18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 10 DIŞ BASIN Tahran CUMHURİYET 3 OCAK 2011 PAZARTESİ [email protected] Üniversitesi’nden siyasi ilişkiler uzmanı Dr. Zibakelam: ‘İran Türkiye sayesinde DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ bazı beklentilerine ulaşacak’ İstanbul’da yapılması planlanan nükleer görüşmelerdeki arabuluculuktan en büyük kazancın Türkiye’ye olacağını savunan Zibakelam, ikinci kazananı ise İran olarak görüyor. Buna gerekçe olarak ise İran’ın Türkiye sayesinde bazı beklentilerine ulaşmış olacağını söyleyen Zibakelam, “Örneğin yaptırımlar konusunda Türkiye daha fazla muhalefet ve direnç gösterecek. Buna kazankazan denilir” ifadesini kullanıyor. Ebedi ‘Gençlik Pınarının’ Peşinde... Nüfus uzmanı demograflar bir süredir, eskiye oranla sürekli artış gösteren yaşam süresi sorununu yakından izliyorlar. Bugün bu yaşamsal önemdeki konuyla ilgili bilimsel araştırmalarda ulaşılan noktayı, ciddi Le Monde gazetesinin 16.12.2010 sayılı nüshasında yer alan yazısında Brigitte Perrucca güvenilir bilimsel verilere dayanarak sergiliyor. Çeşitli açılardan ilginç saydığımız bu yazıyı okuyucularımızla paylaşmak amacıyla aktarmayı yararlı görüyorum: 1750 yılında yaşam süresi erkeklerde 27, kadınlarda 28 yıldı. Bugün ise bu erkeklerde 78, kadınlarda 85 yaşa dayanmış durumda. Dahası bu ritimle sürmesi durumunda yaşama umudunun yüze ulaşacağı neredeyse kesin görünüyor. Böylece yaşama umudu iki buçuk yüzyılda o denli hızlı artış göstermiştir ki, Demografik Araştırmalar Ulusal Enstitüsü’nü (INED) ‘bu yöndeki eğilimin uzun süreler daha devam edeceği umut edilebilir mi’ sorusunu sormak zorunda bırakmıştır. Geçen 16 Aralık 2010’da Jacques Vallin ve France Mesle elde edilen bu sonucu ilaç alanında sağlanan olağanüstü gelişmelere bağlamışlar ve bunun insan yaşamının sınırlarını daha da ileri noktalara taşıyıp taşıyamayacağını sorgulamışlardır. O kadar ki bilim insanları uzun bir süredir bu soruya geçerli bir yanıt aramanın uğraşı içindedirler. Uzun yaşam konusunda birbiri ardından gelen rekorlar karşısında bunun nereye kadar gideceği tartışılmaktadır. 1920’lerde Amerikalı bilim insanı Louis Dublin, kadınların yaşam süresinin 64.7 yaşın asla ötesine geçmeyeceği kehanetinde bulunmuştur. Amerikalı demograf o sıralarda bu eşiğin 1925’te Avustralya’da geçilmiş olduğunun ayırdında değildi. Fransız demograf Jean BourgeoisPichet yaşama umudunun 78.2 yaşta tavan yapacağını ileri sürmüştür. Ne ki, gerçekler onu da yalanlamada gecikmemiş ve İzlanda bu düzeyi 1975’te yakalamıştı. 1980 yılları sonunda biyolog James Fries uzun yaşamanın kesinlikle 85 yılın ötesine geçmeyeceğini ileri sürüyordu. Oysa Japonya bu öngörüyü 2002’de geride bırakmıştır. Aynı yıl araştırmacı Jim Oeppen ve James Vaupel, Bilim (Science) dergisinde yayımladıkları makalede 1841’den bu yana yaşam umudunun kesintisiz her yıl üç ay arttığını ortaya koymuşlardır. İki araştırmacının bu sonuçtan çıkardıkları saptamaya göre uzun yaşam umudunun uzun zamandan önce durması için neden yoktur. Bu kuşkusuz savlandığı gibi kesin değil. En azından bu konudaki gelişme aynı ritimde olmayacaktır. INED’in demografları araştırmalarına baz olarak 1841 yerine 1750 tarihini alarak ve daha zenginleştirilmiş olan verilerden yararlanarak söz konusu değerlendirmeleri sorgulamaktadırlar. Bir kez ilerleme savlandığı gibi değişmezlik arz etmemektedir. Uzun yaşamla ilgili gelişmeler 1790’da başlamıştır. Gelişme eğrisi bu tarihten sonra dilimlere bölünmüş (segman) ve her dilim ilaç alanındaki yeni keşiflerden yararlanmasına bağlı kalmıştır. 1790’dan 1885 yılına uzun yaşam umudu, somut olarak ve sağlam biçimde belirlenmeye başlamıştır. Bu atılım ilk aşının keşfiyle devreye girmiştir. Söz konusu aşı Jenner’ın özellikle büyük çocuk ölümlerine yol açan çiçek hastalığı aşısıdır. Aynı zaman dilimi içinde beslenmeye yönelik tahılın insanlara daha kolay ulaşmasıyla da açlığın az da olsa gerilemesinin yaşam umudunda payı olmuştur. 19. yüzyılın sonunda Norveç, uzun yaşamın her zaman ön sıralarında yer almıştır. 1880 ile 1960 tarihleri arasında bu eğilim çok daha net görünmektedir. Kadınlar ve erkekler seksen yılda dört ay daha fazla yaşama umudu kazanmışlardır. Bunda kuşkusuz, öncelikle Pasteur’ün buluşları ve sağlık alanındaki ilerlemelerle insanların söz konusu gelişmelere daha kolay ulaşımının da payı olmuştur. Avustralya 20. yüzyılın önemli bir zaman diliminde uzun yaşam rekorlarının sahibi olmuştur. 1960’lardan günümüze uzun yaşam umudu eski büyük gelişme sıçramaları kadar olmasa da kalpdamar haslalıkları alanındaki buluşlarla yeni bir sıçramanın gerçekleşmesine yol açmıştır. Bu yönde 1960 ve 1995 arasındaki gelişmelere oranla 19852003 arasında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. İzlanda kadınlarda 86.4’le uzun yaşama rekortmeni Japonya’yı geride bırakmıştır. Ne ki, Japonya 86.1’le HongKong ve 84.5’le Fransa’nın önündedir. Erkeklerde Katar 81 yılla HongKong’un önünde yer almaktadır. Afrika ise bilinen nedenlerle 55 yaşla, 69.6 yaşa sahip Asya’nın gerisindedir. INED yaşam umudunun bugünkü ritimle ilerleyemeyeceği görüşündedir. Bilim insanları bunun seksen yaş sonrasını etkileyecek gelişmelere bağlı olduğunu ileri sürüyorlar. Ancak uzun yaşam umuduyla ilgili bütün bu iç açıcı gelişmelerin günümüzün gerçekleriyle pek uyuşmadığı da ortada. Uzun yaşam konusu, tıpkı kişi başına düşen gelir hesaplamalarında olduğu gibi yanıltıcıdır. Örneğin bir ülkede kişi başına düşen 15 bin dolar gelir, aslında herkesin bu miktarda zenginliğe sahip olduğu anlamına gelmiyor. Gerçekte gelir dağılımı uçurumlarla dile getirilen adaletsizliklerle dolu. Uzun yaşam da öyle. Az beslenen, aç susuz, sağlık olanaklarından bütünüyle yoksun milyarı aşkın insan düşünüldüğünde İzlanda’nın uzun yaşam rekorlarının esamisi bile okunmaz. Uzun yaşam konusunda adaletsizlik de tıpkı gelir dağılımındaki gibi bağışlanamaz boyutlardadır. Daha doğarken ölen milyonlarca çocuk düşünüldüğünde uzun yaşama umudu, ne yazık ki fazla anlam taşımıyor. T ahran Üniversitesi öğretim üyesi ve siyasi ilişkiler uzmanı Dr. Sadık Zibakelam, Fararu internet sitesinde yer alan söyleşisinde, İran ve BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi artı Almanya’dan oluşan 5+1 ülkeleri ile İstanbul’da yapılacak görüşmelerin vizyonunu umut verici olarak değerlendirdi. Türklerin uluslararası arenadaki itibarları için bile olsa İstanbul görüşmelerinin en azından Cenevre’deki gibi olmaması için büyük çaba sarf edeceğini söyleyen Zibakelam şu görüşlerini dile getirdi: “İstanbul görüşmeleri için iyimserlik ve umut belirtileri önceye göre daha fazla. Çünkü müzakerelerin ev sahipliğini Türkler üstlendi ve onlar herkesin şimdiye kadar başaramadığını başarmak isteyecektir. On yıla yakın süredir nükleer meselesinde İran ve 5+1 arasında köprü kurulmamıştır. Türkiye, 5+1 ve İran arasında köprü oluşturarak bu büyük işi yapmak istemektedir. İran, pek çok nedenden dolayı bu rolün Türkiye tarafından üstlenilmesinden yanadır. Bu durumun oluşması halinde, İran’ın Türkiye’den beklentileri olacak ve Türkler tüm beklentileri karşılayamazsa da en azından bir bölümünü karşılamak zorundalar.” İstanbul görüşmelerindeki arabuluculuktan en büyük kazancın Türkiye’ye olacağını kaydeden Zibakelam, ikinci kazananı ise İran olarak görüyor. Buna gerekçe olarak ise İran’ın Türkiye sayesinde bazı beklentilerine ulaşmış olacağını söyleyen Zibakelam, “Örneğin yaptırımlar konusunda Türkiye daha fazla muhalefet ve direnç gösterecek. Buna kazankazan denilir” ifadesini kullanıyor. Zibakelam’ın Fararu internet sitesinin sorularına yanıtları şöyle: Türkiye bu rolü üstlenmek için yeteri kadar diplomatik ağırlığa sahip mi? ZİBAKELAM Çoğu uluslararası roller için tanımlama yapılmamış ve küresel oyuncular bu rolleri kendileri için tanımlıyor. Haberlerde Dr. Sadık Zibakelam Türkiye’nin Afganistan devleti, Taliban ve ABD arasında arabulucu olmak istediğini okudum. Bence Türkiye bu rolü yapabilir. Bu ülke yavaş yavaş uluslararası arenada önemli konum elde etmektedir, İran bu konuma gelebilirdi ama maalesef gelemedi. Bu rol, Batı ve İslam dünyası arasında köprü kurmaktı. İslam âlemi ile iyi ilişkiler içinde olup da Batı dünyasıyla ilişkilerini sürdüren başka İslam ülkesi yok. Hem İslam dünyası Türkiye’ye önem vermektedir hem de Batılı ülkeler. Mahkemeler değil Başbakan yargılıyor VİTALİ PORTNİKOV R ‘Tüm kapılar kapanmayacak’ İstanbul görüşmelerinde İran’ın nükleer dosyası kapanabilir mi? Hem İran hem 5+1 tarafından bazı kesimler uzlaşma istiyorlar, ama bu İstanbul görüşmelerinden hemen sonuç alınacak anlamına gelmez. İstanbul müzakereleri “sonuçlu” olacak. Müzakereler bu yönden sonuçlu olacak ki kapılar tümüyle kapanmayacak, en azından Türkiye buna müsaade etmeyecek. İran’da ekonomik teşvikler kaldırıldı. İç ekonomik şartlar ve sübvansiyonların kaldırılması uygulamasıyla birlikte Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, yaptırımların baskısının daha fazla artmasını istemeyecek ve bu, görüşmelerde İran müzakere grubunun yumuşaması öngörüsünü güçlendirmektedir. Farsçadan derleyen: Ekber Zalperver Karabağ (Fararu internet sitesi, 29 Aralık 2010) usya yönetimi, iki eski oligark (zengin ve nüfuzlu kişi) Mihail Hodorkovski ile Platon Lebedev’i ikinci kez mahkum eden kararı, yılbaşının hemen öncesinde ilan ettirdi. İktidar, mahkumiyet kararını yılbaşının hemen öncesine denk getirerek herkesin yeni yıl telaşında olduğu son haftada bu olayı gündemden kolayca düşürebileceğini zannetmişti. Fakat hükümetin hesapları tutmadı. Batı ülkelerinde Noel zamanında gündemin nispeten düşük olması, bu olayın, Batılı yayın organlarının gündeminin üst sıralarına yerleşmesini kolaylaştırdı. Bundan daha da önemlisi, Rusların kendileri, bu süreçten rahatsızlık duymaya başladı. REUTERS Mesele şu ki, özellikle bu ikinci yargılama ve mahkumiyet süreci, Rusya’da yargı erkinin ne durumda olduğu konusunda en net fikri vermiş oldu. Bu iki oligarkın ilk yargılanma dönemlerinde kitleleri yanıltmak kolaydı. Burada, söz konusu olanın siyasi değil ekonomik nedenler olduğuna kamuoyu inandırılabilmişti. Rusya’da iktidarın oligarkların elinden alınıp yeniden Sovyet yönetici elitinin şimdiki uzantılarına devredilmekte olduğu, bu Bakanı Aleksey Kudrin ve çerçevede, sıranın diğer Sberbank Başkanı German oligarklara geleceği sanılıyordu. Gref’in tanıklıkları var. Fakat bu Oysa ki Hodorkovski’nin tanıkların ifadeleri, mahkemenin cezaevinde olduğu sürede, Hodorkovski’ye yönelttiği Rusya’da oligarkların saltanatı suçlamalardan hiçbirini ispatlar sona ermediği gibi, ellerindeki nitelikte değil. Ama mademki devlet yetkisini ticarette kullanan Başbakan Vladimir Putin, “devlet oligarkları” çıktı Hodorkovski’nin suçlu olduğunu ortaya. Bu tip ve hapis yatmaya devam etmesi oligarkların nüfuzu, gerektiğini “bizzat” ilan bulundukları etmiş, o zaman, bu tanık makam ve ifadelerinin suçlamalara odorkovski yönetimleri yeterli delil teşkil aleyhinde dönemin altındaki etmemesinin ne önemi başbakanı kaynaklarla var ki! Kasyanov’un, Maliye Rusya’da kimin Bakanı Kudrin’in suçlu, kimin masum tanıklıkları var. Fakat olduğuna ifadeleri, mahkemenin mahkemelerin değil Hodorkovski’ye yönelttiği Putin’in karar verdiğini gözler suçlamalardan hiçbirini önüne seren bu olay, ispatlar nitelikte değil. Ama yılbaşının tadını mademki Başbakan Putin, kaçıran bir sürpriz Hodorkovski’nin suçlu oldu. Ukraynalıların olduğunu “bizzat” ilan da bugün üzerinde etmiş, o zaman, bu tanık düşünmeleri gereken ifadelerinin suçlamalara konu, Ukrayna’daki sistemin de giderek yeterli delil teşkil orantılı. Bu Rusya’daki sistemi etmemesinin ne durumda tabii ki andırır hale geldiğidir. önemi var ki! en nüfuzlu olan Yani, kimin suçlu kimin kişi, “Rusya masum olduğuna bizde de firması”nı yöneten artık mahkemelerde değil, adam... iktidarda olan kişinin makam Bütün bu gelişmeler olurken, odasında karar veriliyor. Hodorkovski, hücresinde Ne dersiniz? Yılbaşını oturmaya devam ediyor. Üstelik, şampanyayla kutlamak için artık iktidardakiler bile onun ortada bir neden var mı? neden hâlâ içerde olduğunu açıklayamıyorlar. Hodorkovski Ukraynacadan çeviren: Deniz aleyhinde dönemin başbakanı Berktay (Radio Svoboda, Radio Mihail Kasyanov’un, Maliye Free Europe, 30 Aralık 2010) H CANIMIZI KAYBETTİK... Merhume Rükzan ve Merhum Osman Zeki Canbay’ın oğlu, Serap ve Sevda Canbay’ın kardeşi, Deniz, Ayça, Aysu, Berke ve Gökçe’nin biricik dayısı, Nevin’in can dostu ve Serra Canbay’ın babası, her şeyi TC.TAŞINMAZ MAL AÇIK ARTTIRMA İLANI BALIKESİR 3. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN DOSYA NO: 2009/8756 E. Satılmasına Karar verilen Taşınmazın Cinsi ve özellikleri. TAPU KAYDI: Balıkesir merkez Yıldırım Mahallesi 339 Ada 11 Parsel de Yüzölçümü 75m2 Ana taşınmaz Cinsi: Ahşap ev avlu kuyu’dur Malikin hissesi tamdır. NİTELİKLERİ: Balıkesir merkez Yıldırım Mahallesi Çiviciler Sokak ile Tatlıcı Sokak’a cepheli köşe parselidir. Milli Kuvvetler Caddesi’ne 1. paralel sokakta İMAR ARSASI’dır. Civarında büyük Mağazalar, Bankalar, Dükkânlar, İşyerleri mevcuttur. Belediye binasına takriben 250 m mesafede, Hükümet konağına yakındır. Şehir merkezinde ticari sirkülasyanun yoğun olduğu bölge içerisindedir. Her türlü altyapısı elektrik, su, yol, doğalgaz vb. tamdır. Civarında zemin katı genellikle işyeri olan 4,5,6 katlı yapılaşma mevcuttur. Arazi topoğrafyası düzlüktür. KIYMETİ........... : 90.000,00 TL Birinci Satış günü : 11.02.2011 10.3010.40 Saatleri arasında İkinci Satış günü : 21.02.2011 10.3010.40 Saatleri arasında Balıkesir 3. İcra Müdürlüğü Adresinde Açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla Yukarıda yazılı yer ve saatler arasında ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak üzere artırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2)Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde nakit veya bu miktar kadar bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Satıştan Mütevellit Binde 4,95 ihale damga resmi, KDV ile 1/2 tapu harç ve masrafları Alıcıya, 100,00 TL için Yüzde 0,02 aşan kısım için Yüzde 0,01 Tellaliye resmi satıcı (borçluya) ait olacaktır. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3)İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi taktirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaştırmadan hariç bırakılacaklardır. 4)İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın Dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5)Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği taktirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6)Satışa iştirak edenlerin Şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla Müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. (İc. İfl. K. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Adlarına tebligat yapılamayan ilgililere gazete ilanı tebligat yerine geçerlidir. 23.12.2010 (Basın: 88825) SÜHA CANBAY’ı 30 Aralık 2010’da kaybettik... 2 Ocak 2011 tarihinde çok sevdiği Marmaris’te son yolculuğuna uğurladık. Işıklar içinde uyusun... AİLESİ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle