23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ Fotoğraflar: VEDAT ARIK CUMHURİYET 3 OCAK 2011 PAZARTESİ BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI ‘Büyük Sessizlik’ ve ‘Siyasal Hukuk’ Erzincan’ın bir zamanlar başsavcısı Cihaner’e nasıl bir komplo kurulduğu ayan beyan ortaya çıktı! Bu komplo zaten başından itibaren biliniyordu, yazılıp çiziliyordu da şimdi yasal olarak da belgelendi! Ülkemizde epey zamandır normal, tarafsız ve bağımsız hukukun yerini artık “İdeolojik Hukuk”, “Siyasal Hukuk”, “Gütme Hukuk” aldı. Bırakınız Ergenekon, Balyoz gibi davaları, İlhan Cihaner ve Hanefi Avcı olayları da bu yeni hukukun saf uygulamalarıdır... Cihaner, İsmailağa cemaati hakkında, yasadışı işler vb. görünce soruşturma açtı... Cumhuriyet savcılığının, savcılarının görevidir! Savcıya tepeden, bakanlıktan dediler ki; yapma, uğraşma cemaatçilerle! Ama Cihaner iktidar savcısı değil cumhuriyet savcısı olduğunun bilinciyle hareket edince, tezgâhı kurdular! Soruşturulan olayın savcının yetki alanına girmediğine ilişkin bir komplo hazırladılar. Cemaatçilerin silahlı olduklarına dair bir “ihbar mektubu” yazdılar, iktidarın emini özel yetkili savcı, bu silah / çete işi, benim görev alanıma girer, diyerek dosyayı Erzurum’a aldı... Bu bir yılı aşkın zaman önce oldu!.. Şimdi de özel yetkili savcı, “Aaa, bunlar silah ve çete işiyle ilgili değilmiş” diyerek dosyayı genel savcılığa gönderdi! Bu dosya alımı / verimi arasındaki zamanda, İlhan Cihaner’in “defteri dürüldü”: Hakkında dava açıldı, Ergenekon’lukla suçlandı, yetmez ama evetçilerin yeni HSYK’siyle başsavcılıktan alındı, düz savcılığa indirildi ve memleketin birine sürüldü! Cihaner olayı bir örnek olay olarak tezgâhlandı: Yani bütün savcı ve yargıçlar için mostralık! Diğerlerine ders olsun, kimse iktidarın sözü dışına çıkmasın; özellikle iktidarın kapsama alanı içine girecek, siyasi/ideolojik, dini, ekonomik vb. gibi “suç” konusu işlere bulaşanlar hakkında, savcılar ve yargıçlar öyle kendiliğinden hukuk mukuk uygulamaya kalkışmasınlar! Bir başka, herkese ders olacak “örnek dava” da Fethullahçıların devlet içindeki adamlarını ve faaliyetlerini açığa çıkaran Haliç’teki Simonlar kitabının yazarı, Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın başına örüldü; dinleme kasetleri kondu bürosuna... Kitabında hakaret var denilerek de birkaç dava açıldı. Üstelik, bir terör örgütünün adamı olmak iddiasıyla da dosya açıldı! Hanefi Avcı da emniyet ve geniş anlamda devlet bürokratlarına ders olacaktı! İktidar, denetimi altındaki bütün kurumlarda, devletin içinde, adalette, emniyette ve her yerde “büyük sessizlik” istiyor. Büyük sessizliği sadece devlet kurumlarında istese! Medya’da da, işverenler cenahında da, üniversitelerde de, gençlikte de, vb... İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı içinde bütün bu komplolar için büyük bir işbirliği var! Görülmemiş bir uyum! Bu, Avcı’nın, neredeyse tüm kurumlar için sözünü ettiği “imam”ların uyumu, eşgüdümü mü? Meseleyi çok basite indirgemiş oluruz, bakanlıklar arası tepeden büyük uyum söz konusu! Kim bu tezgâhçılar? Bilmiyorum tabii ki; biz sadece siyasal analizciyiz, kral çıplak demek için gözlem yapıyoruz. Bu konularda “cinayet ipuçları”nı arayıp bulmanız ise hiç gerekmiyor, çünkü bütün ipuçlarının hepsi ortada, bize ise sadece körlerin gözüne sokmak kalıyor! Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı kompolu diyemem, çünkü bakanlıklar birer tüzelkişilik; ama tezgâhların Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nda kotarıldığı açık. Bakanlığın başında Bakan Sadullah Ergin var. Diğerinde de öğrenciler kendilerine dövdürülmüş süsü veriyor, yerlere atılıyorlar.. diyen Beşir Atalay... Bakanlığın bilgisi olmadan, “aşağılarda” bu tür gözdağı verme tezgâhları örülebilir mi? Bütün bu nedenlerle, arzulanan “büyük sessizliğin” sağlanması için, geçen yılın en önemli olayı olarak, iktidarın hukuk alanında yasal/anayasal değişiklikleridir diyorum. Yüksek Yargı’da gerçekleştirilen anayasal karşı darbe, geçen yılın en bir numarasıdır! Yetmez ama evetçi’ler, ne bahaneleri olursa olsun veya isterlerde saf ve aldatılmış vatandaşlar olsunlar, çağdaş hukuk ve demokrasiden saparak, ülkeyi ve kendilerini büyük bir vebal altına sokmuşlardır!.. İktidar, başından beri hukuka ve adalete karşı, zaten büyük bir komplo içindeydi! İktidar artık adaleti tamamen biçimlendirmiştir. Yani sistem, mekanizma, anlayış olarak... Şüphesiz ki sistemde cumhuriyet hâkimleri ve savcıları vardır ve hep olacaktır! Ama artık bundan sonra esasta, “siyasi hukuk”, “siyasi adalet”, iktidar hukuku ve adaleti dağıtılacaktır! İnsanların, toplumun defteri artık bu hukukla dürülecektir! Her şey “yasal” olacak veya yasal kılıflara sokulacaktır! Yargılanmadan, hüküm almadan, insanları 510 yıl hapiste tutmak da yasal olacaktır! Her şey yasalsa mesele yoktur! Mahkemeler o takdirde, normal adaleti dağıtmaktadır! Yasaların ve uygulamaların demokratik, hukuki, çağdaş olup olmamasının ise bir önemi yoktur! Hukuki karşıdevrim gerçekleştirilmiştir.. 2011 seçimlerinde daha yüksek bir oyla iktidar olurlarsa artık tam bir siyasal karşıdevrimden söz edeceğiz... http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] Son olarak ‘Serseri Mayınlar’ filmiyle büyük beğeni toplayan Ferzan Özpetek ile önyargılarla mücadele ve sinema üstüne... ‘Başkaldıranları çok seviyorum’ ÖMER YAPRAKKIRAN OSMAN ÇUTSAY “Benc sonra çok e 2001’den Dünyayı şey değişti. s değiştiren on dönemde üç Birincisi, olay var. Duvarı’n Berlin ı Bence er n yıkılması. Berlin Dukendi. Çünkü v sürü yeni arı yerine bir du çıktı. İkin var ortaya Prenses D ci olarak, i veya öldü ana’nın ölmesi rü ölüm, ma lmesi var. O kaldırdı g sumiyetimizi ibi da New Y . Üçüncü olay Kuleler’e ork’taki İkiz yani. Bu saldırı. 11 Eylül sa insanoğlu ldırıdan sonra, nun insana ka başka bir rşı tav tamamıyl a değişti rı zaten.” rular... Ama ben kafamdakilerden hiç vazgeçmedim. “Hamam” filminden sonra bugüne gelirken, arada bir algı değişmesi oldu mu filmleriniz karşısında... “Mükemmel Bir Gün” filmi yine mesela çok ilgi topladı. Herkes “Sen kafayı mı oynattın, nasıl böyle bir film yaparsın?” falan diyordu. Öyle bir filmdi. “Kutsal Yürek” filmi var... Ben, “Cahil Periler” ve İtalya’nın en çok iş yapan filmlerinden birisi olan “Karşı Pencere”den sonra “Kutsal Yürek” gibi bir film yaptım. Yani insanlar sizi dişleri uzamış bir biçimde, yemek üzere bekliyor. Tabii, insanların belli duygularına dokunuyorum, dine dokunuyorum. AYATI ANLATIYORUM’ Belli konuların, yani din, cinsellik gibi riskli konuların sinemada yeni bakışla ele alınabileceğini ve bunun özgün bir tepki toplayacağını mı kanıtladınız? Din, cinsellik... Bunlar hep risk içeren şeyler... Hayır, ben her zaman hayatı anlatıyorum, hayatta gördüğüm şeyleri, hayatın içindeki olayları anlatıyorum. Onun içindeki cinsel seçimleri, din seçimlerini falan değil, hayatın kendisini alıyorum. Yani ben cinselliği, dini falan değil, hayatı anlatıyorum. Filmlerinizin, başarılarınızın uluslararası konjonktürle bir bağı da yok mu? Gündemdeki değişiklikler, olaylar, filmlerinizin algılanmasını, onlara seyircinin yaklaşım biçimlerini de etkiliyordur herhalde... Bence 2001’den sonra çok şey değişti. Dünyayı son dönemde değiştiren üç olay var. Birincisi, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıdır. Bence erkendi. Çünkü o duvarın yıkılması bir sürü yeni görünmeyen duvarları ortaya çıkardı. Demek ki insanların duvarlara ihtiyacı varmış. Berlin Duvarı yerine bir sürü yeni duvar ortaya çıktı. Onun ardından, ikinci olarak, belki çok hafif bir şey gibi ama, Prenses Diana’nın ölmesi veya öldürülmesi var. O ölüm, masumiyetimizi kaldırdı gibi. İşte, Diana’nın hamile olduğu söyleniyor, onun bir Müslümandan hamile olması... Arkasında çok karanlık şeyler var. Bir de başkaldıran bir insanın öyle ölmesi çok kötü bir şey. Ben başkaldıranları çok seviyorum. Başkaldıranlara hayatım boyunca hayran kalmışımdır. Üçüncü olay da, New York’taki İkiz Kuleler’e saldırıdır. 11 Eylül yani. Bu saldırıdan sonra, insanoğlunun başka insana karşı tavrı tamamıyla değişti zaten. Güven olayı... Geçenlerde, New York’ta falan olabilir, bir salonda bekliyoruz. Bu salona sakallı, entarili, başı tamamen tıraşlı bir adam girdi, elinde çantayla. Yüzünde de tuhaf bir ifade var. Herkes dönüp adama baktı. Ben de dönüp baktım. Herkesi bir korku sardı. Ben de kendi kendime “Bir şey var bu işte” falan dedim. Sonra da yine kendime dönüp, “Ne kadar aptalsın” dedim. Şuydu: Tabii, işte insanların kafasında yarattığı bazı malum tipler var. “Sen de bu tuzağa düşüyorsun” dedim. Gerçekten de öyle tuzaklara hep birlikte düşüyoruz. Yani hayatta hiç kimseyi dış görünüşüyle, o andaki konuşmasıyla hemen damgalamayalım, bakalım nedir, neyin nesidir. Ondan sonra bir karar verelim. ökleri şu ya da bu biçimde Türkiye’de olan bir sinema olgusu, hızla Avrupa’ya AZLADAN BİR GÖZ yayılıyor. İtalyan sinemasının önde Nasıl bir zorluktu bu? gelen yönetmenlerinden Ferzan Özpetek, bu Şöyle bir zorluk başladı: “Geceyarısı Eksalandaki şaşırtıcı gelişmelere tipik bir örnek. presi” filmini hatırlarsınız. Yıllarca Türk ve İsİstanbul’da liseyi bitirir bitirmez gittiği İtal tanbul dediğiniz zaman size bu “Geceyarısı Eksya’da, 30 yılı aşkın bir süre sonra, kendi ayak presi”nden söz ederlerdi. Bayağı zor bir meslekti ları üstünde durmayı ve kendi siTürk olmak yurtdışında. Fatih’te nema dilini herkese kabul ettirde o var, bende olan bir şey var, meyi başaran Özpetek, bu alanbelki sizde de vardır: Bizim fazÖzpetek, da yakın gelecekte birçok yeni fazla‘Hamam’ filmiyle, ladan, başka bir kolumuz,çünkü sürprizle karşı karşıya kalacağıdan bir gözümüz oluyor, 34. Antalya Film mızdan emin. “Ben Türk sinebir şeyleri kapatmak zorundaymasının büyük çıkışlar yapamışız gibi bir duygu var üzeriFestivali’nde ‘En cağına inanıyorum, Avrupa’da mizde. İyi Yönetmen’ da bunun yansımalarını göreBen 16 yıl yönetmen yardımödülünü almıştı. ceğiz” diye konuşuyor. cılığı yaptım. İtalya’nın en ara2003’te Karlovy Artık olgunluk dönemine giren nan, en pahalı yönetmen yarve dünyanın dört bir yanından daVary Festivali’nde dımcılarından birisiydim. Yövetlerden başını alamayan İstannetmenliğe başladım, ilk filmim ‘En İyi Film’ bullu yönetmen, yapıtlarının topbütün dünyaya çıktı, Canseçilen, Özpetek’e hemengitti. Ben buraya, Franklu gösterimi için bulunduğu nes’a de ‘En İyi Frankfurt’ta sorularımızı yanıtfurt’a gelirken, havalimanında ladı. otomatik bilette saçmaladım, göYönetmen’ Almanya’da büyük ilgiyle revlilerden bana yardımcı olmaödülünü getiren karşılanan son filminizin özel larını rica ettim. ‘Karşı Pencere’, bir önemi mi var? Yardımcı da oldular, teşek2004’te de Seattle Gerçekten de Almanya’da kür ettim yardımları için. Göen iyi giden filmim “Serseri Film Festivali’nde revliler “Asıl biz siMayınlar” (Mine Vaganti) oldu. ze teşekkür ‘En İyi Film’ Bunun etkisi de değişik oldu. ederiz” dediödülünü Doğrusu Türk kamuoyu da beni ler. Hemen kazanmıştı. ilk kez bu kadar iyi karşıladı. K rüyorum. Ben İtalya’ya ilk gittiğimde Türkiye çok egzotik geliyordu insanlara. Bir süre sonra çok zor olmaya başladı Türk olmak. F tanıdılar. Çok hoşuma gitti. Şimdi hava atıyorum gibi geliyor, ama içten bir ilgiydi gösterdikleri. İnsanların belli sinirlerine dokunduğunuza inanıyorsunuz. Türkiye’yi temsil ediyoruz tabii... Siz Türkiye’den bir üçüncü göz mü getirdiniz? Kariyerinizde, Türkiye’nin nasıl bir yeri oldu? Tabii, aslında bir kompleks var. Benim düşüncem, bu. Çünkü insan hep açıklamaya çalışıyor. Neden dünyanın en önemli müzelerinden biri, New York Modern Sanatlar Müzesi (MoMA) kalkıp İtalya’ya CineCitta’ya benimle ilgili bir mektup yazıyor ve “Özpetek’in bütün filmlerini sunmak istiyoruz” diyor? Niye? Şaşırdım... Bertolucci’sinden tutun en büyük, dünya çapında yönetmenler var. Ben bunların yanında... MoMA’daki gösterimde direktörün açılış konuşması vardı: “Çok cesur bir kariyer” diyor, “cinselliği, dini, ırkları, kültür farklılıklarını, hepsini işleyen ve bunların hepsinin arasından çizgi bulan bir kariyer” diyor. “Hiçbir zaman seçimlerinden ödün vermeden yapıyor bunları...” Öyle konuştu. Bir cesaretiniz var demek ki... Görmüşler. Peki, biz bu cesaretinizi, Türkiye’den çıkarken beraberinizde taşıdığınız, İtalya’ya getirdiğiniz sorunlarla da bağlantılandırabilir miyiz? O, benim farkında olmadığım bir cesaret aslında. Bir tür cahil cesareti. Bana öyle geliyor yani. Ben hayatımda, başından beri, hep istediğim şeyleri yaptım. İlk filmim de, “Hamam”, o zaman için yenilikti, 5 yıl sürdü bir prodüktörle bu filmi hazırlamak. Bana hep şöyle dendi: İki dilli olmasın, filmde iki adam öpüşmesin, Türklerle Türkiye daha az olsun, İtalya’ya da daha çok yer ver, komedi daha çok olsun. Hep bunlar vardı; kâğıt üzerinde so ‘H ‘SEN KAFAYI MI OYNATTIN?’ ÜÇ OLAY GİDER GİBİ Avrupa’da ilginç bir biçimde bir Türk sineması ortaya çıktı. Siz bu Türk sinemasını nasıl görüyorsunuz? Fatih Akın’ı mesela çok çok beğeniyorum. Çok beğeniyorum, çünkü dünya diline ulaşmış bir adam. Hayata karşı bakışını, tavrını da çok beğeniyorum. Birdenbire bir şeyler söylüyor, şaşırtıyor insanları, işte bu çok hoşuma gidiyor. Çok iyi yönetmenlerimiz var gerçekten. Nuri Bilge Ceylan gibi bir ismimiz var mesela. Şimdilerde yeni bir film var, herkes ondan bahsediyor, “Çoğunluk” diye... Çok önemli, çok hoş işler çıkıyor ortaya... Futbol ve sinema sevgisi gibi, İtalyan ve Türk toplumlarını birbirine yakınlaştıran duygular var. Toplumlar birbirini andırıyor, sevgileri de birbirini andırıyor. Siz 35 yıl kadar önce Roma’ya indiğinizde, Diyarbakır’dan İstanbul’a gider gibi mi oldunuz? Çok söylerim: Sicilya’dan Roma’ya gider gibi oldum. Gerçekten de İtalya ve Türkiye birbirine çok benziyor. Ama şu son 35 yıllık dönemdeki gidiş gelişlerimde Türkiye’nin çok fark attığını da gördüm. Türkiye çok değişti. Şöyle bir şey var: Gerek estetik açısından, gerek merak açısından merak çok önemli bir şey hayatta, gerek ilgi, gerek teknik açılardan Türkiye’yi birçok “Avrupa” ülkesinden çok daha ileri gö SİCİLYA’DAN ROMA’YA Özpetek, son olarak Londra Türk Film Festivali’nde ‘Serseri Mayınlar’la kazandığı Golden Wings Seyirci Ödülü’nü yarın İstanbul’da düzenlenecek bir törenle alacak. ‘İtalyan sineması sol’dur Türkiye’de İtalyan sineması çok sevildi. Türkler kendi sinemalarını da, “yerli filmlerini” yani çok sevdiler. Bu arada, biliyoruz ki, İtalyan solunun bu sektöre de yansıyan bir gücü var. İtalyan sinemasının devleri sola açık, solcu insanlardı... İtalyan sineması soldur, sol bir sinemadır. O yüzden zaten İtalyan sinemasına çok büyük saldırı var; bütün yardımlar kesilmiş durumda. Diz çökmüş bir durumda yani şu anda İtalyan sineması. 34 tane yönetmenin dışında pek şans yok... Ki bunlardan biri de benim; çok şanslıyım. Ben bir film yapmak istediğimde prodüktörler kuyruk olur karşımda. Böyle büyük bir şansım var. Tabii 5 filmle büyük gişe yapmışsanız, krediniz devam eder. Hatta boş çıkan, iş yapmayan 34 film bile yapabilirsiniz. Ama şu anda gerçekten İtalyan sinemasına karşı güçlü bir saldırı var. Diş biliyorlar. İtalyan sineması hep sol olmuştur çünkü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle