19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Dış Açıklardaki Hızlanma Yılın ilk yarısında dış ticaret ve cari işlem açıklarındaki aşırı hızlanma, ekonomide iyi gelişmeler de (bütçe açıklarında beklenenden daha düşük gerçekleşmeler, enflasyon hızındaki yavaşlamalar, işsizlikte mevsimlik azalmalar gibi) olduğu halde uzmanlarımızı kaygılandırmış bulunuyor. Ekonominin bunalım sonrası gelişmelerini izleyen uzmanlarımız, dış açıklardaki hızlanmanın riskleri konusunda uyarılarda bulunmaya, yabancı para geliri olan işadamlarımız gelirlerin maliyetleri karşılayamadığından yakınmaya başladılar. Ekonomimizin kendi yabancı para gereklerini yeterli ölçüde karşılayamayan temel özelliklerinden ve geçmişte uygulanan yanlış dış ödemeler politikalarından kaynaklanan çok şiddetli yabancı para kıtlığı dönemlerinin çok sayıdaki örnekleri içinde yaşamış olanlarımız için bu kaygılar, olağan sayılmalıdır. Gerçekten, ekonomimizin geçmişinde, zaman zaman ortaya çıkan dış ticaret ve ödemelerdeki hızlanmaların, sonunda dış borçlarımızı arttırdığını, dış borçlara ödenen faizleri yükselttiğini ve daha sonraları da ekonominin yabancı para gereklerinin yerine getirilmesini engelleyerek ekonomimizi içinden çıkılmaz bunalımlara sürüklenmesinin çok sayıda örneği vardır. Hızlı enflasyon dönemlerini izleyen yabancı para kıtlıkları, 2000 yılı öncesinde yüksek oranlı devalüasyonlarla (yabancı para fiyatlarının devletçe yükseltilmesi) aşılmaya çalışıldığı için, 2010 yılının ilk altı ayındaki dış ticaret ve ödeme açıklarındaki artışların önlenmesi yolları araştırılmaktadır. Bir süredir basında ve konu ile ilgili toplantılarda, Türk Lirası’nın öteki paralar ve özellikle ABD Doları ve Avrupa paraları (Avro, İsviçre Frangı, İngiliz Sterlini) karşısındaki değerinin uygunluğu konusundaki sorgulamaların ve önerilerin asıl nedeni budur. 2010 yılında, Türk Lirası’nın fiyatı artık devlet tarafından tespit edilmemektedir. Ülkemiz, bu ilkel yöntemi terk etmiş ve döviz fiyatlarının pazar güçleriyle tespit edilmesine izin verecek bir serbest kur rejimine ve öteki paralara serbestçe çevrilebilir bir çağdaş kur politikası uygulamasına geçmiştir. Yabancı para geliri olan insanlarımızın, eski alışkanlıklarla, devlet görevlilerini, devletçe yabancı para fiyatlarının arttırılması yönünde özendirmesi, bu çağdaş yabancı para politikası kurallarına uymamaktadır. Şimdi alınacak önlemlerin, pazarda serbest dalgalanan yabancı para fiyatları politikasına uyum içinde yapılması zorunluluğu vardır. Bunalım yılında (2009) büzülen dış ticaret açıklarının, bunalımı izleyen 2010 yılında hızlanması, bir ölçüde olağan karşılanmalıdır; ancak hızlanmanın kontrol edilmesi de gereklidir. Hazine açıklamalarına göre 2007’de 63 milyar ABD Doları düzeyindeki dış ticaret açığımız, 2008’de 70 milyar dolara yükselmişken 2009’da yüzde 44 oranında azalarak 39 milyar dolara düşmüş, 2010 yılının ilk beş ayındaki gelişmelere göre, mayıs ayında Hazine tarafından yapılan hesaplamaya göre yıl sonunda 51 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmiştir. Bu tahmin gerçekleşirse, 2009’da yüzde 44 oranında düşen dış ticaret açığı, 2010 yılında yüzde 30 oranında artmış olacaktır. Turizm ve yabancı paralarla elde edilen öteki hizmet gelirleri düşüldükten sonra elde edilen ekonominin döviz açıkları (cari işlem açıkları) ile ilgili olarak son üç yılın sonuçları şöyledir: 2007’de 38 milyar dolar olan cari işlem açığımız, 2008’de 42 milyar dolara yükselmişken 2009’da 14 milyar dolara düşmüş, ancak 2010 yılının tümünde 2.14 kat yükselerek 30 milyar dolara yükseleceği tahmin edilmiştir. Uygulanmakta olan yabancı para politikasına göre, Merkez Bankamız, yabancı para değerlerinde değişme yapmaya karar verdiği takdirde, bankanın yabancı paralar üzerinde yapacağı “açık piyasa işlemleri” (serbest yabancı para pazarından fiyatı yükseltilmek istenen yabancı paralardan satın alınması, fiyatı düşürülmek istenen paraların da eldeki miktarlarından satış yapılması) ile düzeltme yapılmaya çalışılmalı, döviz fiyatlarının devlet kararıyla yükseltilmesi biçimindeki eski politikalara geri dönülmemelidir. [email protected] [email protected] Sivas-Tekel Hattı Um:ag Yayın Yönetmeni Orhan Tüleylioğlu, 2 Temmuz yangınını kitaplaştırma çabası içinde. TBMM’de grubu bulunan partilerin üyeleri arasından seçilen ve 12 üyeden oluşan Sivas kıyımı komisyonunun şimdiye değin gün ışığına çıkmamış tutanaklarını da kitap için tek tek inceledi. Akıllara hep takılmıştır, “Niye, yangını çıkaran kalabalık dağıtılmadı” diye. Komisyonda o da sorulmuş ve yanıtı alınmış. Tutanaklardan işte o bölüm: “Bülent Akarcalı (Dönemin ANAP milletvekili) - Gözyaşı bombası var mıydı yok muydu emniyette? Ahmet Karabilgin (Dönemin Sivas Valisi) - Vardı. Akarcalı - Peki, niye kullanılmadı? İkinci sorum kullanılmama emri verildi mi, kullanmak isteyene de mâni olundu mu? Karabilgin - Bomba kullanılmasıyla ilgili emir verilmedi. Akarcalı - Niye verilmedi? Karabilgin - Gerekçe şuydu; bu bomba kapalı mekânlarda kullanılır, bina içinde. Caddelerde, sokaklarda bu bombanın etkili olmayacağı söylendi.” Çok iyi biliyoruz ki, TEKEL eylemcileri sokaklarda eylem yaparken, göz yaşartıcı bombalar bol bol kullanıldı ama! Bedava özelleştirme Kardemir’de işçi hisselerini sendikacıların aldığı ileri sürülüyordu. Hak- İş Başkanı Salim Uslu aradı. Özçelik-İş yönetici ve çalışanlarının hisse sahibi olmadığını söyledi. Sendika yetkililerine bakılırsa, işçi hisselerinin büyük çoğunluğunu yöredeki işadamları ele geçirmiş. Koskoca Kardemir zamanla, neredeyse bedavaya özelleştirilmiş yani. Bir Güzel Dernek Kırsal Çevre ve Ormancılık So- runları Araştırma Derneği, 1989’da değişik mesleklerden 50’yi aşkın do- ğasever tarafından kuruldu. Dernek neler mi yapıyor? Toprak erozyonu, biyolojik çeşitliliğin azalması, or- mansızlaşma gibi sorunlarla sa- vaşmayı ilke ediniyor. Bu doğrultu- da, uygulamalı Ağaçbilim ve Orman Ekolojisi Okulu, Toprak Ekolojisi Okulu etkinlikleri düzenliyor. Yurt- taş katılımlı erozyon önleme tasa- rımını sürdürüyor. Halk eğitimi ve- riyor. Ulusal Doğa Tarihi Kongresi gerçekleştiriyor. “Sözlü Ormancılık Tarihi”ni yayımlıyor... “Başkentimizin Anıtsal Ağaçları” kitabı temel alınarak Ankara’daki 56 adet ağacın “Anıt Ağaç” olarak onanmasını sağlamış Dernek Baş- kanı, iyi insan Ahmet Demirtaş’a sorduk, “Gönüllü işler yapıyorsunuz, çok da güzel yapıyorsunuz. Bu gü- zel işlerin benliğinize, ruhunuza ge- ri dönüşü nasıl oluyor” diye. Şu kar- şılığı verdi: “Gönüllü çalışmayı yeterince ya- pabildiğimi söyleyemiyorum. Ama gücümün yettiği ve yetişebildiğim kadarıyla yapmaya çalışıyorum. Dü- şünce olarak doğru olduğunu sa- vunduğun düşüncemin; gerçekle- şeceğine olan umudumu hiç yitir- medim. Umut olmadan, savunulan düşünceye güvenmeden gönüllü çalışma yürütmek olmazdı, olsa bi- le sürdürülemezdi diye düşünüyo- rum. Yapılan çalışmalar sonunda; olumlu bir sonuç görmek, yararlı ol- duğuna tanık olmak insanı mutlu edi- yor ve daha fazlasını yapmaya yö- neltiyor. Gönüllü olmayı biraz da in- sanlaşmak gibi görüyorum. Belirtti- ğim durumlar benim için geçerli. Ça- lışmalarda yorgunluk, bıkkınlık duy- muyorum.” Ankara’da rüzgârda salınan gös- terişli bir huş ağacı görürseniz, bi- lin ki, o, Ahmet Demirtaş ve arka- daşlarına selam veriyordur. SBF Öğretim Üyesi Dr. Serdar Şahinkaya, çok özel tarihsel bir süreçten geçtiğimiz kanısında. Bir şeylerin çözülüp dağıldığını, ama yerine neyin geleceğinin belli olmadığını, AB’nin yeniden çizim masasının üzerinde duran Avrupa para sisteminin sarsıldığını söylüyor: “İhracatımız, ithalatımıza yüksek oranda bağlı. İhracatımıza konu 100 birim mal için yaklaşık olarak 65 – 70 birim aramalı ithal etmek zorunda olduğumuz bir üretim yapımız var. Bununla birlikte, genel olarak ihracat gelirlerimiz Avro cinsinden, ithalat giderlerimiz ise dolar cinsinden. Dolayısıyla, Avro / dolar paritesindeki Avro aleyhine gelişmeler işleri çok daha zorlaştırıyor. Bu noktada bir saptamada daha bulunursak kamu iktisat yönetiminin tüm uyarılara rağmen bu meseleleri algıladığına dair en küçük bir emare görünmemektedir. Bu esas ve yakıcı soruna rağmen 4/C statüsündeki TEKEL işçilerinin haklı ve soylu mücadeleleri temelindeki gelişmeleri de hatırlayarak son bir haftadır sürdürülen tartışmalara yakından bakıldığında özellikle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklikleri içeren kanun tasarısındaki hükümlere göz atıldığında görülecektir ki krize karşı kamu sektörü emeği güvencesizleştirerek ve tüm kazanılmış hakları yok sayarak tedbir (!) almaktadır. Vatandaş toplumundan sadaka toplumuna doğru dönüşen ülkemizde Cumhuriyet treninin makas değiştirerek yeniden doğru rayına oturabilmesi için öncelikle aydınlanmadan, emekten ve bağımsızlıktan yana olan güçlerin bir arada, sermayenin değil geniş halk yığınlarının gündemindeki sorunlarına dönük çözüm önerilerinin ana omurgasını oluşturduğu, Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yılı 2023’ü hedef alan uzun soluklu bir büyüme ve kalkınma stratejisi oluşturulmalıdır.” Serdar Şahinkaya, aydınlanmanın iki payandasının hiç akıldan çıkarılmaması gerektiğini vurguluyor: “Düşünüyorum öyleyse varım ve her şeyden şüphe edilmelidir.” Çözülüp Dağılırken 5996 Sayılı Yeni Gıda Kanunu SADIK ÇELİK 13/06/2010’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu gıda alanında pek çok önemli kökten değişiklikleri ve tartışmaları da beraberinde getirdi. Avrupa Birliği son üç yıldır, 5179 sayılı yasa yerine yeni bir yasal düzenleme yapılması konusunda ısrarcıydı. AB uyum sürecinde çıkarılan kanunun önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacağı, şu an yapılan eleştirilerden de anlaşılmaktadır. Yeni kanunun gıda güvenliği sorunlarına çözüm getirmek yerine, gıda terörü kapısını daha da aralayacağını ifade eden Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Petek Ataman’ın çarpıcı açıklamasını paylaşmakta yarar var. “Kanun sorumlu yöneticilik müessesesini kaldırmakta, 30 beygir gücü ve 10 çalışanın altındaki işyerlerini ‘mikro işletme’ olarak tanımlamakta ve teknik eleman çalıştırma zorunluluğundan da muaf kılmaktadır. Bu Türkiye’deki 40 bin gıda işletmesinin yaklaşık yüzde 80’ini ifade etmektedir. Gıda güvenliğine aykırı uygulamaların ağırlıklı bu işletmelerden kaynaklandığı düşünüldüğünde, kanunun gıda güvenliği ve halk sağlığı için ne denli tehlikeli sonuçlar yaratacağı kolayca öngörülebilir. Günde 20 ton süt işleyen veya günde 8 bin adet ekmek üreten işletmeler mikro işletmeler değildir. Bunlar toplum ve tüketici sağlığı açısından büyük riskler yaratabilecek ölçüde üretim gücüne sahiptirler. Bu riskler kısa vadede gıda zehirlenmelerine yol açabileceği gibi uzun vadede toksik ve kanserojen etkileri de olabilecektir.” Türkiye gerçekleri göz önüne alındığında mikro ölçekli olarak tabir edilen işletmelerdeki faaliyetin geleneksel olarak işletme sahibinin bilgi ve alışkanlıklarıyla sürdürüldüğü görülebilir. Bunun yanında kamu denetim gücünün zafiyeti, araç-gereç, personel yetersizliği de göz önüne alındığında, her gün basına yansıyan yeni bir gıda terörü skandalı, gündelik hayatın bir parçası olarak toplum tarafından kanıksanmıştır. Çıkarılan yasayla birlikte, yaklaşan seçim kaygılarıyla toplum sağlığı yerine seçmen popülizmi gözetilerek halkın sağlıklı gıdaya ulaşma hakkı daha da sıkıntıya sokulmuştur. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın ise “yasanın, halk sağlığını tehdit etmesi yanında, gıda ve ziraat mühendisi istihdam etme zorunluluğunu ortadan kaldırması ile işsizler ordusuna binlerce üniversiteli işsiz ekleyeceğini” belirtmiştir. Yine bu yasal düzenlemede yer alan Hayvan Islahı Kanunu’nun kaldırılması ile ıslah çalışmalarının yapılamayacağı da bir diğer sorun başlığı olarak görülmektedir. Bu durum özellikle, izlenen yanlış tarım politikaları nedeniyle et ithalatına mahkûm edilen ülkemiz açısından son derece stratejik önemi haizdir. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in 06/07/2010 tarihinde “Et fiyatlarındaki artışın, kaçak kesimden kaynaklandığı, Türkiye’de her yıl 900 bin ton büyük baş, 200 bin ton küçükbaş hayvan kesildiği, ancak mezbahalardaki resmi rakamların 450 bin ton olduğu” şeklindeki tespiti, kayıt dışılık eşittir gıda terörüdür. Kanun daha taslak halinde iken muhatap alınması gereken meslek birliklerinin ve derneklerin, mühendis odalarının, akademik çevrelerin öneri ve eleştirilerini dikkate almayan Bakanlık, bir kısım birikimsiz ve yetersiz STK’lerden katkı ve destek aramıştır. Yasa bu nedenle bu şekliyle yürürlüğe girmiştir. Her şeye rağmen, bundan sonra kanun çerçevesinde hazırlanacak yönetmeliklere ve Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü’nün yeniden organizasyonuna katkı sağlayacak öneri ve eleştirilerin bakanlık tarafından dikkate alınması gerekmektedir. Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde sofraya oturan herkesi ilgilendiren fasıl, tam da 11/06/2010’da yeni gıda yasasının açıklanmasından sonraki süreçte, 30 Haziran 2010’da açıldı. Yasanın bu şekilde çıkarılmasından sonra, Türkiye’nin gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki politikasının AB müktesebatıyla uyumlu hale getirilmesini amaçlayan faslın başarısı, yeni gıda yasasının yönetmeliklerinin hazırlanmasına ve uygulanmasına bağlı olacak gibi gözüküyor. AB’yle Türkiye’nin gıdada birbiriyle uyumlu hale getirilmesi gereken mevzuatı toplam üç başlıkta (İnsan hayatı, hayvan sağlığı ve refah, bitki sağlığı ve çevrenin korunması) ve 1200’ün üzerinde düzenlemeden oluşuyor. Umarız bu yasal düzenlemeyle, mevcut olumsuzluklara rağmen, Türkiye’de üretilen ve tüketilen tüm gıdaların, çiftlikten sofraya, ahırdan çatala Avrupalı kimliği kazanması sağlanır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İstanbul’da ku- rulu, Türkiye’nin en eski tersanesi. 2/ İç sõkõntõsõ... Sa- maryum elementi- nin simgesi. 3/ Ya- şamsal sõvõ... Yü- ce, yüksek. 4/ Çam ağacõnõn çiğnenip emilen iç kabuğu. 5/ Bir şeyi yapõp yapmamaya karar verme gücü... Nazilerin politikasõnda Germen õr- kõndan kimselere yakõştõ- rõlan ad. 6/ Engel... Bir Avrupa ülkesinin başken- ti. 7/ “Arpa ektim biçe- medim/Bir --- gördüm se- çemedim” (Türkü)... Mey- ve ya da çam kozalağõ toplamak için dallarõ eğ- meye yarayan ucu çengelli sõrõk. 8/ Şilte yüzü ya da gömlek yapmaya yarayan pa- muklu bir kumaş... Kekeme ya da dilsiz kimse. 9/ Trab- zon’un bir ilçesi... Metal saplama... Japon lirik dramõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Beyaz kum midyesi... Bir nota. 2/ Karõşõk renkli... Şi- irde bir uyaktan sonra yinelenen aynõ anlamdaki söz- cük ve eklere verilen ad. 3/ Işõk, gölge ve oylum duy- gusu yansõtõlmayan küçük ve renkli resim sanatõ. 4/ Kü- çük mağara... “Saçlarõma ak düştü/Sana --- bulamadõm” (Şarkõ)... Ülkemiz sularõnda yaşayan ve “biz” de deni- len mersinbalõğõ türü. 5/ Tembellik... Lityum elemen- tinin simgesi. 6/ Leylak rengi, açõk mor... “İnsan Kay- naklarõ” anlamõnda kullanõlan kõsaltma. 7/ Yoksullara yiyecek dağõtan hayõr kurumu. 8/ Sahip... Beraberinde yağmur getirmeyen güçlü fõrtõna. 9/ Buharlõ bir kazanda boru uçlarõnõ genişletmekte kullanõlan özel alet. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K U V A N T U M O C A K A K A T Ç A R A K A L A B D İ Y A L İ Z A L A M A N A İ Ş A M A A O Y I R A İ K A M E S N O P İ Ç M A A R S T A R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle