23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 OCAK 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 ilivri Adliyesi’nin mahkeme salonu, Syerdir. İzleyici sıralarının üçte biri basketbol sahası büyüklüğünde bir kadar basına yer ayrılmıştır. Ne var ki Ergenekon duruşmalarında basın sıraları, davayı başından beri izleyen birkaç gazeteci dışında bomboştur. Dün hariç. Oysa izleyici sıraları, her zaman dolu. Tuncay Özkan’ın Yeni Parti, Doğu Perinçek’in İşçi Partisi, ADD ve CUMOK üyeleri; Mustafa Balbay’ın Cumhuriyetçileri, kar, kış, soğuk, ayaz demeden, oradadırlar. Eski komutanların eski askerleri, gencecik teğmenlerin gözü yaşlı anaları, titrek babaları. Hasta kardeşler, babasını özleyen çocuklar, yaşarken dul kalan taze gelinler, oradadırlar hep... Gidemesinler diye kuş uçmaz, kervan geçmez ıraklara kurulan kampuse, ne yapar eder, gelirler. Duruşmaya girebilenler girer, giremeyenler dışarda bekleşirler. Umutla... Oysa tam da bu yapı, umutları öldürmek içindir. Mahkum edilemeyecek sanıkları, ruhları ölünceye, beyin ışıkları sönünceye kadar tutuklamak, onları sevmekten caymayanları yormak, bıktırmak ve süründürmek için yapılandırılmıştır. Henüz 22 sanığın sorgulanabildiği ve tanık ya da sanık, daha 180 kişinin sorgulanacağı Ergenekon davasına bakılan bu salonda, bir de 196 sanıklı ama tutuksuz Balyoz davası başlatılır ki, bir duruşmadan ötekine ikişer ay ara verilsin, özellikle Ergenekon uzasın, tutukluları mapusta çürüsün... Ölenin ölüp, gözünün feri sönmüş ya da usunu yitirmiş sağların salınacağı on yılın sonunda da zaman aşımından tozlu raflara kaldırılacaktır; binlerce sayfası, salt hukuku boğazlayan adaletin parmak izleriyle dolu dosyalar... Plan bu. Çok açık söylüyorum: Eğer bu plan bozulmazsa, Türkiye’de ne politikaya gerek kalır, ne de muhalefete. RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT CHP ve MHP’nin Demokrasi Sınavı Hukukun bunca fütursuzlukla gebertildiği, adaletin zulüme eşitlendiği ve yargılamanın psikolojik işkenceye dönüştüğü yerde, kimsenin özgürlüğü ve can güvenliği yoktur ki, demokrasi mücadelesinin bir anlamı olsun... İşte bu boşluğa düşmemek için son fırsat, muhalefet partilerini demokrasiyle birlikte yok olmaktan kurtaracak son şans, bu partilerin, tutuksuz yargılanma hakkından yıllardır mahrum edilen Ergenekon sanıklarını, önümüzdeki seçimlerde milletvekili seçilecekleri sıralarda aday göstermeleridir. Benim demokrasi anlayışımda, CHP ve MHP başta, seçime girecek tüm muhalif partiler, asker ya da sivil, görüşlerini paylaşmadıkları tutuklu Ergenekon sanıklarını bile, HUKUKA SAHİP ÇIKMAK ADINA aday göstermelidir. Biliyorum ki gerçek bir demokraside, siyasal muhalefet böyle davranır. Çünkü demokrasiye gerçekten inananlar, demokrasiyi konuşanlar değil, savunanlardır! Çünkü hukuk devletini gerçekten isteyenler, demokrasinin tüm olanaklarını kendileri için değil, herkesin hukukunu, kin gütmeyen adaleti, apaçık suçluların bile adil yargı hakkını savunmak için kullananlardır! Ama biliyorum ki Türkiye’de, muhalefet partileri bile demokrasiyi savunacak kadar ne yürekli, ne de inançlı demokrat... Milletvekili dokunulmazlıkları demokrasiyi savunmaya yarasa, zaten iktidar da despotlaşamazdı! Sorarım size, car car konuşmak için midir o vekil dokunulmazlıkları, yoksa hukuksuz yasakları delip geçmek, milletin durdurulduğu yerde ileri atılmak için mi? Despot rejimlerin yatağını, demokrasiye göğsünü siper edecek kadar inanmayan muhalefet hazırlar! Haksızlık mı yapıyorum, eleştirim çok mu acımasız? İşte seçim meydanı, işte SON fırsat, buyursun, demokrasiye iktidara laf yetiştirmekten öteye sahip çıktıklarını eylemle kanıtlasınlar: Ergenekon tutuklularını aday göstersinler. Tüm muhalif partiler benim idealimdeki “karşıtını bile savunmak” noktasına gelemeseler de, hiç olmazsa CHP ve MHP, Ergenekon’dan kendi görüşüne yakın, suçsuzluğuna inandıkları birkaç milletvekili çıkarabilir. Böylece, bugüne değin pek kullanmadıkları dokunulmazlık zırhı, gerçekten ihtiyacı olanlarda bir işe yarar! Başta Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal gibi aydınların milletvekili adaylığı hem CHP’ye oy, hem de demokratik mücadeleye güç kazandırır. MHP, gerçekten milliyetçi bir hareketse, PKK ile mücadeleyi savunuyorsa, buyursun Silivri’ye! Milliyetçiliği ve mukaddesatçılığı Ergenekon davasında mahkum edilemeden zindanlarda çürütülen gencecik teğmenlerden daha iyi kim temsil edebilir? İşte MHP’nin şiarı, tek vatan, tek bayrağı, PKK’ye karşı ölümüne savaşarak savundukları için içeri tıkılan komutanlar. Adaylıkları MHP’ye seçim meydanlarında bağırıp çağırmaktan öte bir güvenirlik sağlamaz mı? “Demokrasi, çoğunluğun kanunu değil, azınlığın korunağıdır.” ALBERT CAMUS PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sayın Adnan Polat’a Açık Mektup Sayın Başkan, Size bu açık mektubu 60 yıllık bir Galatasaray yandaşı olarak yazıyorum; “GS camiası” olarak tanımladığınız yandaşlar topluluğunun, kulübünün başarılarına sevinen, başarısızlıklarına üzülen bir üyesiyim. Bir futbolseverim. Ne bu yılki başarısızlıklarımız ne de geçmişte tam 14 yıl şampiyon olamamamız beni Galatasaray’dan soğuttu. Kulübün yakın tarihinde en çok eleştirilen başkanlardan biri olmanıza karşın bu eleştirilerden etkilenmedim, sizi, kulübün karşılaştığı parasal zorlukların üstesinden gelmeye çaba gösteren, sarı kırmızılı renklere gönülden bağlı, çalışkan bir insan olduğunuza inanarak destekledim. TT Arena’nın açılışını da başarı hanenize yazılacak çok önemli bir artı olarak değerlendiriyorum. Ne var ki TT Arena’nın açılış töreni sırasında Başbakan’ın kendisine yönelik protestoya sinirlenerek bakanlarıyla birlikte stadyumu terk etmesinden sonra yaptığınız açıklamalar beni hayrete düşürdü. O stadyum bu ülkenin çalışan insanlarının ödedikleri vergilerle ortaya çıkmıştır. Başbakan’ın TOKİ’yi devreye sokarak kamuya ait bu yapının tamamlanmasına verdiği destek, ülke sporuna önem veren her iktidar sahibinin yerini getirmesi gereken görevleri arasındadır. Doğaldır ki, görevi de olsa Başbakan’a bu desteğinden ötürü teşekkür etmek bir nezaket gereğidir. Siz de bu nezaketi göstererek üzerinize düşeni yerine getirdiniz. TT Arena’da yükselen protestolar ise sizin iradeniz dışında gerçekleşmiş bir olaydır. Bunun birçok nedeni vardır. Ayrıca demokrasilerde her siyasetçi alkışlandığı gibi protesto da edilebilir. 2010 Kültür Başkenti İstanbul 12 milyonluk bir metropoldür. Bu kentte milyonlarca AKP karşıtı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı sevmeyen insan yaşamaktadır. İnanılır istatistik kaynaklarından, eğitim düzeyinin görece yüksek olduğu bölge ve kentlerde AKP karşıtlığının da yükseldiği bilinmektedir. İstanbul’da yalnızca işsiz üniversite mezunlarının sayısı TT Arena’yı dolduracak izleyici sayısından kat kat fazladır. Bu bir örnektir. Başbakan’a yapılan toplu protestoda “organize bir iş” aramayın; boşunadır. Son iki gündür açılış törenine katılmış, Ajax maçının bitimine kadar da stadyumda kalmış 13 kişi ile konuştum. Bunlardan beşi Galatasaray Üniversitesi öğrencisi delikanlı, biri emekli öğretmen bir bayan, biri bilgisayar uzmanı genç bir kadın, ikisi Galatasaray Lisesi mezunu emekli diplomat, biri yazar, biri müzisyen, biri de orta yaşlı bir şarküteri sahibiydi. GS yandaşı olan ve stadyumun farklı tribünlerinde oturan bu insanların tümü protesto eylemine “ıslıkla”, “yuh’la” katıldıklarını söylediler. Yaptıklarından hiç gocunmadıkları gibi davranışlarının doğruluğuna da inanıyorlar. Verdiğiniz gazete ilanında bu insanlar adına mı özür diliyorsunuz? Onlar bunu istemiyorlar ki. Başta kaptanımız Arda Turan olmak üzere futbolcularımızın da üzülmelerine, boyunlarını bükmelerine, özür dilemelerine gerek yok. Onlara örnek olmak büyüklerinin görevidir. İnsanlar bu iktidardan ve onun başı olan Başbakan’dan birçok nedenden ötürü şikâyetçidirler. Bir türlü denetim altına alınamayan işsizlikten, demokrasinin ilerleyeceği yerde daha da güdükleşmesinden, ülkenin düşünen insanlarına uygulanan baskılardan, altüst edilen hukuk ve yargı sisteminden, her içki içene reva görülen “tıksırıkçı” hakaretlerinden, dişlerini gösteren çağdaş sanat düşmanlığından, bireysel özgürlüklere yönelik baskılardan, ülkenin geleceğine ilişkin endişelerden bunalıyorlar. TT Arena’daki protesto bu bunalımın dışavurumundan başka bir şey değildir. Sayın Başkan, stadyum kameralarından protestoda bulundukları saptandığında kombine bileti bulunan bu köklü, yaşlı başlı Galatasaraylıların biletlerini iptal mi edeceksiniz? O Galatasaray Üniversitesi öğrencilerini, biri emekli öğretmen, öbürü bilgisayar uzmanı o ana kızı bir daha stadyuma sokmayacak mısınız? Bu insanlar “edepsiz”, “terbiyesiz”, “komplocu”, “provokatör” gibi sıfatları hak edecek ne yapmışlardır? Islık çalmanın, yuh çekmenin, protesto etmenin ceza verilecek bir “suç” olduğu dünyanın neresinde görülmüştür? Size, “Sayın Polat, siz Başbakan’ın avukatı mısınız, yoksa anlı şanlı Galatasaray Kulübü’nün başkanı mısınız” diye sormazlar mı? Bir panik yaşadığınız görülüyor ancak buna hiç gerek yoktur. İktidarla ters düşmek her kulüp başkanı için zordur, beraberinde türlü sıkıntılar getirir. Ne var ki Galatasaray herhangi bir kulüp değildir, onun başkanına dik durmak yakışır. Olaylara Başbakan’ın, AKP’nin değil, milyonlarca Galatasaraylının penceresinden bakınız; inanıyorum ki bambaşka bir fotoğraf göreceksiniz. Başarı dileklerim ve saygılarımla. Falih Rıfkı Atay’ın bir akrabası, Tuncay Özkan’a 10 sayfa mektup yazıyor, mektup tutuklunun eline 9 sayfası karalanmış, tek sayfası okunur geçiyor. Yetmiyor, kadıncağız salt Tuncay Özkan’a mektup yazdı diye, hem Silivri, hem Beykoz Adliyesi’nde iki kez yargılanıyor. Ancak insaflı bir savcının “mektuplarda suç unsuru yoktur” görüşünden sonra rahat bırakılıyor. Kimsenin kuşkusu olmasın, bu despotluğa karşı önerdiğim somut çıkışı yapamayan muhalefet, önümüzdeki seçimlerde varlık nedenini de yitirmiş olacaktır. Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN [email protected] www.minekirikkanat.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ‘Ucube’nin Gerekçesi Başbakan, Kars’taki anıta “ucube” demesinin “nedenleri”ni açıklayınca düşündüm; büyüklerimizin “Her şerde bir hayır vardır” sözü acaba doğru mu çıkıyor? Öyle ya, mimarlıkta ve şehircilikte ömrümüzü verdiğimiz; bundan ötürü sayısız “rantçı” düşman kazandığımız; koruma kurullarında görevden alındığımız; ödünsüz savunduğumuz için hep “sakıncalı” görüldüğümüz en temel ilkelerimizden birini, Katar’daki basın toplantısında söylemesin mi? “Tarihi eseri gölgeleyecek kurulunun da yıkım kararı var”… Sulukule’de ise insanlık dışı bir sözde “kentsel yenileme” operasyonu sırasında, koruma kurulunun “yıkılmasın” dediği eski ahşap evler bile yok edildi... Şimdi çoğunluğunu “iktidar yanlısı” zenginlerin oluşturduğu yeni sakinleri, “Bizans surlarına bitişik imar alanı”! içindeki sözde “çağdaş” konut sitelerinde bilmem ki hangi “vicdan”la yaşayacaklar... Tarlabaşı katliamı Tarlabaşı’nda ise henüz inşaatlar başlamadı ama uygulanacak proje, “tarih”i gölgelemek bir yana, yok ediyor… Beyoğlu’ndaki en zarif ama en bakımsız kültür mirasını oluşturan eski konutlar, restore edilerek yaşatılmak yerine, “sahiplerinin elinden alınarak” AVM, otel ve rezidans amaçlı “rant blokları”na dönüştürülüyor. Bu “kültür katliamı”nı gerçekleştirecek firmanın da Başbakan’a yakınlığı herkesin dilinde... Projeye göre eski evlerin sadece cepheleri “tiyatro dekoru” gibi kalacak, iç mekânları yıkılarak, üzerlerine yeni katlar eklenecek ve hatta altlarında da bilmem kaç kat bodrum yapılarak, “kentsel dönüşüm” adına “rant rekorları”nın kırıldığı mekânlar elde edilecek. Tarlabaşı sakinleri böylesi bir adaletsizliğe karşı çoktan dava açtılar, ama “paraya dayanamayan” kimi komşularının, evlerini o malum firmaya satmalarına da engel olamıyorlar... Beyoğlu’nun AKP’li belediye yönetimi ise “hemşerileri”nin değil, kentin tarihsel merkezini ele geçirmeye çalışan firmanın yanında yer alarak “burası çok güzelleşecek” söyleminden öteye bir şey diyemiyor... Evet... Bütün bunlar Başbakan’ın Kars ziyaretinden önce gerçekleşen uygunsuzluklar. Ama artık Katar’da verdiği söz var: “Tarihi eseri gölgeleyecek bir inşaata izin vermeyiz.” Şapkayı havaya şimdi mi fırlatalım, yoksa bekleyip gördükten sonra mı? [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘Tarih’in üzerinde oturacaklar! ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com bir inşaata izin vermeyiz.” Günlerdir tartışılan “ucubedir, yıkın” emrinin gerekçeleri arasında bunu da duyduğumdan beri gözümün önüne “tarihi eserleri gölgeleyen” sayısız yeni yapı geliyor; üstelik bazıları da Başbakan’ın desteği ve övgüleriyle gerçekleşiyor… Katar’da açıkladığı gerekçesinde gerçekten samimiyse, kültürel mirasımızı kurtarmakla kalmayacak; yıllardır özlemimiz olan “tarihi eserlerin gölgelendiği inşaatlara izin verilmeyen” bir hükümet politikasına da kavuşacağız… Sulukule’de soykırım Peki, “nedir o Başbakan’ın da desteklediği ‘tarih’i gölgeleyen uygulamalar” derseniz; en ünlüleri elbette ki İstanbul’un “Sulukule” ile “Tarlabaşı” semtlerinde yaşanan dram… Sulukule’nin Romanları, bin yıllık semtlerinden “evleri başlarına yıkılarak” çıkartıldılar. Adını Bizans döneminde kente “su”yun girdiği “kule”li kapıdan alan surlar ise, TOKİ’nin “boşaltılan Sulukule arazisi(!)”nde inşa ettiği “satılık lüks daireler”in gölgesinde kaldı. Başbakan yine Kars’taki anıt için diyor ki: “Koruma ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Halk dilinde 1 mandaya verilen ad... Üzerine yazı 2 yazılan tabaklanmış 3 ceylan derisi. 2/ Ze4 hir... Bir pamuk cinsi. 3/ Askıntı, baş 5 belası... “Gönül tan 6 dırında bir pişiyor / Yanan ciğer 7 midir yürek mi bil 8 mem” (Seyrani). 4/ 9 Belirli bir işi kendi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kendine yapabilen otomatik aygıt. 5/ Üstün bir yet 1 R İ K A B D A R kinin gücünü simgeleyen 2 E M A R E N U H değnek... Süpürgeotu. 6/ 3 F A S S T OMA Bir bağlaç... Başında ok 4 T T E L A T İ N biçiminde bir tel demeti 5 İ B A D E T N İ bulunan balıkçıl kuşu. 7/ 6Y A B A N T E B Nişastayı parçalayarak şeG A R A kere çeviren enzim... Bir 7 E L A A L A İ M ÖN nota. 8/ Reçinesi hekim 8 A R D A likte kullanılan bir ağaç 9 O R A N çık... Düzen, hile. 9/ Tiroit bezinin bulaşma dışında bir nedenle iltihaplanması. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tekerlek biçiminde ve sarı renkte bir peynir cinsi. 2/ Birleşik bir şeyi oluşturan yalınç şeylerden her biri... Dinsel tören niteliği taşıyan AleviBektaşi oyunu. 3/ Güneydoğu Anadolu’ya özgü bir tür acı kahve... Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı. 4/ Çin ve Japonya’dan tüm dünyaya yayılmış bir strateji oyunu... Hisse, pay. 5/ Bir şeyden kalan kötü iz... Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti. 6/ Kandaki alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen ve genellikle genç kızlarda görülen kansızlık hastalığı. 7/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Sıcak bölgelerde yetişen çok sert bir ağaç... Bir nota. 8/ Karışık renkli... Boy, endam. 9/ “Oyun, dolap” anlamında argo sözcük. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle