20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EYLÜL 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Bodrum’dan ‘Zorba’ Geçti! Sekiz yıl, bir festival yaşamında kısa bir süre. Ancak belli oldu ki, Devlet Opera ve Balesi’nin gerçekleştirdiği Bodrum Bale Festivali’nde sadece bale adımları değil, sonsuz emek, çaba, çalışma, azim, tutku, kararlılık adımları atılmış. Kısacık sürede upuzun bir yol kat edilmiş! Bodrum’a geldiğim andan başlayarak, herkesten bu yılki Uluslararası 8. Bodrum Bale Festivali’nin ne denli başarılı olduğunu, Kaleiçi’ndeki 1500 kişilik tiyatronun her temsilde nasıl hınca hınç dolduğunu duydum. Türkiye, İtalya, İspanya, Kore (hele Kore yürekleri fethetmiş!) Bulgaristan’dan bale topluluklarının sunduğu geniş bir yelpazeye yayılan zengin program, inanın dünyadaki tüm bale festivallerini kıskandıracak nitelikteydi. Tebrikler Devlet Opera Balesi, tüm emeği geçenler ve seyirci tribünlerini onaran Bodrum Belediyesi! Bu şöleni taçlandıran son temsile, kapanış temsiline yetişebildim. Sofya Opera ve Balesi’nin sunduğu “Zorba” temsiline... Temsil sonunda alkıştan yer gök inledi, Bodrum sallandı. Balede bir efsane: Mukhamedov! “Taçlandırmak” sözcüğünü boşuna kullanmadım. Temsile balenin bir de efsanevi ismi katılıyordu. Tatar asıllı, Kazan doğumlu (1960) uzun yıllar Bolşoy Balesi’nin baş dansçısı, sonra İngiltere Kraliyet Balesi’nin baş dansçısı Irek Mukhamedov, Zorba rolünü üstlenmişti. Dünyanın her yerinde, en önemli topluluklarla, tüm usta koreografların eserlerinde, tüm bale repertuvarının başrollerini oynamış sanatçının, belki de sahnelere veda temsili olacaktı bu... Doğrusu bu “veda temsili” etiketinden ben oldum olası korkarım. Kimi sanatçılar onlarca “son” ya da veda temsiline çıkar, veda hiç bitmez... “Zorba”yı izledikten sonra 50 yaşındaki sanatçının ustalığı bir yana, yetkinliğine, sahneye sarılışına, izleyiciyle ilişkisine, tüm toplulukla ilişkisine, hele hele sonsuz enerjisine tanık olduktan sonra, Irek Mukhamedov’un kolay kolay sahneyi terk etmeyeceğine inandım. İyi ki de böyle! ‘Zorba’nın büyüsü Kazancakis’in insanı yürekten fetheden sağlam romanı “Zorba”nın film, tiyatro, müzikal, bale uyarlamaları çok kez yapıldı. Hiç kuşkusuz Mikis Theodorakis’in bu eser için gerçekleştirdiği senfonik bestenin “Zorba”nın bunca yaygınlaşmasında büyük rolü oldu. Bu eserin kimi bölümleri dilden dile dünyayı sarıp sarmaladı. Bu öyle bir müzik ki, senfonik ve folklorik öğeler bir bütün oluşturuyor. Çağdaşla, geleneksel ezgiler birbirini kucaklıyor. Önceki akşam Bodrum Kalesi’nde o müzik, kâh Bizans ayinlerini, kâh Anadolu’nun oyun havalarını, bozkırın uzun havalarını, kâh Balkan steplerinden esen rüzgârı getirip kucağıma bırakıverdi... “Zorba” balesinin bir şansı daha var: Lorca Massine gibi bir korografın eline düşmesi... Bale ve dans dünyasının büyük ustası Leonid Massine’in oğlu olması dışında da özellikleri var Leonid Massine’in: Yetenek, özgünlük, yaratıcılık ve ustalık gibi... Hem yerel hem evrenseli yakalamak gibi... Theodorakis’le uzun yıllar süren işbirliği 1988’de dünya repertuvarına bu baleyi kazandırdı. “Zorba”nın büyüsü bu kadarla bitse iyi... Kötü bir topluluğa düştü mü ne yapsanız çekilmez olur. Sofya Balesi’nin dört solisti de (H. Nikola, B. Darina, K. Rossen, K. Sara-Nora) kusursuz ve hem dansları, hem oyunculukları hem de fizikleriyle çok etkileyiciydi. Topluluk (corps du ballet) genç, dinamik, disiplinli, tutkulu ve mükemmeldi. Hem teknik yetkinlikleri hem duygu yoğunlukları sarsıcıydı. Bu eserde ilk kez bir araya geldikleri Irek Mukhamedov’la ilişkileri, bütünlükleri etkileyiciydi. Unutulmaz anlar Irek Mukhamedov, işte o görülecek bir şeydi! Sahneye çıktığı an izleyiciyi avucunun içine almayı biliyor. Tıpkı Zorba karakteri gibi, onda da “şeytan tüyü” var! Onun “serseriliğinde”, onun duygudaşlığında, onun kişiliğinde... Yalnız danslarıyla değil, bedeniyle, yüzüyle, elleriyle, tavrıyla tepeden tırnağa Zorba kesilmişti. Daha ilk andan geleneksel köydeki erkek egemen düzeni iliklerimizde hissettik. Bağnazlığa karşı Zorba’nın akıl, sağduyu, yaşam, neşe, “bir damlacık çılgınlık” önermesini de kavradık. Köyün güzel dulu ile Amerikalı arasındaki aşk ve vuslat sahnesi... Toplumun öfkesini kustuğu, aşkı yasakladığı ve kadını ölüme mahkûm ettiği sahne... Ölüm döşeğinde yaşlı kadının hayalleri... Zorba’nın ona düzenlediği düğün töreninin adeta bir ayine dönüşmesi... Yabancıyla, ‘ötekiyle” Zorba’nın dayanışması, bütünleşmesi... Bunlar hem görsel hem duygu yoğunluyla beni hiç terk etmeyecek. Finalde... Durun bir dakika... Final nerdeyse olamayacaktı... Seyirci, topluluğu ve solistleri ayakta alkışlayarak belki onlarca kez tekrar tekrar sahneye çağırdı; onlar da finali yeniden yeniden tekrarladılar! Herkesin sevgi, dayanışma ve teselli aradığı, yine de yaşamaya değer yeni bir hayat için, sonsuza dek dans ettiler... Sevgili okurlar, benim içim hâlâ dans ediyor. [email protected] faks:0212.257 16 50 D ünyadaki en ünlü “Sulak Alan”lar ve “Su Kültürüyle Bütünleşmiş Ar- keolojik Yerleşim”ler arasõnda bu- lunan Uluabat (Apollon) Gölü ve kõyõsõndaki Gölyazõ beldesi, Marmara-Ege (Bursa-İzmir) otoyolu projesinin çevreye saygõsõz güzergâh se- çimi yüzünden sözde çağdaş uygarlõğõn kurbanõ olmak üzere.. Başta (Bursa) “Nilüfer-Gündem 21”deki STK’ler olmak üzere, antik Apollon havzasõ- nõn tarihle yoğrulmuş çevre değerlerini yakõn- dan bilenler, “yola değil, güzergâha karşıyız” deseler de, haklõ direnişlerini karalamak iste- yenlerin “otoyolu engelliyorlar” söylemleri- ne engel olamõyorlar... Oysa otoyol için ‘Apollon dünyası’nõ tahrip etmeyecek seçeneklerin de mevcut olduğunu be- lirten tarih ve çevre dostlarõ, Cumhurbaşkanõ Gül’e yaptõklarõ başvuruda bakõn neleri anõm- satõyorlar: “Otoyol projesi Uluabat Gölü kı- yısından ve Ramsar Alanı’nın (Yaşama Or- tamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Su- lak Alanlar) içinden geçmektedir. Güzergâ- hın jeomorfolojik ve topografik özellikleri ge- reği yapılacak köprü ve viyadükler bu tarih ve doğa havzasını yok edecek.” Yol projesinin 1997’den önce tasarlandõğõ, Ramsar Sözleşmesi’ne ise ülkemizce konulan 98’deki imzayla çeliştiği de vurgulanan başvu- ruda şunlar da belirtiliyor: “17 Mayıs 2005 ta- rihli Resmi Gazete’de yayımlanan ‘sulak alanlarõn korunmasõ yönetmeliği’ uyarınca gö- lün koruma alanı sınırları bilimsel çalışma- larla belirlenmiş; başta Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere ilgili tüm idarelere iletilmiş; 1/100 bin ölçekli 2020 Bursa Çevre Düzeni Planı ile Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yap- tırılan 1/25 bin ölçekli plana da işlenmiştir.” AMAÇ İNŞAAT RANTI MI? Peki, otoyol böylesine ulusal ve uluslararasõ hukuka dayalõ kurallarla korumaya alõnan böl- gede nasõl tasarlanabiliyor? Tümüyle Ramsar Alanõ içinden geçirilen bir projeye devletin resmi kurumlarõ nasõl onay verebiliyor? Dahasõ, bu koşullarda ihalesi nasõl yapõ- labiliyor? Çevreciler diyorlar ki; “Uluabat Gölü Yö- netim Planı, Sulak Alanlar Yönetmeliği’ne göre Çevre ve Orman Bakanlığı tarafın- dan ülkemizde onaylanmış ilk yönetim planıdır. Gölün çevresinde yer alan faa- liyetler ‘Yönetim planõna göre yürütül- mektedir; ancak proje, yaptõğõmõz tüm baş- vurulara karşõn hiçbir dönem ve zamanda res- mi olarak yönetim planõ’nda görüşme konusu olmamıştır.” Demek ki yasalarla tanõmlanmõş danõşma ve denetleme kurullarõndan bile “kaçırılarak” belirlenen güzergâh, bilimi ve çevreyi gözetme ilkelerine göre değil, belli çõkarlara ve hatta inşaat rantõ beklentilerine göre belirlenmiş; baş- ta Karayollarõ olmak üzere devletin bu gibi ay- mazlõklarõ önlemekle yükümlü kurumlarõ da olana bitene göz yummuş; hatta destek vermişler! ‘YAŞAYAN GÖL’ Çevrecilerin Cumhurbaşkanõ’na 3 Hazi- ran’daki başvurularõ şöyle sonuçlanõyor: “Oto- yol güzergâhı, Uluabat Gölü’nün Ramsar Ala- nı ilan edilmesine neden olan Karabatak (Pha- lacrocorax pygmaeus) kolonilerinin en yay- gın olarak yer aldığı bölgedir. Gölde 21 de- ğişik balık türü saptanmıştır. Anadolu’ya ku- zeybatıdan giren ‘kuş göç yolu’ üzerinde yer alması dolayısıyla kuş varlığı yönünden sa- dece ülkemizin değil, Avrupa ve Ortado- ğu’nun da en önemli sulak alanlarından bi- ridir. Bu nedenle Uluabat, dünyada sadece ‘40 göl’ün sahip olduğu Yaşayan Göller (Li- ving Lakes) unvanına sahip ‘tek’ gölümüzdür. Düşünülen güzergâhtaki halen kazı çalış- maları sürdürülmekte olan Aktopraklık Hö- yüğü ise Marmara Bölgesi’nin insanlık tari- hini 2000 yıl geriye çekmiş 7000 yıllık bir yer- leşmedir. Otoyol projesi Aktopraklık Höyü- ğü için saptanmış arkeolojik sit alanı içinden de geçtiğinden, bu konuda Bursa Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu ta- rafından da güzergâhının değiştirilmesi yö- nünde karar alınmıştır.” İşte böylesi inanõlmaz bir çevre ve tarih katliamõnõ önlemek için çaba gösteren Nilüfer-Gündem 21 ve katõlõmcõlarõnõn müteahhitlere gönderdikleri mektup da olduk- ça anlamlõ… çevreciler, yolu “inşa etmeye ha- zırlananlar”a diyorlar ki; “Bu otoyol projesi- nin Uluabat Gölü Koruma alanı içinde Ram- sar Sözleşmesi hükümleri uyarınca yapılması olanaklı değildir. Bu nedenle ve henüz inşa- at faaliyetleri başlamamışken ekli haritada işaretlenen alternatif güzergâhın dikkat ve de- ğerlendirmeye alınarak otoyol projesinin tampon koruma sınırı dışına çıkarılarak in- şa edilmesi gerektiğini bildiririz.” Bakalõm bu tarihsel ve “zarif” uyarõ sonuç verecek mi? Bursa-İzmir otoyolu, dünyanõn öncelikle korunacak doğa ve kültür havzasõnõ ‘yaracak’... Apollon’da otoyol tehlikesi Kubrick’in objektifinden Kültür Servisi - Kariyerine 17 yaşõnda New York’un “Look”dergisine amatör fotoğraflar çekerek başlayan Stanley Kubrick’in fotoğraflarõ ilk kez Venedik’te sergileniyor. “Stanley Kubrick, Photographer 1945-1950” başlõklõ serginin oluşmasõnõ sağlayan Sanat Tarihi Profesörü Rainer Crone, 10 yõlda Look dergisine ait 14 binden fazla fotoğraf filmi negatifini inceleyerek Kubrick fotoğraflarõnõ ortaya çõkarmõş. Venedik Film Festivali’ne paralel olarak geçtiğimiz hafta başõnda açõlan ve 14 Kasõm’a dek Venedik Palazzo Cavalli Franchetti’de devam edecek sergi, sonrasõnda New York, Lugano, İsviçre ve Lizbon’da sergilenecek. Berlin’e şiir yağdı Kültür Servisi - Üzerinde Almanya ve Şili’den 80 şairin şiirlerinin basõlõ olduğu 100 bin adet kitap ayracõ, cumartesi gecesi helikopterlerle Berlin şehrine bõrakõldõ. Şili sanat kolektifi Casagrande’õn bu yõl beşinci kez gerçekleştirdiği bu protesto gösterisiyle, aynõ anda hem savaşlar protesto edilerek barõş mesajõ verilmiş, hem de Şili’nin bağõmsõzlõğõnõ ilan etmesinin 200. yõlõ kutlanmõş oldu. ‘İfakat’, aday oldu Kültür Servisi - Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan kadõnlarõn yüzyõllar boyu devam eden zorluklarla dolu hayat ve doğa mücadelesinin anlatõldõğõ “İfakat” adlõ belgesel film, İngiltere’nin Kent şehrinde düzenlenen Uluslararasõ Film Yapõmcõlarõ Festivali’nde “En İyi Belgesel Yönetmeni” ödülüne aday olan 5 belgesel film arasõnda yer aldõ. Festivalin ödülleri 28 Ekim’de düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak. ULUABAT GÖLÜ’NÜN GÜNEYİNDE DURUM... yeşil hat: RAMSAR (Korunacak Sulak Alan) sınırı sarı hat: İhale edilen OTOYOL güzergâhı mavi hat: RAMSAR alanı koruma sınırı kırmızı hat: Çevrecilerin alternatif otoyol güzergâhı Kültür Servisi - İstanbul’un önde gelen fotoğraf mekânlarõndan olan Fotoğrafevi, 4 Eylül’de yeni bir sergiye ev sahipliği yapmaya baş- lõyor. Şehir sokaklarõnda sõk sõk ilginç kareler yakalama umuduyla insanlar, durumlar ve anlar peşinde sezgileriyle dolaşan sokak fo- toğrafçõsõ Aylin Soyer Tangen’in objektifine yakalananlar, “Mer- haba” isimli sergide bir araya geliyor. Yaşlõlarõn portrelerini on- lara hissettirmeden, sõrtlarõ objektifine dönük fotoğraflayan sa- natçõnõn çalõşmalarõ, fotoğrafçõnõn ve görüntülenen kişinin duru- munu, gözleyenin beklentilerini de sorgulamayõ hedefliyor. Ser- gi, ay sonuna kadar Fotoğrafevi’nde görülebilir. Kültür Servisi - Bu yõl 5.’si dü- zenlenen “Datça Sinema ve Kül- tür Festivali” 3-9 Eylül tarihleri arasõnda Yeşilçam’õn ustalarõnõ bir araya getiriyor. “Sinema Ustala- rına Saygı Günleri” temasõyla gerçekleştirilecek festivalin bu yõl- ki onur konuğu Türkan Şoray olacak. Yeni düzenlemesiyle “Sel- vi Boylum Al Yazmalım” filminin gösterileceği açõlõş gecesinde Nük- het Duru da bir konser verecek. Gala gecesinin ertesinde, 26. ölüm yõldönümünde Yılmaz Gü- ney, yakõnlarõ, dostlarõ, sinema ya- zarlarõ, birlikte çalõştõğõ oyuncular ve yönetmenlerin de katõlacağõ bir geceyle anõlacak. Festivalin “Sinemaya Bir Ömür Verenlere Saygı” bölümünde yer alacak isimler ise Ömer Lütfi Akad ve Memduh Ün olacak. Lütfi Akad gecesinin moderatörü Hülya Koçyiğit, Memduh Ün ge- cesinin moderatörü ise Fatma Gi- rik olacak. İki büyük usta için dü- zenlenen gecelerin açõlõşõ Cahit Berkay’õn vereceği konserle baş- layacak. Akad ve Ün filmlerinin afiş sergisi ise Vadullah Taş tara- fõndan sunulacak. Yurtdõşõndan ve Türkiye’den si- nema tutkunlarõnõ buluşturan Dat- ça Film Festivali’ne Tarık Akan, Erol Günaydın, Şerif Sezer, Eş- ref Kolçak, Aytaç Arman, Ali Poyrazoğlu, Gülsen Tuncer, Ga- ni Müjde, Ekrem Bora, Çağan Irmak, Engin Ayça, Baki Dav- rak, Ahmet Soner, Nursel Köse, Atilla Olgaç, Sermin Hürmeriç, Yılmaz Atadeniz, Melike Demi- rağ, Agah Özgüç, Safa Önal, ve Fatoş Güney’in de aralarõnda ol- duğu pek çok sanatçõ ve sinemacõ konuk olacak. Yeşilçam Datça’da... Açılış gecesinde “Selvi Boylum Al Yazmalım” gösterilecek. Sırtı dönük portreler Sırtı dönük portreler Uluabad’ta sessizliğin yerini otoyol gürültüsü alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle