23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER A na muhalefet Partisi CHP’nin, Akkuyu’da nükleer santral kurul- masõnõ öngören kanu- nun anayasaya aykõrõlõğõ savõyla Anayasa Mahkemesi’ne baş- vurma girişimi, “uluslararası anlaş- maların Anayasa Mahkemesi’nce denetlenmesi” konusunu yeniden gün- deme getirmiş görünüyor. AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, anaya- sanõn 90. maddesi karşõsõnda, böyle bir başvurunun “anayasaya aykırı ol- duğunu” saptamõş ve bu görüşünü açõklamõş. AKP Grup Başkanvekili, CHP’nin, Akkuyu’da nükleer santral kurulmasõna ilişkin kanunu, Anayasa Mahkemesi’ne götürme kararõnõ de- ğerlendirirken, “CHP’nin konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi anayasanın 90. maddesine aykırı bir başvurudur” demiş. Anayasanõn ilgili hükmüne göre tü- zel kişiler (ve doğal olarak siyasal par- tiler) de içinde olmak üzere “Herkes, meşru vasıta ve yollardan fayda- lanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak id- dia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” (m.36/I). Ana mu- halefet partisinin, anayasadan aldõğõ yetkiyi kullanarak Anayasa Mahke- mesi’ne başvurmasõ “meşru vasıta ve yollar” dõşõnda bir yöntem midir? Anayasa Mahkemesi’ne yapõlmõş baş- vuruda bir yanlõşlõk, savlarõn hukuksal dayanaklarõnda yetersizlik saptanõrsa, dava mahkemece reddolunur; böyle bir durum yoksa dava kabul edilir ve ka- nun iptal edilir. Anayasanõn bu konuyla ilgili hükmü şöyledir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hak- kında anayasaya aykırılık iddiası ile Anaysa Mahkemesi’ne başvurula- maz.” (madde 90/son f. ilk tümce). Anayasa Mahkemesi’ne başvurul- masõnõn “anayasaya aykırı” olduğu sözünün ciddiye alõnõp tartõşõlabilme- si için, öncelikle sorulmasõ gereken hu- sus; bu aşamada ortada “usulüne gö- re yürürlüğe konulmuş bir uluslar- arası anlaşma” olup olmadõğõdõr. Anayasanõn 90. maddesinin anlamõnõ ve geçmişini bilenler, 1924 Anayasa- sõ’nõn “devletlerle mukavele ve mua- hede akdi” yetkisini TBMM’ye veren hükmün, 1961 Anayasasõ ile yürür- lükten kalkmõş olduğunu bilirler. Gü- nümüzde TBMM’nin, uluslararasõ an- laşmalarla ilgili yetkisi, “onaylamak” değil, “onaylamayı bir kanunla uy- gun bulmak”tõr. Onay işlemi, ulus- lararasõ hukuk kurallarõ uyarõnca, yü- rütme organõnca, yani hükümetçe ya- põlõr. Nitekim, söz konusu 6007 sayõlõ kanunun adõ da bunu göstermektedir: “TC Hükümeti ile Rusya Federas- yonu Hükümeti arasında ( …) Ak- kuyu sahasında bir nükleer güç santralı tesisine ve işbirliğine ilişkin anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğu hakkında kanun”. Bu aşamada, ortada usulüne göre onay- lanmõş bir uluslararasõ anlaşma metni değil, TBMM’ce kabul edilmiş bir kanun vardõr. Bu metin, her kanunda bulunan yürürlük ve uygulama mad- deleri dõşõnda tek bir maddeden oluş- sa da bir kanundur. Kanunlarõn, ana- yasaya şekil ve esas bakõmõndan uy- gunluğunu denetlemek de Anayasa Mahkemesi’nin başlõca görevidir (AY. m. 148). Anayasa Mahkemesi, 6007 sa- yõlõ kanunla onaylanmasõ uygun bulu- nan metnin, AY m. 90 anlamõnda bir “uluslararası anlaşma” olup olma- dõğõnõ saptamak durumundadõr. Uluslararası sorumluluk Onaylanmõş bir uluslararasõ anlaş- manõn, onay işleminden sonra “ana- yasaya aykırılık” gerekçesiyle iptal edilmesi, devletin o anlaşmayla kabul ettiği yükümlülükleri yerine getire- memesi sonucunu doğurur. Bu da, uluslararasõ hukuk karşõsõnda devleti güç durumda bõrakabilir. Böyle bir du- rumda, anlaşmanõn niteliğine ve kap- samõna göre (ve ne yazõk ki, günümüz dünyasõnda devletin uluslararasõ iliş- kiler alanõndaki gücüne göre) değişen ölçülerde, birtakõm yaptõrõmlarõn uy- gulanmasõ söz konusu olabilir. Ana- yasadaki “usulüne göre yürürlüğe ko- nulmuş uluslararası anlaşmaların” anayasaya aykõrõlõğõnõn denetlenmesi- ni engelleyen hükmün varlõk nedeni bu- dur. Ancak Türk anayasasõyla bağdaşmaz nitelikte hükümler içerdiğinden kuşku duyulan anlaşmalarõn da, yargõ dene- timinden geçirilebilmesini sağlamak gerekir. TBMM’ce kabul edilmiş bir kanun ve yasa değişiklikleri Anayasa Mahkemesi’nce anayasaya uygunluk denetiminden geçirilebilirken, anlaş- malarõn bütünüyle denetim dõşõ kal- masõ, anayasanõn temel ilkelerinden olan “hukuk devleti” kavramõyla bağdaşmamaktadõr. Bu noktada,1961 Anayasasõ’ndan bu yana, çok büyük bir eksiklik, her ve- sileyle karşõmõza çõkmaktadõr. Bu, kõ- saca “öndenetim” denilen denetim tü- rünün, 1961 Anayasasõ metninden -de- yim yerindeyse- son dakikada çõkarõl- mõş olmasõnõn sonucudur. Bu konudaki olgusal bilgileri ve eleştirilerimi, gerek bu sütunlarda gerek başka yerlerde yõl- lardõr açõkladõğõm için, burada çok kõsa olarak yineliyorum: 1961 Ana- yasasõ’nõn hazõrlõk evresinde, anaya- sanõn bütününü kapsayan, sistematik üç tasarõ (taslak) ortaya çõkmõştõ: Kõsa ad- larõyla “Ön-Tasarı” (Onar Tasarõsõ), “SBF Tasarısı”, “Temsilciler Mec- lisi Tasarısı”. Anayasa Mahkeme- si’ne anlaşmalar konusunda bir tür ön-denetim yetkisi tanõyan bir düzen- leme, üç tasarõda da yer almõştõ. Ana- yasa Mahkemesi’ni bütünüyle devre dõ- şõ bõrakan hüküm, görünüşe göre, Ku- rucu Meclis’in askeri kanadõ MBK’nin kararõyla anayasaya girmiştir. Askeri kanadõn bu tutumunun nedenlerinin açõklanmasõ tarihe karşõ bir görevdir. Ön-denetim nedir? Bizim Anayasa Mahkememizin, uluslararasõ anlaşmalarla ilgili denetim yetkisinin olmamasõna karşõlõk, bazõ devletlerde anayasa mahkemelerinin, kõsaca ön-denetim dediğimiz türden bir yetkisi vardõr. Bunun örneği, Türkiye ile Ermenistan arasõnda imzalanmõş olan uluslararasõ anlaşma niteliğinde- ki protokollerin, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nce denetimden geçiril- mesinde görülmüştür. Ön-denetimin kabul edildiği sis- temlerde, devletin anayasasõyla bağ- daşmaz hükümler içerdiği ileri sürülen uluslararasõ anlaşmalar, onaylanmadan önce Anayasa Mahkemesi’nin deneti- minden geçirilmekte; anayasaya aykõrõ bulunan anlaşmalarõn onaylanmasõna olanak bulunmamaktadõr. Ortada henüz onaylanmõş bir anlaşma bulunmadõğõ için, devletin uluslararasõ sorumluluğu da söz konusu olmamaktadõr. Sonuç Bir uluslararasõ anlaşmanõn, resmen onaylandõktan sonra “anayasaya ay- kırılık” nedeniyle iptal olunmasõ, uluslararasõ hukuk açõsõndan birtakõm ciddi sorumluluklara yol açabilir. Bu nedenle, onaylanmõş bir anlaşmanõn anayasa yargõsõ denetimi dõşõnda tu- tulmasõ yerindedir. Ancak Türk ana- yasasõyla bağdaşmaz hükümler içerdiği savlanan metinlerin, onay aşamasõndan önce Anayasa Mahkemesi’nce dene- timden geçirilebilmesi de gerekir. 1982 Anayasasõ’nõn “demokratik- leştirilmesi” adõ altõnda tutarsõz ve bir- biriyle uyumsuz hükümlerden oluşan “paket”ler hazõrlanõrken, Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nde bulunan yet- kinin niçin bizim Anayasa Mahkeme- mizden esirgendiği de sorulmalõdõr. Türkiye Barolar Birliği’nin isteği üzerine, aralarõnda bulunmaktan onur duyduğum bir grup hukukçu tarafõndan hazõrlanan ve bir kitap olarak yayõm- lanan gerekçeli TC Anayasa Öneri- si (TBB yayõnõ, 1. basõ Ekim 2007) bu ön-denetimin nasõl yapõlacağõnõ gös- termiştir (Öneri m.103). Özetle, onay- lanmasõ öngörülen anlaşma metni, TBMM’ye sunulacak, cumhurbaşka- nõ, siyasal partiler ya da 20 milletvekili 30 gün içinde Anayasa Mahkeme- si’ne başvurarak denetim isteminde bu- lunabilecektir. Anayasa Mahkeme- si’nce, “anayasa ile bağdaşmaz” bu- lunan metinler onaylanamayacaktõr. Anayasa Mahkemesi ve Uluslararasõ Anlaşmalar Prof. Dr. Rona AYBAY Bir uluslararasõ anlaşmanõn, resmen onaylandõktan sonra “anayasaya aykõrõlõk” nedeniyle iptal olunmasõ, uluslararasõ hukuk açõsõndan birtakõm ciddi sorumluluklara yol açabilir. Bu nedenle, onaylanmõş bir anlaşmanõn anayasa yargõsõ denetimi dõşõnda tutulmasõ yerindedir. Ancak Türk anayasasõyla bağdaşmaz hükümler içerdiği savlanan metinlerin, onay aşamasõndan önce Anayasa Mahkemesi’nce denetimden geçirilebilmesi de gerekir. ‘Vesayetin Her Türlüsüne Hayõr!..’ D emokrasinin getiri- lemeyeceğini 12 Ey- lül deneyimi ile öğ- rendik. Getireceğiz diyen- lerin elimizdekileri de gö- türdüklerini artõk biliyoruz. Demokrasi ile arasõndaki mesafenin derinliğini her ge- çen gün biraz daha fazla his- settiren uygulamalarõ ile ik- tidardaki ömrünün sonuna gelen AKP, referandum ile uzatmalarõ oynuyor. Türkiye referandum sürecinde geç- mişle hesaplaştõrõlmaya ça- lõşõlõrken, AKP’nin ülkeyi sürüklediği vahim tablonun analizi de geri plana çekilmiş oluyor. AKP Genel Başkanõ’nõn geçmiş acõlara döktüğü göz- yaşlarõ kendilerinin geldikleri süreçte ekledikleri acõlarõ yõ- kamaya yetmez. Yi- tirdiğimiz canlara içi- mizin sõzlamasõ için okuduğu satõrlarõn do- kunaklõ olmasõ gerek- miyor. Çünkü; acõlarla yüklü bir coğrafyada yaşõyor olmanõn ucu hepimize bir şekilde dokunuyor. Gözyaşla- rõnõn dinmesi, bedelle- rin azalmasõ için çaba göstermesi gerekenle- rin, açtõklarõ yeni say- falarda biriktirdikleri acõlarõ görmezden ge- lerek, geçmişin acõla- rõna demir atmalarõ, acõlarda bile ayrõştõrõ- lõşõmõzõn bir gösterge- si değil mi?!. Yitirilen evladõn acõ- sõnõn giysi olup üzeri- nize yapõşmasõnõn ayõ- bõnõ kimler üstlene- cek? Evladõnõ yitiren yoksul şehit ailesine gecenin bir yarõsõnda giydirilen yeni giysi- lerin utancõnõ hepimi- zin gözyaşlarõ bir ara- ya gelse yõkayamaz. Sadaka zihniyetine tes- lim olan devletin bir an önce sosyal devlet ni- teliğine kavuşmasõ ge- rekiyor!.. Sandõk, sa- daka ekonomisine ve yoksullaştõrõlmaya “Hayır” demek için de bir fõrsat olacak!.. Pek çok neden var Devletin tüm ola- naklarõnõ kullanarak hafõzamõza “evet” söz- cüğünü çivi gibi çak- mak isteyenlere, “Ha- yır” yanõtõnõ vermek için pek çok nedenimiz var!.. Bu nedenleri geçmişte değil bugün- de aramazsak, geçmi- şin hatasõna yeniden düşmüş olacağõz. 12 Eylül anayasasõnõ ha- zõrlayanlar karşõlarõna geçmişi almõşlardõ. Ge- riye bakarak ileri gi- dilemeyeceğini artık öğrenmiş olmalıyız!.. Toplum, bir önceki referandumda neyi oy- ladõğõnõ bile anõmsa- mõyor. Dilerseniz çev- renizdekilere sorarak test edebilirsiniz. Geriye gidişin taşlarõnõn döşenişine toplu- mun da ortak edildiği refe- randum süreçleri ile oyala- narak, yasalardan dolanarak rejimi kuşatma harekâtõ sür- dürülüyor. Asõl hedef aslõn- da anayasanõn değiştirile- mez maddeleri. Referandum sonrasõnda Türkiye’yi yeni bir anayasa yapmayõ konu- şuyor bulacağõz. Bu oyun rejim başkalaşõncaya, reji- min başkalaşmasõna direnen kişi ve kuruluşlar başkalaşõ- mõn içine çekilinceye dek sürdürülecek. Ya oyunu bo- zan olacaksõnõz, ya da oyu- nun parçasõ. Başka bir seçe- nek yok! Referandumu, de- mokrasilerde siyasal ikti- darın, her gelenin her iste- diğini yapabileceği bir key- fiyet kurumu değil, huku- ki bir yetki olduğunu anım- satmamız için bir fırsata dönüştürebiliriz. Bu oyun bozulacak Hukuksuzluğun alabildi- ğine genişletildiği, resmiye- tin yerini keyfiyete bõraktõğõ, tutukluluk hallerinin tutsak- lõğa dönüştürüldüğü yargõ- lama zincirini kõrmak yerine, bu zinciri uzatacak bir yeni yapõlanmanõn kapõsõnõ açan yasalara “evet” dedirtmek is- teyen AKP’nin, geçmişin acõlarõndan beslenmeye ça- lõşõyor olmasõ, yasa değişik- liklerini dayadõklarõ zemi- nin güçsüzlüğünün göster- gesi değil mi? Türkiye bu oyunu bozacak kadar birikimli bir ülke. Ha- yõr demek için herkesin ken- dince nedenleri var. 12 Ey- lül’ü yaşayõp, o günün ko- şullarõnda “evet” demek zo- runda kalanlarõn şimdi, ve- sayetin her türlüsüne “Ha- yır” deme şanslarõ; 12 Ey- lül’ü yaşamayan gençlerin, ikinci bir 12 Eylül deneyi- mine “Hayır” demeleri için başta terör, işsizlik ve yol- suzluklara batmõş sadaka ekonomisi olmak üzere pek çok gerekçeleri var. Türkiye; askeri vesayet süreçlerini aratacak bir ve- sayet anlayõşõnõn kurumsal- laşmasõna “Hayır” diyerek, AKP’nin tõkadõğõ demokra- sinin yolunu açmak zorun- da!.. Varlõklarõnõ borçlu ol- duklarõ 12 Eylül’ü bahane ederek kendilerini kalõcõlaş- tõrmayõ hesaplayanlarõn oyu- nu sandõkta bozulmalõ!.. Baş- ka deyişle, artık iç dina- mikler çalıştırılmalı. Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN PENCERE İddia ve İftira... Her ikisi de hukukumuza yerleşmiş, yasalarımıza postu sermiş iki önemli sözcük... İddia bir olgu, eylem ya da kişi üzerine ileri sü- rülen savdır... Ya iftira nedir?.. İftira iddianın akrabasıdır; ‘bir kişiye yönelik asıl- sız suçlama’ diye vurgulanabilir. İddia hukukun, mahkemelerin, davaların pey- nir ekmeği gibidir... İddiasız dava olur mu?.. İftira davaları ise ayrı bir tür oluşturuyor. Çün- kü birisine kasıtlı ve asılsız olarak yapılan suçla- maya iftira denir... İftira ahlaksızlıktır... Aynı zamanda suçtur... Kara çalmaktır... Yalan söylemektir... İftira suçunu işleyen kişi hapis cezasına çarp- tırılır... Yalnız hukukta değil, Kuranıkerim’de de iftira su- çunun yeri vardır... Gerçek bir Müslüman iftiradan çekinir, sakınır; “Bu suçu işleyenlerin başına şeytanlar üşüşür”... İftira günahtır... ‘Günah-ı kebair’dendir... Ne var ki ülkemizde İslamcılık gayesi güdenler için iftira suçu artık vukuat-ı adiyeden sayılmak- tadır... AKP’ye yandaş dinci gazeteler her gün sayfa- larını iftiralarla dolduruyorlar... Gelelim iftira ile iddia arasındaki farka ve akra- balığa... İddia ne zaman iftira olur?.. İddianın delilleri yoksa ya da yetersizse sav if- tiraya dönüşür... Delilsiz iddia iftiradır... Delillerini ortaya koyamadan bir kişiyi siyasal amaçla suçlamak iftiranın en koyusudur... Medyamız bugün baştan aşağıya iftiralarla do- lup taşıyor... Peki, nerden geliyor bu pervasızlık?.. Çünkü Türkçemizde bizim ahlaksızlara yol gösteren bir özdeyiş var... Nedir o?.. “- İftira et iz bırakır...” Ne var ki bu ilkeyi yalnız bize özgü saymak da safdilliktir... Dünya siyasetine baktığımızda en büyük dev- letlerin bile asılsız suçlamalarla politikalarını yü- rüttüklerini görürüz... İftirayı meslek bellemiş bizimkiler ise büyükle- rinin cüce mukallidi olarak iç politikalarında boy gösteriyorlar. (29 Temmuz 2008 tarihli yazısı)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle