29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ 16 KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B Bir kuşağõn saklõ kalmõş sanatçõlarõndan biriydi Leyla Gamsõz’õ uğurlarkenKAYA ÖZSEZGİN Sanatõn yerleşik kurallarla bağdaş- mayan görüntüsü, kuşaklarõn birbiri ar- kasõna sõralanan ardõşõk yapõsõyla da fazlaca uyumlu değildir. Bu durum, her sanatçõnõn kendi konumu içinde, kendi yaşam ve tercih koşullarõ için- de yorumlanmasõ gerektiğini düşün- dürür. Sanatçõ, bulduklarõyla yetinmez çünkü, kendini sürekli olarak aşmaya, bir yandan çevresiyle ilişkilerini dü- zenlerken bir yandan da yeni bulgulara doğru yönelmek için olanaklarõnõ zor- lamaya çalõşõr. Bir gruba mensup ol- manõn sağlayacağõ olanaklarõn ötesinde bir seçimdir bu. İlerde kendi adõyla bir- likte anõldõğõnda, bu seçimi doğrula- yõcõ işler ortaya koymuş olmak, sa- natçõnõn değişmeyen ve değişmeyecek olan işlevsel kimliği gereğidir. 1950’li yõllara doğru ilk çalõşmala- rõnõ gerçekleştirdiğinde Leyla Gam- sız, Bedri Rahmi atölyesinde ve da- ha sonra Fransa’da André Lhote atölyesinde öğrendiklerini saklõ tut- makla beraber, kişisel deneyimlerini geliştirip olgunlaştõracağõ bir amaç doğrultusunda yöntemini çok erken saptamõş görünür. Bu yöntem, çağ- daşlarõnõn aksine akademik formülle- re itibar etmemeyi ilke edinmiş bir “bakış” özelliği taşõr. İlk döneminde yaptõğõ birkaç çõplak etüdü dõşõnda kü- bist anlayõşõn ağõr bastõğõnõ göstere- bilecek örneklere çokça rastlanmaz; içinde biriktirdiklerinden yola çõk- mayõ, özellikle de ana malzeme ola- rak boya kullanõmõnõn seçeneklerini değerlendirmeyi tercih eder. Akademide Bedri Rahmi atölye- sinde, aynõ atölyeyi paylaşan arka- daşlarõyla çalõşõrken, hocasõnõn özgür fakat bilinçli araştõrmalara öncelik tanõyan disiplininden kuşkusuz etki- lenmişti. Daha öğrencilik yõllarõnda, içinde yer aldõğõ “On’lar Grubu”nun aktif bir üyesi olarak öteki arkadaşla- rõ gibi o da kendi türünde bir sanatçõ olabilmenin çabasõ içindeydi. Sonra- ki yõllarda, öteki grup üyeleri gibi o da etkilerin dõşõnda özgün bir kimliğin sõ- nõrlarõnõ pekiştirmekle yetindi. Yarõ soyutlanmõş manzaralar, port- reler, çõplaklar gibi neredeyse üç ana temanõn dõşõna taşmamakta daha son- raki dönemlerde de direnen bu sõnõr çi- zimi, sanatõn aslõnda bir “diren- me”den başka bir şey olmadõğõ yo- lundaki görüşleri haklõ gösterecek ni- teliktedir. İlk sergisini 1949’da açtõ- ğõnda, inanç ve eğilim farklõlõklarõ söz konusu olsa da Türk resmindeki genel tutum genellikle bu yöndeydi. Ancak Leyla Gamsõz’õ, bu genel tutum için- de bile ayrõ bir yere koymak gerekiyor. O dönemin uluslararasõ üslup stan- dartlarõ, kübizm akõmõnõn odak nok- tasõ olduğu bir merkez çevresinde bi- çimlenirken Leyla Gamsõz bu oluşu- ma dõşardan bakmakla yetiniyor, de- yim yerindeyse “bilgiç” görünme- meyi bir sanat ilkesi olarak benimsi- yordu. O nedenle, resimlerinde sa- mimi, özensiz, olağan ve biraz da do- ğaçlama konuşan insanlara özgü bir “serbestiyet” vardõr. İnce eleyip sõk dokuyan, yaygõn ilkelere uzak kal- mamaya özen gösteren bir yakla- şõm, onun resimleri için geçerli ol- mamõştõr bu nedenle; her şeyi atöl- yesinin duvarlarõ arasõnda kolaylõkla kotarõp biçimlendirmiş görünür. İlerlemiş yaşõnõn da etkisiyle son yõl- larda sergi yapmaktan özellikle ka- çõndõ. 2000’li yõllarõn başõnda Tevfik İhtiyar’õn özendirici desteği altõnda uzun bir aradan sonra eski ve yeni re- simlerini kapsayan geniş bir sergisi AKM’de düzenlendiğinde, meraklõ kesim belki de ilk kez Leyla Gamsõz’õn resimleriyle büyük çapta tanõşma ola- nağõ bulmuştu. Gene uzun bir aradan sonra ertelenmiş bir “keşif” olsa da bir kuşağõn saklõ kalmõş sanatçõlarõndan bi- ri sanat kamuoyunun bilgisine sunul- muş oluyordu böylece. Yeni keşifle- rin heyecanõ, o nedenle bu sergide de gözle görülebilir düzeyde idi. Sergi sa- lonunun girişindeki masada kendisi- ni tebrike gelenleri uzak bir dünyanõn içinden bakarcasõna hüzünlü bir te- bessümle selamlõyordu. Zaten hep uzak bir dünya olarak kalmak da ge- ne onun özgür bir seçimi değil miydi? Bundan böyle salt resimleriyle se- lamlayacak sevenlerini Leyla Gamsõz. [email protected] Arabistan’õn antik eserleri Paris’te sergileniyor Arap sanatı Louvre’da Kültür Servisi - Borusan Hol- ding Yönetim Kurulu Başkanõ Ahmet Kocabıyık, Avusturya Cumhuriyeti’nin en saygõn ve üst düzey madalyalarõndan biri olan Devlet Bilim ve Sanat Şeref Ni- şanõ’nõn (Austrian Cross of Ho- nour for Science and Art) sahibi oluyor. Avusturya Cumhurbaş- kanõ Dr. Heinz Fischer’in kara- rõ ile verilen ödül, bilim, sanat ve kültür alanõnda üstün, yaratõcõ ve övgüye değer hizmetlerde bulu- nan saygõn isimlere sunuluyor. Cumhurbaşkanõ’nõn kararõn- da, Ahmet Kocabõyõk’õn arkeo- loji alanõnda Avusturya’nõn en önemli bilimsel projelerinden Efes arkeoloji kazõlarõna verdiği destek, bu kapsamda “Mermer Ev” restorasyonu sponsorluğu ve Avusturyalõ sanatçõlara Borusan Sanat Koleksiyonu’nda yer ve- rerek tanõtõmlarõna katkõda bu- lunmasõnõn etkisi olduğu belir- tildi. Kocabõyõk’õn bu nişanõ al- masõnda ayrõca Borusan Hol- ding’in, Avusturya Arkeoloji Enstitüsü işbirliğiyle 2008 yõ- lõnda Viyana’da düzenlediği Efes Antik Kenti fotoğraf ser- gisi, bu yõl Efes Vakfõ’nõn ku- ruluşu ve Salzburg Festivali’nin 2011 - 2013 yõllarõ arasõnda proje sponsoru olmasõ gibi çok sayõda ortak kültür ve bilim projesinin de rolü oldu. Nişan, Salzburg Festivali’nin açõlõş etkinlikleri kapsamõnda Borusan İstanbul Filarmoni Or- kestrasõ’nõn 25 Temmuz’da ve- receği konserden sonra gerçek- leşecek törenle Avusturya Cum- huriyeti Federal Bilim ve Araş- tõrma Bakanõ Dr. Beatrix Karl tarafõndan Ahmet Kocabõyõk’a takdim edilecek. Kültür Servisi - Suu- di Arabistan’õn daha ön- ce ülke dõşõna çõkmamõş antik eserleri, ilk kez Pa- ris’teki Louvre Müze- si’nde sergileniyor. Daha önce hem Ba- tõ’da hem de Suudi Ara- bistan’da hiç görülme- miş eserlerden oluşan sergide 7. yüzyõlõn baş- larõnda, İslamiyetin do- ğuşundan önce bulunan yaklaşõk 320 eser başta Riyad’daki Ulusal Mü- ze’nin koleksiyonundan, ayrõca Kral Saud Üni- versitesi’nin Arkeoloji Müzesi’nden ve ülke- deki diğer müzelerden bir araya getirildi. Sergide dikkat çeken eserler arasõnda ise 17. yüzyõlda Osmanlõ İm- paratorluğu tarafõndan Mekke’ye verilen Kâ- be’nin altõn kaplõ kapõsõ da yer alõyor. Sergi, “Arabistan Yolları: Suudi Arabis- tan Krallığı’nın Ar- keolojisi ve Tarihi” adõyla 27 Eylül’e kadar devam edecek. SARAYBOSNA (AA) - Amerikalõ oyuncu An- gelina Jolie, Bosna Savaşõ (1992-1995) sõrasõnda tecavüze uğrayan bir kadõnõn hikâyesinin anlatõla- cağõ bir filmin yönetmenliğini ve başrolünü üstle- necek. Filmin konusu, savaşta bir Sõrp’õn tecavü- züne uğrayan Boşnak kadõnõn, daha sonra teca- vüzcüsüne âşõk olmasõ ve onunla birlikte savaşõn zorluğunu yaşamasõ üzerine. Ayrõca Sõrbistan gazetelerinde, filmin ortak yapõmcõlõğõnõ yapma- sõ konusunda daha önce anlaşõlan Sõrbistan’daki özel televizyon kanalõ Pink TV’nin sahibi Jely- ko Mitroviç’in bu projeden vazgeçtiği bildirildi. Mitroviç, yaptõğõ açõklamada “Sırpları bir kez daha dünyaya kötü tanıtacak bir projenin parçası olmak istemiyorum” dedi. “Bilim ve Sanat Şeref Nişanõ”, Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkanõ Ahmet Kocabõyõk’a 25 Temmuz’da düzenlenecek törenle Salzburg’da verilecek. Şeref Nişanı, Salzburg Festivali’nin açılış töreninde sunulacak SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Atılay Arsan İçin Antep’ten Fevzi dostum aradı. Yazar Fevzi Günenç. “Atılay ölmüş” dedi. Dünyanın en sevimli çılgınlarından birini daha gönderdik demek. Atılay Arsan gerçekten çılgının tekiydi. Hani “nevi şahsına münhasır” derler ya, öylesine özgün, içi dışı bir, sözünü sakınmayan, sanatla yatıp sanatla kalkan bir dosttu. Yıllar önce yerleştiği İzmir’de görüşmüştük en son. Dört ay kadar önce. 1950’lerin sonlarında Antep’te tanışmıştık onunla. Onat Kutlar, Cevat Özer, Fevzi Günenç, Uğur Cankoçak, Mehmet Baz, Oğuz Atalay, Yurder Tek’er, Dinçer Oktay’dan oluşan arkadaş topluluğumuza o da katılmıştı. Hemen kaynaşmıştık. Can dostlarımdan biri olmuştu. Şiir de yazıyordu. Yazmayı bıraktığına ne kadar üzülmüştüm sonradan. Daha doğrusu, bıraktı sanmıştım. Meğer “dörtnala” gidiyormuş. İzmir’de her görüşmemizde bir tomar yazı, şiir tutuştururdu elime. Dilerim, ailesi o yazıları derleyip toparlar, kitap olarak yayımlanmasını sağlar. Atılay’la bir gençlik anım var. Her karşılaşmamızda hatırlar, gülerdik. Onu aktararak uğurlayayım dostumu. Yine 1950’lerin sonlarında, günün birinde, artık nereden estiyse, kalkıp Kilis’e, Seyfettin Başçıllar’ı görmeye gidelim dedik Atılay’la. Otobüse atlayıp gittik. Lahmacunlarla, oruk kebaplarıyla akşam uzadı. Bir de baktık, gecenin biri olmuş. O saatte otobüs ne gezer! “Kalın” diye üsteledi Seyfettin. Ertesi sabah erkenden Antep’te işimiz var. Gitmemiz gerek. Seyfettin, “O zaman dolmuş arayalım” dedi. Dolmuş, bildiğimiz otomobillerden değil. Ufacık cip. Önde şoför. Yanında bir kişi. Arkada koltuk yok. U biçiminde düzenlenmiş bir tahta sıra. Üç yolcu da oraya oturuyor. Bir dolmuş bulduk. Şoför, belki de dünyanın en genç şoförü. Yanında kimse yok. Atılay’la geçtik arkaya. Biri daha oturuyor. Cipin loş ışığında seçebildik: Kasketli, sakolu, şalvarlı, orta yaşlarda karayağız bir adam. Bir kilo da bıyığı var. Şoför, dördüncü yolcuyu beklemedi. Bastı gaza. Yanımızdaki adam, “Ben bu şoförü tanırım” dedi bize. “Yaşına kulak asmayın. Babayiğittir. Şimdi jandarma karakolunun önünde bize dur diye işaret verirler. Bu durmaz. Jandarmalar da ardımızdan silah sıkarlar.” Atılay’la birbirimize baktık. Neyse, dur diyen filan olmadı. Tıngır tıngır Antep yoluna vurduk. Ama Şahin Bey’in mezarının yakınlarında bir jandarma cipi kesti yolumuzu. Bizim şoför ister istemez durdu o zaman. Tarlalara sapacak hali yok ya! Bir binbaşı geldi yanımıza. El fenerini şoförün yüzüne tuttu. “Ooo” dedi gülerek, “sen miydin?” Yanındaki jandarmalara döndü: “İyice arayın.” Bize baktı. “Siz de aşağıya.” Bizim şoför ünlüymüş anlaşılan. İndik. Tepeden tırnağa, hani donumuza kadar derler ya, donumuza kadar arandık. Cip de alan-taran edildi. Kapak açılıp motorun çevresi bile incelendi. Bir jandarma, “Binbaşım” dedi, “istersen motoru da söküp bakalım.” Binbaşıdan zılgıtı yiyince daha da öfkelendi jandarma. Bizi bir daha aradı. Baktılar, kaçak yok, sakıncalı bir şey yok, bıraktılar bizi; yola koyulduk. Koyulur koyulmaz da yanımızdaki adamın çenesi açıldı. Başladı konuşmaya: “Bunlar bizi arayıp da ne olacak! Asıl aranacaklar, evlerinde paşa paşa oturuyor. Kaçakçılık onlarda. Ben kaçırsam kaçırsam ne kaçıracağım? Bir tabanca, iki kol saati, bir takım elbise. Aha işte, saat kolumda, elbiseyi sırtıma giymişim. Yarın pazara çıkar, onları satıp çoluk çocuğa nafaka ederim. Sen git de asıl aranacakları ara. Hem bunlar aramayı da bilmiyorlar.” Elini bir yerlere atıp yarı karanlıkta, artık nereden çıkardıysa, koca bir tabanca çıkardı. Dizinin üstüne koydu. Şöyle bir baktı bize. “Arasınlar bakalım. Bulurlar, bulurlar...” Myra’da 900 yıllık Bizans kilisesi DEMRE (AA) - Antalya’nõn Demre ilçesindeki Myra antik kentinde 900 yõllõk Bizans kilisesi olduğu tahmin edilen dini bir yapõ bulundu. Kazõlarda, toprağõn 6 metre altõndaki yapõya ulaşõldõ. İyi korunmuş durumdaki kilisenin kubbesinin yõkõldõğõ, çatõnõn kiremit kaplamalarõnõn ise sağlam olduğu tespit edildi. 5 metre genişliğinde, 10 metre uzunluğundaki kilisenin toprağõn 2 metre altõndaki bölümü ortaya çõkarõldõ. M.S 9. yüzyılda yapılmış insan biçimindeki mezar taşı. Kocabıyık’a Avusturya’dan bilim ve sanat nişanı Leyla Gamsõz, ilerlemiş yaşõnõn da etkisiyle son yõllarda sergi yapmaktan özellikle kaçõndõ. 2000’li yõllarõn başõnda Tevfik İhtiyar’õn özendirici desteği altõnda uzun bir aradan sonra eski ve yeni resimlerini kapsayan geniş bir sergisi AKM’de düzenlenmişti. Angelina Jolie, Bosna filminde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle