19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 34 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA C TURİZM İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Hayri Arslan Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişli-İstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam, Genel Müdür: Özlem Ayden, Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal, Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Onur Çeliköz Tel: 0 212 251 98 74-75 Ege Reklam Sorumlusu: Zuhal Altungüneş Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri C TURİZM meye yetiyor. Bu yolu izleyerek Burhaniye’ye geliyorunuz. Zey- tinliklerin arasõndan geçerken ar- tõk tatilin iyice başladõğõnõ anlõ- yorsunuz. Buraya kadar gelmiş- ken Ören’i görmemek olmaz. Burhaniye’ye girerek, bölgenin ünlü zeytin ve zeytinyağõnõn da içinde bulunduğu doğal bir kahv- altõ yapabilirsiniz. Buradan adõnõ dünyaya duyurmuş zeytinyağla- rõndan satõn alabilirsiniz. Bur- haniye size çok mu kalabalõk geldi?. O zaman hemen yolumu- zu Ayvalõk Sarõmsaklõ plajõna çevirelim. Burada denize girip çevreyi dolaşõp hemen girişteki sulak alanda su kuşlarõnõ fotoğ- raflayabilirsiniz. Girişteki tepede, Ayvalõk’õn ta- rihi evlerinin sõralanõşõnõ izlemek ayrõ bir keyif. Ancak zamanõ dik- katli değerlendirmekte yarar var. Geceyi geçirmek için Alibey Ada- sõ’na (Cunda) koyulmalõ. Ada- nõn merkezindeki yatlar, insanlar, çõğõrtkan dondurmacõlar bile ca- nõnõzõ sõkmõyor. Tarihi Cunda ev- lerininin sõra sõra dizilmiş görün- tüsü keyfinizi yerine getirecek cinsten. Burada bir tesiste konak- lamak gerekecek. Tercihe göre pansiyonlar da, ekonomi arayan- larõn “hayır” diyemeyeceği te- mizlik ve rahatlõğõ sunuyor. Ada- nõn çevresindeki farklõ plajlarda denize girebilir, gece Cunda’nõn çarşõsõnda gezinti yapabilirsiniz. Zeytinyağõndan oluşturulmuş ürünler burada da karşõnõza çõka- cak. Özellikle zeytinyağlõ sabun- lar kokusuyla sizi cezbedecek. Armağan olarak alõnabilecek gü- zel ürünler de bulabileceğiniz çar- şõda, taze balõğõn da tadõna bak- makta yarar var. Sanõrõm daha az insanõn olduğu bir yerlere gitmek istiyorsunuz. O zaman Avyalõk’tan çõkõyoruz ve yolumuzu Edremit’e çeviriyoruz. O da ne, tüm 34 plakalõ araçlar Akçay’a akõn etmiş. Kumsal ne- redeyse insandan görünmüyor. Bu da keyfinizi kaçõrmasõn. Bu- radan Çanakkale Küçükkuyu’ya doğru yola devam ediyoruz. İlçedeki şelale, alternatif bir gezi güzergâhõ oluşturuyor. Yak- laşõk 3 kilometrelik toprak yoldan, tabelalarõ takip ederek ulaşabil- diğiniz şelale her ne kadar büyük olmasa ve işletmesi kötü de olsa, ağaçlarõn arasõnda serinlemenin ve rahatlamanõn adresi gibi görünü- yor. Burada da fotoğraf çalõşma- sõ yaptõysanõz asõl gidilmesi ge- rekene doğru harekete geçme za- manõ. Kadırga selamı! Önce sizi Kadõrga Plajõ selam- lõyor. Uzun ve sakin gibi görünen bu plaja girmeden yola devam et- memenizi öneriyoruz. Kadõrga Koyu’nun denizi içme suyunu aratmõyor. Neredeyse günün her saatinde dalgasõz havuz görün- tüsünde olan bu koy, kafasõnõ dinlemek isteyenleri kendisine çağõrõyor. Behramkale, hem ta- rihi hem de doğasõyla benzerine az rastlanõr güzellikle bir bölge. Kadõrga Koyu’nun 3 kilometre ilerisindeki Behramkale’nin he- men üzerinde kurulan Assos da, mimari ve köyle bütünleşmiş ka- lõntõlarõyla sizleri geçmişe götü- rüyor. Başta Tanrõ Zeus’un kõzõ Athena’nõn tapõnağõndan Akro- pol’e, Hüdaverdigar Camisi’nden, Agora’ya, surlardan, antik tiyat- roya kadar birçok eser o kadar iyi korunabilmiş ki, binlerce yõl ön- cesinin izlerine bu kadar yaklaş- tõğõnõza inanamayacaksõnõz. Baştarafı 1. Sayfada Ege’yi kuzeyden keşfetmek CENGİZ YILDIRIM 28 yıl sonra Artvin’in Şavşat ilçe- si Savaş köyüne gitmek için İs- tanbul- Kars uçak biletimi ce- bime koyduğumda heyecanımı gizleyemez hale gelmiştim. Güneşli bir 13 Temmuz sa- bahı saat 12.00’de Atatürk Havalimanı’na vardığımda bekleme salonundaki hiçbir yol- cuyu tanımıyordum. Ancak hemen hepsi- nin Kars- Ardahan yolcusu olduğunu he- men anladım. Çoğunun şivesi, giyimi ya- kından tanıdığım bölge insanının ta ken- disiydi. Uçak yolculuklarımda genelde cam kenarını seçer, hava açıksa Anadolu’yu kuşbakışı seyre dalarım. Hep neden Anadolu’nun toprak kaybının önlenmesi için bir “ağaçlandırma sefer- berliği” yapılmadığını düşünür, bu konu- da başta siyasi iktidara, yerel yönetimlere, çevreci örgütlere ve tüm bireylere büyük görev düştüğünü, biz medya çalışanlarının da önemli sorumluluğu olduğunu, bu gö- revlerimizi ne oranda yerine getirdiğimizi kendime sorarım. 2 saate yakın bir süreden sonra kaptan pilot, iniş için gerekli uyarıyı yaptığında uça- ğımız çoktan bulutların arasından, ekili tarlaların üzerinden rüzgâr gibi geçerek pis- te yaklaşıyordu. İnişe çok az bir süre ka- la Hollada’dan İsveç’ten memleketlerine dönen Kars ve Ardahanlıların sevinç göz- yaşları yolcuları hüzünlendirmeye yetiyor- du... Uçağın tekerlekleri piste değdiğinde memleket özlemi katmerleşirken, karayo- lu için hazırlıklar başlıyordu. Bir dönem hayvancılığın önemli mer- kezleri olan Kars-Ardahan karayolunu ka- tederken, hayvancılığın nasıl yok edildiği- ni, dağların ıssız, yaylaların öksüz kaldığı- na şahit olduk. Kendi ürettiği ile başkasına muhtaç ol- madan geçinen, çok sayıda beslenen hay- van nedeniyle zaman zaman iller ve köy- ler arasında küçük çaplı çatışmalara neden olan yaylalarda tüten ocak sayısının iki elin parmaklarını geçmemesi bir başka hüzün verdi. Beslenen hayvan sayısı, çobanların ovaya yaydıkları öbek öbek sürüler de hay- vancılığımızı nasıl öldürdüğümüzün kanıtı gibi o kadar azdı. Temeli, 1930’lu yıllarda Atatürk’ün as- keri binaların sütçülük ve peynircilikte kul- lanılmasına izin vermesiyle atılan ve 1945’te dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün onayı ile daha da gelişen hayvancılık bu- gün ne yazık ki bölgede can çekişiyor. Türkiye, bugünlerde et ihtiyacını karşı- lamak için Macaristan, Letonya, Litvanya ve Estonya’dan et ithal etmeye çalışıyor. İl- leri ve ilçeleri geçerken dünden bugüne de- ğişmeyen, sayısı da pek azalmadığı belir- tilen birçok ailenin beslediği “kaz” sürü- lerine her yerde rastladık. Cilavuz Köy Enstitüsü harabeye dönmüş Toprak çatılı evlerden, tezek dumanları kokan köylerden hızla geçen arabamızı, Kars’ın Susuz (Cilavuz) ilçesindeki Cilavuz Köy Ensitüsü’nde durdurduk. Köy Ensti- tüleri’nin harabeye dönen binalarını gör- düğümde yolcuların hoşgörüsü, şoförün an- layışı sonucu arabamızı yavaşlatarak ens- titü binalarının fotoğraflarını çektim. Değişim ve dönüşümün öncüsü, Aydın- lanma devriminin temel taşları, Türkiye’nin ilk Köy Enstitülerinden biri olan ve aralarında eski TÖB-DER genel başkanlarından Gül- tekin Gazioğlu, ünlü yazarlar Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu (Garip Tatar), eğitimciler Ali Rıza Yıldırım, İbrahim Adi- loğlu ve çok sayıda aydının yetişmesinde öncü rol oynayan, Kars’ın Susuz (Cilavuz) ilçesindeki Cilavuz Köy Enstitüsü’ne ait bi- nalar kaderine terk edilmiş. Enstitüye bağ- lı binaların çatıları çökmüş, duvarları, dö- külmüş durumda. Yeni Kuşak Köy Ensti- tülüleri Derneği (YKKED), Atatürkçü Dü- şünce Derneği (ADD) Kars şubeleri, bölge halkının da desteği ile enstitüye ait binaların Kafkas Üniversitesi’ne devredilerek yeni- den kullanılması için başlattığı girişim ise sevinç kaynağımız oldu. Köy Enstitülüleri, İsmail Hakkı Ton- guç’ların Hasan Âli Yücel’lerin öncülü- ğünde 1940’ta Türkiye’nin 21 ilinde açılmış, 1954 yılında kapatılmıştı. Köy Enstitüle- ri’nden Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Mehmet Başaran gibi binlerce eğitimci, ya- zar, sanatçı ve bilim adamı yetişti. Göçle başlayan yoksulluk Ardahan’da alışveriş yaptığımız esnaf, bölge halkının göç nedeniyle iyice yoksul- laştığını, hayvancılığın öldürüldüğünü, Tür- kiye’nin başka ülkelere muhtaç duruma dü- şürüldüğünü, seçilen vekillerin bölgelerine 6 ayda bir uğrayıp göstermelik hal hatır sor- duğunu belirterek durumu şöyle özetledi: “Halimiz, ahvalimiz gördüğünüz gibi. İlimiz, ilçelerimiz, köylerimiz boşaldı. Nü- fus kalmadı, kime ne satacağız? Dağlar diz boyu ot, ancak hayvancılık yapan kimse kalmadı. Şimdi et yokmuş, pa- halıymış, yabancı ülkelerden alınacak- mış. Yazık değil mi bu millete! Bu dağ- lar, bu köyler, bu yaylalar sahipsiz kal- dı. Bizi bu duruma düşürenler utansın. Bütün suç önce biz de, sonra da siya- silerde... Çözümü hayvancılığı teşvik- tedir. Hayvancılık aştır, hayvancılık iştir.” Sis çökmüş karlı dağları aşarak, çiçeğe durmuş yaylaları geçerek, tek tük kalmış çobanları selamlayarak 2 bin 800 rakımdaki Sahara dağından Şavşat’a indim. Daha sonrada baba ocağım Savaş köyü Susuz mahallesine gittim. Türkiye’nin az bilinen, en güzel coğrafyaları arasında gösterilen yeşilin her tonunu çıplak gözle görme ola- nağı bulabileceğiniz, ormanları, suları, göl- leri, çiçekleri ile bir gidenin tekrar tekrar git- mek isteyeceği ilçeme böylece ulaşmış ol- dum. İlk mezunları arasında bulunmaktan onur duyduğum Şavşat lisesinin binası yı- kılmış. İçiçe birçok okul binası yapılmış. İl- çenin dokusu bozulmuş, 2-3 katlı yarı ah- şap binaların yerini 6-7 katlı beton yığınları almış. İlgililer yatay genişleme alanı olma- dığı için, ilçenin yüksek katlı yapılarla bü- yüdüğünü ve bunun kaçınılmaz olduğunu anlattılarsa da inandırıcı olamadılar. Kentler farklı, kaderleri aynı: Unutulmuşluk İ lçemde betonlaşmaya inat, her gidenin mutlak ziya- ret ettiği ünlü yazar Fakir Baykurt’un 1959 yılında Şavşat’ta Türkçe öğretmenliği yaptığı dönemdeki gözlemleriyle yazdığı ilçeyi kuşbakışı olarak gören anı/öy- kü kitabı Efkar Tepesi’ni ziyaret etmeden köyüme ulaştım. Ne yazık ki köyümün ve bölgenin de Kars ve Arda- han’dan bir farkı kalmamıştı. Doruklarında henüz erimemiş karlı dağları ıssız, yaylaları harabe, göç nedeniyle boşalmış köyleri, öğrencisi olmadı- ğı için ot bürümüş ve satılığa çıkarılmış okulları içimi sız- lattı. Sorun aynı, çözümü ortaktı. Hayvancılığa, turizme destek, özellikle 30-35 yıldır din- lenmiş, nadasa bırakılmış verimli toprakların sahiplerini ekolojik tarıma yönlendirmek gerekiyor. Bölge halkının siyasi iktidara ve ilgili kurumlara iki önemli mesajını ileterek yazımı noktalamak istiyorum. Birincisi Çoruh Vadisi’ni besleyen kollarda yapılmak is- tenen HES’lere Şavşat halklı kesinlikle geçit vermeyecek, “dereler özgür akacak”. İkincisi ise Tapu ve Kadastro Ge- nel Müdürlüğü’nce ilçe genelinde gerçekleştirilen ve taşeron firma aracılığıyla yaptırılan, köylülerin yarım asrı aşkın ekip biçerek geçimini sağladığı topraklar orman arazisi kabul edilerek hiç yazılmamış. Yapılan ölçümler sonucu dağıtılan tapularda ise çok sa- yıda yanlışlık yapıldığı, birçok yurttaşın arazisinin bir baş- kasının üzerine yazıldığı, bazı köylülere hiç tapu çıkmadığı, köy ihtiyar heyetinin bilirkişilerinin de dikkate alınmadı- ğı uygulamaya şikâyetler çığ gibi. Hak sahipleri ise dava açmaya hazırlanıyor... İşte bu hasret ve bu denli hüzünle bir hafta sonra aynı güzergâhla hayatımın yarısı Cumhuriyet’e, İstihbarat Servisi’ne döndüm... HES’lere geçit yok Cilavuz Köy Enstitüsü’nün harabeye dönmüş binalarından biri görülüyor. Hayvancılığa, turizme elverişli verimli toprakların sahiplerini ekolojik tarıma yönlendirmek gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle