Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
10 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 9
HAYAL ve GERÇEK
KÜRŞAT BAŞAR
İstanbul, İstanbul...
Şu sıralar İstanbul’da çok önemli bir sergi
var. Benim de televizyon programımı
bahçesinden sunduğum Sakıp Sabancı
Müzesi’ndeki sergi “Bizantion’dan İstanbul’a/
Bir Başkentin 8000 yılı” adını taşıyor.
Sergi farklı ülkelerden, müzelerden ve özel
koleksiyonlardan toplanan eserlerle tarih
öncesi çağlardan Osmanlı dönemine uzanan
bir yolculuk.
Venedik’ten, Berlin’den, Dresden’den,
Vatikan’dan, Petersburg’dan, Paris’ten ve
daha birçok yerden getirilen eserlerle,
İstanbul’daki eserler birleştirilmiş.
Sergiyi gezerken binlerce yıl öncesinden
gelen eserlerin arasında dolaşırken birbirinden
çok farklı, birbirine çok uzak görünen
kültürlerin aslında nasıl iç içe geçtiğini, nasıl bir
süreklilik taşıdığını rahatlıkla görebiliyorsunuz.
Çoğumuzun ayaklarımızı bastığımız ama
hissetmediğimiz bu kentin tarihine çok derli
toplu bir bakış sağlıyor bu sergi.
Ama asıl önemlisi, serginin, herkesin farklı
aidiyetlerin altını çizdiği bugünlerde, bu
topraklardaki sürekliliğin, kültürler,
imparatorluklar, inançlar, yönetim biçimleri
değişse de kültürel geçişlerin nasıl birbirini
etkilediğini göstermesi.
Mimaride, resimde, sanat eserlerinde farklı
dini simgelerin yer yer birlikte bile kullanıldığını
görünce İstanbul’un neden tarih boyunca eşsiz
bir önem taşıdığını, neden bir masal kent
olduğunu, neden herkesin gözünde ulaşılıp ele
geçirilmesi gereken bir rüya olduğunu da
anlayabiliyorsunuz.
Kent kurulduğundan bu yana hep farklı
toplumları, farklı insan topluluklarını bir arada
barındırmış. Aslında günümüze ait bir kavram
gibi görünen küreselleşme sanki burada
yüzyıllar önce çoktan gerçekleşmiş.
Bu arada yayıncım Vedat Bayrak uyarmasa
bu sergiyle aynı anda yayımlanan bir romanı
atlayabilirdim.
Ahmet Ümit’in “İstanbul Hatırası” adlı
polisiye romanı tam da bu anlattığım tarih
üzerine konumlanmış.
Komiser Nevzat esrarengiz cinayetleri
araştırırken bir yandan kentin tarihinin
labirentlerine giriyor.
Cinayetlerin izini sürerken bir yandan da
anlattığım sergide gezip göreceğiniz tarih
kesitleri romana yansıyor, sizi İstanbul’un
geçmişine götürüyor. Kimi zaman şaşırarak
okuyacağınız bilgiler, unuttuğunuz ayrıntılar,
çokkültürlülüğün getirdiği eşsiz bir zenginlikten
süzülenler roman dokusuna kendiliğinden
eklemleniyor.
Bir yandan bu güzel, yaz yağmurlarının
durmadığı kentin ışıltılı gecelerinde
Boğaziçi’nde yürürken sergiyi, kitabı, tarihi
düşünüyorum, bir yandan Rumeli Hisarı’nda
bir Alman’ın sahnelediği “Duvara Karşı”
operası.. Öte yanda Aya İrini’de bir caz konseri
izleyenler... Boğaz’dan keyifle geçen Caz
Vapuru... Türkülerin çalındığı gezi tekneleri...
Bir düğünden atılan havai fişeklerin boyadığı
gökyüzü...
Üst üste yığılmış kültürel katmanların bir
arada yaşamaya devam ettiği pek az kentten
biri...
Böyle bakınca ayrımlar, kavgalar, farklılıklar
ortadan kalkıyor. Kentin geçmişine baktıkça
yüceliği, yaşadığımız yerin bize verdiği
özellikler heyecan yaratıyor.
Kısaca, bu sergiyi mutlaka görün, bu kitabı
okuyun, bu konserlerden en azından birini
tarihi bir mekânda izleyin.
kursatbasar63@gmail.com
FARUK PEKİN
B
en onu hep “İlhan Selçuk” diye
anardõm. Ama 1970’li yõllarõn ikin-
ci yarõsõnda Şükran Soner’in başat
söylemi nedeniyle ben de “İlhan Abi” de-
meye başladõm.
Onunla ilk kez sanõrõm 1965’te bugünkü
Robert Lisesi, o günkü Arnavutköy Ame-
rikan Kõz Koleji’nde Güncel Tartõşmalar Ku-
lübü’nün onu konuşma için çağõrdõğõ bir kü-
çük toplantõda tanõştõm. Takõm elbise ve kra-
vatla gelmişti. Çok yakõşõklõydõ. Genç kõz-
larõmõz hayran hayran bakõyordu. İlhan
Abi sanõrõm bir İran gezisinden sonra yakasõz
gömlek giymeye başlamõştõ. Yõllar sonra ben
de bir İran gezisinin ardõndan yakasõz göm-
lek giymeye başlamõştõm. Rahmetli Ab-
dülkadir Yücelman’õn çõkardõğõ “Cum-
huriyet Dört Mevsim Gezi” dergisinin Ar-
mada Otel’deki yõldönümü kokteylinde onu
ceket içinde “tişört” ile gördüm. Bense yi-
ne yakasõz gömlekliydim. “Abi, bizi sattın”
dedim. O da bana “Sen de amma muha-
fazakârmışsın yahu” dedi.
Neyse, İlhan Abi Arnavutköy’deki o ko-
nuşmasõnda sözü “Kızamık Melekleri”ne
getirip “Bakın” dedi, “Aranızdan biri İs-
tanbul’da kızamıktan ölseydi, yer ye-
rinden oynardı, ama Erzurum’da kıza-
mıktan ölen çocuklar için hiçbir şey ya-
pılmıyor.”
Darbecilikle, cuntacõlõkla suçlandõ. Özel-
likle eskiden “Milli Demokratik Devrim-
ci (MDD)” olanlar bu konudaki suçlama-
larõnõ son yõllarda iyice abarttõlar. Bu ko-
nulara girmek istemiyorum. Ama ben ken-
di payõma bu yazõda İlhan Abi’nin bir baş-
ka yanõ üzerinde durmak istiyorum. İlhan
Abi’nin Lütfi Kõrdar’daki anma toplantõsõnda
konuşmacõlar “sosyalist, Kemalist, dev-
rimci, aydınlanmacı...” sõfatlarõnõ bulamaç
ettiler. Kimsenin bu terimleri bulamaç etme
hakkõ yok. İlhan Abi bu terimleri her zaman
farklõ kullandõ.
Kemalizmi anlatõrken, “sosyalizm” de de-
di. Bu terimden çok korkulduğu zamanlar-
da bile. Her zaman “sınıf” kavramõnõ kul-
landõ. Son veda yazõsõnda bile ince mizahõyla
“nalları havaya dikmek” derken, Bekta-
şi’nin “Ya eyeri vardır, ya semeri” sö-
zünden sonra “Baba Erenler sınıfsallığı son
nefeste bile unutmuyor, aşk olsun...” di-
ye yazdõ. Tüm postmodern solcular sõnõf-
sallõğõ unuttu, o unutmadõ. Amma da mu-
hafazakârmõş!
DİSK kuruldu. Türk-İş dengesini, gaze-
tenin tirajõnõ düşünmeden DİSK için en gü-
zel yazõlarõ yazdõ. Grevleri de, işgalleri de
destekledi. İşçiler, emekçiler yazõlarõnõn
sürekli özneleri oldu. Abdullah Baştürk’ün
1977 sonunda DİSK Başkanõ olmasõndan
sonra DİSK’e daha yakõn oldu. Özellikle
Uğur Mumcu ile birlikte Abdullah Bey’le
daha sõk konuşur olmuşlardõ. Ben de zaman
zaman onlara “Oh, ne güzel, cuntacılarla
işçi sınıfı bir arada” diye espiri yapardõm.
Zaten Türkiye’nin 12 Mart öncesi geçmi-
şinde “işçi-gençlik el ele” ya da “işçi-ordu
el ele” sloganlarõ vardõ.
12 Eylül 1980 askeri darbesi geldi. Türk-
İş Genel Sekreteri bakan yapõlõrken, DİSK’li
yöneticiler, işçiler hapse atõldõ. 52 idam ta-
lebiyle I. DİSK Davasõ İddianamesi geldi.
DİSK’lilerin birinci hapishanesi Davutpa-
şa’da feryat figan var, yõllarca DİSK’i ya-
zan İlhan Selçuk neden DİSK’e ilişkin bir
şey yazmõyor, diye. Biz içeriden ona özel
kurye ile benim kaleme aldõğõm DİSK yö-
neticilerinin gözden geçirdiği bir yazõ gön-
derdik. 2-3 gün sonra İlhan Abi 12 Eylül fa-
şizminin en gaddar, en çirkin işçi sõnõfõ ve
DİSK düşmanlõğõ yaptõğõ bir sõrada korku-
suzca bu yazõyõ virgülüne kadar değiştir-
meden aynen “Pencere”ye koydu. Bu ya-
zõ idamla yargõlanan DİSK hapishanesinde
müthiş bir moral yaptõ.
Bu yazõ konusunda yaşayan tanõklarõm bu-
günkü DİSK Genel Başkanõ Süleyman
Çelebi ile Şükran Soner’dir. Yani yarõm
asõrlõk yazar İlhan Abi’nin bir “Pencere” ya-
zõsõ DİSK’lilere aittir.
DİSK’in yargõlanmasõ sõrasõnda başta
Ercüment Tahiroğlu olmak üzere çok sa-
yõda avukat duruşmaya katõlõrken bazõ
DİSK ve işçi sõnõfõ dostlarõ gazeteci ya da
avukat kimlikleriyle duruşmalarõ izliyordu.
Her sabah celsesine katõlan rahmetli Türki-
ye İşçi Partisi (TİP) eski başkanlarõndan
Mehmet Ali Aybar, Yaşar Kemal, Oktay
Akbal... gibi. Ama İlhan Abi gelmiyordu.
Gelmedi. Ama DİSK davasõ başlayõnca
Cumhuriyet gazetesi ilk gün davayõ tam say-
fa olarak birinci sayfada verdi. Ve Cumhu-
riyet davayõ sonuna kadar basõna taşõdõ. El-
bette DİSK davasõ emektarõ Şükran başta ol-
mak üzere Cumhuriyetçilerin bu işte büyük
emeği vardõ. Ama İlhan Abi’nin arkadaki fii-
li desteği olmadan bu iş nasõl olurdu?
Abdullah Baştürk, İlhan Abi’nin duruş-
malara gelmemesi nedeniyle belli etmese de
bence ona gücenikti. Beni yaklaşõk 3 yõllõk
hapislikten sonra Ocak 1985’te salõverdiler.
Şükran ile konuştuktan sonra onu aradõm.
“Tamam Faruk, ayıp ettik, hemen yarınki
duruşmaya gidiyoruz” dedi. Ertesi gün
Ulus’taki eve gittim. Markasõnõ hatõrlamõ-
yorum, o zamanki ufacõk arabasõnõ o sürdü.
Birlikte konuşa konuşa Davutpaşa’daki As-
keri Mahkeme Salonu’na gittik. O “Ba-
sın”dan girdi, ben “Tutuksuz Sanıklar” bö-
lümünden. DİSK’li sendikacõlar, tabii ki Ab-
dullah Baştürk çok sevindi. Barõştõlar. Ab-
dullah Bey hapisten çõktõktan sonra onlar bir
“Başkan Makarnası Partisi” yaptõlar.
Ben ona katõlmadõm. Abdullah Baştürk ile
siyasi tartõşmalarõn çoğu Uğur Mumcu ile
birlikte Abdullah Bey ölünceye kadar devam
etti.
İlhan Abi’nin özellikle 1978 başõndan son-
ra Abdullah Baştürk ile yakõn temasõ nede-
niyle işçi sõnõfõna güveni daha da pekişti. Bu-
nu yazõlarõnda da izlemek olasõ.
İlhan Abi şimdi efsane oluyor. Efsane her
geçen gün biraz daha büyüyecek, hele yat-
tõğõ yer Hacõbektaş olunca. Körlerin fili ta-
rifi gibi herkes onu ayrõ biçimde betimliyor.
Benimki de bu! O yalnõzca “aydınlanma-
cı” yazõlar yazmadõ. İşçi sõnõfõnõ da yazdõ.
İşçileri, emekçileri de anlattõ.
“Bir güzel insandı.”
İlhan Abi, ‘Eyer mi, Semer mi?’
DR. AZMİ KERMAN
A
ynõ duygularõ Uğur Mumcu’nun öl-
dürüldüğü gün de yaşamõştõm. Bir
türlü kendimi tutamõyordum. Hõç-
kõrõklar boğazõmda düğümleniyordu. Tel-
evizyonlar, İlhan Abi’nin acõ kaybõnõ du-
yurduğunda da benzer şeyler oldu. Dayanõl-
maz acõlar tüm benliğimi sarmõştõ.
Sevgili Uğur Mumcu haince öldürülmeden
bir süre önce kitaplarõnõ imzalamak üzere Es-
kişehir’e gelmişti, birlikte olmuştuk; şimdi bi-
le gözlerimin önünde. Midesi ağrõyordu. Ka-
lõn deri yeleğini giymişti. Kendisini korumak
için silah taşõdõğõna ilk kez o gün tanõk ol-
muştuk. Saatlerce gazetemizi, Cumhuriyet’i
konuştuk. Eskişehir Otogarõ’ndan onu uğur-
larken, “Bir dahaki sefere İlhan Abi ile ge-
liriz” demişti, yüzüne yayõlan sõcak gülüm-
semesi ile.
İstanbul Üniversitesi Eczacõlõk Fakülte-
si’ne başladõğõmda henüz 17 yaşõnda bir
gençtim. Yõl 1964 olmalõ. Küçük bir kentten
İstanbul’a gelmenin zorluklarõ, arayõşlarõ
içindeydim. Öğrenci yurtlarõnda kalõyordum.
Yalnõzdõm. Yörüngesi belli olmayan heyecan
dolu genç bir çocuktum işte. İlhan Selçuk’u
böyle bir dönemde tanõdõm. Beyazõt’ta Mar-
mara Lokali’nde konuşma yapõyordu. Salon
gençlerle doluydu. Sanki herkes büyülenmiş
gibiydi. Yalnõzca benim değil, o dönemde bin-
lerce gencin, yol rehberi olan bir aydõnlanma
savaşçõsõ ile ilk kez tanõşõyordum. O konuş-
tukça bilincim õşõldõyor, sanki dünyayõ yeni-
den keşfediyordum. Artõk anlõyordum ki,
dünyada uğruna savaşõlacak çok şey vardõr.
“Haksızlıklara karşı durup, ezilenlere sa-
hip çıkılmalıdır. Ülkemizin her alanda sö-
mürülmesine karşı, tam bağımsız bir Tür-
kiye için savaşılmalıdır”. Artõk Cumhuriyet
gazetesinin hararetli bir okuru olmuştum.
Daha sonra öğrenci hareketlerinin içinde yer
aldõm. O dönemde Doç. Dr. Alp Kuran’la,
Harun Karadeniz’le, Cihan Alptekin’le, De-
niz Gezmiş’le, Hasan Yalçın’la, Demir Bu-
dak’la, Ömer Koçak’la birçok yurtsever
insanla tanõştõm. Eczacõlõk Fakültesi Talebe
Cemiyeti Başkanõ olarak sayõsõz demokratik
eylemin içinde yer aldõm. Artõk yol haritam
belli olmuştu.
1994 yõlõ Eylül ayõnda, Atatürkçü Düşün-
ce Derneği Eskişehir Şubesi’nin açõlõşõna İl-
han Abi’yi davet ettik. Çağrõmõza olumlu ya-
nõt verdi. Gençliğin ve emekçilerin yoğun ol-
duğu Eskişehir’de yer yerinden oynuyordu.
Toplumun her kesiminden çağdaş insanlar İl-
han Abi’yi kucaklamaya hazõrdõk. 24 Aralõk
Cumartesi günü Eskişehir Tren Garõ’na indi-
ğinde yalnõzdõ. Uğur Mumcu’nun “Bir dahaki
sefere İlhan Selçuk’la geliriz” dileği ger-
çekleşmiyordu. Yüreğim hem sevinç hem hü-
zünle doluydu. “Atatürk, Devrim ve De-
mokrasi” konulu konferansta Yunus Emre
Kültür ve Sanat Merkezi dolup dolup taşõ-
yordu.
İlhan Abi Eskişehir’e en son olarak Cum-
huriyet gazetesinin düzenlediği “Anadolu Ay-
dınlanması Eskişehir Toplantısı”na geldi.
Alev Coşkun ve Mustafa Balbay’la birlik-
te. Yaptõğõmõz tüm etkinlikler anlamlõ ve
güzeldi. Toplantõnõn sonunda birlikte kenti do-
laştõk. Porsuk Nehri’nde bot ile gezinti yap-
tõk. Bir gün olsun hayatõ hep birlikte paylaş-
tõk. O günün, İlhan Abi ile son görüşmemiz
olduğunu bilmiyordum.
Daha sonra bilinen olaylar gelişti. Cumhu-
riyet gazetesine, aydõnlara, Atatürkçülere sal-
dõrõlar başladõ. İlhan Abi’yi zamansõz ve
haksõz bir şekilde kaybettik. Bu ülke aydõn-
larõna, yurtseverlerine ne zaman sahip çõka-
cak? Cenaze törenlerinde gösterdiğimiz du-
yarlõlõğõ neden her zaman yeterli düzeyde gös-
teremiyoruz? Kaçõmõz şimdi Silivri’de yatan
Mustafa Balbay ve öteki aydõnlarõmõzõ arayõp
soruyoruz? İlhan Abi, imzaladõğõn kitaplarõnda
yazdõğõn gibi “kardeşin” seni hep yüreğin-
de taşõyacak. Ölünceye kadar...
Bir 68’liden İlhan Abi’ye
ZEKİ BÜYÜKTANIR
C
umhuriyet kültür õşõnõnõn doruğa tõr-
mandõğõ, bizim kuşağõn aydõnlõk,
etik yapõsõnõn oluşumunda öncü
olan; onur, erdem, aydõnlõk gibi kavramlarla
yoğrulmuş sevgili İlhan Selçuk Usta’ya
merhaba!..
1960’lõ yõllardan günümüze kadar her
gün kahvaltõdan önce onun Pencere’sini
açõp beynimin õşõğõnõ, onun aydõnlõğõyla ha-
valandõrdõktan sonra günlük çalõşmalarõma
başlarõm. Onunla yüz yüze tanõşmamõzõ,
yõllar önce Menemen’de bir kültür imza gü-
nünde sevgili dost Mustafa Ekmekçi sağ-
lamõştõ. 1949 yõlõnda, küçük kasabamõzõn
büyük kitaplõğõnda her günkü yazõnsal, kül-
türel, sanatsal sohbetlerden birinde, sevgili
dost, hemşeri Ozan Hasan Hüseyin’e sor-
muştum: “Okumak için hangi gazeteyi
önerirsiniz?” diye 19 yaşõn coşkusu içinde;
Yanõtõnõ hiç unutamõyorum: “Kültür ve ay-
dınlık yüklü Cumhuriyet” demişti, O gün-
den bu güne 61 yõldan beri ara vermeden
Cumhuriyet’in okuyuculuğuna, 1984’ten bu
yana da 26 yõldan beri yazõlarõmõn yayõm-
lanmasõ onuruna ulaştõm.
Gençlik yõllarõmõzda saygõn İlhan Selçuk
ve arkadaşlarõnõn 1950’lerde çõkardõklarõ
“DOLMUŞ” dergisinde her biri ayrõ bir ses
getiren oylumlu, kapsamlõ, yararlõ, eleştirel
yazõlarõ, saygõn Duayen Rıfat Ilgaz Us-
ta’nõn (STEPNE) “Hababam Sınıfı”, “Bi-
zim Koğuş” gibi yazõ dizileri, o kasabanõn
kültürüne yönelik ortamõnda bize õşõk, mo-
ral, sevgi ve umut veriyordu.
1962’den sonra da artõk kendi deyimiyle:
“ATATÜRK İHTİLALİ, AKLIN IŞI-
ĞINA ENGEL OLAN BU TAHTA PER-
DELERİ KALDIRMIŞTIR BİZİM
PENCEREMİZDEN.” (18.4.1962 Cum.)
Evet bu penceredeki aydõnlõğõn yarõm
yüzyõldan beri aydõnlõğõ, yaydõğõ õşõk, verdi-
ği moral yetişen genç kuşaklara yol göster-
miş, aydõnlatmõş, öncülüğünü sürdürmüştür.
Umarõz “PENCERE” son aylardaki gibi
yine, hiç eskimeyen, gündemden deşmeyen,
geçmişte yazdõğõ aydõnlatõcõ yazõlarõyla ye-
niden yeniden pencereyi sonsuza dek açõk
tutar. Işõk içinde yat, saygõn Usta... Erenler
Dergâhõna MERHABA!..
Anadolu
Aydõnlanmasõ’nõn
õşõk kaynağõ
‘Referanduma sunulamaz’
İSTANBUL (ANKA) - Anayasa Mahke-
mesi’nin kararõnõ değerlendiren Avukatlar ve
Hukuk Araştõrmalarõ Vakfõ Başkanõ avukat Uğur
Yetimoğlu, “Mahkeme, Anayasa Mahkemesi ve
HKSY’nin yapõsõnõ değiştirilmesini öngören
maddelerini kõsmi iptal ederek içerik denetimi
yapmõştõr” diye konuştu. Yetimoğlu, paketteki
kõsmi değişiklikler nedeniyle paketin referandu-
ma sunulamayacağõnõ ifade etti.
El Kaide operasyonu: 28 gözaltı
GAZİANTEP (AA) - Gaziantep’in Şahin-
bey ilçesinde, çeşitli adreslere yapõlan operas-
yonlarda, terör örgütü El Kaide üyesi olduklarõ
iddiasõyla 5 kişi gözaltõna alõndõ. El Kaide’ye
yönelik Malatya’da 3, İstanbul’da 15 ve Antal-
ya’da da 5 kişi gözaltõna alõndõ.
Şehit asteğmen toprağa verildi
İstanbul Haber Servisi - Van’õn Başkale il-
çesinde, askeri aracõn şarampole devrilmesi sonu-
cu şehit olan Piyade Asteğmen Muhammed Talha
Dinleyici için dün öğle vakti Selimiye Cami-
si’nde askeri tören düzenlendi. Kõlõnan cenaze na-
mazõnõn ardõndan şehit asteğmenin naaşõ Beykoz
Elmalõ Köyü Mezarlõğõ’nda toprağa verildi.
Yasadışı dinleme operasyonu
İstanbul Haber Servisi - Usulsüz olarak te-
lefon dinlemesi yaptõğõ öne sürülen bir suç örgü-
tüne yönelik çalõşma başlatan polis ekipleri, belir-
lenen adreslere eşzamanlõ operasyon düzenledi.
Operasyonda 20 kişi gözaltõna alõnarak emniyete
götürüldü. Polis, şebekenin kimleri dinlediğini
belirlemek amacõyla çalõşma başlattõ.
Dava dosyası Yargıtay’a gitti
İstanbul Haber Servisi - İstanbul 11. Ağõr
Ceza Mahkemesi, şarkõcõ Tarkan Tevetoğlu’nun
da aralarõnda bulunduğu 17 şüpheli hakkõnda
“kullanmak için uyuşturucu madde satõn almak,
uyuşturucu madde satmak ve bulundurmak” suç-
lamalarõna ilişkin açõlan davada, “görevsizlik ka-
rarõ” vererek dosyanõn Yargõtay’a gönderilmesine
hükmetti. Mahkeme, dava konusu olaylarõn “ör-
gütlü suç kapsamõna” girmediğini belirtti.