19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Dünya Bir Bütün... Afganistan küçük ve yoksul bir ülke; ama, yıllardan beri bu ülkede iç savaş sürüyor; Müslüman, Müslümanı kırıyor. Neden?.. Soruya yanıt, yalnız Afganistan’ın içinde değil, dışında: Taleban’ın ardında kim var? Pakistan. Pakistan’ın ardında kim var? Amerika!.. Niçin?.. Bütün niçinlerin ve nedenlerin ucu petrole dayanıyor; dünya petrol coğrafyasında kaynakları ve anayolları ele geçirmek ya da denetlemek için gerekirse savaşmak ya da savaştırmak, emperyalizmin bilinen marifetidir. Laf dönüp dolaşıp ‘emperyalizm’e dayanınca, kiminin sıkıldığını görür gibiyim. Çünkü Türkiye’nin siyasal yaşamına tahtını kuran Amerika cihetinde, bu sözcükten hoşlanan yok. YDD’de (Yeni Dünya Düzeni’nde) emperyalizm, hasıraltı ediliyor. Bu sözcüğü aforoz edip bilinci körletmek, tatlısu entellerinin başlıca işlevlerinden biridir. Ama ne yapalım ki emperyalizm (öncelikle petrol emperyalizmi) elle tutulacak çapta somut bir gerçektir. 20’nci yüzyılda iki büyük paylaşım savaşıyla (1’inci ve 2’nci Dünya Savaşı) 50 milyon insanın hayatına mal olan emperyalizm olgusu, günümüzde var gücüyle sürüyor; Afganistan, Orta Asya ve Hazar petrol kaynaklarının gözetiminde stratejik bir konumda olduğundan, iç savaşın dış desteklerini buluyor; yoksul Müslümanlar, üretemedikleri yabancı silahlara, birbirlerini kırmak için para yatırıyorlar. YDD, sermayenin özgürlüğü ve emeğin bağımlılığı üzerine kurulu. Teknolojik devrim ‘mali sermaye’ye olağanüstü bir güç ve ivme kazandırdı. Kapitalizmin doruklarındaki bir avuç şirket, sınır, bayrak, dur durak tanımadan bilgisayarın birkaç tuşuna basarak mali sermayeyi istediği ülkeye aktarabiliyor. Buna karşılık emekçiler, yaşadıkları devletlerin sınırları içine hapsedilmişlerdir. Anlamı ne bunun?.. Sosyalizmin ‘emekçi enternasyonali’ yerine, kapitalizmin ‘sermaye enternasyonali’ geçmiştir. YDD’de “Ulusal devletin sonu gelmiştir” deniyor; ulusal devlet kendi halkının tepesinde emperyalizm hesabına gayri milli otorite kuran bir baskı aracına dönüşüyor. Peki, YDD geçerli olabilecek mi?.. Olamıyor... Çünkü emperyalistler arasında hiçbir zaman tam uyum sağlanamamıştır, kapitalizmin doruklarındaki güçler arasında çıkar çatışması, her zaman savaşlara yol açtı.. Yalnız bu kez durum biraz daha değişik... Bir ‘süper güç’ söz konusu... ABD’nin tartışılamaz gücünün karşısında; Almanya, Japonya, Rusya havlu atmış değiller. Sicillerindeki bozuk sabıka kayıtlarıyla Almanya ve Rusya, iki utangaç emperyalist!.. Ancak ikisi de Ortadoğu’da ve Orta Asya’da söz sahibi!.. Hazar Denizi’nin çevresinde toplanan bölgeyle, Türkiye ve Ortadoğu iç içedir. Anadolu’daki Güneydoğu büyük çapta emperyalizmin haritasında renkleniyor. Bölgede; emperyalizmin oyuncağına dönüşmek işten değil! Birbirini kıran aşiretler, etnik ve dinsel güçler, burunlarının ucunu göremeyen kuklalar durumuna düşüyorlar. Emperyalizm konusunda bilinçlenmeden ve dış güçlerin ne istediklerini doğru yorumlamadan atılacak her adım, körü körünedir. Dünya iç içe bir bütün... Kuzey Irak’ta binlerce CIA Kürdü olduğu ortaya çıktı, ABD bunları Türkiye’nin aracılığıyla toplayıp, götürdü... İstanbul’da kaç CIA Türk’ü var?.. Medyaya bakın, emperyalizmin üstünü örterek YDD’yi körü körüne savunan kişiler, ya bilinçsizdirler ya da CIA Türk’üdürler. (19 Kasım 1996 tarihli yazısı) S on yõllarõn büyülü terimle- rinden biri olarak gündelik hayatõmõza giren bir sözcük açõlõm. İlk söylendiğinde ku- lağa ne kadar da hoş geliyordu. Şim- dilerde sonuç alõnmayacağõ baştan bel- li olan yaklaşõmlarõ betimlemek için mizahi içerikte kullanõlõr oldu. Bu ge- lişmede mevcut iktidarõn katkõsõnõ teslim etmek gerekiyor. Açõlõm fur- yasõnõn öncülüğünü “AB açılımı” yapmõştõ. AB’ye girmemizin an me- selesi olduğuna kendimizi kaptõrõ- vermiştik. Oysa, Güney Kõbrõs, Ro- manya, Bulgaristan gibi ülkelerin üyeliğe kolayca kabul edildiği bir bir- liğe “imtiyazlı ortak” olarak alõn- mamõzõn bile zor olduğunun bildiril- mesi sonrasõnda AB’nin, bir “Hıris- tiyan kulübü” olduğunu keşfedip Müslüman dünyaya keskin bir dönüş yaptõk. Şimdilerde Schengen ülkele- rine yönelik vize işlemlerinde kolay- lõklarõ elde etmenin mücadelesini ve- ren bir konuma savrulmuş gözükü- yoruz. AB’ye tam üyelik sürecinin don- durulduğu ve AB açõlõmõnõn rafa kal- dõrõldõğõ günlerde, artõk hemen bütün yerleşik partilerinin seçim yatõrõmõ bağlamõnda ilgi odağõ haline gelen Al- evi yurttaşlarõn oylarõna talip olma tut- kusu “Alevi açılımı” başlõğõ altõnda AKP iktidarõnõn da gündemine giri- yordu. Peki ama Alevi açõlõmõ ne ge- tirdi? AKP hükümetinin Devlet Ba- kanõ Faruk Çelik’in “Alevi çocuk- larının din eğitimlerini cemevle- rinde almasına, din kültürü ve ah- lak bilgisi dersinin içeriğinin yeni- leneceğine, din eğitiminin ise isteğe bağlı hale getirileceğine” yönelik açõklamalarõnõn hemen ardõndan, Ha- tay’õn Samandağ ilçesinde Arap Al- evileri olan Nusayrilerin başõna ge- lenler açõlõmõn samimiyetini ölçme- nin güzel bir örneğini oluşturmak- taydõ. Nusayrilerin inançlarõnõ ço- cuklarõna aktarmak için açtõklarõ “eği- tim yerleri” Diyanet İşleri Başkan- lõğõ’ndan izin alõnmadõğõ gerekçe- siyle dava konusu oldu. Öte yandan, başta Alevi örgütleri olmak üzere pek çok sivil toplum kuruluşunun õs- rarla sürdürdükleri Madõmak Ote- li’nin Sivas katliamõnõn anõsõna yö- nelik olarak müzeye dönüştürülmesi talepleri de karşõlõksõz bõrakõlõyor, AKP iktidarõ Alevi açõlõmõna sembolik bir katkõ sunmaya bile soğuk yakla- şõyordu. Ermeni açılımı Saman alevi gibi parlayõp sönen açõ- lõmlardan bir tanesi de “Ermeni açı- lımı”ydõ. Futbolu devreye sokarak gerçekleştirilmek istenen Ermeni açõ- lõmõ da hayal kõrõklõğõ yaratan açõ- lõmlarõn başõnda gelmekteydi. Erme- ni açõlõmõnõn neleri kapsadõğõnõn gi- zemini koruduğu günlerde, açõlõma ilk darbe “stratejik ortağımızdan” ge- liyor ve 5 Mart 2010 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi 1915 yõlõnda ya- şananlarõ “soykırım” olarak nitelen- diren tasarõyõ “garip bir oylama” so- nucunda kabul ediyordu. Aradan bir hafta bile geçmeden bu kez İsveç par- lamentosu Ermeni soykõrõm tasarõsõ- nõ onaylõyordu. Tasarõlarõn onaylanmasõ sadece Türkiye ile ilgili ülkeler arasõndaki diplomatik ilişkileri germekle kalmõ- yor, Ermenistan ile Türkiye arasõndaki krizi de derinleştiriyordu. Böylesi bir ortamda Başbakan Tayyip Er- doğan Londra’yõ ziyareti sõrasõnda 16 Mart 2010 tarihinde BBC Türkçe servisine verdiği özel mülakatta Tür- kiye’de yaşayan Ermeniler hakkõnda şu yorumlarõ yapmaktan çekinmiyor- du: “Bakın benim ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz şu anda idare ediyoruz. E ne yapa- cağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize di- yeceğim; bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar... Ül- kemde de tutmak zorunda deği- lim.” Bu ifadeler içinde barõndõrdõğõ ayrõmcõlõk öğeleriyle tepki çekmekle kalmõyor, Ermeni açõlõmõnõn da sonu- nu hazõrlõyordu. Oysa BBC’ye verilen mülakatõn hemen öncesinde açõlõmlar içinden en renklisi olan “Roman açılımı”na hõz verilmişti. Abdi İpekçi Spor Salo- nu’nda yapõlan “Roman Buluşma- sı”nda konuşan Erdoğan, Roman va- tandaşlarõna “peşinatsız ayda 100-120 TL taksitle ev vereceklerini” açõklõ- yordu. “Kentsel dönüşüm” projele- rinin bir uzantõsõ olarak gündeme ge- tirildiği anlaşõlan ve Roman vatan- daşlarõnõn bulunduklarõ yerlerden çõ- karõlõp ev edindirilmeleri projesinin fo- yasõ kõsa zamanda ortaya çõkacak ve 25 Mart 2010 tarihli Hürriyet gazetesi ilk Roman açõlõmõnõn “hüsranla” so- nuçlandõğõnõ duyuracaktõ. Romanlar hem ev taksitlerinin yük- sekliğinden hem de evlerin çürüklü- ğünden şikâyetçi olacaklardõ. Bir Ro- man yurttaş taşõndõklarõ evlerin kali- tesini “Evler kâğıt gibi. Hapşır- sam komşu çok yaşa diyor” sözle- riyle dile getirecekti. Romanlara yö- nelik kültürel algõ açõsõndan da Roman açõlõmõnõn getirdiği hiçbir yenilik bu- lunmamaktaydõ. Bakõrköy’deki Cu- martesi Pazarõ’ndan alõşveriş yapan bir öğretmenin eşi ve çocuğu hõrsõzlõk şüphesiyle karakola götürülerek dö- vülüyor, yanlõşlõk ortaya çõkõnca da kendilerine “Sizi Romanlara ben- zettik, hırsız sandık, kusura bak- mayın, evinize gidin” deniyordu. Roman açõlõmõ örneğinden de anla- yabileceğimiz gibi, Türkiye’deki her- hangi bir açõlõmõn sonu karakolda bi- tebiliyordu. Kürt açılımından milli birlik ve beraberlik projesi Önceleri “Kürt” sonralarõ “de- mokratik açılım” ve en sonunda da “milli birlik ve beraberlik projesi” olarak adlandõrõlan açõlõmõn sonuçla- rõ, Roman açõlõmõyla karşõlaştõrõldõ- ğõnda daha ciddi boyutlara ulaşacak- tõ. Abdullah Gül’ün “Böyle bir or- tamda iyi şeyler olur” ifadelerinin hemen ardõndan 12 Mayõs 2009 tari- hinde bir paket olarak açõklanan açõ- lõm, yerel televizyonlara yönelik kõ- sõtlamalarõn kaldõrõlmasõ, yerleşim birimlerine Kürtçe isimlerin veril- mesi, isteyen vatandaşlarõn çocukla- rõna Kürtçe isim koyma hakkõnõn ta- nõnmasõ gibi daha çok dil odaklõ ki- mi demokratik unsurlarõ içermektey- di. Bu açõlõm başlangõçta iyimser yaklaşõmlarõn oluşmasõna kaynaklõk etmişti. Süreci izleyerek kendilerini “Barış Grubu” olarak tanõtan Kan- dil Dağõ ve Habur Kampõ’ndan top- lam 34 kişilik bir grup 19 Ekim 2009’da Türkiye’ye gelerek teslim ol- muştu. Grubun neredeyse tamamõ serbest bõrakõlmõş ve bu gelişmeler özellikle bölgede büyük sevinç gös- terileriyle karşõlanmõştõ. Hükümetin başlangõç beklentile- rinin ötesine geçip hõzla ilerleyen süreç yõllardõr devam eden çatõşma or- tamõnõn yumuşayabileceği izlenimi- ni doğurmuş ve siyasi çözüme yöne- lik beklentileri arttõrmõştõ. AKP hükümeti ne bu tür beklenti- leri karşõlayabilecek bir isteğe ne de sorunun devamõndan yana olan gele- neksel muhalif unsurlarõn baskõlarõna göğüs gerebilecek bir iradeye sahip- ti. Kürt açõlõmõnõn başlangõç beklen- tileri temel insan haklarõnõn sağlan- masõ yoluyla PKK’yi tasfiye ederek Kürt sorununu çözmek ve bunu da ge- lecek seçimlerde iktidarõ sürdürmenin araçlarõndan biri olarak görmekti. Oysa, Kürt sorununun çözümünün sanõldõğõ kadar basit olmadõğõ anla- şõlacaktõ. Önce DTP kapatõldõ. Genel Başkanõ Ahmet Türk ve Aysel Tuğ- luk’un milletvekillikleri düşürüldü. Ardõndan PKK’nin şehir kolu olarak nitelendirilen ve kõsa adõ KCK olarak bilinen örgüte yönelik kapsamlõ bir operasyon düzenlendi. 6 Nisan 2010 tarihinde ise Diyarbakõr Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, kendilerini “Barış Gru- bu” olarak tanõtan grubun üyesi 30 ki- şi hakkõnda 490 yõl hapis cezasõ iste- miyle dava açtõ. Ölü doğmuş proje Bu gelişmelerin sonucunda henüz tu- tuklanmamõş olan grup üyeleri Tür- kiye’de baskõ, soruşturma ve tutukla- malarla karşõ karşõya kaldõklarõ ge- rekçesiyle sõnõrõn Irak tarafõna geçti. Bu arada, 31 Mayõs 2010 tarihi itibarõyla ateşkesi bitirdiğini ilan eden PKK, si- lahlõ saldõrõlara hõz verdi; şiddet ey- lemleri ve ölümler yeniden toplumun gündemine yerleşti. Diğerlerinden farklõ olarak Kürt açõlõmõ sadece ölü doğmuş bir proje olmakla kalmadõ, ay- nõ zamanda karamsarlõklarõ ve top- lumsal nefreti de beraberinde getirmiş oldu. Zincirin son halkasõ olarak görüle- ÖlüDoğmuşProjeDemetiOlarakAçõlõmlarveReferandum Hakan MIHÇI Zincirin son halkasõ olarak görülebilecek “anayasa açõlõmõ”nõn da önceki açõlõmlardan köklü bir farkõ yokmuş gibi gözükmektedir. Uzlaşmayõ zorlamayan ve AKP’nin kendisine yönelik olasõ tehditleri önlemek amacõyla hazõrlandõğõ izlenimi veren anayasa açõlõmõ da güvenilir olmaktan uzak bir yörünge izliyor. bilecek “anayasa açılı- mı”nõn da önceki açõlõm- lardan köklü bir farkõ yokmuş gibi gözükmek- tedir. Uzlaşmayõ zorla- mayan ve AKP’nin ken- disine yönelik olasõ teh- ditleri önlemek amacõyla hazõrlandõğõ izlenimi ve- ren anayasa açõlõmõ da güvenilir olmaktan uzak bir yörünge izliyor. Re- ferandum tarihinin 12 Ey- lül 2010 olarak belirlen- mesi, propaganda çalõş- malarõnõn “demokrasi” ve “12 Eylül rejimiyle hesaplaşma” üzerine ku- rulmasõna neden oluyor. İşin ironik yanõ, 12 Eylül askeri darbesiyle hiçbir sorunu bulunmayan ve büyük ölçüde 12 Eylül re- jiminin açtõğõ yolda geli- şimini sürdüren bir siya- si akõmõn demokrasi ha- varisi kesilmesi ve ana- yasa referandumunu 12 Eylül rejimiyle hesaplaş- ma olarak topluma yan- sõtmasõdõr. Önceki açõlõmlarda be- liren güvenilmez tutum anayasa açõlõmõ ve bu açõ- lõmõn sonucunda günde- me gelen referandum oy- lamasõnda da kendisini açõkça göstermektedir. Yine diğer açõlõmlarda gözlediğimiz gibi, refe- randum projesi de “ölü doğmuş” bir projedir. Çünkü referandumdan ortaya çõkan sonuç ne olursa olsun, 13 Eylül 2010 tarihinin temel gün- dem maddeleri yine ana- yasa değişikliği, daha fazla demokrasi, yargõ bağõmsõzlõğõ, siyasal, kül- türel, iktisadi ve sendikal haklarõn genişletilmesi olacaktõr. Farklõ bir anlatõmla, iş- sizlik ve çalõşanlarõn top- lumsal refahtan daha faz- la pay alma sorunu, kül- türel farklõlõklara taham- mül gösterme sorunu, ba- rõş içinde bir arada yaşa- ma sorunu, referandum sonrasõnda da ülkedeki toplumsal gündemin te- mel maddeleri arasõnda yer alacaktõr. Kõsacasõ referandum, mevcut so- runlarõn çözümünden ve demokrasiyi genişlet- mekten çok, yõpranan ve güven kaybõna uğrayan AKP iktidarõnõn tahki- mine zemin hazõrlaya- cakmõş gibi gözükmek- tedir. Bu koşullar altõnda sunulan referandum se- çeneğine yönelik tavõr açõktõr: Teşekkür ederim. Almayayõm.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle