18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2/ 19 OCAK 2011 ÇARŞAMBA TURİZM C Siz Hangi Gruba Dahilsiniz? Prof. Dr. Orhan Kural Gezginler Kulübü Kurucu Başkanı Eposta: [email protected] Bazı dostlar yalnız gezmeyi tercih ediyor. Bu tutkuyu yazar ve gezgin Buket Uzuner şöyle dile getirmişti: “Ben trende daima pencere önünde oturmayı tercih ederim.” Elbette yalnız gezgin, bulunduğu coğrafyanın hakkını verir. Toplu taşıtlarla gezer, halkla bütünleşir. Örneğin ben yalnız iken şöyle bir etrafıma bakınırım, gözüme birini kestirip, yanına ilişip, dostluk kurmaya çalışırım. Eğer yüz vermezse bir başkasını denerim. Kitaplarımı gösterip bana itimat etmesini sağlarım. Eğer arkadaş olabilirsem evine gidip ailesi ile tanışıp, yemek kültürlerini, âdetlerini, yaşamlarını, zevklerini öğrenmeye çalışırım. Grup gezilerinde kısa zamanda çok fazla yeri gezersiniz, oteliniz, rehberiniz, otobüsünüz hazırdır. Yol sormazsınız ve sizi öyle fazla kazıklayamazlar. Diğer grup arkadaşlarınızın tecrübelerinden ve izlenimlerinden istifade edip yalnızlık çekmezsiniz… Ama bu gezilerde de tüm grup arkadaşlarınızın aynı beklentide ve benzer zevklere sahip olması mümkün değildir. İşte, Türkiye Gezginler Kulübü Kurucu Başkanı olarak gerçekleştirdiğim yüze yakın grup gezisinin bir analizini sunuyorum. Lütfen darılmayın! Ama bir bakın bakalım acaba siz hangi gruba dahil olabilirsiniz… Çok bilenler: Geziye sanki hazırlanıp gelmişlerdir. Rehber susmaya görsün, bütün bildiklerini sıralamaya başlarlar. Rehber mi anlatıyor, onlar mı hiç belli olmaz. Şu cümleyi sık kullanırlar: “Ben bunları biliyordum zaten”. Mükemmelliyetçiler: Gezilen her müzeyi “Topkapı Müzesi” veya “British Museum” ile karşılaştırırlar. Güzel bir yer gördüklerinde olumlu tepkilerini göstermemeyi marifet sayarlar. Rehberin anlattıklarını hafif bir alayla dinlerler. Rehbere sık sık şu soruyu sorarlar: “Onca yolu sadece bunu görmek için mi geldik?” İyimserler: Her gördükleri bitkiyi, taşı, böceği, sabah güneşini, ufak sempatik çocuğu coşkuyla karşılarlar. Sanki bunları hayatlarında ilk kez görüyorlardır. Otelin çalışmayan asansöründe, uçağın rötarında bile bir güzellik, bir hikmet bulurlar. Tipik cümleleri: “Ah canım, her şey ne güzel!” Şikâyetçiler: Her an şikâyete hazır oldukları için hiçbir fırsatı kaçırmazlar. Havanın sıcaklığından, aşırı yağmurdan, yolun tozundan, otobüsün sarsıntısından, kısaca her şeyden şikâyet ederek görevlerini yerine getirirler. Bir başkalarının mutsuzluğu onların “mutluluğu” olur. Şüpheciler: Seyahat acentesinin kendilerini aldattığına ve çok büyük kazanç elde ettiğine canı gönülden inanarak, ellerindeki programın satır satır uygulanıp uygulanmadığını kontrol ederler. En haklı mazeretleri bile duymazlar ya da anlamazlar. “Ama programda öyle yazmıyor! Bize başka türlü söylenmişti!” derler. Yanlışlıkla Gelenler: Bir rastlantı sonucu bu geziye katılmışlardır. Aslında istedikleri tatil köyünde kalıp gündüz güneş, kum, uyku; akşam gazino ve diskodur. Gezilen yorucu ören sahalarında en az memnun kalan onlardır. Tembel gezgin grubuna dahildirler. Suratlarından mutlu olmadıkları bellidir. Hep “Ne zaman otele döneceğiz? Çok yorulduk” diye mızmızlanırlar. Düzen Bozucular: Turdan ayrılıp kendi başlarına dolaşmayı büyük bir marifet sayarlar. Kan ter içinde oraya buraya koşturup o yörede görmedik tarihi eser bırakmazlar. Tur haricinde gördükleri her şey sanki ilk defa onlar tarafından bulunmuştur. Tur disiplinini bozmak ve böbürlenmek isterler. Yanlarında kitap taşır ve tur lideri ile sürekli didişirler. Herkesi şu cümle ile üzmeye çalışırlar: “Bugün harika bir yer keşfettik. Yazık oldu buralara kadar geldiniz ama hiçbiriniz göremediniz.” Rehbere Hayran Olanlar: Rehber çekiciyse (mutlaka bir çekici yanını bulurlar) yanından bir saniye olsun ayrılmazlar. Rehberin her söylediğini onaylar, şipşirin gülücüklerle tasdik ederler. Bunun sonucunda da, rehberden ayrıcalıklı muamele beklerler. Kabulcü gezgin tipine girerler. Gruptaki diğer misafirler elbette buna bozulur. Zorla Sürüklenenler: Eşi veya sevgilisi, çocukları, hatta anne veya babasının zoruyla katılmışlardır. Yanındakine ayıp olmasın diye hiç seslerini çıkarmazlar ama acıklı yüz ifadelerinden neler çektiklerini anlamak hiç de zor olmaz. Moral Vericiler: Genellikle birçok şeyi aşmış orta yaş civarında, hayatın her saniyesinden zevk almayı bilenlerdir. “Anı Yaşa Carpe Diem” felsefesine uyarlar. Fazla konuşmazlar ama esprileri ile en sıkıntılı anları bile neşeye boğarlar. Bulundukları ortamın can simididirler. Genellikle otobüslerin en arka koltuklarını tercih ederler. Hatta bazen ellerinde bir çalgı aleti bulunur. Alışveriş Tutkunları: Onları her an en yakındaki dükkânda bulmak kolaydır. Hem “Artık ülkemizde her şey bulunuyor” derler, hem de ellerinde kocaman paketlerle dolaşırlar. Gösterişi seven bir gezgin tipidir. Önerilen her şeyi satın alıp otobüslerine döndüklerinde de aldıkları şeyleri herkese gösterip, takdir beklerler. İdeal Gezgin Tipi: Önyargıları yoktur ve amaçları sadece gezdikleri ülkeyi tanımaktır. Ciddilerdir, katıldıkları geziyle ilgili ön araştırma yapmışlardır. Gezi sonrasında not tutarlar. Fotoğrafçı Gezgin Tipi: Otobüs durunca bir anda ortadan kaybolur, şoför klakson çalmadan dönmezler. Sürekli ağır fotoğraf malzemelerini taşırlar. Onları bazen çatıda, bazen de kulede görürsünüz. Geziden döndükten sonra saydam gösterileri yaparlar. Dalgın Gezgin Tipi: Sürekli otel odası anahtarı, havlu, el çantası, cüzdan unuttukları için grubun başına tatlı bela olurlar. Zaman zaman otobüs onlar için geri dönmek zorunda kalır. Obur Gezgin Tipi: Sürekli karınlarını tutarak “ah, of” çekerler ve acıktıklarını dile getirirler. Otobüste bile hep yemek yerler. Bavullarında yemiş, bisküvi bulunur. Kahvaltıda gizli gizli bol sandviç hazırlarlar. Haftanın birkaç gününü klozette oturarak geçirirler. Not: Daha önceden yayımlanan fakat kaynağına ulaşamadığım bir “rehber dostun” notlarından da istifade ettim. Kendisine teşekkür ederim. Yeşil orman alanları, denizi, altın kumsalları, oksijeni ve yeli ile ünlü, doğal bir sağlık alanı olan İntepe (Erenköy). Troas cenneti: Erenköy NİLHAN AYDIN Taş yapılı evleri arasında sokaklarda dolaşırken birbirinden hoş birçok şarap evi olduğunu gördüm. Hepsi de restore edilmiş eski Rum evleriymiş. Şarap evlerinin sayıları gün geçtikçe artarken bir de otel yapımı başlamış. Poseidon Balık evinde Cumhuriyet okuru da olan eski birkaç dost ile birlikteyim. Karşımda Çanakkale Boğazı her zamanki gibi esrarengiz... Baştan çıkarıcı, sol yanımdaki tepede sivrilmiş Hektor gömüsü görülmekte. Ve bana toprak testide Kutsal Troas Ofreneion Şarabı sunuluyor… İçiyorum. Leziz mezeler ve keyfim yerinde. Yan masadan neşeli kahkahalar yükseliyor. Kızlıerkekli on kişi civarında üniversiteli genç bir grup Çanakkale’den gelmişler; bir arkadaşlarının doğum gününü kutlamak için buradalar. Doğum günü pastasından bizlere de ikram ediyor doğum günü sahibesi. Şanslıyım, hazır bir parti... Gençler Erenköy’e sık sık geliyorlarmış. Çanakkale’ye sadece 10 dakika mesafede, tarihi dokusu bozulmamış bir diyarda olmak, bol bol nefes almak ve eski bir taş evde şarap içmenin zevkine varan elbet tekrar gelir. Hislerimi dinleyince farkına varıyorum, bağımsız bir yer burası… Dostumuz Abuzer İnanmaz içtiğim şarabın ile bilinir. Acaba bu yüzden mi ev şarabı beni hiç çarpmadı? Eski Latinler de: “İn vino veritas”, derlerdi; gerçek şaraptadır anlamında.. Boğazın girişini görüyorum, giren hiçbir gemi yok, yelkenli yok, çalkantılı boğazın tuzlu suları… Ben ise müthiş rahatım. 16 Ocak Pazar günü... Güzel bir akşam üzeri güneşi vardı. Hiçbir şey umurumda değildi. Çalkantılı Boğaz’a karşı 2 kadeh çınladı hayalimde; bir tanesi Erenköy’den diğeri karşı kıyı Paris’ten... İnsan, sadece hayal ettiği müddetçe değil, umut ettiği müddetçe de mutlu yaşarmış… ev şarabı olduğunu söyleyince inanamıyorum. Hayret çarpmadı beni, zira tatlı olan ev şarapları öyle bir çarpar ki insanı o konuyu bana hiç sormayın. Erenköy bol oksijeni Boğaz’ın alnı: Erenköy Belediye Başkanı Alaattin Özkurnaz Baştarafı 1. Sayfada leştirmeye AB ve Kültür Bakanlığı’ndan destek almak için projeler yapmaktayız. Erenköy Belediyesi ve Onsekiz Mart Çanakkale Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenledikleri Halkın yoğun katılımıyla yapılan festival, 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleriyle birleşince, daha bir anlam kazandı. Geçen yıl yapılan etkinliklerde, “Bağbozumu Festivali ve Troas Bölgesi Değerleri Sempozyumu” gerçekleştirildi. 3 gün süren festivalde şarapçılığın yaygınlaşması, el sanatlarının yaşatılması, eski tarihi yapıların korunması ve bağcılığın teşvik edilmesi gibi konuların tartışıldığı söyleşilere halkın ilgisi oldukça fazlaydı. Bu senede çalışmalarımıza yenilerini de eklenmektedir. Konaklama sorununu giderebilmek için bir otel inşaatı başlamıştır. Çanakkale, İzmir yolu üzerinde antik ve yakınçağ tarihimize tanıklık etmek için, sağlıklı yaşamak ve doğal ortamda alternatif turizm olanaklarından yararlanmak için, yol zeytinyağlı baklava yanında bir yudum kutsal şarap içmek için, Troas Cenneti ve Boğaz’ın alnı İntepe’ye mutlaka uğrayınız. Eski taş evlerin mavi boyalı kapısı önünde oya işleyen yaşlı kadınlara rastlarsanız, Anadolu konukseverliğinin eksiksiz yaşatıldığına şahit olacaksınız. Şarabıyla tanınmak istiyor Çanakkale’de, merkeze bağlı ve İntepe olan ismi bir süre önce Resmi Gazete’de yayımlanarak Erenköy olarak değiştirilen beldenin, geçmiş yıllardaki gibi üzüm ve şarap üretim merkezi haline gelmesi için bazı çalışmalar yapılıyor. Belde Belediye Başkanı Alaattin Özkurnaz, yaptığı açıklamada, yörede şarapçılığı yeniden canlandırmayı hedeflediklerini söyledi. Bölgenin ekonomisinin tarıma dayalı olduğunu, bunun omurgasını da üzüm ve zeytinin oluşturduğunu ifade eden Özkurnaz, Çanakkale’deki şarap fabrikasının özelleştirilmesinden sonra, bölgedeki üzüm rekoltesinde büyük düşüşler yaşandığını anımsattı. Fabrikanın kapatılmasıyla birçok üreticinin üzüm bağlarını bozduğunu dile getiren Özkurnaz, katma değeri yüksek bir ürün için, üzümün şaraba dönüştürülmesi gerektiğini savundu. Özkurnaz, “Burası Rumların yerleşmiş olduğu bir bölge olduğu için, onlar buradan göç edinceye kadar sürekli şarap üretilmiştir. 1923 yılının Ekim ve Kasım ayına kadar Rumlar burada lokal düzeyde de olsa şarapçılıklarını sürdürmüşler. Bunun çok öncesine gidersek, Truva dönemine kadar şarap olayı burada yapılmıştır” dedi. Katma değeri yüksek olan şarabın petrolden daha değerli olduğunu savunan Özkurnaz; üzümün ve şarabın, tarihsel geçmişi olan bir ürün olduğunu bildirdi. Erenköy’ü şarabın memleketi olarak lanse ediyoruz. Hatta bir slogan da geliştirdik, ‘Rakibimiz Fransa’ diye. Şarap konusunda çok iddialıyız. Çok ciddi araştırmalar yaptık, şarabın tarihini, yapımını öğrendik, şimdi de satışını öğrenme aşamasındayız. Burada bir fabrika kuruldu, üretim izni, her şeyi alındı ve seneye şişelenmiş bir şekilde piyasaya markalı olarak satılacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle