meryem Ana be 8 timlemesi... Yur 9 dumuzun bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bölgesi. 3/ Manavgat Çayı üzerindeki baraj 1 G R A F F İ T İ T E L A ve hidroelektrik sant 2 L İ V A ralı. 4/ Bir nota... Di 3 İ F A G AME T yarbakır yöresine öz 4 S A L L A P A T İ gü, sütle yapılan bir ha 5 E M E R S İ mur tatlısı. 5/ Özel oluş 6 M İ N Y O N Ş U ya da davranış biçimi. 7 İ S A Z A H İ R 6/ Kürkü değerli bir ya 8 İ K A Ş AMA ban kedisi... Genellikle 9 A N A G R A M L yakmak için kullanılan iri saman. 7/ Üstü toprakla örtülü saman yığını... Küçük akarsu. 8/ Yaprakları yaz kış yeşil kalan, beyaz çiçekli bir ağaç. 9/ Hamamböceğine verilen bir başka ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yunan mitolojisinde şiir ve müzik tanrısı. 2/ İkiyüzlülük... İlk damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı. 3/ Kuzey Avrupa ülkeleri ile Ortadoğu’yu birbirine bağlayan otoyolun simgesi... “ durmadan çiçek açar içimizde” (A. H. Tanpınar). 4/ Doğalgazın önemli bir bileşeni olan gaz... Antalya’nın bir plajı. 5/ Mozambik’in başkenti... Finlandiya’nın plaka imi. 6/ Karakter... Saydam tabaka üzerine çekilen pozitif fotoğraf. 7/ Isparta’nın bir ilçesi. 8/ Aralıklarla buhar ve su püskürten kaynarcaların ortak adı. 9/ Sipersiz başlık... Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle