23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2011 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL ONLAR hep kötülenir. İrlandalıların “hooligan” dediği İngiliz haytalarına benzetilip tıksırıncaya kadar içen, patlayınca kıran döken, avazı çıkarcasına bağırıp küfreden, bıçaklayan, yaralayıp sakatlayan eşkıya takımından sayılarak “güruh” dendiği de olur kendilerine. Oysa, eşkıya takımından değil, bir futbol takımından yanadırlar. Bağırıp çağırmaları bir “amigo” şefliğinde tribün tezahüratına alışkın oluşlarındandır. Yoksa, çoğunluğu Beşiktaş, Beyoğlu, Kadıköy, Trabzon çarşılarının efendi insanlarıdır. Büyük bölümü iş, memuriyet, ticarethane, hastane ya da düpedüz hane gerilimlerinin “stres”ini atmak için maça giderler; ıslıkla, tempolu bağırmayla, hatta ara sıra hafif küfürle rahatlamış hissederler kendilerini. Küfrün ölçüsü kaçmış ve ağza alınmayacak raddelere gelinmişse, onlara göre sahadaki taktik faulün, hakem haksızlığının, kale önündeki beceriksizliğin de ölçüsü kaçtığı içindir bu. Günlük yaşamlarında ve ilişkilerinde zorlansalar da taş çatlasa etmezler o tür küfürleri. Öyle anlaşılıyor ki, geçenlerde Galatasaray arenasının tribünlerinde duyulan ıslıkları da güruh işi saymaya kalkanlar olmuş galiba. Oysa, o ıslıklar densizce ezilmiş bazı sözlere grup tepkisinden ibaretmiş. u gibi durumlarda türlü bahanelerle ya da yasa, falanca yönetmelik ve yönergenin maddelerinde kural arayıp ceza peşinde koşmak ve bu uğurda kafa yormak yerine protestonun nedenleri üzerinde durup kendini ya da durumu düzeltmek daha doğru olmaz mı acaba? Aslına bakılırsa, devlet yönetimlerinin en büyük zayıflığı da, suç işleyen toplum kesimleri ile ceza yağdıran mahkemeler arasındaki kopukluktur. Adalet bakanlarının işlevlerinden biri de toplumdan sorumlu siyasiler ile bağımsız mahkemeler arasındaki bu kopukluğu akıllıca gidermek olmamalı mıdır? ereket, dün ülkenin irili ufaklı futbol takımlarından “alfabe sırasına göre(!)” Adanademirspor, Altay, Beşiktaş, Çanakkale Dardanelspor, Fenerbahçe, Galatasaray, Gençlerbirliği, Giresunspor, İzmirspor, Karabükspor, Kartalspor ve Trabzonspor’un o “hep kötülenen” taraftarları İstanbul’un İstiklal Caddesi’nde Galatasaray Lisesi’nin önüne kadar yürüyerek Aslantepe arenasındaki ıslıklara gösterilen tepkiyi centilmence protesto ettiler de gerginlik biraz giderildi. Böylece, Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası Başkanı SarıKırmızılı Metin Kurt yaşamının en kritik golünü atmış oldu. Sayın Başbakan, herhalde yürüyüş sırasında iktidara “kırmızı kart” gösterilmiş olmasından olacak, bu dayanışma yürüyüşünün düzenlenişini ve düzenleyicilerini de ima yollu ama sert dille eleştirerek suçladı. “Keskin sirke küpüne zarar” derler. Keşke yine bu denli sinirlenmeseydi. Sinirlendikçe puan kaybediyor. Türkiye Kendini İran’a Kullandırtmamalı Bugün İngiltereTürkiye ilişkileri hiç olmadığı kadar yakındır. Türkiye dünyadaki yeni askeri, ekonomik, enerji ve siyasi kesişme noktasındadır ve bu dönemde Avrupa’nın ona sırtını dönmesi son derece yanlıştır. Taraftarların Dersi Liam FOX İngiltere Savunma Bakanı T ürkiye’ye bu hafta yaptığım ziyaretin amacı, savunma ve güvenlik alanında daha güçlü ilişkiler kurmaktır. Türk ve İngiltere Silahlı Kuvvetleri arasındaki siyasi ve askeri faaliyetlerin artmasını istiyorum. Daha fazla ortak eğitim, daha fazla subay değişimi, ekipman tedarikinde daha yakın işbirliği olmasını istiyorum. Biz doğal stratejik ortaklarız. istikrar, İran’ın nükleer programı, enerji güvenliği, korsanlık ve Afganistan. Türkiye’nin NATO ve Avrupa savunması içinde yaptıkları göz önüne alındığında en son bir İngiltere Savunma Bakanı’nın Türkiye’ye gelmesinin üzerinden sekiz yıl geçmiş olması şaşırtıcıdır. Türkiye’siz AB’nin ciddiyeti olmaz İngiltere, Türkiye’nin küresel konularda önemli ve stratejik rolünün ortaklarımız tarafından doğru anlaşılması konusunda kararlıdır. Türkiye Avrupa ve İslam dünyası arasında köprüdür. Güçlü bir ekonomisi olan bir ticaret ortağıdır ve enerji pazarında önemli bir oyuncudur. NATO’nun çok önemli bir üyesi olarak Türkiye Avrupa’nın ortak güvenliğine büyük katkılarda bulunmaktadır. Hiçbir kuruluş, özellikle AB, Türkiye’nin tam katılımı olmadan Avrupa’nın Benzer endişeler taşıyoruz İngiltere Başbakanı David Cameron’un geçen yıl Türkiye ziyareti sırasında dediği gibi “Türkiye ekonomimiz için hayati öneme sahiptir, güvenliğimiz için hayati öneme sahiptir ve siyasetimiz ve diplomasimiz için hayati öneme sahiptir”. Benzer güvenlik endişelerimiz var: Terör, Ortadoğu barış süreci, Irak’ta B savunması konusunda ciddi olamaz. Bölgesel ve küresel güvenliğe olan askeri katkısı, Türkiye’nin neden değerli bir ortak olduğunu anlamak için yeterlidir. Ülkeniz Afganistan’a binlerce asker göndermiş ve buradaki ekonomik ve siyasi ilerleme konusunda merkez olmuştur. Türkiye, Aden Körfezi’ndeki korsanlık karşıtı faaliyetlerde ve NATO’nun ilk ‘5. madde askeri harekâtı’ olan Etkin Çaba Harekâtı’nda önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin Avrupa’nın güvenliğine katkısı takdire şayandır ve NATO müttefiklerine örnek oluşturmaktadır. NATOAB ilişkisi Türkiye’nin katkılarına değer verecek şekilde gelişmelidir. Türkiye’nin Avrupa’nın savunmasına ve güvenliğine yaptığı katkılar göz önüne alındığında İngiltere’deki çoğu kişi gibi ben de Türkiye’nin AB üyeliğinin geciktirilmesini moral bozucu buluyorum. AB üyesi devletler kendi ulusal gündemleriyle çok fazla ilgilendiklerinden, bazen Türkiye’nin Avrupa’ya olan ihtiyacından daha çok Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu anlayamadıkları korkusunu taşıyorum. Bazıları Türkiye’nin Avrupa’ya doğru Batı’ya bakma veya Asya’ya doğru Doğu’ya bakma arasında seçim yapmasından bahsedilir. Bence bu yanlış bir ikilemdir. Türkiye hem bir Avrupa hem Yakındoğu ülkesi olup Orta Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa’ya uzanan kültürel ve ekonomik bağları vardır. Türkiye tarihi, kültürü ve stratejik konumu nedeniyle bazı konularda Batı’da bizlerin ölçüşemeyeceği bir nüfuza sahiptir. İran’ın nükleer istekleri konusunu örnek olarak alalım. Eğer İran nükleer silah elde ederse bu bir felaket olur. Ortadoğu’daki barış umutları yıkılır ve Türkiye’nin de güvenliğini doğrudan etkileyerek bir nükleer silah yarışına ve bölgede daha fazla çatışmaya neden olabilir. Türkiye’nin de bu görüşü paylaştığını düşünüyoruz ve Türkiye’nin bu meselelerin ele alınmasında sağladığı desteğe minnettarız. Bu desteğe geçen hafta İstanbul’da ‘E3 artı 3’ ve İran arasında yapılan görüşmeler de dahildir. Yaptırımların kesin olarak uygulanması dahil baskıya devam etmemiz gerekmektedir. Türkiye’nin bunu yapmak için üstlendiği taahhüdü memnuniyetle karşılıyorum. Hepimiz gibi Türkiye’nin de uluslararası yükümlülüklerinden kaçmak için İran tarafından kullanılmamayı sağlama sorumluluğu vardır. Avrupa’nın sırtını dönmesi yanlış Bugün İngiltereTürkiye ilişkileri hiç olmadığı kadar yakındır. Türkiye dünyadaki yeni askeri, ekonomik, enerji ve siyasi kesişme noktasındadır ve bu dönemde Avrupa’nın ona sırtını dönmesi son derece yanlıştır. İngiltere, AB üyeliği söz konusu olduğunda Türkiye’nin en güçlü destekçisi olmaya devam edecektir. Ben de her fırsatta Türkiye’nin Avrupa’daki geleceği konusunda kuşkulu olan Avrupalı meslektaşlarıma öngörüsüz olduklarını söyleyeceğim. Avrupa’daki liderlerin, Türkiye’nin hak ettiği bir şeyden, diğer bir deyişle AB üyeliğinden mahrum edilmesi nedeniyle gelecek nesillere daha tehlikeli ve istikrarsız bir kıta bırakmaları çok büyük bir tarihi hata olacaktır. B Uğur’suz 18 Yıl... Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR 18 yıldan beri omuz başımızda boşluğunu [email protected] duyduğumuz yurtseverliğin simgesi o yiğit adamı bugünkü ortamda ne kadar çok anıyor, ne kadar çok arıyoruz. Evet, yıllardır ülkemin Atatürk’ten, aydınlanmadan çağdaşlıktan uzaklaşarak dış güçlerin güdümünde bir karanlığa doğru, dinci bir toplum yapısına doğru sürüklenişine tanıklık ederken, Uğur Mumcu’yu hatırlamamak mümkün mü? Vurgunları, soygunları, yolsuzlukları, Deniz Feneri’ni, dinci bir yapılanmanın kararlı adımlarını izledikçe, Uğur’u anmak geliyor içimden. Yıllardır aydın yaftalı, AKP’ye demokrasi misyonu biçen, soldan dönme, emperyalizmi lügatlarından çıkarmış, sahtenin sahtesi sözde bir ileri demokrasiyi alkışlayan, (son gelişmelerle çok geç kalmış dönüşler sergileyen) liberalleri okuyup dinledikçe, Uğur’u ne çok özlüyoruz. Türkiye’de sosyal devletin, laikliğin, bağımsızlığın kökünü kazıyanların güç kazandığını görüp yaşadıkça, Uğur’u özlemle anmamak olur mu? Töre cinayetleri ile birbiri ardı sıra yitirdiğimiz gencecik, günahsız genç kızlarımızın acısı yüreğimizi dağlarken keşke, Uğur bizimle olsaydı diye düşünüyorum. Yakın dostlarımız İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek dünyaca ünlü bilim adamı Mehmet Haberal ile birlikte emekli generaller, profesörlerin sabah karanlığında bir baskınla ve hoyratça gözaltına alındığı, yaşam mücadelesi veren sevgili Türkan Saylan’ın evine polis baskını yapıldığı zaman, Uğur’u hatırladık. ‘Sizin Atatürk’ünüz var’ Yıllardır Silivri zulümhanesinde yatan yurtsever insanları düşündükçe ve en masum protesto ve gösterilerde yerlerde sürüklenen ve coplanan genç çocuklarımızı izledikçe, yaşasaydı Uğur’un nasıl bu zulmün, bu haksızlıkların üzerine gideceğini geçiriyoruz aklımızdan. Birkaç yıl önce Cumhuriyetten, bağımsızlıktan, aydınlanmadan, laik, soysal hukuk devletinden yana Atatürk’ün akıl ve bilim mirasını, özümsemiş milyonların gerçekleştirdiği o görkemli mitinglere katılanları, destek verenleri, darbe yandaşları olarak suçlayanlar aklıma herkesten çok Uğur’u getirmişti. Sağ olsaydı, bu suçlamayı nasıl karşılayacağını düşünmüştüm. İki yıl önce Küba’da bir süre kalıp, orada 50 yıldan beri ambargo altındaki bu ülkede kapitalizme ve emperyalizme karşı nasıl bir direnç oluşturulduğuna yakından tanık olunca, yine bu bağımsızlık savaşçısı antiemperyalist büyük gazeteci, büyük yazar Uğur Mumcu ile birlikte Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’nun “Sizin Atatürk’ünüz var. Başka bir lider aramaya ihtiyacınız yok” deyişini hatırladım. Onunla paylaşmak istedim duygularımı. Emperyalizmin oyunlarına alet olan ülke yöneticilerinin aymazlığında, ırkçılığa, dinciliğe, ilkelliğe sürüklenen yurdumun ve halkımın zavallılığını ve birer birer vurulup öldürülen Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Doğanay, Bahriye Üçok, Hrant Dink ve daha nice değerlerimizi andıkça sağduyu ve vicdan sahibi halkımla birlikte utanç duyuyorum. Uğur 70’li yıllarda Türkiye’nin gençleri sağ ve sol kamplara ayrılarak birbirlerini öldürürken, bu çatışmada kullanılan silahların Bulgaristan yolu ile aynı kaynaklardan geldiğini ve iki tarafa servis yapıldığını ispatlıyordu. Ayakları yere basmayan, gerçekleri göremeyen bir grup, onu sosyalist bir ülkeyi karalamakla suçluyordu. O ise benzersiz bir çaba ve çalışkanlıkla teröristlerle, silah ve uyuşturucu madde kaçakçıları ile siyaset, ticaret, tarikat üçgeni ile mücadele veriyordu. Ey halkım unutma onu Hayatta olsa idi, bizim gibi onun ardından Türkiye’nin ne kadar çok dönek, ikiyüzlü, çıkarcı, riyakâr, işbirlikçi, fikir ve düşünce fahişesi, beyninin ışığını satışa çıkaran insan yetiştirdiğine tanık olacak, mücadele alanını genişletmek zorunda kalacaktı. Gözleri ile birlikte vicdanlarını da gerçeklere kapatarak hukuksuzluk, adaletsizlik ve zulüm üreten bir sahte demokrasiyi alkışlayan sahte solculara karşı, en anlamlı mücadeleyi o verecekti. Hiçbir zaman, hiçbir yerde eksik olmayan yurt ve insanlık düşmanları, onun vücudunu 18 yıl önce yok ettiler. Şimdi o yürekli, o yiğit insanın yitirdiğimiz tüm yurtseverler adına yükselttiği haykırış tüm namuslu yurtsever insanların kulaklarında çınlıyor. “Vurulduk ey halkım unutma bizi, göz göre göre öldürüldük, Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin, bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Korkmadan öldük ey halkım unutma bizi. Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi. Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi!. Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz, şimdi hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi!.” “Onun sesini duyuyor musun, onu anlıyor musunuz? Ey halkım unutma Uğuru” 18 yıl önce içimizden yüreğimizden bir parça olarak koparılan bu yiğit insan bizim için, bizim bağımsızlığımız için, sömürüyü, emperyalizmin oyunlarını önlemek için, insanca yaşayabilmemiz için can verdi. Onun sesini, onun haykırışını duyuyor musunuz? Ey halkım unutma onu. [email protected] Hangi Aydın?.. “Aydın” unvanının bol bol tüketilip yıpratıldığı ve gerçek anlamının ötesinde değerlendirildiği günleri yaşıyoruz. Yanı sıra “devlet adamlığı” kavramı da tıpkı aydın sözcüğünde olduğu gibi yerli yersiz kullanılıyor ve bu unvana sahip olması en son düşünülen kişiler “biz devlet adamıyız” diyerek “arzı endam” ediyorlar. Gerçek bir aydın ve gerçek bir devlet adamı olan Atatürk’ün silah ve çalışma arkadaşı İsmet İnönü yaşasaydı bu tür sahte aydınlar için “hadi canım sende” söylemini kullanırdı. Aydın sözcüğü son aylarda genellikle ve nedenseeskiden sol görüşlü olup şimdilerde iktidar çizgisinde yansıyan kişiler için kullanılıyor. İyi de başka sözcük bulunamıyor mu ki söz konusu kişiler aydın unvanı ile onurlandırılıp bir bakıma Abdullah TEKİN “entellektüel” olarak değerlendiriliyorlar.. Gerçek bir aydın okur, yazar, düşünür, üretir,paylaşır, uygarca tartışır, ileri görüşlüdür, yurtseverdir, sivil toplum kuruluşlarında görev alır, “hak bellediği yolda” yalnız da olsa yürür. Sözüm ona aydın diye adlandırılan kişilerde bu niteliklerin hangileri vardır acaba? O zaman bu tür kişilere “aydın” anlamına gelen “entelektüel” değil “entel” demek daha doğru olur. Bu takımdan olan bazı kişiler kimi medya organlarında o kadar çok göze çarpıyorlar ki bunların aydın nitelemesinin kapsamındaki edinimlere ulaşmaya zamanları bile kalmıyordur. Kavram kargaşasının yoğunlukta olduğu bir toplumsal yapımız var. Yönetmeliğe yönetmenlik, asgari ücrete askeri ücret, ergonomiye ekonomi ve nüfuza nüfus diyoruz. Bunlar giderilecek yanlışlıklardır. Giderilmeyecek olan entelleri entelektüel olarak nitelemektir. Bu yanlış sürdürülürse kendilerini gerçekten aydın sanan ve sanacak olan bu kişiler ülkenin aydınlık günlere ulaşmasını geciktireceklerdir. Aydın sözcüğü çağdaşlık ve aydınlık çağrışımı yapan güzel bir sözcüktür. Bu sözcüğü uluorta kullanıp yıpratmamalı, daha önemlisi bu sözcüğü hak etmeyen kişilere yönelik olarak kullanmamalıyız. Bu sözcüğün ötesinde değer bulan kişilere söylenecek çok tanımlama varken aydın sözcüğünü kullanmak gerçek aydınlara saygısızlık olabilir. İçinde aydın sözcüğünün geçtiği bir niteleme yapmak koşulsa bunlara yarıaydın demek daha doğru olur. Entellikleri için evet ama yetmez... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle