20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PERİHAN ERGUN Sayın Tayyip Erdoğan geçen perşembe katıldığı bir iftar yemeğinde özetle; “İnanın ayaklarımızda prangalar var. Gereken hiçbir sorunu çözücü icraatı yapamıyoruz. Gereken yerlere istediklerimizi atayamıyoruz. Parlamentonun yüzde 65’ine sahipsiniz, yapın diyorsunuz. Bildiğiniz gibi değil! Türkiye’de parlamentonun da yürütmenin de üzerinde bir yargı gücü var. Ben istediğim genel müdürü, valiyi gereken yerlere veremiyorum. Atamalar yargı yoluyla geri iade ediliyor” (İade, geriye gönderme demektir, anlaşılan dert yanma heyecanıyla sürçü lisan etmiş). Başbakan’ın söylemlerinde karşısındakini inandırabilmek için her yol hak sayılmaktadır. Örnekleri sıralayarak oluşturdukları anayasa taslağındaki değişikliklerine ‘Evet’i isterken bu yoksunluklara sığınıyor. Böylece de sevgili Deniz Som’un nitelemelerindeki gibi padişahlık özentileriyle devletin üç erkinden biri olan yargıyı istediği gibi yoğurarak, dikta yolunu açmak istiyor. Bu nedenle de tüm iktidar gücünü kullanarak referandumun gerekçelerini hiç bilmeyen çoğunluğun evet’lerini sağlamak için tüm demokratik hakları yok sayarak ‘hayır’cıların etkilerini dört koldan var güçleriyle yok edecek her yolu deniyorlar. Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız derken amacına ulaşmak için demokratik hakların başında gelen fikir ve söz hürriyetini polis gücüyle susturma yoluna gidiyor. Bunların hepsini sıralamaya yerim yetmeyeceğinden, ilk göze çarpanlara değinmeye çalışacağım. Yaşantımda en büyük övüncüm öğretmenliğim olduğundan, öğretmen adaylarının atamalarındaki özensizliği -ki halkımızın en büyük gereksinimi olan eğitime karşın- içimi sızlatan KPSS’deki etik dışılıkları örneklemekle başlayacağım. Günlerdir öğretmen atamalarının, sınava cemaat parmağının girip haksızlıklar yarattığı söylenip dururken işin gerçeğine, geç de olsa sınav sorularını hazırlayan ÖSYM’den sızdırılmasına, el atılmasına karşın, aynı Deniz Feneri olayındaki gibi, iktidarın başı bu önemli kötü kullanıma da sessiz kalmaktadır. Araştırma sonunda bir akademisyenin soru ve cevapları internet yoluyla aktarmaları yaygınlaştırılarak, 3 bin 227 kişinin kopya yoluyla tüm soruları cevapladığı gerçeği ortaya çıktı. YÖK de kopyayı kabullendi, atamalar gene yeni bir sınava değin ertelendi. Sınavzedelerin ekranlardaki isyankâr gözyaşlarına hak vermemek elde değil. Bunca zamandır dershanelere, gidiş gelişlere olmayan bütçeleriyle para ödeyip birkaç kez girdikleri sınava karşın bu kez de böyle bir skandalla atamalarının yapılamayışına üzülmekte haklı değiller mi? İktidarın referandum kasırgası içinde eğitim ve öğretim umurunda mı? Aynı üniversite gençliğinin yoksulluklar içinde olmalarını da umursamadığı gibi. Geçen günlerde gene iç yakıcı, trajik bir olayı yaşadık. Teknik Üniversite öğrencisi Ömer Çetin Ağrılıydı. Orada oturacak bir evleri bile yoktu. Üniversite harcını ödeyebilmek için günde 30 TL’ye İstanbul’da inşaat işçiliği yapıyordu, 23 Ağustos günü çalıştığı inşaatın tepesindeki iskeleden düşerek yaşamını yitirdi. Babası da İzmir’de yapılarda çalışıyordu. Gözyaşlarını dökerken “Biricik oğluma yardım edemedim, ölümüne neden oldum” diye yas tutuyordu. Ömer’le aynı koşullardaki iki arkadaşı Abdullah Işık da Arif Algan da “Biz de aynı koşullar içindeyiz, belki bizim de akıbetimiz bu olacak” diye onlarla konuşmaya giden gazeteciye dert yanıyorlardı. Gazeteci, bekâr odasında yer yatağının başucundaki gazeteye sarılmış paketleri merak edince genç öğrenci onları açtığında Doğan Avcıoğlu’nun iki cilt kitabını görünce şaşırdı. Çocuk, en büyük hayalinin seçkin bir kitaplığa sahip olmak olduğunu söylerken, bunları çöplükten bulduğunu da ekliyordu. Bir de Başbakan’ın onlarla alay edercesine -burs vermediğimiz öğrenci yoktur- demesine hayıflanıyordu. İşte sosyal devlet bu durumdayken gündemi, referandumda evet’lerle döşemek herhalde AKP’ye has olsa gerek. Evet fırtınasıyla hayır rüzgârlarını da yok edişler, demokrasi ayıbı görüntülerine pervasızca girdi. Öyle ki bir imam, umreye gidecek olanlara “Burada kalıp 12 Eylül’de sandığa gidip ‘evet’ demeniz sizleri umreden daha çok sevaba nail edecektir” diyebiliyor. Bursa’nın Orhangazi ilçesinde B. Arınç’ın yaptığı mitinge engelli oğlunu eşinin işyerine bırakarak, bakayım kadın ve engelli hakları bu ortaya konan anayasa paketinde ne diyor diye onu dinlemeye gittiğinde başında hayır yazılı güneşlik var diye polislerce gözaltına alınarak akşama kadar karakolda tutulabiliyor. Gaziantep’te 17 yaşında bir çocuğu, tişörtünde hayır yazıyor diye polis tutuklayıp karakola götürebiliyor. Bu yetmiyor, çocuğu hırpalarlarken sen artık okumaya veda et diye de korkutulabiliyor. Bunlara el insaf demekten başka ne denilebilir ki? CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Bir Gün Mutlaka!.. Tayyip Bey, milyon dolarlık 5 villa sahibi ailesi olduğu için utanıyor mu?.. Utanmıyorsa niçin saklama gereği duyuyor?.. Niçin duyanın tebessümle karşıladığı açıklamalar yapıyor?. Niçin belgeleriyle ortaya çıkmış gerçeği karartabilmek uğruna parti sözcüsüne bile mahcup olacağı açıklamalar yaptırıyor?.. Niçin göğsünü gere gere sahip çıkmıyor?.. Üç hafta önce Kanaltürk’teki “Ters Cephe” programında Tayyip Bey ve ailesinin İstanbul Kısıklı’da, hem de 2008 yılında krizin göbeğinde aldığı villaları anlatırken AKP sözcüsü Hüseyin Çelik telefonla bağlanmış ve ilk kez o programda “Başbakan orada kiracı” demişti. Kimin kiracısı olduğunu sorduğumda ise gayet seviyeli bir şekilde “Sana ne yahu” yanıtını vermişti!.. Ben de bu açıklamaya inanmadığımı, haftaya belgeleri getireceğimi söylemiştim. Getirdim de!.. Ama Hüseyin Bey o gece nedense programa bağlanmadı!. Ve “yalan rüzgârı” devam etti. Tayyip Bey, bir televizyon programında “Ben çocukluk arkadaşımın villasında kiracıyım” deyiverdi. - Ben de televizyonun başında “pes” deyiverdim!.. Sevgili Necati Doğru, önceki gün Sözcü gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyordu: - Sanki bir tek villa var ve onda da ‘bisküvi pazarlama bayiliğinden’ kazandığı parayı bir finans kurumuna yatırmış, onun geliriyle; Rizeli hemşerisi müteahhit Mehmet Gür arkadaşının yaptığı villada ‘kiracı olarak’ oturuyor… Diğer villalardan hiç söz etmiyor!.. Evet, işin püf noktası o diğer villalar!.. Kısıklı’da doğanın içine gömülü “Saklı Bahçe Konakları”nda, her biri 722 metrekare net kullanım alanlı ve ortak kapalı havuzlu villalardan birinin tapusu Tayyip Bey’in iki oğluna ait. 1 milyon TL’yi (yani eski parayla 1 trilyon) peşin bastırmış tapuyu almışlar... Diğer villa kardeşinin. Öbürü eniştesinin. Diğeri kızı ile damadının.. Allah arttırsın… Arttırsın da ben de Necati Doğru gibi bir yurttaş olarak merak ettim; oğlanlar, kardeş, enişte, kızlar, damatlar, bu villaları vergisi ödenmiş hangi kazançla aldılar?. Yakıcı soru bu!.. Ne diyordu Kemal Kılıçdaroğlu: - Tayyip Bey 15 yıl önce gecekonduda oturuyordu. Recep Bey oldu villaya taşındı! Demek ki neymiş; mum yatsıya kadar bile yanmıyormuş!.. Haa, “efendim insanların villasıyla, parasıyla uğraşmak bel altı vuruştur. Seviyeyi düşürmeyelim” diye yazan, ekranlarda anlatan tayfaya da bir çift sözüm var: - Yalnızca siyasetçiler değil, gazeteciler de sorgulanmalı!.. Kim hangi yalılarda, hangi konaklarda, hangi plazalarda, hangi vergisi ödenmiş kazançla oturuyor? Örneğin hangi “yiğit” çocuk, 5 trilyonu aşan banka kredisiyle çifter çifter evler alıp akıl almaz yükseklikteki aylık ödemeleri yapabiliyor?.. Hiç kuşkunuz olmasın, bunların tümü, isimleriyle, yedikleriyle, içtikleriyle, bağlandıkları “duygusal” kapılarla birlikte mutlaka ama mutlaka sergilenecek.. - Gazeteciliği “uşaklık”la karıştıranlar mutlaka hesap verecek… Bir Yurtsevere Mektup (77) Sevgili kardeşim Balbay, referandumda geri sayım başladı. Hemen her gün bir başka kent ya da ilçede konuşuyor, insanlarla bir araya geliyoruz. Yürekten söylüyorum; bu ülkenin aydınlık, yiğit insanları yıllar süren “korku”nun yanına “öfke” ve “kayıp duygusu”nu eklemiş, 12 Eylül’ü bekliyorlar, “hayır” diye haykırmak için!.. Hanefi Avcı’nın kitabı yukarıda sözünü ettiğim uşakların fena halde kimyasını bozmuş durumda!.. Yazdıklarını, söylediklerini gazetecilik okullarına konulacak “utanç dersleri”nde gazeteci adaylarına okutmak pek faydalı olur kanısındayım!.. Seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olanca sıcaklığı, gücü ve özlemiyle kucaklıyorum… ‘Evet’in Getireceklerinden Örnekler... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SAYFA CUMHURİYET 2 EYLÜL 2010 PERŞEMBE 14 Yahudi lobisi Türkiye’ye silah satışını durdurdu. ‘Van münit’i amma uzattılar! Görev Ahmet Önen: “İçimizden seçip Meclis’e gönderdiklerimiz, görevini referandumda bize veriyor ama mitinglerde söz hakkını kimseye vermiyor!” Vali Soner Önal: “Su bazlı metalik saçlı vali, törene gecikince milletvekilinden fırça yedi. Adam, törene yetişeceğim diye dip boyasını bile yarım bırakmış!” Sanatçı Ertan Somunkıran: “Sanatçılar arasında referandum tartışması yaşanıyor. Gerçek sanatçı, dikta heveslilerine ‘evet’ ya da ‘hayır’ deme noktasında belli olur.” YağmurDeniz 12 Eylül’deki referandumun özü “REFERANDUM kampanyalarının sonuna geldik ama oy kullanacak halkımız neye oy vereceğini bile bilmiyor” diyor Kaya Çetin ve “Kaldı ki, Recep’in belirlediği yapay gündemdeki tuzaklar içinde bazıları, bildiklerini de şaşırmaya başladılar. Oysa konu son derece yalın” diye devam ediyor: “Bu referandumun özü; demokrasinin ‘olmazsa olmazı‘ güçler ayrılığı ilkesinin hedeflenmiş oluşudur. Peki, güçler ayrılığı ortadan kalkarsa ne olur? Diyelim ki işe girecekseniz; eğitim, deneyim, yetenek gibi nesnel ölçütler değil; cemaat referansı aranır. İhaleye katılacaksanız, ekonomik ve teknolojik yeterliliğinize değil, referansınıza bakılır. Üniversiteye bilginizle, yeteneğinizle değil; ailenizin veya sizin cemaat ilişkilerinizle girebilirsiniz. Kıyafetlerinden dolayı eşiniz ya da kızınız gözünüzün önünde hırpalanabilir veya oruç tutmadığınız için meydan dayağına çekilebilirsiniz ve bütün bunları sineye çekmek zorunda kalırsınız. Çünkü şikâyet edecek merci bulamazsınız velev ki bulursanız bir dayak da orada yersiniz! 12 Eylül’e az kaldı. Bir defa ‘evet’ derseniz; ondan sonra artık hep ‘evet’ demeniz gerekiyor, her şeye ‘evet’ demeniz gerekiyor; unutmayın Recep’in her şeyine evet! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” EMEKLİ Tümgeneral Naci Beştepe, gizli tanıkların davalara damgasını vurması üzerine “Kim bu gizli tanıklar” diye araştırmış: “Gizli tanıklardan birkaçı: Sahte haham; sahtecilikten hükümlü, eşcinselliği tescilli. PKK artıkları; önce itirafçı, sonra iftiracı. Akrabası kadınları pazarlayan, bir sürü davadan hükümlü ve savcının ‘Osmanım’ diyerek değer biçtiği üstün(!) karakter! Bunların iddiaları ve iftiraları ile büyük davalar açıldı. Yüzlerce insan tutuklandı. Gizli tanıklar yetmedi, takviyeler geldi. İddialar ve yorumlar üzerine kitaplar, makaleler yazıldı. Bunların da her biri onlarca tutuklamanın, binlerce sayfa iddianamenin esasını oluşturdu. Dava görülmek için değil, sürdürülmek için ne gerekiyorsa yapıldı. Şimdi, Hanefi Avcı, yılların üst düzey emniyet mensubu, deneyimli istihbaratçı, bir kitap yazdı. Yıllardır dillendirilen, şeriatçı cemaatin devletteki yapılanmasının ulaştığı boyutu gözler önüne serdi. Gözü dönmüş, göbeği ve vicdanı bağlanmış yazar takımı ve sözde liberaller ‘Avcı bu kitabı kıskançlıktan mı yazdı, referandumu etkilemek için mi yazdı, kendini kurtarmak için mi yazdı’ derdine düştü. Daha doğrusu gündemi o yöne saptırma çabasına girdi. Böyle bir kitap, kendi zihniyetlerine uygun tarzda ve uygun bir kişi tarafından yazılmış olsa idi şimdiye kadar bazı savcılar uçuşmuştu üzerine. Umarım bu kitap da bağımsız ve tarafsız savcılarımızın dikkatinden kaçmayacaktır. Soruşturma konusu olması halinde de, Deniz Feneri davasındaki gibi kaplumbağa hızı ile yürütülmeyecektir!” Emekli Tümgeneral Naci Beştepe’nin çizdiği tablo bugüne dek yaşananların özeti; hazırlanan plan ve uygulanan taktiğin satırbaşları. Fakat umutsuzluğa kapılmanın anlamı yok... Referandumda halkımız bu kötü gidişe “dur” demek için mührü “hayır”ın üzerine basınca seyreyleyin şenliği! Türkiye inanılmaz bir arınmanın içinde bulacak kendini. Cumhuriyetin yargıçları ve savcıları ayaklarındaki prangalardan kurtulunca, sahte dosyaların kapakları açılınca, gizli tanıkların kirli ilişkileri açıklanınca ve daha nice komplo ortaya çıkınca seyreyleyin cümbüşü! Ne zaman? Referandum sandığından “hayır” çıktığında, halk sandığı sivil darbe heveslilerinin başına geçirdiğinde! Sandıkta! HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ameliyat olmak- tan duyulan aşõrõ korku. 2/ Dövülmüş et, bulgur ve soğan- la yapõlan õzgara köfte... Bir sanat ya- põtõnda işlenen ko- nu. 3/ Habeş soylu- su... Muğla-Mar- maris karayolunda, çok güzel bir pano- ramaya sahip dağ geçidi. 4/ Nâzım Hikmet’in bir oyunu... “Yalnõz --- bir gözü yaza- cak mõsralarõm” (F. N. Çamlõbel). 5/ İskambilde bir kâğõt... F. H. Dağlar- ca’nõn bir şiir kitabõ... İla- ve. 6/ “Aptal, bön” anla- mõnda argo sözcük. 7/ Yur- dumuzun batõdaki en uç noktasõ olan, Gökçea- da’daki burun. 8/ Bir ge- minin ya da uçağõn izlediği yol... Güneydoğu Anadolu’da yüksek bir dağ. 9/ Aziz Nesin’in bir romanõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Boğa güreşçisi. 2/ Tuna Irmağõ’nda kullanõlan bir tür yol- cu kayõğõ... Kat kat çakõl ve kumdan oluşmuş yer kõvrõmõ. 3/ Bir peygamber... Dar ve kalõnca tahta. 4/ İlkel bir silah... Peygamber. 5/ Tropikal bölgelerde yetişen ve yaprakla- rõndan değerli bir tekstil elyafõ elde edilen bitki. 6/ Bitki- lerden elde edilen ilaç... Küçük çocuklarõ korkutmak için uydurulmuş yaratõk. 7/ Çorum’un Mecitözü ilçesinde bir kaplõca... Kuduz. 8/ Aruz ölçüsünde, kõsa okunmasõ gereken bir heceyi kalõba uydurmak için uzatma... Kadastro hari- talarõnda parseller topluluğu. 9/ İri taneli bezelye... Küçük mağara. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B O Z D O Ğ A N E B E R T B A Ç Ş U H O T A E A R İ T M İ A R M R İ O U Ş İ E V F T İ Z İ L E G O R N N Ü T A İ Ş M A R H O R A S A N E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 e-posta: [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle