19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 17 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR O Zaman Ne Olacak? Peki ama gelecek seçimlerde ya da bir sonrakinde başka bir parti çoğunluğu elde ederse, başta anayasa olmak üzere, bugünkü iktidarın yaptıklarının tümünü tersten kendine göre değiştirmeye kalkışırsa ne olacak? Mesela birtakım ıslak imzalı belgeler ortaya çıkartırsa, bazı telefon dinlemelerini açıklarsa, bir yerlerde gömülü silahlar bulursa, bazı sivil toplum örgütleri ve kişileri Türkiye’nin düzenini değiştirmek için bir komplo yapmakla suçladığı büyük bir dava açarsa... Anayasayı kendi istediği gibi yeniden yazdırırsa... Dokunulmazlıkları da kaldırıp istediği herkesi şu ya da bu şüphe nedeniyle tutuklayıp hapse atarsa... Belli medya gruplarının sahipliğine kendi istedikleri adamları getirirse... Bazı gazetelerin, televizyon kanallarının elektrik faturalarını bile bahane edip kapatırken kendine yandaş olacak yeni medya grupları kurarsa... O yazarları değil bu yazarları kollamaya başlarsa... İşine gelmeyen haberlerin yayımlanmasını engelleyecek bir sansür yasası çıkartırsa... Kendisine yakın bilim adamlarını, hukukçuları sürekli ekranlara çıkartıp, yazılar yazdırıp bu yapılanların aslında nasıl bütün dünyada uygulanan ve doğal şeyler olduğunu, tehlikeli bir sürecin önünün kesilmesi için bu yasalara ihtiyaç duyulduğunu, bunun bir normalleşme süreci olduğunu iddia etmeye başlarsa... Önemli kurumların başlarındaki kişileri ve çekirdek kadroları kendi adamlarıyla doldurursa... Bunlara “ötekileri” fişlemelerini ve hatta fişlerini çekmelerini söylerse... Geçmiş dönemde yapılan her türlü parasal işin altında bir çapanoğlu arayarak yıllarca sürecek yolsuzluk davaları açarsa... Bu davaların içine geçmiş iktidara yakın gördüğü tüm bürokratları, işadamlarını, şirketleri dahil ederse... Kendilerinden olmayan belediyeleri çalışmaz hale getirirse... Geçmişe yönelik hesaplaşmayı kişiler düzeyine indirirse... Ordunun içinde, bugünkü iktidarla ortak çalıştığını iddia ettiği bir çete ortaya çıkartmaya kalkışırsa... Uluslararası platformlarda atılan imzaları, verilen sözleri reddederse... Kendisini denetleyecek kurumların verdiği kararlar işine gelmediği anda onların geçmiş iktidarın adamı olduğunu, politik davrandığını söylemeye başlarsa... Hatta bu kişilerin tek tek geçmiş iktidarla olan bağlantılarını gösteren delilleri basına sızdırırsa... Telefon dinleme, izleme, dosyalama, fişleme faaliyeti gösteren kurumları tümüyle kendi denetimine alırsa... Geçmiş dönemin önde gelen, saygı duyulan kişilerinin bile özel hayatlarını ifşa etmeye başlarsa... Hatta hatta bu konuda üretilmiş deliller ve ayarlanmış tanıklar bulursa... Aslında iyi niyetle yapılmış gibi görünen birtakım faaliyetlerin bile kuşkulu olduğuna, büyük bir komplo yapıldığına kamuoyuna inandıracak her türlü psikolojik harp yöntemini kullanırsa... Bütün kurumlarda geçmişte iktidara yakın diye tanımlanan kişileri pasifize ederse... Hatta kamuoyu bu olup bitenlerden rahatsız olduğu ya da karşı çıktığı zaman ortada kimsenin bilmediği çok büyük bir kumpas olduğu gerekçesiyle özel yasalar bile çıkartırsa... Bütün dünyaya, Türkiye’nin demokrasi sürecinin çok büyük bir tehlikeden kurtarılmaya çalışıldığını ve bu nedenle bütün bu önlemlerin alındığını anlatırsa... Peki o zaman ne olacak? [email protected] “Türkiye ve Uruguay halkları arasında ortak tutkunun adı futbol. Hatta, bir yazınızda Uruguay da her bebek “gol” diye ağlayarak doğar diye yazmışsınız. Bu tutku- ya rağmen dünya kupalarında, her iki ülkenin milli takımları uzun yıllardır şampiyon olamadı. Fa- kat bu iki ülke 70li 80li yıllarda si- yasi suçlu hapsetme unvanını ka- zandı. Ortak bir alın yazısı mıdır sizce bu?” ‘Korkunç bir dönemdi’ EDUARDO GALEANO - As- keri diktatörlük yõllarõnda, Uruguay dünya işkence şampiyonuydu. Siz- de de aynõ uygulamalarõn olduğunu ifade ediyorsunuz. 1973’ten 1985’e kadar, ki 12 yõl süren korkunç bir dönemdi. Korku ve karanlõğõn egemen olduğu zamanlardõ. Hiç unutmam, o yõllarda sürgünde olduğum Barcelona’da Uruguay’dan yollanan isimsiz anonim bir mektup geçmişti elime. Mek- tupta, “Hayatta kalabilmek için yalan söylemek zorunda bı- rakılıyoruz. Yalan söyletiliyoruz. Yalan söylemeyi öğrenmek zor, ama yalan söylemeyi öğretmek daha zor, üç oğlum var biliyo- rum” diye yazõyordu. Korkunç, aşağõlayõcõ bir dönem- di. Asla unutmamalõyõz ki adi suç- lulara veya politik suçlulara karşõ yapõlan işkence, savunmasõ olma- yan, çõğlõklarõ duyulmayan insan doğasõnõ altüst eder. Sesini duyur- mak için bile çõğlõk atamayan bir insan düşünün. Aynen öyle. Futbo- la gelince, futbol benim özel tut- kumdu. Çocukken hep büyüyünce futbolcu olmak isterdim. Ama yete- neksizdim. Bacaklarõm tahta ba- caklar gibi işlevsizdi. - İyi ki de futbolcu olmamışsı- nız. Yoksa dünya bir büyük ya- zarı kaybederdi. Okurlarınız ola- rak şanslıyız... GALEANO - Evet, başka şan- sõm yoktu. Ayaklarõmla yapamadõ- ğõmõ kafamla ve kalemimle yaptõm. Türkiye’de de yayõmlanan “Gölge- de ve Güneşte Futbol” kitabõnõ yazdõm. Garip bir tutku benimki, çünkü futbolun ne kadar kirli bir iş dünyasõ olduğunu bilmeme karşõn, gene de bağõmlõsõyõm. Ve yine çok iyi biliyorum ki günümüz profes- yonel futbolcularõ zevkle oynamak yerine para için oynuyorlar. Kural- larõ yalnõzca yenmek üzerine kuru- lan futbol, asla affedilmeyen bir sa- vaş alanõ oldu. Ve büyük paralar harcanõyor. - Türkiye’de de durum aynı. Özel kulüpler futbolculara çok büyük paralar ödüyorlar. Arjan- tin, Brezilya, Uruguay ve Şili’den futbolcular transfer ediyorlar... GALEANO - Politik itibar ka- zanmak için de futbol kullanõlõyor. İtalya’da Milano’nun zaferi için söz veren Berlusconi, sonunda başbakan oldu. Aynõ şey Şili’de Pi- nochet zamanõnda da tekrarlandõ. General Pinochet şov dünyasõnõ çok iyi takip eden ve bilen biriydi. Colo-Colo denen en popüler futbol takõmõnõn başõna geçti, onlarõ hep gücü için kullandõ. Önümüzdeki günlerde Güney Afrika’da düzenle- necek Dünya Kupasõ süresince her- kes, dev ekranlarda maç seyrede- cek. Binlerce kişi zaferi kutlarken, binlerce kişi de derinden kahrola- cak. - Kitabınızda anlatmışsınız, Ar- jantin’i 4-2 yenerek ev sahipliği de yaptığı 1930 yılında ilk dünya kupasını kazanıyor ülkeniz Uru- guay. 1950 Dünya Kupası finalin- de ise kazanması kesin gözüyle bakılan Brezilya, 2-1 Uruguay’a yenilir ve maç gününden bir gece önce kimse heyecandan uyumak istemezken, mağlubiyet sonrası sabah maçın yapıldığı Brezil- ya’da kimse uyanmak istemez. ‘Yenilgi forma rengini değiştirdi’ GALEANO - Evet, hiç beklenmedik bir şekilde Rio de Janeiro’daki dünya- nõn en büyük 200 bin kişilik Maracana Stadyumu’nda herkes şampiyonluğu er- kenden kutlamõş ve maviye bürünmüştü. Fakat yenilgi- den sonra formanõn rengini yeşille değiştirdiler; mavi- nin uğursuzluk getirdiğini düşüne- rek. 9 yaşõndaydõm. Henüz TV yoktu ve radyo dinleyerek maçõ ha- yal ettim. O zamanõn en popüler maç spikeri anlatõyordu maçõ. Di- yordu ki: “Ülkede sinekler bile uçmuyor, kimse nefes almıyor, sevgililer bi- le aşklarını yarım bıraktılar, her şey durdu, hayat durdu.” Ben Katolik, dindar bir çocuktum ve dizlerimin üstüne çökerek Tanrõ’ya bir mucize yaratmasõ için yalvar- dõm. Ve kazanmamõza yardõm ederse karşõlõğõnõ ödeyeceğime söz verdim. Söz verdiğimi hatõrlõyorum ama ne söz verdiğimi hatõrlamõyo- rum, şimdi. ‘Ayakla yapamadõğõmõ kafamla, kalemimle yaptõm’ G aleano, kitabõnda Brezilyalõlar için futbolun önemini de an- latõr: “Brezilya’da kilisesi ol- mayan kasabalar ve köyler vardır, ama futbol sahası olmayan tek bir kasaba ve köy yoktur. Pazar günü, tüm ülkede kalp uzmanlarının en yoğun günüdür. Olağan bir pazar günü insanlar futbol ayini sırasında heyecandan ölürler. Futbolsuz bir pazar günü ise sıkıntıdan ölürler.” Bu satõrlarõ okudukça, Sao Pau- lo’dan Rio’ya altõ saat süren otobüs yolculuğumda gördüğüm “faella” denen kenar mahallelerdeki futbol sahalarõnõ hatõrladõm. “Futbol, birçok insanın ona tut- kuyla inanmasıyla ve entelektüel- lerin ona kuşkuyla yaklaşmasıyla Tanrı’ya benzer, sol görüşlü en- telektüellere göre halk, futbol yü- zünden düşünmüyor. Sağ görüş- lü entelektüellere göre ise futbol örneği gösteriyor ki, halk düşü- nüyor ama sadece ayakları ile, ka- faları ile değil!..” ‘Lütfen güzel maç’ “ ‘Tanrõ aşkõna, güzel bir maç, lüt- fen’, diye dünyanın farklı stad- yumlarında gittiğim her maç önce- si yalvarırdım” diyen Eduardo Ga- leano, 2002 Dünya Kupasõ’nõ anla- tõrken dünyada neler olup bittiğini şöy- le aktarõr okurlarõna: “Zaman çöküş zamanıydı, terörist saldırılar so- nucu New York’taki İkiz Kuleler çökmüştü. Başkan Bush, daha ön- ce zeminini babasının ve Reagan’ın hazırladığı şekilde Afganistan’ı ro- ket yağmuruna tutarak Taliban’ın diktatörlüğüne son veriyordu. Te- rorizme karşı başlatılan savaş as- lında askeri teröre yeşil ışık yakı- yordu. İsrail tankları Gazze’yi ve Batı Şeria’yı yakıp yıkıyor ve böy- lelikle Yahudiler II. Dünya Savaşı sırasında uğradıkları katliamın acı- sını bir kez daha Filistinlilerden çı- karıyorlardı. Yahudi avcılığı tarih boyunca Avrupalıların bir sporu ol- muştur. Günümüzde ise bu oyuna hiç katılmayan Filistinliler fatura- yı ödüyor. Bush’un ve birçok Bir- leşik Devletler senatörünün seçim kampanyalarının en cömert des- tekleyicisi dev şirketlerden Enron yaptığı birtakım sahtekârlıkların bedelini iflas ederek ödüyordu. FI- FA’nın en büyük iki ticari ortağı ISL ve Kirch şirketleri tepeteklak yuvarlanıyorlardı; ama bu gürül- tülü iflaslar Blatter’in büyük bir ço- ğunlukla dünya futbolunun tahtına kurulmasına engel olmuyordu. Ge- len gidene rahmet okutur derler: Rakamları yok etme ve oyları satın alma sanatının sihirbazı Blatter’in dokunulmaz oluşu Havelange’yi bir iyilik meleği konumuna getirecek- ti.” “Güneşte ve Gölgede Fut- bol” adlõ kitabõnda, futbol de- nen “top oyunu”nun, beş bin yõl öncesine kadar giden kö- kenlerini anlatõr okurlarõna Ga- leano. Topu ayaklarõyla dans et- tiren Çinli hokkabazlara, Mõ- sõrlõlar ve Japonlarõn top oyun- larõna, her iki ayağõnõ da usta- lõkla kullanan Roma imparato- ru Julius Ceasar’a kadar uza- nõr bu tarih. Shakespeare’in “Yanlışlıklar Komedyası”nda, bir karakterin yakõnmalarõnõ dile getirirken futboldan ya- rarlanmõştõ: “Beni futbol topu mu san- dınız? Bir o tarafa, bir bu ta- rafa tekmeleyip duruyorsu- nuz. Bu görevim sürecekse, beni deriyle kaplamanız ge- rekecek.” Birkaç yõl sonra da Kral Lear’de Kent Kontu karşõsõndakini şöyle aşağõlõ- yordu: “Sen! Aşağılık futbol oyuncusu!” ‘Che’den daha çok Maradona’ “Gölgede ve Güneşte Fut- bol”da dünya kupalarõnõn tari- hini de irdeler yazar. Efsane fut- bolcular, Santos’u, Garrinc- ha’yõ, Didi’yi, Pele’yi, Ko- pa’yõ, Puşkaş’õ, Maradona’yõ futboldaki ustalõklarõnõn yanõ sõ- ra, kişisel ve sõnõfsal özellikle- riyle de anlatõr okurlarõna Ga- leano. Uruguay öncesi kaldõğõm Buenos Aires’te her adõm da önüme çõkan panolarda, du- varlar da gördüm Maradona’yõ. Arjantin’in diğer ulusal kahra- manõ Che’den de daha çok. Fut- bol dehasõ kadar siyasi yönüy- le de öne çõkõyor Maradona. FIFA’nõn õrkçõ uygulamala- rõna karşõ Bolivya milli takõ- mõna destek veriyor. 2008 Mart ayõnda başbakan Morales ile birlikte geliri sel felaketinden et- kilenen yerlilere bõrakõlmak üzere bir protesto maçõnda oy- namõştõ. Defalarca gittiğim La- tin Amerika ülkelerinde fut- bolun bir tutku olmanõn öte- sinde, bir yaşam biçimi oldu- ğunu gözlemledim. Artur Friedenreich Örneğin Buenos Aires’te bi- zim İstiklal Caddesi’ne benzer Florida Caddesi’ndeki nere- deyse her üç dükkândan biri ezeli rakip Boca Juniors ve Ri- ver Plate formalarõnõn yan ya- na satõldõğõ dükkânlardõ. “1919’da Brezilya Urugu- ay’ı 1-0 yenerek Güney Ame- rika şampiyonluğunu ilan eder etmez, Rio de Janei- ro’da halk kendini sokaklara atar. Yalnız, kutlamalar her zamankinden farklıdır. Bay- rak yerine bir futbol ayak- kabısı taşınmaktadır, altında da ‘Friedenreich’ın zafer ge- tiren ayakkabısı’ yazan bir afiş vardır. Golü zafere dön- üştüren bu çamurlu ayakka- bı ertesi gün kent merkezin- de bir kuyumcunun vitrinine yerleştirilir. Alman bir ba- bayla siyah bir çsamaşırcının oğludur Artur Friedenreich. Birinci ligde yirmi altı yıl bo- yunca bir kuruş almadan top koşturmuştur. Futbol tari- hinde hiç kimse onun kadar gol atmamıştır, Pele bile”. Galeano onu şöyle anlatõr: “Bu yeşil gözlü melez, Bre- zilya futbol tarzını yarattı. İngiliz kurallarını kırdı: Bu- nu başaran o muydu, ayak- larındaki şeytan mıydı, anla- şılamadı. Friedenreich, Be- yazların vakur stadyumuna, kenar mahallelerde bez bir topu tekmeleyerek eğlenen çikolata renkli çocukların umursamazlığını taşıdı. Böy- lece fanteziye açık, eğlenceye önem veren ve sonucu pek umursamayan bir futbol tar- zı doğdu. Friedenreich’tan beri, buram buram Brezilya kokan bu futbolun hatları, Rio de Janeiro’nun dağları ve Oscar Niemeyer’in binaları gibi yuvarlaktır.” Top döner, dünya döner Kuyumcuda çamurlu ayakkabõ Galeano: Şampiyo- nanõn bir başka sürprizi de Türki- ye’ydi. Hiç kimse bu ülkenin önemli bir başarõ elde edeceği- ne inanmõyordu. Dünya kupalarõndan elli yõldõr uzaktõ. Brezilya’ya karşõ oynadõğõ ilk maçta hakemin kararõyla göz göre göre hak- sõzlõğa uğradõ; ama yoluna devam etti ve sonunda üçüncülüğü elde etti. Enerjik ve kaliteli futboluyla kendisini küçük gö- ren uzmanlarõn ağ- zõnõ açõk bõraktõ. Türk futboluna övgü SÜRECEK  Futbolun ne kadar kirli bir iş dünyası olduğunu bilmeme karşın gene de bağımlısıyım. Futbolcu olmak istedim. Ama yeteneksizdim. Bacaklarım tahta bacaklar gibi işlevsizdi. İrsen’den Sarıgül’e ziyaret İstan- bul Haber Servisi - KKTC Baş- bakanõ İrsen Küçük, An- kara’da Başbakan Tayyip Er- doğan ile yaptõğõ gö- rüşmenin ardõndan dün Cum- hurbaşkanõ Abdullah Gül tarafõndan Tarab- ya’daki Huber Köşkü’nde kabul edildi. Küçük, görüşmenin ardõndan Şişli Belediyesi’ni ziyaret ederek Belediye Başkanõ Mustafa Sarõgül ve belediye meclis üyeleri ile bir araya geldi. Jen- nifer Lopez’in KKTC’de bir otel açõlõşõnda ve- receği konseri, Rum Kesimi’nin baskõsõ nede- niyle iptal etmesini değerlendiren Küçük “Bir otel açõlõşõnda sanatçõnõn konser vermesine ta- hammül edemeyen Güney Kõbrõs’õn, bizimle masaya oturmasõ kolay değildir” dedi. Özdemir’in özel kaleminde arama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Kayseri Emniyet Müdürlüğü döneminde ihaleye fesat ka- rõştõrdõğõ suçlamasõyla hakkõnda tutuklama kararõ verilen Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özde- mir’in Özel Kalem Müdürlüğü’nde dün mahkeme kararõyla arama yapõldõ. Özdemir’in tutuklanma- sõndan sonra yargõyõ etkileme girişiminde bulun- duğu iddiasõ ile Özel Kalem Müdürü Ömer Ze- ren’in kullandõğõ bilgisayara el konuldu. Ayrõca Zeren’in evinde de arama yapõlmasõ kararõ alõndõğõ öğrenildi. Özdemir ise halen Ankara Numune Hastanesi mahkûm koğuşunda tedavi görüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle