19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Gülfatma Carlık: “Re- cep, referandum ne- deniyle umreyi yasak- lamış. Recep’e göre mevzubahis Yüce Divan’dan kurtulmaksa, ibadet teferruattır!” CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 10 AĞUSTOS 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Yeni rütbeler: Kıdemli Tutuksuz Orgeneral. Yakalama emirli Korgeneral. Teferruat Hayri Cemal: “TSK’nin bu hale gelmesini sağlayan mütekait çuvalcı paşa Hilmi Özkök’e, müte- kait sırdaş paşa Yaşar Büyükanıt’a ve müs- takbel mütekait paşa paslaşmacı İlker Baş- buğ’a ne kadar teşek- kür edilse azdır!” Kefenciler Müberra Şimşek: “Turgut Özal ve Tansu Çiller de oy oranları düştükçe, Ad- nan Menderes’in kefe- nini anımsamışlardı!” YağmurDeniz Ormandaki üç masal kahramanı! FIKRA internet ortamında geldiği için “sahibi”ni anlamak zor. Ayrıca fıkranın finalinde tarafımdan küçük ve oldukça masum bir değişiklik yapıldı: Günün birinde üç eski arkadaş Pamuk Prenses, Süpermen ve Pinokyo ormanın derinliklerinde yürüyüşe çıkmışlar. Çınarın yanındaki tabelada, “Dünyanın En Güzel Kadını Yarışması” yazıyormuş. Pamuk Prenses, “Ben bu yarışmaya katılıyorum” diyerek arkadaşlarının yanında ayrılmış. Yarım saat sonra arkadaşlarının yanına dönen Pamuk Prenses’e “Eee, yarışmada ne oldu” diye sormuşlar. Pamuk Prenses, “Birinci oldum” demiş büyük bir alçakgönüllülükle. Bu sırada çam ağacındaki başka bir tabela dikkatini çekmiş üç arkadaşın. Tabelada “Dünyanın En Güçlü Adamı Yarışması” yazıyormuş. Süpermen, arkadaşlarına dönüp “Bana izin verin, şu yarışmaya katılmak istiyorum” demiş. Yarım saat kadar sonra dönünce arkadaşları merakla Süpermen’e yarışmanın sonucunu sorunca, “Şüpheniz mi vardı” yanıtını almış. Yürüyüşe devam ederlerken bir tabela daha çıkmış karşılarına, “Dünyanın En Yalancı Oyuncağı Yarışması“ yazıyormuş üstünde. Pinokyo, “İşte benim yarışmam” demiş ama iki saat sonra kan ter içinde ancak geri dönebilmiş: “Kim ulan bu son dakikada Türkiye’den gelip yarışmaya katılan masal kahramanı!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” YOLUN ortasında tek başına bir adam düşünün, kefen giymiş olsun. Sanat dünyası için tipik bir absürt görüntü. Lakin, bundan daha saçma bir görüntü herhalde kefenini giymiş adamın karşısına kravatla çıkmak olmalı. Hilmi Kayıhan da “Kefenini giymiş adamın karşısına kravatla çıkılmaz ki” diyor: “Seçimlere daha bir yıl var, dayanılır dert değil. Hükümet, benzinlikte kibrit elinde dolaşan şımarık bir çocuk gibi; ha yaktı ha yakacak! Diken üstünde oturuyoruz, ateş üstünde. İtfaiyenin yolları kesilmiş, vanaları kapatılmış sabaha karşı geçen yasalarla. Askerlerin arkasına pusu üstüne pusu, tertip üstüne tertip kurmuşlar. Ne kibriti elinden alacak Anayasa Mahkemesi kalmış ne de ağzına iki tokat patlatacak milli irade! Koskoca ülkeyi ateşe verecek Büyük Ortadoğu Projesi’nin çocukları, itfaiye erlerini, çavuş ve başçavuşları çeşitli tertiplerle Silivri zindanlarına kapattılar. Yalan söylüyorlar. Bunların eline kibriti veren milli irade değil, projenin kibriti onlar. Uyarmadı demeyin. Benzinliği havaya uçurduktan sonra Beşiktaş’ta kibrit cebinizden çıkarsa sakın şaşırmayın. Hitler de böyle yapmıştı! Cumhuriyetimiz yanıyor, birliğimiz, dirliğimiz, devletimiz yanıyor. Evimiz tutuşunca itfaiyeyi çağırırız, cumhuriyetimiz tutuşunca kimi çağıracağız? Kendimiz hastalansak doktoru, kedimiz, köpeğimiz hastalansa veterineri çağırırız, devletimiz hastalanınca kimi çağıracağız? Ateşi suyun gücü söndürür, devletin ateşini hangi güç söndürür? Ülkeyi benzinliğe çevirdiler ve ellerinde projenin kibriti var. Yangına su taşımayı yasaklarken, ateşe benzin dökmeyi özgürlükten saydılar gece yarısı geçen yasalarla. Dikkat edin, çok tehlikeli bir dönemden geçiyoruz. Doktor diye evinize çağırdığınız celladınız olabilir; kedinize bakmaya gelen veteriner hekim belediyenin zehirleme ekibi olabilir. Yangın söndürmeye gelen aracın deposunda su değil benzin olabilir. İmdat çağrınıza yetişen cankurtaran değil köpek balığı olabilir denizde bir yeriniz kanamışken. Çoklu kuşatma altındayız; buna ordu, yargı, bütün kurum ve kuruluşlar dahil. Tek bir çıkış yolumuz var: Kuşatmayı yarmak. Yarmak için de kuşatmayı yapanla aynı giysiyi giymek gerekiyor. Aydın’da bağıra çağıra söylediği o beyaz giysiyi; yani kefenini giymiş adamın karşısına kravatla çıkılmaz ki!” Çoklu kuşatma MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Doğanın İsyanı... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Tam bir komedi! O kadar çok insan bu maskaralığa alet oluyor ki, şaşırıyorum. Zan- netmeyin ki yalnız AKP’den söz ediyorum! Geniş anlamda solda da bu tiyatroya katılıp farkında olmadan tuzağa dü- şen o kadar çok isim var ki! Herkes beyin kayıtlarını sil- mişçesine kendini kaptırıp gö- zünün içine baka baka “tari- hi” yalan söylüyor… Bu konuda en abartılı ör- nek, 12 Eylül! O anayasaya yüzde 92 “Evet” çıkmış. Ama bugün sorsan tüm CHP’liler, tüm AKP’liler ve tüm diğer partiler bağıra çağıra “Hayır” verdiklerini iddia ediyorlar, gü- nümüz sahte medya demok- ratlarının yaygaralarına uyum sağlama kalpazanlığıyla! Hiç mi matematiğiniz yok? CHP’nin o günlerdeki oyu yüzde 40 civarında. Toplam “Hayır” oyu yüzde 8. Demek ki ret oylarının hepsi CHP’li olsa bile (!) bu ancak o partinin yüzde 20’sini temsil eder. Demek en az yüzde 80 CHP’li “Evet” vermiş! O zaman ne gerek var bu balık hafızasına? CHP sadece bir örnek… Her- kese bu “anakronik” sahtekâr- lık dünyasında yalan söyletili- yor. 12 Eylül öncesi terör ney- di peki? Günde 25 gencin bir- birini ve durakta bekleyen hal- kı taradıkları günler? Yüzü kı- zarmadan “O cinayetlerin hepsini asker işliyordu” palav- ralarını bugünkü bebelere yut- turmaya kalkanlar, işi daha sıksalar demek “Amerikalı dört eri Deniz Gezmiş değil asker, İsrail Başkonsolosu El- rom’u da THKP-C değil De- mirel kaçırmıştı” diye 1971 bölgesini de o tahrifata alet edecekler! 12 Eylül’ü eleştirirken, sivil- lerin caniliğe taşan sayısız or- ganize suçlarını ve partilerin basiretsizliğini görmezden ge- leceğinize, Evren yönetiminin işkence, parti kapatma, solu sindirme, halkı depolitize et- mesini gündeme getirin. Ama yine kimseyi aldatmayın. O ortamda halkın ezici çoğunlu- ğunun onayladığı o anayasa da sonra defalarca değişti! 10 farklı hükümet geldi ülkeye! Sovyet Bloku çöktü, Irak Sa- vaşı ve dijital devrim yaşandı. Yobazlık önce terörle, sonra sinsi politikalarla iliğimize sız- dı, A’dan Z’ye her şey değişti, şimdi siz halk genç diye mey- danı boş bulup on bin palavra sıkacaksınız! Bu mu politika, yani çok yüz(süz)lülük? Bu hikâyelere doymayanlar, işi daha da deşip 1960 Devri- mi yorumlarını sahtekârlığa ta- şıyorlar... Sen istediğin opor- tünist yalanı at, o gün sokağa çıkma yasağına rağmen halk tankların üstünde askerlerle dans etmedi mi? Ülke düş- man işgalinden kurtulmuş gibi sevinçten ayılıp bayılmadı mı? Üç kişinin yan yana sokakta yürümesinin yasaklandığı ve sansürün klişelerden haber çı- karttığı günler, zindanlara atı- lan gençler, siz bu “Demokrat Menderes” palavrasını sıktınız diye tarihten ve gazete sayfa- larından silinecek mi? Hadi canım sen de! Siz değil miydiniz, Batı’ya sözde Ermeni soykırımı ko- nusunda “Tarihi, tarihçilere bırakalım” diye haklı yorum- ları döşeyen? Ne farkınız kalıyor o Avrupa parlamen- tolarında kendini rezil eden oy çıkarcılarından? Tüm bunlar yetmez, gelin tarihimiz- le yüzleşmek adına “Constan- tinople’e saldırdı” diye Fa- tih’le ve onun izinden gittiğini söyleyenlerle düello yapalım! “Ey Fatih, sen referandum mu yaptın da bu kente saldırdın? Bak senin yüzünden AB’ye al- mıyorlar” diyelim! Ya da bu delirmelerimiz dünyaya taşıyor mu diye etra- fımıza göz atalım: Siz hiç ABD siyasi sahnesinde Demokrat- ların “Vay, siz Cumhuriyetçi- lerle yüzleşelim, Kennedy ci- nayetinin altyapısını siz hazır- ladınız” diye yıllarca günlük si- yaset yaptıklarını duydunuz mu? Ya da Fransa’da seçim kavgalarının “Cezayir’deki kat- liamlardan hangi parti daha çok sorumluydu?” diye yapıl- dığını? Siz hiç Sarkozy’nin “Siz solcular 1789’da darbe yaparak zavallı bir kralı yok et- tiniz” diye Sosyalist Parti’ye geğirdiğini duydunuz mu? Pe- ki Almanya’da günümüzde “Siz zaten Nazilerin devamısı- nız” diye siyaset yapıldığını? Adamı tımarhaneye tıkarlar yahu, ne diyorsunuz? İnsanı güldürmeyin. Hal- kın bilgisizliğini üç buçuk paçavra gazete çıkarıp kal- pazan aydınların laf salata- larıyla sömüren alçakların oyununa gelip tarih hakkın- da atıp tutmaya başlamayın. Tarih çok ciddi bir konudur ve onların utanılası hezeyanlarına alet edilemez. Hangi uygar ül- kede bu tarihi kafasına göre her gün değiştirme hastalığına rastladınız? Bu hükümet, ül- keyi demokratikleştirmeye ça- lıştığını iddia ediyorsa, önce kendi performansına baksın. Yoksa gençlerin moda lafıyla adama “De get, bırak maska- ralığı!” derler… AKP’nin hukuk ve demokrasi serüveni neler içermektedir, çağdaş bir ana- yasa ve SPK nasıl hazırlanır; bu çelişkiler haftaya! [email protected] www.bedribaykam.com YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM İstanbul’un Fethi, Kennedy Cinayeti ve Referandum! [email protected] Teşekkür BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Doğanõn bilgisine büyüsel işlemlerle varõlabileceği inancõ. 2/ Yelkenlerin açõl- masõ için verilen ko- mut... İzmir’in Se- ferihisar ilçesinde ünlü bir antik kent. 3/ Acele, tez... ABD profesyonel basket- bol ligini simgele- yen harfler. 4/ Aslõ pikrit asit olan patla- yõcõ bir madde. 5/ Bir nota... Gümüş parlaklõğõnda bir element. 6/ “Göl sanõrdõk ne zaman dalsak --- gözlerine” (F. N. Çamlõbel).... İlgi eki... Siper, hendek. 7/ Alõşverişte satõcõnõn alõcõya yaptõğõ indirim... Gösteriş, caka. 8/ Eski Türklerde top- lumsal ve örgütsel içerikli büyük ziyafet... Kõsa kõr şiiri. 9/ Bulgaristan’da bir liman kenti... Olumsuzluk belir- ten bir önek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bakõrdan yapõlmõş nefesli bir çalgõ. 2/ Yerip çekiştirme... Bir oda ya da mekâna açõlan, duvar ya da çitle çevrilmiş gi- rinti. 3/ Faiz... Operalarda solistlerden birinin orkestra eş- liğinde söylediği şarkõ. 4/ Reçinesi hekimlikte kullanõlan bir ağaççõk. 5/ İdare lambasõ. 6/ Köpek... “Ölümdür yaşanan tek başõna / Aşk --- kişiliktir””(Ataol Behramoğlu)... Galyum elementinin simgesi. 7/ Ortaoyununda kadõn rolüne çõkan erkek oyuncu... Aldatma işi, hile. 8/ Bir aracõn içinde taşõ- nabilen telsiz telefon alõcõ-vericisi. 9/ Doğu Anadolu’nun Irak sõnõrõ yakõnõnda yüksek bir dağ... Letonya’nõn başkenti. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A M B İ Y A N S S U A D İ Y E A L A L V E A P A R A P V A D E N E B A T İ L E R T A T E İ N İ A M N E Z İ O T Ş U N E S İ M İ M A T K A P F 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Doğa kendisini vahşice sömüren düzene kusuyor. Egemenlerin düzeni dünyayı ve insanlığı her geçen gün artan biçimde tehdit ediyor… Rusya’da bir aydır söndürülemeyen orman yangınları. Hindistan ve Pakistan’da, Avrupa’nın doğusunda görülmedik sel felaketleri. Grönland’da 260 kilometrekarelik dev buzul kitlesinin adadan kopması. Okyanuslardaki mikroorganizmaların küresel ısınma yüzünden yok olması. Meksika Körfezi’nde ABD’nin yaklaşık bin kilometrelik sahillerinde doğal yaşamı bozan, binlerce canlıyı öldüren petrol sızıntısı… Doğa isyanını bu felaketlerle anlatıyor. Bilim insanları bu korkunç gidişi, küresel ısınmaya bağlıyor. Bu manzaradan kim sorumlu? Soruyu “insanlık” diye yanıtlamak, dünyada yaşayan her bireye belirli yükümlülük getirecek ama asıl suçlu, bu küresel sömürü düzeni ve onların sahipleri değil mi? Gözü doymaz tekeller, çokuluslu şirketler ve onların çıkarlarına göre yeryüzüne çekidüzen veren yönetimler değil mi? Meksika Körfezi’nde dünyanın en büyük çevre felaketine yol açan 5 milyon varillik petrol sızıntısı önlendi! BP, petrol platformundaki “kaza” nedeniyle denizin 1500 metre altındaki deliğin yüksek yoğunluklu çamur ve betonla örtüldüğünü ve kuyunun “kapatılacağını” açıkladı. Ama ortada yanıtlanmayan bir dizi soru var. Bu “kapatma” kararının üç ay sonra açıklanması ilginç değil mi? Çamur ve betonlama yöntemi önceden de denenmişti. Yeni bir yol bulunmadığına göre sızıntı nasıl kesildi? Acaba bundan önceki operasyonlar kuyunun gelecekte yeniden işletilmesi planına göre mi yapılmıştı? Bilim adamları sonuçları yıllar sonra ortaya çıkacak zararlarla ilgili şimdiden bir maliyet hesabı yapılamayacağını belirtmişlerdi ama Obama, neden 20 milyar dolar bedel biçmekle yetindi? Neden bu küresel faciaya yol açan şirketin varlıklarına el konulmadı? Petrol kirliliğini önlemek için daha az zararlı kimyevi maddeler varken BP’nin maliyetleri düşürmek için kendi ürettiği Corexit’i kullanmasına neden seyirci kalındı? ABD’de birçok bilim insanı ve çevrecinin, kullanılan bu kimyasalın daha büyük zararlara yol açacağı uyarısı, neden dikkate alınmadı? Kâr için ayrılan “Ar-Ge” harcamalarının, kazaları önlemek amacıyla yapılmaması neden değerlendirilmiyor? Geçen yıl 25 milyar dolar kâr eden Shell ve BP’nin, aynı dönemde karbon salınımı nedeniyle çevrede yol açtıkları zararın maliyetinin 47 milyar dolara ulaşması niçin sorgulanmıyor? Aynı şirketin ABD’deki lobi faaliyetleri için 2009 yılında 16 milyon dolar harcadığı dikkate alınırsa, Obama pek kızdığı BP’yi, tıpkı kurtardığı devasa bankalar gibi kayırmaya mı çalıyor? Hani küresel sistemin, “eşitlikçi, serbest rekabeti”, hani “serbest piyasa” anlayışı? Daha da önemlisi, görülmeyen, konuşulmayan, yazılmayan Nijerya kıyılarındaki petrol sızıntısı... ABD’nin yüzde 10’luk ihtiyacını karşılayan Nijerya Deltası’na, son 50 yılda 546 milyon galon petrol aktı. Bu yoksul ülkenin karartılması kimin umurunda? Bu pek güçlü, pek akıllı sömürgeciler, sanki başka bir dünyada yaşıyorlarmış gibi davranıyor. Shell’e ait borulardan iki aydır sızdıktan sonra durdurulan petrol, milyonlarca deniz canlısını öldürdü. Bölgedeki fotoğraflar kara bir felaketi yansıtıyor. Uzmanlar, sızıntının paslı ve eskimiş borulardan kaynaklandığını, şirketin bunları değiştirmek için küçük maliyetleri bile göze almadığını savunuyor. Şirketin adı, bölgedeki bazı çevrecilerin susturulması için ağır insan hakları ihlalleri ve açılan davlardan vazgeçilmesi koşuluyla 15 milyon dolarlık rüşvet savlarıyla anılıyor. Bütün bunlara karşı bazı çevreciler konunun sınıfsal boyutuna bakmadan, dünyayı mahveden sömürgecileri görmek ve sorumlu tutmak yerine, felakete yol açan zararların tazminiyle uğraşıyor. Dünyamız her geçen gün kararıyor, doğanın isyanı büyüyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle