18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 CUMHURİYET DİZİ 24 OCAK 2011 PAZARTESİ Orhan Tüleylioğlu’nun derlediği Ben Uğur Mumcu’yum Türkiye’nin bugününe ışık tutuyor BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Güdümlü hukuk, siyasal kin ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun katledilişinin 18. yılı için “Ben Uğur Mumcu’yum” kitabını bugün piyasaya çıkartacak. Kitapta, Mumcu’nun günümüze de ışık tutan yazılarından bölümlere yer veriliyor. um:ag tarafından hazırlanan kitap, Orhan Tüleylioğlu tarafından derlendi. Uğur Mumcu’nun Cumhuriyet, Yön, Kim, Devrim, Türk Solu, Ortam, Akşam, Milliyet ve Yeni Ortam’daki yazılarından bazı bölümlere yer verilen kitapta 150’ye yakın paragraf yer alıyor. Mumcu, yazılarıyla; çeteleri, siyasettarikat ticaret ilişkilerini, aydınlatılmayan cinayetleri, terörle kaçakçılık arasındaki bağı, dinselliğe ya da ırkçılığa ödün veren siyasal iktidarların iç yüzünü gözler önüne sererken demokrat, laik, cumhuriyetçi, tam bağımsızlıktan ve özgürlükten yana beş bini aşkın yazı kaleme aldı, birçok dizi hazırlayıp söyleşiler yaptı. Mumcu’nun 1960’lardan başlayıp 90’lı yılların ortasına kadar kaleme aldığı 5 bini aşkın yazısı günümüzü de aydınlatıyor. Tüleylioğlu tarafından derlenen kitap, Uğur Mumcu’nun katledilişinin 18. yılı olan bugün piyasada olacak. Kitapta yer alan bazı bölümler şöyle:  Ben, bağımsız, özgür ve devrimci bir yazarım. (Cumhuriyet, 11 Aralık 1988)  Sol sadece, halkın sorunlarını halka anlatmak, çözüm yollarını birlikte bulmak ve yeni adaletli düzeni birlikte kurma savaşıdır. (Kim, 6 Ekim 1967)  Bir güzel oyuncaktır topaç. Döner durur kendi ekseni çevresinde. Bedenindeki ip ne yöne sarılmışsa o yöne döner topaç. Politikacılar vardır topaçlar gibi... Profesörler vardır topaçlar gibi... İhtilalciler vardır topaçlar gibi... Dönerler, dönerler, dönerler yoruluncaya kadar... (Yeni Ortam, 3 Mayıs 1974)  Yargıçlık, dünyanın en saygıdeğer mesleklerinden biridir. Haklı haksız, suçlu suçsuz, yargıcın vicdan duygularının dirhemleriyle adalet terazisinde tartılır. Yargıya karşı güvenin azalıp yok olduğu toplumlarda demokratik düzenin geleceği de şüpheye düşmüş demektir. (Yeni Ortam, 7 Ekim 1974)  Bir toplumu ayakta tutan temel dayanaklardan biri, adalet duygusudur. Bu duygu bir kez yara aldı mı, demokrasinin temelleri de sarsılmış demektir. Adalet, bağımsız mahkemeler eliyle dağıtılırsa, adalet duygusu güçlenir. Çağdaş demokrasilerde adaleti dağıtacak, suçluyu suçsuzu ayırt edecek tek yetkili organ mahkemelerdir. Toplumlar zaman zaman öfke seline kapılırlar. Soruşturmanın yerini işkence, mahkemelerin yerini güdümlü kurullar, yargıcın yerini de silah alır. Siyasal iktidardan kaynaklanan öfke seli, sağduyuyu yok ederek, vicdanları ipotek altına almaya çalışır. Adalet duygusu kaybolur, yerini güdümlü hukuk, peşin yargı ve siyasal kine bırakır. Böyle dönemlerden geçiyoruz... (Cumhuriyet, 30 Ocak 1976) Karanlıklar Çağı 18 yıl önce bugün, 1993’te, Türkiye’nin en seçkin bir kalemi, Uğur Mumcu, arabasına konan bomba ile havaya uçuruldu... Türkiye’nin demokratik güçleri, bu büyük trajik olayı yıllardır Demokrasi Şehitleri Haftası’na dönüştürdü... Sadece Uğur Mumcu değil, ondan önceki ve ondan sonraki, öldürülen toplum lideri niteliğindeki güzide insanlarımızın da en azından bir kısmının adını anmak, özellikle bugün boynumuzun borcudur: Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar, Çetin Emeç, Metin Göktepe, Turan Dursun, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Yaşar Doğanay, Necip Hablemitoğlu, Kemal Türker, Bedrettin Cömert, Doğan Öz, Abdi İpekçi, Hrant Dink… Birbirinden değerli, güzel ve aydınlık gazetecilerimiz, aydınlarımız, bilim insanlarımız... Düşünürlerimiz... Veee gençlerimiz... Evet gençlerimiz: Darağacında Üç Fidan’dan başlıyor! Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan... Daha öncesinde şüphesiz ki Turan Emeksiz var! Karanlık Tablo’da daha binlerce insanımız var, büyük katliamlar var... 12 Eylül öncesi yüzlerce genç var, solcusu ve sağcısı ile! Kanlı 1 Mayıs var, 36 insanımızın öldürüldüğü.. Bahçelievler gibi katliamlar var.. İnsanlarımızın birbirine kırdırıldığı Kahramanmaraş var, Çorum var... Başka ne var diyeceksiniz: Soykırım savları ve diplomatlarımızın öldürülmeleri de var... KürtTürk kırımı var, 40 binden fazla kişinin öldüğü/öldürüldüğü... Sivas katliamında dinci politikacıların kışkırttığı katil sürülerince yakılarak öldürülen 36 aydınımız var! Tabii büyük siyasi cinayet girişimleri de var: Ecevit’e ve Özal’a suikast girişimleri! Dahası: Papa’ya bile! Bu cinayetlerin, bu büyük kırımın zaman dizimine bakarsanız, irili ufaklı bütün bu olayların çok farklı zaman aralıklarında rastlantısal olarak bir araya gelmesinden oluşmadığını görürsünüz... Bu Karanlık Tablo aslında büyük bir Karanlık Çağı kapsıyor! İster 60 yılı, ister 50 yılı deyin... Ne var başka bu Karanlık Çağ’da: NATO var, ABD ve Batı var; İşbirlikçilik, Dincilik, Askeri darbeler ve Ordunun geçmişte ABD’nin uzantısı olması var; ABD ve Batı’nın Irak ve Kürdistan politikası var, Ortadoğu bataklığı var... Tabii ki Türkiye ekonomisinin 19 kez batırılması/batması da var! Tabii, rüzgârların tersine esmesiyle çuval var, çuval! Bunlar bir zincir fotoğraflardan oluşan bir film! Fotoğraflara bakıp tek tek olayları anlayamazsınız, sırlarını çözemezsiniz... Zinciri görmelisiniz! Bugün Demokrasi Şehitleri Haftası. Basının, demokrasi, hukuk, adalet kılıcı; araştırmacı, laik, demokrat yiğit arkadaşımız Uğur Mumcu’nun alçakça öldürülmesinin 18. yıldönümü! Mumcu, Karanlık Dönem’i resmetmek için tasarlanan ve uygulamaya konan alçakça planlardan birinin kurbanı oldu. Katili belli değil, birileri katil gibi gösteriliyor ama katil bu Karanlık Çağ’ın iç ve dış yaratıcıları... Hrant Dink de! Hepsi, devrim ve/veya daha çok demokrasi, daha çok hukuk, daha çok sosyal adalet, daha çok insanca yaşam, daha laik, bağımsız ve özgür bir Türkiye’ye yüreklerini koymuşlardı. Bu Karanlık Çağ bitmedi! Zincir kopmadı, sürüyor! Sadece yeni kodlar eklendi büyük fotoğrafa: Silivri, Ergenekon, yüksek yargıyı ele geçirme, adaleti gütme, büyük bir iktidar polis gücü, özgür medyanın yerine yandaş satılmış bir medya oluşturma, üniversiteleri ele geçirme, eğitimi dinsel güdüleme, laikliği dışlama, kadınları ve bebeleri türbanlama, kendi işadamlarını yaratma… Ve demokratik ve laik bir ulus yerine… Cemaatlerden, mezheplerden, etnik gruplardan oluşan bir topluluklar birlikteliği! Laik demokratik bir ulus, çağımızın olgusu ve gerçeğidir… Bu olgu, çağımız dünyasında varoluşun ve ayakta kalışın en büyük garantisidir… Hepsi yasal ve varoluş gücünü Kuruluş’tan alır.. İkincisi ise, parçalanmanın, dağılmanın… Birincisi bizim programımızdır, Türkiye’nin, bu milletin ve özbeöz evlatlarının.. İkincisi ise kimin programıdır!?.. Silivri Toplama Kampı, uydurma davalar ve korku imparatorluğu, Karanlık Çağ’ın gerçekten en karanlık dönemlerinden birine sokulmak istendiğimizin planlarını açığa vuruyor! Türkiye’nin demokratik öz varlıkları, bu zinciri kopartacak ve bu karanlık tabloyu parçalayacak güçtedir! http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] EMNİYET RAPORU Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan Umut Operasyonu’nu anlatıyor İran parmağı Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı öldürülmeleri başta olmak üzere Türkiye’de gerçekleştirilen birçok olayın aydınlatılması ile sonuçlanan Umut operasyonu ile ilgili olarak Emniyet birimlerince hazırlanan geniş bilgi raporunda; girişilen operasyonun başlangıç aşaması şöyle anlatıldı: “Ülkemizde kaos ortamı yaratmak ve ‘devletmillet bütünlüğü’nü bozmak isteyen bazı iç ve dış mihrakların, bu amaçla gerçekleştirdikleri sabotaj türü eylemlerin yanı sıra, çeşitli devlet adamları, öğretim görevlileri ve basın mensupları olmak üzere, ülkemiz açısından önemli şahsiyetlere yönelik suikast türü eylemler düzenleyerek birçok faili meçhul cinayet işledikleri bilinmektedir. Bu cinayetler arasında yer alan ve 1980 yılında gerçekleştirilen, gazeteciyazar Çetin Emeç ve Turan Dursun suikastlarının; ‘İslami Hareket Terör Örgütü’ mensupları tarafından gerçekleştirildiği, yapılan operasyonlarda tespit edilmiştir. EGM/İstihbarat Daire Başkanlığı koordinesinde 29.09.1995 tarihinde başlatılan (K) KOŞUYOLU planlı istihbarat operasyonu ile, söz konusu suikastların planlayıcısı ve iştirakçileri yakalanarak adli makamlara intikal ettirilmiştir. Operasyonlar sonucunda İHÖ’nün İ.İ.C’nin ülkemizdeki bazı diplomat ve ajanlarıyla sıkı bir işbirliği içerisinde faaliyet gösterdiği de ortaya çıkmıştır. Ülkemizin üzerine kâbus gibi çöken ve devletmillet bütünlüğüne zarar veren ve devletimizi töhmet altında bırakan diğer faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması kapsamında, çalışmalar aralıksız olarak günümüze kadar sürdürülmüş olmakla birlikte, son dönem itibarıyla bu gayretler daha aktif hale getirilmiştir. 17.01.2000 günü İstanbul ilinde Hizbullah örgütü İlim grubuna yönelik olarak gerçekleştirilen planlı bir istihbarat operasyonu sonucu, Beykoz ilçesinde villa bir evde çıkan silahlı çatışma neticesinde örgütün lideri Hüseyin Velioğlu ölü, üst düzey iki örgüt mensubu ise sağ olarak ele geçirilmiş, ayrıca örgütün merkez arşivindeki bilgisayar hard diskleri ele geçirilmiştir. Söz konusu hard disklerin başkanlığımız bünyesinde çözümleri yapıldıktan sonra, elde edilen dokümanların incelenmesi neticesinde, ülkemizde geçmiş tarihlerde bazı önemli şahsiyetlere yönelik olarak gerçekleştirilen suikast türü eylemler ile ilgili bilgi ve bulgulara ulaşılmıştır. Uyutulan örgütler SunuşSadettin Tantan... Bugün davul zurna ile cezaevlerinden çıkarılan Hizbullahçılara yönelik operasyonu yürütmüş, ardından başta Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmeleri olmak üzere birçok faili meçhul olayın aydınlatılmasına önayak olmuş Emniyet kökenli eski İçişleri Bakanı. Kendisiyle Uğur Mumcu’nun aramızdan alınışının 18. yıldönümü öncesi söyleşirken özellikle faili meçhul olayların çözümünde gösterilmiş olan “siyasi irade”nin arka planını öğrenmek istedik. Daha doğru bir ifadeyle, istenirse faili meçhul olay kalmayacağının Umut operasyonu ile kanıtlanıp kanıtlanmadığına açıklık getirmesini amaçladık. Sadettin Tantan, görüşmemizde bu konuda alçakgönüllü olmayı yeğledi, ancak üzerine düşülür, araştırılır, soruşturulur, peşine gidilirse Türkiye’de hiçbir şeyin gizli kalmayacağını aktarmadan da edemedi. Söyleşimiz boyunca, yalnızca Umut operasyonunu değil, dönem dönem farklı yöntemler, farklı hedeflerle Türkiye’nin kan denizinde neden boğulmak zorunda bırakıldığına ilişkin bilgi ve yorumlarına da ulaşmaya çabaladık. Sadettin Tantan, her zaman söylenegelen ve zaman içinde yitip giden sözlerden kaçındı. Tam tersine, kimi kez yine kapalı da olsa, taşeronu da, tetikçiyi de, tetiği çektireni de anlattı. Sadettin Tantan’ın söyleşimiz sırasında ilettiği ve Umut operasyonunun tüm aşamalarını kapsayan, emniyet birimlerince hazırlanmış rapor ise, dünden bugüne önümüzden sürekli geçen ve ömrümüzü deyim yerindeyse bir gömütlüğe çeviren tabutlara ilişkin birçok soru işaretine karşılık bulmamıza yaradı. Dizi boyunca bu raporu da okurlarımızla paylaşacağız. Dizi izlendiğinde görülecek ki, toplumun bilmediğini sandıkları şeyler özünde bilinenmiş. Örneğin, faili meçhullerin faillerinin apaçık ortada oluşu gibi... Umut operasyonu hem Türk polisinin hem de sizin için önemli bir başarıydı. Operasyon nasıl başladı, nasıl karar verdiniz böyle bir harekete? Rahmetli Uğur Mumcu’yu polislik dönemimden de tanıdığım için, onun dosyasını istettim. Ankara Emniyet Müdürlüğü takip ediyordu. Bir kararlılık söz konusuydu yani. Evet. Kararlılıkla girdik meseleye. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda da özel bir ekip kurdurtmuştum. Aileyi de çağırıp konuştuk, hem eşiyle hem ağabeyiyle. Bu çalışma devam ederken Hizbullah’ın mezar evleri gündeme geldi. Hizbullah operasyonu başlattık bütün Türkiye genelinde... Mezar evler rastlantı sonucu mu ortaya çıktı? Göreve geldiğimizde İstanbul’da birtakım insanlar kaçırılmaya başlanmıştı. Mesela, Zehra Vakfı Başkanı ve yöneticileri gibi... Bunun üzerine işi takibe aldırttım. İstihbarat dairesi iyi çalıştı ve Hizbullah’ın Beykoz’daki örgüt evi olarak kullandığı villaya ulaşıldı. Uğur Mumcu ve diğer olaylarla ilgili daha önce yapılan çalışmalar vardı ama, o villadaki belgelerde birtakım ipuçları elde edildi, kimi isimlere ulaşıldı ve faili meçhul olaylarla ilgili operasyonlara başladık. Yakalananların verdikleri ifadelerden Ankara’da Sincan’a atılmış silahlar ve C4 patlayıcılara ulaştık. Oğuz Demir firar etti, diğerleri yakalandı. Oğuz Demir’in özelliği ne? Oğuz Demir evde baskında yoktu, kaçtığı ve yakalanmadığı ifade edildi. Verdikleri ifadelerde, PKK ve Hizbullah’ın da İran destekli olduğu ortaya çıktı. Hatta o dönemde iki örgütün aralarındaki kavgada İranlı yetkililerin gelip her iki örgütü barıştırdıkları ortaya çıktı. Hizbullah istihbaratını çok gizli yürütüyordu. Tamamen insandan insana canlı istihbarat ilkesini uyguluyordu. Hizbullah’ın vahşetine baktığınız zaman çok büyük acımasızlık vardı. Gerekirse kardeşini, amcasını, dayısını sorgulayarak boğuyordu örgüt üyeleri. İlk aşamada Muammer Aksoy’un öldürülmesinde kullanılan silah bulundu, ek olarak Mumcu ve Kışlalı cinayetlerinde kullanılan bomba ve düzenekleri ele geçti ve bütün bu malzemelerle, gerçekleştirilen eylemler örtüşmüş oldu. Bütün bunlara Hizbullah’ın villasında elde edilen ipuçlarının izlenmesi sonrası mı ulaşıldı? İpuçları takip edildi, insanlar yakalandı ve onların ifadelerinden Selam grubuna üye oldukları SİYASİ ARACA anlaşıldı. Daha DÖNÜŞTÜRÜLDÜ önce yetiştirilmiş, uyuyan örgütlerdi bunlar, bu Uykuya yatırılanlar bir operasyonla tür casus mu? ortaya çıktı. Bunlar kullanılan insanlar. Özellikle Bir ülke bir başka ülkeye siyasi, İran’daki ekonomik ve kültürel anlamda devrimden sonra, hâkim olabilmek, o ülke Türkiye’den içerisindeki insanların oraya giderek zihinlerini teslim alabilmek için yetiştirilen ve bu tür insanlar yetiştiriyor. yıllar içerisinde Bunların ilk önce başörtüsü Türkiye’de eylemlerinde kullanıldığı ve kullanılması için AKP’nin iktidara taşındığı uykuya yatırılmış sürece katkı sağladıkları artık örgütlerdi bunlar. açığa çıkmış vaziyette. Uyuyan Neden önceliği bu tür örgütlerin eylemlere vermişler? içerisinde Çünkü, başörtüsü hem bir başörtüsü inancın gereği hem de eylemine Anadolu’da bir namus gereği katılanlar çıktı. olarak kabul ediliyor. Zaman Hatta, daha önce zaman cinayet sebebi bile uykuya yatırılmış olmuş. Çok hassas bir konu. Bu bir sürü örgütlerin hassasiyet, bir siyasi araca olabileceği dönüştürüldü. Bunun içinden de uyuyan bir örgüt ortaya çıktı. anlaşıldı. Dink, faili meçhullerin sembolü oldu’ Bu çerçevede Selam (Tevhid) grubuna mensup şahısların, İranlı bazı terörist gruplarla birlikte ülkemizde, halen faili meçhul olan bazı eylemlere katıldıkları, söz konusu grup içerisinde faaliyet gösteren bazı örgüt mensuplarının ise daha sonra Hizbullahİlim grubuna dahil oldukları öğrenilmiştir. Yaşanan süreçte ülkemizdeki faili meçhul eylemlerin engellenmesi ve aydınlatılması, öte yandan bu tür faaliyetleri gerçekleştiren terör oluşumlarının faaliyet ve kadrolarını deşifre etmek, iç ve dış bağlantılarını ortaya çıkarabilmek amacıyla: Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nca oluşturulan özel çalışma ekiplerinin disiplinli ve özverili çalışmaları sonucu elde edilen bilgiler ışığında; (K) Umut adıyla 21 Şubat 2000 tarihinde alınan onayla, operasyon hazırlık çalışmalarına yoğunluk kazandırılmıştır. Bu kapsamda merkezde oluşturulan özel çalışma grupları ile başta İstanbul ili olmak üzere ülke genelinde bilgilendirme ve yönlendirme amaçlı faaliyetlerde bulunmuşlardır. Söz konusu çalışmalar, hedeflenen amaca ulaşabilmek gayesiyle, büyük bir gizlilik ve mükemmel bir koordinasyon anlayışı içerisinde sürdürülmüştür. Bu amaçla yola çıkılan ve olgunlaştırılan Umut operasyonu, 6 Mayıs 2000 tarihinde İstanbul ilinde yakalamaya dönüştürülmüştür. İlk yapılan operasyonlar sonucu, 9 örgüt mensubu yakalanmış ve ilk sorguları yapıldıktan sonra 7 Mayıs 2000 tarihinde Ankara iline nakledilmişlerdir. Ülke genelinde Selam (Tevhid) örgütüne yönelik operasyonel çalışmaların baskın türü gerçekleştirilmesi ve birçok örgüt mensubunun ele geçirilmesi sürecinde, söz konusu terör örgütü mensuplarının, ellerinde bulunan silah ve mühimmatları terk etmek ve örgütsel ilişkilerini dondurmak ya da yaşadıkları illerin dışına çıkmak gibi taktiklere başvurdukları görülmüştür.” Terörist gruplar İstanbul Haber Servisi Hrant Dink, öldürülmesinin 4. yılında tüm gün süren bir etkinlikle anıldı. Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi’nde bu yıl 3’üncüsü düzenlenen, “Hepimiz 3: Alışmadan Unutmadan” kapsamında, panel, seminer, tiyatro gibi etkinlikler düzenlendi. Panelde konuşan yazar Karin Karakaşlı, “Faili meçhul olarak adlandırılmış tüm kayıpların temsili olarak Dink’in seçilmesi, anmalarda son dönemlerdeki tüm kayıpların sahiplenilmesiydi” dedi. Vicdani retçilere polis engeli İstanbul Haber Servisi Harbiye Orduevi önünde açıklama yapmak isteyen 300 vicdani retçi, polis engeliyle karşılaştı. BDP milletvekili Sebahat Tuncel’in de yer aldığı grup, Harbiye Orduevi önünde basın açıklaması yaptıktan sonra Taksim’e yürüyüş yapmak istedi. Ancak polis, grubun yürüyüşüne yine izin vermedi. SÜRECEK C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle