19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Türkiye Bilimler Akademisi Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), Avrupa’daki örneklerine kıyasla 300-400 yıl gecikmeyle, 1993 yılında kurulabildi! O da, dün doğum gününü bir karikatür sergisiyle kutladığımız Prof. Dr. Erdal İnönü sayesinde! Demirel’le koalisyon hükümeti kurmasaydı İnönü, akademi kurulmasını halen tartışıyor olabilirdik! Düşünün ki, dünyanın en eski akademisi İtalya’da Accademia Nazionale dei Lincei, 1603 yılında kuruldu! İngiltere’de Royal Society de, varlığını 1663’ten beri sürdürüyor! Salt bu saptama bile, Türkiye’de bilimin tarihinin ne kadar geç başladığının kesin kanıtıdır! 300-400 yıllık gecikme, bilimsel bir saptamadır! Ne kadar bilimsel ve teknolojik gelişme, o kadar siyasi, kültürel ve ekonomik gelişme! Bu denklemdeki yanlışlık bugüne kadar gösterilememiştir! Geçen cuma ve cumartesi günleri TÜBA’nın yıllık Akademi Günü ve etkinlikleri vardı. Marmara Üniversitesi’nin görkemli Reşat Kaynar Konferans Salonu (103 yaşındaki Mektebi Tıbbiyei Şahane... Haydarpaşa Lisesi, şimdi MÜ Haydarpaşa Kampusu) bu etkinliklere ev sahipliği yaptı. Marmara Üniversitesi’nden Filiz Onat açılış konuşmasında anlamlı bir söz söyledi: “Bu bina 103 yıldır sizleri bekliyordu!” Akademi Başkanı Yücel Kanpolat, Cumhuriyet’in 2023’teki 100. kuruluşuna kadar baş etmek zorunda olduğumuz önemli sorunların hepsini, ancak, bilim ve teknoloji üreterek, bilimsel düşünce ile çözebileceğimizi vurguladı ve TÜBA’nın yürüttüğü projeleri anımsattı (TÜBA web sitesine bakınız). Akademi Günleri, yeni üyelerin takdimlerine, konuşmalarına, Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını Ödüllendirme Program (GEBİP) Ödülü’nü kazananları tanıtma ile başlar, ikinci gün ise Akademi Günü Konferansı ile biter. Bu yıl ise, “2010 Yılı Üniversite Ders Kitapları Telif ve Çeviri Eser Ödülleri” de programda yer aldı. Yeni üyelerle birlikte TÜBA’nın üye sayısı 135 oldu. Bunların 34’ü şeref üyesi, 86’sı asli üye ve 15’i de asosiye üye (asli üye adayı). Üyelerin dağılımı: 80’i fen ve mühendislik bilimlerinden, 24’ü sosyal bilimlerden ve 31’i de sağlık bilimlerinden... Kabul edilen yeni iki üye, Prof. Dr. Tayfun Özçelik (Asli Üye; Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı) ve Prof. Dr. Vural Bütün (Asosiye üye, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölüm Başkanı). Özçelik’in akademik başarısı: Araştırma konuları, genetik hastalıklar, otoimmün hastalık riskleri ve nadir kalıtsal hastalıklar üzerinde. Ailesel pediatrik kanserlerin, DNA onarım sistemi mutasyonları ile ilişkili olduğunu gösterdi; insanlarda el-ayak (dört ayak) üzerinde yürüme ile ilişkili ünertan sendromunun bazı genetik mutasyonlardan kaynaklandığını gösterdi. 62’si Science Citation Index’te, toplam 120 kadar orijinal makalesi, kitap bölümü ve diğer yayını var. Bu yayınlara yaklaşık 2600 adet atıf yapıldı. 25 adet lisansüstü tez yönetti ve çeşitli ödüller aldı. Vural Bütün’ün akademik başarısı: Hakemli dergilerde 40 uluslararası bilimsel yayını ve yurtdışında yayımlanan kitaplarda bir adet bölüm yazarlığı var. Bu çalışmalarına 1550’den fazla atıf yapılmış. Çeşitli bilim ödülleri sahibi. TÜBA’nın başarılı genç bilim insanlarını ödüllendirme programı, üç yıllık destekler veriyor. 11. Dönem TÜBA GEBİP ödüllerini alanların listesi: İnanç Adagideli, Selçuk Aktürk, Aytekin Akyol, Mehmet Sait Albayram, Mehmet Cihat Alçiçek, Jens Allmer, Günay Yetik Anacak, Erhan Artuç, Yusuf Baran, Demircan Canadinç, Atilla Cihaner, Selin Aradağ Çelebioğlu, Zeynep Ayşecan Boduroğlu Gököz, Ertuğrul Kılıç, Serdar Kozat, Tarcan Kumkale, Hamza Kurt, Tuba Çiğdem Oğuzoğlu, Özhan Özatay, Emrah Özensoy, Müfit Sezer, Çağdaş D. Son, Gözde Ünal, Erkan Yılmaz. Akademi, ayrıca “Doğa, Mühendislik, Sağlık ve Sosyal Bilimler alanında toplam 11 esere Telif ve Çeviri Eser Ödülü, yedi esere Kayda Değer Eser Ödülü (Mansiyon)” verdi. Burada amaç: “Türkçe dilinde uluslararası standartlarda üniversite ders kitapları yazılmasını ya da yabancı bir dilden her alanda en iyi örneklerin düzgün, anlaşılır ve güzel Türkçe kullanılarak çevrilmesini özendirmek...” TÜBA’nın başlıca yasal görevi, devlete, hükümetlere “bilimsel konularda görüş bildirmek, bilimsel önceliklerin saptanması amacıyla incelemeler ve danışmanlık yapmak”. Ancak, siyasi iktidarların Akademi’ye bu görevini yerine getirmede yeterince yardımcı olmadıkları biliniyor. Akademi’nin toplumsal olarak tanındığı da pek söylenemez. Bu Türkiye’nin ayıbıdır. Orada, bilimlerinde çok yetkin insanlar Türkiye’ye hizmet için toplanıyor, konuşuyor, kararlar alıyor ve programlar uyguluyorlar! Kimin umurunda mı diyelim? ABD’yi ve Avrupa’yı bilim yükseltti, dünyada lider yaptı. Türkiye’yi ise bilimsizlik batırıyor! Akademi’nin yeni yayımladığı Bilim Raporu’ndan sonra söz edeceğim Şiirsel ve isyankâr CELÂL ÜSTER C an Yücel, “Her Boydan” kitabõnõn so- nunda Shakespeare için, “Şekspir’i tâ- rife ne hacet / Ofelya ile Hamlet’e be- reket” der. İdil Biret’i tarife de ne hacet, bugü- ne dek dünyanõn en önemli konser salonlarõnda, en saygõn şefleri ve en seçkin orkestralarõyla ver- diği konserlere, klasik müzik piyasasõnõn önde ge- len şirketleri için doldurduğu albümlere bereket… Bu yõl bütün dünya, Romantik çağõn unutulmaz bestecisi ve piyanisti Chopin’in 200. doğum yõl- dönümünü kutluyor. Biret’in, ünlü Naxos firmasõ için doldurduğu ve Chopin’in tüm piyano yapõt- larõnõ içeren 15 CD’nin 1995’te Varşova’da Chopin Büyük Ödülü’ne değer görüldüğünü bil- meyen yok. Bir süredir IMC firmasõ, Chopin’in bütün notalarõnõn yeni edisyonunu Biret’in CD ka- yõtlarõ eşliğinde yayõmlõyor. Dünya, İdil Biret’le de anõyor, anõmsõyor Cho- pin’i 2010’da. Ocak ayõndan bu yana Biret’in New Haven’da, Yale Üniversitesi’nde, Polonya’nõn çe- şitli kentlerinde, Londra ve Potsdam’da verdiği Chopin konser ve resitalleri birbirini izledi. Ey- lül ve ekim aylarõnda da Glasgow, Stuttgart, Bor- deaux, Berlin, Londra’da, Canterbury Festivali’nde Chopin çalacak ünlü virtüöz. 2010’DAKİ EKSİKLİK Ne ki, Biret, İstanbul’dan Adana’ya, İzmir’den Ankara’ya, Ereğli’den Edirne’ye, gerçekleştirdiği konser ve resitallerle Chopin yorumlarõndan ül- kesini de yoksun bõrakmadõ. Yine geçen ocakta Türkiye’de ilk kez yayõmlanan André Gide’in “Chopin Üzerine Notlar” kitabõ, Biret’in önsözü ve bir Chopin CD’si eşliğinde sunuldu okurlara. Gel gör ki, Chopin’in dünyada ve Türkiye’de Biret’le handiyse bütünleştiği şu 2010 yõlõnda, Uluslararasõ İstanbul Müzik Festivali’nde ya da İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlik- leri kapsamõnda ondan Chopin dinlemek, kuş- kusuz, müzikseverleri daha da mutlu edecekti. Biz, böylesi bir eksikliğin nedenlerini bir ya- na bõrakarak Biret’le salt Chopin konuşma- yõ yeğledik. - Dünyanın önde gelen Chopin yorumcula- rından birisiniz. Chopin çalmanın, yorumla- manın “sır”ı nedir sizce? - İltifatõnõza teşekkür ederim. Bunu tarif etmek kolay değil. İlk önce çalõnacak esere tamamen nüfuz etmek gerek: Form, gerilim noktalarõ, önem taşõyan yerlerle köprü vazifesi gören geç- işleri dikkatle ayõrmak şart. Sonra stil anlayõşõ ge- lir. Romantik dönem olarak bilinen 19. yüzyõl- da yazõlmõş diye her romantik bestecinin eseri aynõ şekilde çalõnmamalõ. Örneğin Chopin ve Liszt, birbirinden çok farklõ iki ses dünyasõna ait olmalarõna karşõn sõklõkla benzer stile sahip bes- teciler olarak beraber anõlõrlar. Liszt, uzun ya- şamõ boyunca modern piyanonun gelişiminden büyülenmiş,orkestra renklerinin zenginliğini piyanoda taklit etmeye kalkõşarak orkestraya meydan okumuştur. Diğer taraftan Chopin’in ya- ratmõş olduğu piyano tõnõ anlayõşõ, insan sesi mo- deline dayanõr. Ayrõca, bestecinin hayatõnõ, ya- şadõğõ devri etraflõca bilmek çok önemlidir. Notalarõ pedal yardõmõ olmadan birbirine bağlõ (legato) çalmak ve icraya güzel şarkõ söyleme sa- natõnõ (bel canto) hâkim kõlmak da önemli. - Dünyada en beğendiğiniz Chopin yorum- cusu kim? Neden? - Ben süperlatiflerden çok çekinirim. Aklõma ilk anda gelen isimler şunlar: Raoul von Koc- zalsky, özellikle Celibidache idaresinde 1948’de Berlin Radyo Orkestrasõ ile yaptõğõ Chopin 1. ve 2. piyano konçertolarõ kayõtlarõ için; Ignaz Fri- edman, akõl durdurucu güzellikte mazurka ka- yõtlarõndan dolayõ; hocam Alfred Cortot bütün Chopin kayõtlarõ ve yayõmlanmadõğõ için bilin- meyen mazurka kayõtlarõ nedeniyle; Arthur Rubinstein, 1936 yõlõnda yaptõğõ noktürn kayõt- larõ için; Paderewski, olağanüstü polonez op. 53 icrasõ (başrolde oynadõğõ bir filmde), mazurkalar ve 3. scherzo icralarõndan dolayõ; Sergei Rach- maninof, la bemol majör vals ve 2. piyano sonatõnõ kendi renkleriyle yeniden yarattõğõ için (bunu an- cak Rachmaninof büyüklüğünde bir piyanist ya- pabilir); Leopold Godowsky, noktürn icralarõ ne- deniyle; ayrõca, hocam Wilhelm Kempff, Dinu Lipatti, Samson François, Lew Pouchinov, Ju- lian von Karoly, Livia Rev çeşitli güzel icra- larõndan dolayõ. - Chopin’in tüm yapıtlarını piyanoda yo- rumladınız. Ama Chopin’i bir de sözlerinizle yorumlar mısınız? - Şiirin mutlaklõğõna en yakõn olan bestecidir Chopin. - Dominique Xardel’in hazırladığı “Dünya Sahnelerinde Bir Türk Piyanisti: İdil Biret” ad- lı kitapta, Naxos için Chopin’in tüm yapıtla- rını kaydederken, Chopin ve öğrencileriyle il- gili pek çok kitap okuduğunuzu, Chopin ya- pıtlarının eski ustalarca gerçekleştirilmiş ka- yıtlarını dinlediğinizi söylüyorsunuz. Bütün bunlar sizin yorumlarınıza nasıl esin kayna- ğı oldu? Bütün bunları özümleyip kendi özgün yorumunuzu nasıl oluşturdunuz? - Çocukluğumda Chopin’in eserlerini sõk sõk du- yar, fakat, genelde iç bayõltõcõ bulduğum icralar nedeniyle hiç hoşlanmazdõm. Bu yanlõş yorum- larõn yaptõğõ etki nedeniyle uzun yõllar Chopin’in müziği bana yabancõ gelmişti. Paris Konserva- tuvarõ’na girince başka bir ifade tarzõ ile karşõ- laştõm; zarif, hiçbir duygusal yanõ olmayan, biraz havai bir yaklaşõmdõ bu. Chopin marazi bir bes- teci olmaktan çõkmõş ama bu defa da bir salon züp- pesi müzisyen olmuştu. Her ne kadar bu yeni şah- siyet bana daha oyalayõcõ görünse de, bu anlayõ- şõ da benimseyememiştim. Fakat, Paris Konser- vatuvarõ bitirme imtihanõnda Chopin’in 2. balad’õnõ mecburen bu anlayõşa uygun şekilde çalarak mezun oldum. Tam o günlerde Skryabin’in eserlerini keşfettim, hayran kaldõm ve bu eşsiz ses dünya- sõnõ yaratan bestecinin esin kaynağõnõn hangi besteciler ol- duğunu merak ettim. İşte bunu araştõrõrken özellikle Skryabin’in ilk eserlerinde Chopin’in etkisi- nin ne kadar önemli olduğunu an- ladõm ve Chopin’i bu õşõk altõnda tanõmaya karar ver- dim, bestecinin henüz çalõşmadõğõm, fazla bil- mediğim yapõtlarõyla ilgilendim. Chopin’in de- hasõnõ da o zaman mazurkalarõnõ çalõşõrken an- layabildim. - Sanırım, Wilhelm Kempff ve Alfred Cor- tot’yla da Chopin çalıştınız… - Evet, aynõ yõllarda hocam Wilhelm Kempff õsrarla Chopin’in eserlerini çalmamõ istiyordu. Kendisiyle bütün bir gün 3. sonatõ çalõştõğõmõzõ hatõrlõyorum. Bu çalõşma sonrasõ sonatõn yapõsõ, ifade tarzõ yepyeni şekilde aydõnlandõ. Alfred Cor- tot ile yaptõğõm iki yõl süren çalõşma sõrasõnda da Chopin’in birçok eseri üzerinde durduk. En ufak bir hata yapmama tahammülü yoktu. Eserlerin en ufak ayrõntõsõna kadar iniyor, mükemmeli aramayõ öğretiyordu. Cortot’nun piyanodan elde ettiği ka- dife güzelliğindeki ses kalitesi çok çarpõcõ idi. Yal- nõz parmak tekniğini ön planda tutan Paris’teki konservatuvar çalõşmasõndan sonra bütün kol, omuz, hatta vücut ağõrlõğõnõ kullandõran Cortot dünyamõ değiştirdi. KAYIT ÖNCESİ ÇALIŞMALAR - Siz, araştırmacı bir müzisyen- siniz. Bildiğim kadarıyla, Cho- pin’in tüm yapıtlarını plağa kay- detmeden de kılı kırk yardınız… - 1989’da Naxos firmasõnõn sa- hibi Klaus Heymann Chopin’in bütün eserlerini plağa kaydet- memi teklif edince de tereddüt et- meden kabul ettim. Ancak, bu kayõtlara hazõrlanõrken çok de- rinlemesine araştõrma yapmaya gerek duydum. Eski dönem piyanistlerinin yüzlerce kay- dõnõ dinledim, Chopin’in dev- rinden itibaren eserlerinin yo- rumlarõ hakkõnda yazõlmõş pek çok kitap okudum. Özel- likle J.J. Eigeldinger’in “Öğ- rencilerinin Gözünden Cho- pin” kitabõ bana çok yardõm- cõ oldu. Bu çalõşmalardan, eski pi- yanistlerin icralarõnõn Cho- pin’in fikirlerine çok daha yakõn olduğunu anladõm. Tü- mü yuvarlak, güzel bir tõnõ ile çalõyorlardõ ve piyanodan hiçbir çirkin ses çõkmõyordu. Notalarõ pedal yardõmõ ol- madan birbirine bağlõ (legato) çaldõklarõ icralarõna güzel şar- kõ söyleme sanatõ (bel canto) hâkimdi. Chopin’in istediği gi- bi sol el tempoyu ayarlõyor, sağ el de bütün serbestliğiyle şar- kõ söylüyordu. Bu icralar uzun bir çalõşmanõn olumsuz taraflarõnõ törpülediği bir mükemmeliyet sergiliyordu. Ben de işte bu veri- lerden hareket ederek Chopin’in eserlerini düşünüp çalõşarak ka- yõtlarõ yaptõm. - André Gide’in “Chopin Üzerine Notlar” adlı kitabına yazdığınız önsözde, “Chopin, dün- yada en fazla çalındığı halde en az anlaşılan bestecidir” diyen Gide’e katıldığınızı söylü- yorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? - Chopin’in eserlerindeki melodik yapõ (bura- da İtalyan opera bestecisi Bellini ile bir akraba- lõktan söz edilebilir) herkesi cezbedecek güzellikte olduğundan kolay anlaşõlabilen bir müzik sanõ- lõr. Tõpkõ çok nazik, güleryüzlü bir insan gibi. Böy- le insanlara her istediğini kolaylõkla yaptõrabile- ceğini düşünenler çõkar. Aslõnda, bu sevimli gö- rünen kişilere yaklaşmak çok güçtür ve kimse on- larõ gerçekten tanõdõğõnõ iddia edemez. Tatlõ nağmeler yazan Chopin’in eserlerinde lirik me- lodilerin yanõ sõra fantastik, isyankâr ve şiddet do- lu bölümlere çok sõk rastlanõr. Gül destelerinin al- tõnda savaş toplarõ gizlidir. Chopin’in çok yönlü bir kişiliği olduğu biliniyor. Aktörlük yeteneği ve gençliğinde tiyatroya ilgisi var; karikatür çiziyor ve mektuplarõnda ince bir mizah duygusuna rastlanõyor. Gide teşhisinde çok haklõdõr. Chopin hiçbir zaman asaletini kaybetmez. Ancak, müzi- ğinde hissedilen gerilim, bazõ yapõtlarõnda insa- nõ tahammül sõnõrlarõnõn eşiğine getirir. - Chopin’in George Sand’la olan fır- tınalı ilişkisinden çok söz edilmiştir. Pe- ki, siz, bu ilişkinin Chopin’in yaşamı ve besteciliği üzerinde nasıl bir etkisi ol- duğunu düşünüyorsunuz? - George Sand ile Chopin arasõndaki ilişki üzerine doğru-yanlõş pek çok şey ya- zõlmõştõr. Elimizde inkâr edilmeyecek bir gerçek vardõr. Bu da Chopin ile George Sand’õn birlikte geçirdikleri dokuz yõl içinde (1838-47), pek çoğu yaz aylarõnda gittikleri Sand’in Nohant kasabasõndaki malikânesinde olmak üzere, Chopin’in en önemli ve anlamlõ yapõtlarõnõ bestelemiş ol- duğudur (2. ve 3. sonatlar, 2., 3. ve 4. ba- ladlar, 3. ve 4. scherzo’lar, barkarol ve ba- zõ mazurka ve polonezler gibi). Chopin ha- yatõnõn en mutlu günlerini Nohant’da ge- çirmiş ve George Sand ile beraberliği bes- tecinin en verimli bir dönemi olmuştur. Bu- nun dõşõnda kalanlar herkesin bakõş açõsõ- na ve yorumuna bağlõdõr. “Şiirin mutlaklõğõna en yakõn bestecidir Chopin. Tatlõ nağmeler yazan Chopin’in eserlerinde lirik melodilerin yanõ sõra fantastik, isyankâr ve şiddet dolu bölümlere çok sõk rastlanõr. Gül destelerinin altõnda savaş toplarõ gizlidir” “George Sand ile Chopin arasõndaki ilişki üzerine çok şey yazõlmõştõr. Elimizde inkâr edilmeyecek bir gerçek vardõr. Birlikte geçirdikleri 9 yõlda Chopin en önemli ve anlamlõ yapõtlarõnõ bestelemiştir. Sand ile beraberliği bestecinin en verimli dönemi olmuştur.” Dünyaca ünlü piyano virtüözümüz İdil Biret’in yorumuyla, doğumunun 200. yıldönümünde Chopin Altyazı’nın haziran sayısı çıktı Kültür Servisi - Aylõk sinema dergisi Altyazõ’nõn haziran sayõsõ çõktõ. Dergi bu ay, sadece festivallerde gösterilip vizyona girmeyen ya da hiçbir yerde gösterilmeyip doğrudan DVD’si basõlan filmlere geniş bir yer ayõrõyor. Gösterime girecek olan ama ne oranda sansüre uğrayacağõ tartõşõlan Lars von Trier’in Deccal (Antichrist) filmi Fõrat Yücel’in kaleminden kapsamlõ bir yazõyla ele alõnõrken “Vizyon Ötesi” sayfalarda ise İranlõ yönetmen Macid Macidi ile sinemada alt sõnõflarõn ve emeğin temsilinden İran Devrimi’ne, melodramdan toplumsal gerçekçiliğe uzanan bir söyleşi de bulunuyor. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle