18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 18 OCAK 2011 SALI [email protected] 16 KÜLTÜR Görsel ve işitsel şiddet Semaver Kumpanya, Işıl Kasapoğlu yönetiminde, William Shakespeare’in en kanlı oyunu ‘Titus Andronicus’u yorumluyor nıksamamıza, ‘şaka’ gibi görmemize neden olur mu? Yanıt Shakespeare’in özgün metnindedir. Yaşadığı dönemin Londra’sında ‘moda’ olan her çeşit sanat üretimini deneyen ‘genç’ Shakespeare, ‘tarihsel oyun’, ‘intikam trajedisi’ gibi popüler dramatik türleri bir araya getirirken sahnelenmesinde teknik zorluklar olan trajedilerin yazarı, Romalı düşünür/ozan Seneca’nın ağdalı biçeminin baskın etkisi altındaydı. Dilsel kullanım, karakter çizimi ve olay örgüsü kurma bağlamında henüz kendi sahne söylemini oluşturmadığı bir dönemde ürettiği ‘Titus Andronicus’, ‘trajik’ boyutlara ulaştırılamadığı için, ister istemez ‘korkuttuğu’ denli ‘güldüren’ ‘grotesk bir fars’a dönüşmüştür. DDET N PAROD S FişekKasapoğlu çalışması, Shakespeare’in metnini işte bu gerekli ‘ciddiyet’i taşımayı beceremediği için ‘şaka’ya dönüşen özelliği ile yakalayıp işlemeyi amaçlıyor. Güldürü yoluyla ‘şiddet’in kanıksanmasına gelince, tiyatro sahnesinden suratınıza çarpılırcasına sunulan capcanlı ‘şiddet’in ‘parodisi’ bile yaman bir ‘caydırıcılık’ içeriyor. Oyunu bile bir kez daha izlemeye dayanamayacağınızı duyumsatıyor size… Yönetmen Kasapoğlu, bireysel oyunculukla takım oyunculuğunu hünerlice buluşturan oyuncularını saat gibi çalışan bir sahne düzeni içinde devindiriyor. Titus’u canlandıran Serkan Keskin ve Tamara’da Sezin Bozacı ile başlayıp Aaron’da Sarp Aydınoğlu, sonra Asil Büyüközçelik, Mustafa Kırantepe, Nadir Sarıbacak, Sabahattin Yakut, Emre Kılıçoğlu, Ümit İlban, Uğur Senkeri, Mehmet Şeker, Fatih Dönmez, Volkan Sarıöz, Şebnem Hassanisoughi, Merve Dağlı ile süren oyuncu ekibi tek tek kutlanmalı! Tomris Kuzu’nun ustaca tasarlanmış ve uygulanmış giysileri, Cem Yılmazer’in dekor ve ışık tasarımı ve Alper Maral’ın müziğiyle oluşan yapım son yılların en iyileri arasında başı çekiyor. emaver Kumpanya’nın 2010’da sahnelediği ‘Titus Andronicus’ hem 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde, hem de 15. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde sunuldu. Ya çok beğenildi ya da çok olumsuz tepkiler aldı. Hangi yönden bakarsak bakalım, çarpıcı bir ‘festival oyunu’ydu. Topluluğun yerleşik sahnesi olan Çevre Tiyatrosu’nda 201011 tiyatro döneminde de sürüyor. Shakespeare’in bu acemilik dönemi oyunundan Sinan Fişek’in bir ‘manzum maganda faciası’ oluşturma yönünde yaptığı uyarlama, Işıl KasaFişek, Türkçenin sokak jarShakespeare’in bu acemilik dönemi poğlu tarafından ‘izbe bir gonunun ‘ağza alınoyunundan Sinan Fişek’in bir ‘manzum maganda yeraltı dünyası’ ortamaz’larını seferber etmında sahnelenmiş. Safaciası’ oluşturma yönünde yaptığı uyarlama, Işıl Kasapoğlu miş oyunu uyarlarken. vaş alanlarına yığılmış (Oysa oyunun özgün tarafından ‘izbe bir yeraltı dünyası’ ortamında sahnelenmiş. cesetlerden, çağdaş kent dilinin ‘edep’ düzeyi Semaver Kumpanya’nın ‘Titus Andronicus’ yapımı, çöplüklerinden çıkan kol Shakespeare’in öteki bacak parçalarına dek, tariinsanın insana yönelttiği ‘şiddet’i oyunlarınınkinden çok farkhin/zamanın ve coğrafyalı değil.) Fişek, bir dolu ‘ayıp sorguluyor. nın/uzamın her cephesine bulaşan sözcük’le Shakespeare’in kullanma‘şiddet’in kirlettiği, ‘yeryüzü’ olmaktan çıdığı ‘uyaklı’ bir şiir düzeneği kurarak oyunu kardığı dünyayı Romalı giysilerine büründü‘şiir parodisi’ boyutuna da taşımış. Parodi, rülmüş olsa da ‘yeraltı’na taşımak pek de man mini izlemiştim. Sinemasal koşullarda bile oyuncuların rollerine ‘uzak açıdan’ bakarak tık dışı olmasa gerek… Semaver Kumpanya’nın pek yenilir yutulur kılınamayan oyun, yalnız oluşturdukları ‘yabancılaştırma’ yoluyla da ‘Titus Andronicus’ yapımı, ‘siyasal’ bir uy ca iki metre uzaklıktan üstünüze üstünüze gel perçinleniyor. Kısacası, oyunu bir yandan içergulama yönelimi olarak başlayıp toplumsal ve diğinde, inanın ürküyorsunuz. (Kötü İmpara diği sözel ve fiziksel şiddetten rahatsız olarak, bireysel pratiğin de bir parçası oluveren, insa toriçe Tamara için hazırlanmış, kendi oğulla bir yandan da bu kendi malzemesiyle alay edenrının etinden yapılma yahniden saçılan kanlı su ‘parodik’ özelliği nedeniyle, hafifçe kıkırdanın insana yönelttiği ‘şiddet’i sorguluyor. Çok az sahnelenen, aşırı sözel yüklenme ne ların üstünüzde bıraktığı lekeler ve daha neler…) yarak izliyorsunuz. deniyle alabildiğine hantal, yansıttığı ‘şiddet Bu tür karmaşık bir tepkilenme, Semaver OKAK JARGONU sahneleri’ ile seyirciyi korkutan (tam 22 kişiKumpanya yapımının amaçladığı ‘şiddet karÖte yandan da sahnede duyduklarınıza ve gör şıtı’ tutumu zedeler mi? Bir başka deyişle, oyunin öldüğü), ‘intikam trajedisi’ olarak amaçlanmış bu Shakespeare oyununun yalnızca fil düklerinize de gülmeden edemiyorsunuz. Sinan nun aynı zamanda güldürücü oluşu ‘şiddet’i ka KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Cinselliği Yazabilmek Yetmişli yıllarda yazmaya oturan kadınlar, varoluş sorunlarından cinselliğe, kendilerine biçilmiş kadınlık rolünü sorgulayarak reddetmeye giriştiler. Uysallığın ve iyi kalpli erkek yazarlardan yardım beklemenin tabuları yıkmaya yetmeyeceğini, söz almazlarsa erkek egemen edebiyattan kapı dışarı edilebileceklerini görmüşlerdi. Hem kendilerini anlatmak hem de özgürlüklerini kazanmak için kalem kaldırdılar. “Mahrem” sayılarak uzun zaman göz ardı edilmiş dünyalarını, duygu ve hallerini sıkıştırıldıkları alandan dışarı uzanarak yazmaya koyuldular. Toplumun ortak kadın belleğinde karşılıkları olan haksızlık ve eşitsizliği, canlanan feminizmin de etkisiyle, yeni ve farklı bir bakışla yorumladılar ve bastırılmış kadın cinselliğini çoğu yaralı kahramanlar üzerinden edebiyatın belleğine aktardılar. Tamer Kütükçü’nün geçen hafta andığım kitabı kadın edebiyatımızın kısa bir tarihsel değerlendirmesinden sonra ağırlıklı olarak o belleği mercek altına alıyor. Kadın bilincinin, romana, öyküye dönüşmesini ve cinselliğin cesur açılımlarını derli toplu bir biçimde okura sunuyor. Kitapta, kadının bedenine yabancılığı, bedeni baskılayan toplumsal ve kültürel yaptırım öğeleri, ilkgençlik, zirve yılları, annelik, menopoz, ensest gibi kadın cinsel yaşamına özgü durumlar, kadın kalemler tarafından yazılmış örneklerle somutlanıyor. Gizlenmiş, ayıp günah sayılmış kadın cinselliği üzerine, kadınların ne kadar çok şey yazmış olduklarını görmek şaşırtıcı. İyi okunmuş, çok sayıda kadın veriminden özenle taranıp seçilmiş bu örneklerle yazarın yorumlarının iç içe sunulduğu bu isyan kitabının bir erkek tarafından yazılmış olması ise sevindirici. Roman Kahramanları dergisinin soruşturmasını yanıtlayanlardan Mine Söğüt; kadın roman kahramanlarının cinselliklerini özgürce yaşayıp yaşamadıkları sorusunu yanıtlarken şöyle diyor: “Bizimki gibi Müslüman bir toplumda, kadın yazar bile kahramanını yaratırken cinsellikle ilgili bir kapıyı aralamaya kalktığında, yazarlığından önce kadınlığının sorgulanacağı ve yazdıklarıyla kendi özel hayatı arasında paralellikler kurulacağı önbilgisiyle masa başına oturur.” Peki bu önbilgi yazarın dilini bağlar mı? Kütükçü’nün kitabındaki örnekler pek de öyle olmadığını gösteriyor. Ama Söğüt’ün saptamasını da yabana atamayız. Demek, tutuculuğun hızla yükseldiği, kadının “cinsel nesne” olarak ötekileştirilip siyaset aracı yapıldığı bir toplumda kadın yazar da düne göre daha fazla baskı altında. Son on yılda katılaşan, keskinleşen ahlaki yargılar hayatlarımızı daralttı. Cinselliğin yaygın biçimde saldırganlık, tecavüz ve şiddetle iç içe yaşandığı, kadın bedeninin sömürüldüğü, kız çocuklarının namusunun kanla temizlendiği bir cinnet toplumuna dönüştük. Sevgi, şefkat, bağlılık gibi insani değerler hızla aşınıyor. Çizgiye uymaya direnen kadınlar ise, yazar bile olsalar, sadece erkekler tarafından değil geleneksel kadınlık rolünü benimsemiş hemcinslerince de tepki görüyorlar. Tepki doğrudan saldırı ya da görmezden gelme biçiminde olabiliyor. Peki, çare otosansür mü? Var olan kadın edebi birikimi, yetmiş ve seksen kuşağı yazarların otosansüre başvurmamış olduklarını gösteriyor. Özgürce yazmışlar. Kuşkusuz üslup da önemli. Deneyimli bir yazarın edebiyat dilinin incelik ve kıvraklığını kullanarak dilediği her şeyi yazabileceğini, bilen bilir. Bunu başarmışlar. Belki de bugün kadın edebiyatımıza yön veren başka türlü, daha karmaşık ve çok yönlü bir otosansür var. Roman Kahramanları dergisine, bu konuyu da gündemine almasını öneriyorum. [email protected] S Ş S Tiyatro Stüdyosu 20. yılını Çehov’un Büyük Devrim arifesinde geçen ‘Vanya Dayı’ oyunuyla kutluyor Kıyıda köşede kalmış yaşamlar ÖZNUR OĞRAŞ iyatro Stüdyosu, 20. yılını, Rus kişilere despotça davrandıklarını görmeyiz. Evin hizmetkârları, efendileri ile uyum oyun yazarı Anton Çehov’un içinde görünürler. Hatta evde, yurtlukta yetişmiş olduğunu düşündüklerimiz, “Vanya Dayı”sı ve “20 Yıl, 15 Oyun, 49 Ödül ve... Değerlendirmeler” ad‘emektar’ konumu kazanmış olanlar ev sahiplerince horlanmazlar. Tarihsel lı anı kitabıyla kutluyor. Çehov’un 150. gerçeklere uygunluğu ayrı bir konudur, ama bu belki de Çehov’un düşlediği, doğum yılında sahnelenen oyun, ilk kez ‘görmek istediği’ dünyadır ya da Rusya’dır.” 1900’de Konstantin Stanislavski tarafından sahnelenmiş. Ahmet Levendoğlu’nun yönettiği oyunun çevirisi Ataol Behramoğlu’na ait. Büyük devrimin arifesinde, umutsuz UNESCO’NUN aşkların, mutsuz ve çaresiz insanların öyYAŞAYAN küsünün anlatıldığı oyun bir Rus köyünde geNSAN HAZ NES çiyor. Tiyatro Stüdyosu’nun bir sahnesi yok, Levendoğlu, “Her şeye rağmen yakınmıyoruz, yılgın değiliz, ama biraz yorgunuz” diyor. Mehmet Ali Kaptanlar, Emrah Elçiboğa, Defne Gürmen Üstün, Ezgi Bakışkan, Metin Beyen, Gülsen Tuncer, Vural Buldu ve Serda Kondeler Aktuna’nın rol aldığı oyunu ve Çehov tiyatrosunu Ahmet Levendoğlu’yla konuştuk. Tiyatro Stüdyosu neden bu yıl ‘Vanya Dayı’yı sahneliyor? Kültür Servisi UNESHiç kuşkusuz gelmiş geçmiş en büyük ğinde ev sahibinin Vanya’yı alttan alta CO’nun “yaşayan insan hazineoyun yazarlarından Çehov’un bir yapıtını tiazarladığını görürüz. Başka Çehov oyunsi” seçtiği Neşet Ertaş, İş Sayatromuzun 20. yılında ve Çehov’un 150. dolarında da benzer örnekler görürüz. Bu tabnat’ta verdiği konserle, uzun bir ğum yıldönümünde sahnelemeyi anlamlı lonun 110 yıl öncesinin Rus toplum yaaradan sonra İstanbullu sevenleve uygun buluyorum. 20 yıl boyunca nitelikli, şamının ilişkiler / davranışlar dengesini riyle buluştu. Anadolu âşık geleçağdaş oyunları Türkiye izleyicisine ilk kez doğru yansıtıp yansıtmadığı ayrı konu. neğinin simgeleşen ismi Neşet sunma ilkesini hiç aksatmadan uygulayan Ama Çehov oyunlarının önümüze koyErtaş’ın türtopluluğumuzla bu kez bir ‘yakın klasik’ duğu tablo böyle. Belki bu Çehov’un düşkülerini hep oyuna yöneldik. Tiyatro Stüdyosu sahnesinde lediği, “görmek istediği” dünyadır ya da bir ağızdan önceden yer almamış oyuncularla buluşmaRusya’dır. söyleyen izmızı sağlayacak yapıda bir oyun ve hepsi bi Gündeminizde olan başka projeleleyiciler, rer başyapıt olan “dört büyük” yapıttan riniz var mı? zaman za“Vanya Dayı” benim için “en özel” olma ni 20. yılımız olan 2010’da “Şölen” ve man coşkuteliğini taşıyor. “Vanya Dayı” gibi “büyük yapım” salu dansla Oyun devrim arifesinde geçiyor, bu duyılabilecek iki oyun sahneledik. Bu tür yarıyla da harum oyun kahramanlarına nasıl yansıyor? pımların gerçekleşme sürecinde ödenekreketli tür1900 yılında geçtiğini varsaydığımız oyuli tiyatrolarımızda çeşitli bağlamlarda Oyunda Vanya Dayı’yı külere eşlik numuzdaki kişiler büyük devrimin nerdey7080 kişinin emeğinin devreye girdiğiMehmet Ali Kaptanlar, ettiler. “Gase eşiğindeler. Geçmişlerinin son 350 yılı otoni söylemek yanlış olmaz. Tiyatro StüdSonya karakterini ise rip” mahlakratik Çarlık rejimi altında geçmiş. Çeyosu ise bu yükü üç dört kişilik bir çeDefne Gürmen Üstün sıyla bestehov’un doğumundan bir yıl sonra gerçekkirdek kadroyla taşıyor. Üstelik “yeri”, yacanlandırıyor. lediği aşk leşmiş olan serfliğin kaldırılması, önemli bir ni sahip olduğu sahnesi yok. Yakınmıtürküleri, özgürleştirme atılımı sayılmışsa da toplumFotoğraf: Gülay Ayyıldız Yiğitcan yoruz, yılgın değiliz, ama doğrusu biraz uzun havalarıyla Anadolu kültüda başka tür denge bozulmalarına da yol açyorgunuz. Onun için 2011’e yönelik şu anrüne damgasına vuran bozlak usmış. Vanya Dayı’nın olduğu gibi tüm Çehov da söyleyebileceğim iki şey var: Birinciakışını nasıl aktarmak istediniz seyirciye... tası, “Ay Dost”, “Karlı Dağoyunlarının insanları, yaşadıkları toplumda ve yaÇehov’un oyunlarında sınıfsal bağlamda üstün si, “daha az tiyatro” anlamına gelmeyecek ama lar”, “Yari Kaybetmem Yarsız şamlarında bir şeylerin sallandığını, çatırdadığı konumda olanların alt sınıftan kişilere kötü, des daha dar ölçekli bir iş ya da işler yapmak. İkinOlamam”, “Hiç Kimse Cahil nı duyumsuyorlarsa da ‘Rus Devrimi’nin gelişinin potça davrandıklarını görmeyiz. Evin hizmet cisi de 20 yıl boyunca katlandığımız göçebelik Kalmasın”, “Sevgisiz Yürekler henüz ayırdında değiller. Onlar tarihin arada de kârları, efendileri ile uyum içinde görünürler. Hat yaşamına veda edip bir ev edinmek. Gülmüyor Canım”, “Kurban rede kalmış bir sayfasına, bir geçiş döneminin kıs ta evde, yurtlukta yetişmiş olduğunu düşündük(Oyun, bu akşam Kadıköy Halk Eğitim Merkezi, Olduğum”, “Gelin Ne Olur” kacına sıkışmış insanlar: Köylüleri sefalet içinde, lerimiz, “emektar” konumu kazanmış olanlar ev 25 Ocak’ta Caddebostan Kültür Merkezi, 26 gibi sevilen türkülerini seslendirorta sınıfı yolunu yitirmiş insancıklar. di. Ertaş, yoğun istek üzerine sahiplerince horlanmazlar, tersine, aynı masada Ocak’ta Akatlar Kültür Merkezi ve 29 Ocak’ta Sahnede, ev halkıyla onlara hizmet eden yemeğe otururlar. Vanya Dayı’daki Dadı buna iyi Kozyatağı Kültür Merkezi’nde saat 20.30’da çaldığı “Zahidem” türküsüyle köylüler aynı düzen içinde yer alıyor. Yaşam bir örnektir. O kadar “evden biri”dir ki gerekti sahnelenecek.) dinleyicileri derinden etkiledi. Ahmet Levendoğlu T “Çehov’un oyunlarında sınıfsal bağlamda üstün konumda olanların alt sınıftan Salon’da ‘Son Bir Kez’ Kültür Servisi Geçen yıl 17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde de sahnelenen, yedi ayrı yazarla yedi ayrı yönetmeni bir araya getiren “Son Bir Kez”, bu akşam saat 20.00’de Salon’da. Mahir Günşiray’ın, çıkış fikri olarak Wajdi Mouawad’ın “Bir çocuğun – şartlar farklı olsaydı şair olabilirdi ama bombacı oldu – kısa bir süre önce ölen annesine yazdığı aşk mektubu” metninden esinlendiği oyunun yazarları ise Aslı Erdoğan, Bejan Matur, Beliz Güçbilmez, Ece Temelkuran, Murat Uyurkulak, Şâmil Yılmaz, Ümit Kıvanç. Neşet Ertaş ‘Zahidem’le coşturdu K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle