29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 7 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Şekil Yönünden Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, yüksek mahkemede bu hafta görüşülmeye başlanacak olan anayasa değişikliklerinin birkaç yönden aykırılık içerdiğini anımsattı: “Değişikliklere ilişkin yasa; hazırlanışı, imzalanması, TBMM’de bir anayasa değişikliğine yakışmayacak hızda, anlaşılmasına ve tartışılmasına olanak sağlanmadan görüşülmesi ve gizli oy kuralına aykırı davranılması yönlerinden, tümüyle anayasanın 175. maddesine aykırıdır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi ile HSYK’nin yapısının değiştirilmesi ve bu yüksek yargı yerlerinin tümüyle yasama ve yürütmenin egemenliğine bırakılması, içerik yönünden Anayasa’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez kurallarına aykırıdır.” Serim, anayasa koyucunun “erkler ayrılığı, hukuk devleti ve demokratiklik” gibi temel ilkeleri korumaya almak için, Anayasa Mahkemesi’ne, anayasa değişikliklerini “şekil” denetimi bağlamında, “teklif şartına uyulup uyulmadığı” yönünden inceleme yetkisi verdiğini anımsatıp Anayasa Mahkemesi’nin bir kararından örnekle dedi ki: “Anayasa Mahkemesi, türbanla ilgili anayasa değişikliğini iptal ederken; asli kurucu iktidarın, TBMM’nin anayasayı değiştirme yetkisini sınırladığını, bu nedenle öncelikle değişiklikte ‘geçerli teklif’ koşulunun bulunup bulunmadığının denetlenmesi gerektiğini kabul etmiştir. Çünkü, Anayasa Mahkemesi’ne göre, kurucu iradenin yarattığı anayasal düzenin, diğer maddelerde yapılacak düzenlemelerle, dolaylı yoldan değiştirilmesinin kabulü olanaksızdır. Yüksek mahkeme, bu yargıya vardıktan sonra, değişiklikleri, ‘değiştirilmesi teklif edilemez’ nitelikleri zedeleyip zedelemediğini saptayabilmek için, ‘içerik’ yönünden denetime bağlı tutmuştur. Kuşkusuz aynı durum, AKP değişiklikleri yönünden de geçerlidir. Anayasa Mahkemesi’ni ve HSYK’yi yasama ve yürütmenin müdahalesine açık duruma sokan, böylece ‘yargı bağımsızlığını’ yok ederek, erkler ayrılığı yerine erkler birliği ilkesini getiren; hukuk devleti ve demokratik Cumhuriyet ilkelerini önemli ölçüde zedeleyen bu değişiklikler, ‘şekil’ yönünden denetlendiğinde, ‘içeriklerinin’ anayasaya aykırılığı kolayca saptanacaktır.” Şıpın işi raportörlüğe atanan yandaşların hazırladığı raporlara bakıp daha şimdiden karar verenlerin dikkatine sunulur. Derviş mirası CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara gelir gelmez Yüce Divan’a taşıyacakları ilk AKP uygulamasının, “Kuzey Irak’a girmeme” karşılığı ABD’den 8.5 milyar dolar kredi almayı içeren Dubai Anlaşması olacağını açıklamıştı. DSP Genel Başkanı Masum Türker ile konuştuk. O anlaşmanın temelini atan kişinin Kemal Derviş olduğunu söyledi. Derviş, 2002’de Hazine bürokratlarına bu konuda hazırlıklar yaptırmış, ancak bakanlıktan ayrılıp yerine Masum Türker atanınca olay dondurulmuş. AKP gelince, Derviş’in hazırlıkları üzerinden yürümüş ve anlaşmayı imzalamış. Üçlü mekanizma Sınır boylarında çocuklarımızı takır takır vuruyorlar. Emekli diplomat Daver Darende’nin dediği gibi: “Hani Türkiye- ABD ve Irak arasında üçlü mekanizma kurulmuştu. Hani bu mekanizma etkin faaliyetlerde bulunacaktı. Hani istihbarat paylaşılacaktı. Hani biz stratejik müttefiktik? Hani, hani nerede?” Örtülü bir başka üçlü mekanizma var, onu unutmayalım: ABD-Barzani- PKK. Koçbaşı Mavi Marmara gemisinin yarattığı ortam ile ilgili bir dostumuzun izlenimi: “İsrail’deki yönetimden rahatsız ABD, AKP’yi koçbaşı yaptı.” Meclis’teki Maden Yasası değişikliği tasarısının, Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştay’ın ormanları ve kamu çıkarlarını önlemek adına verdikleri kararları aşmak için hazırlandığına hiç kuşku yok. Doğa dostu Doç. Dr. Yücel Çağlar, tasarı yasalaştığında vadilerimizin artık hiç yeşil olmayacağını belgeledi bize: “Madencilik yapılacak alanlar sınırsızca genişletilebilecektir: Madencilik etkinliklerine ‘Bilimsel ve teknik değerlendirmelere göre çevresel etkileri alınacak önlemlerle giderilebilecek düzeydeki madencilik faaliyetlerine izin verilir’ yaptırımı dışında hiçbir kısıtlama ve koşul getirilmeden izin verilmektedir. Örneğin ‘orman’ sayılan alanlardaki madencilik etkinlikleri ile tesislerin yapılmasına hiçbir kısıtlama getirilmemekte, yaban hayatı koruma ve geliştirme alanlarında zorunlu görülen çevresel etki değerlendirmesi bile yapılmadan ‘Orman İdaresi’nce izin verilmesi’ yaptırımı getirilmektedir. Bu durumda, madencilik söz konusu olduğunda Orman, Milli Parklar, Çevre, Kıyı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı, Mera kanunları başta olmak üzere çok sayıda yasanın yaptırımları geçersiz olacak, deyiş yerindeyse kâğıt üzerinde kalabilecektir. Yasalarla görevlendirilmiş uzman kuruluşlar yetkisizleştirilecektir: ‘Bilimsel ve teknik değerlendirmelerin’ yapılması ile ‘çevresel etkileri alınacak önlemlerle giderilebilecek düzeydeki madencilik faaliyetlerinin’, madencilik faaliyetlerinin kısıtlanacağı alanların, maden işletme faaliyetleri ile diğer yatırımların kamu yararı açısından önceliğinin ve öneminin belirlenmesi gibi yaşamsal önemde işlemler ilgili kuruluşların dışında Başbakanlık Müsteşarı başkanlığında oluşturulacak bir kurula bırakılmaktadır.” Özetle tasarı, vahşi bir ruhun eseridir. Gitti ormanlarımız, vadilerimiz PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bir Şeyleri Kaçırmak Zaman zaman beni bunaltan bir yanım var; bir konuya sardım mı kendimi kurtaramıyorum. İlle de en ince ayrıntısına kadar anlayıp bileceğim. Bu arada da yeni şeyler öğrenmiyor değilim, bu da “şer” in “hayır” yanı olmalı. Masamın üzerinde Diyarbakır notlarım var, biliyorsunuz 1. Kitap Fuarı nedeniyle geçen ay oradaydım, izlenimlerimi düşmüşüm kâğıtlara. Öyle siyasal ya da turistik notlar değil, daha çok “insan halleri” üzerine. Sözgelimi, Ben û Sen adlı bir meyhanede tanık olma keyfine erdiğim bir şiir şöleni var ki aradan iki hafta geçti tadı hâlâ kulaklarımda. Öyle hazırlıklı, tasarlanmış bir şölen değil, baştan sona doğaçlama. 7-8 saçlarına aklar düşmüş müşterinin oturduğu yan masada bir kişi ayağa kalkıyor, Ahmed Arif’in, Hasretinden Prangalar Eskittim’ini okumaya başlıyor, hem Türkçesini hem Kürtçesini. Anadolu’nun iki kardeş dilinin yüzlerce yıl içinde iç içe geçmişliği, bir aradalığı, kardeşliği ancak bu kadar güzel yansıtılabilir. Meyhanede herkes susmuş, dinliyor. Kim, diye soruyorum. Hüsnü Hoca (Güzel), diyorlar. Alkışlıyorum Hoca’yı. Aradan bir zaman geçiyor, bu kez başka bir masada başka bir ses patlıyor, gür mü gür. Nâzım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan dizeler dolduruyor Ben û Sen’i. Bu gür sesin sahibi Mehmet Özer, masamızdaki onu daha önce dinlemiş olan dostlar, “Tüm kitap ezberindedir” diyorlar, durmadan, duraksamadan okuyor. Belleğine, sesine, vurgularına, okuma biçemine hayran olmamak elde değil. Doğal ki bir alkış da ona. Diyarbakır, Hurri-Mitanniler’den bu yana binlerce yıldır çeşitli uygarlıkların üst üste oturduğu kadim bir kent. Diyarbakırlılar da ağırbaşlı, ağırbaşlı oldukları kadar da cana yakın insanlar. Medyanın çarpıtmalarına bakmayın, öbür kentlerimiz ne kadar dingin, ne kadar güvenliyse bu açıdan Diyarbakır’ın belki fazlası var ama eksiği yok. Diyarbakırlılar hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler belediye başkanları Osman Baydemir’i seviyorlar. AKP dışında tüm partiler yüzde 1’in altında, AKP de yüzde 31’de kalırken, Baydemir’in her yüz Diyarbakırlı seçmenden 66’sının oyunu alması bu sevgi ve güvenin bir göstergesi. O da bu sevgi ve güvene layık olabilmek için büyük çaba harcıyor. Şimdi bana, “Ya o televizyonlardan izlediklerimiz?” diye sorabilirsiniz. Eğer bir insanın yaşamından 365 günlük kesiti, o kesit içinde yer alan herhangi bir günün herhangi bir anında söylenmiş tek bir sözcükle anlamlandırabiliyorsak, buyurun. Ama gerçek böyle değil. Eğer AKP destekli İHH’nin kanlı bir kıyımla sonuçlanan İsrail’in Gazze ablukasını kırma girişimi araya girmemiş olsaydı sizlerle Diyarbakır izlenimlerimi daha ayrıntılı olarak paylaşacaktım. Bir de bir süre önce Güneydoğu’da iki gün içinde gözaltına alınan, tutuklanan 1000’i aşkın DTP üyesinin, yerel yöneticilerin akıbetini merak ediyorum. Bunu soracaktım. Bu arada Gazze olayı bana bilmediğim yeni şeyler öğretti. Örneğin, yabancı bir devletin askerleri tarafından girişilen bir saldırıda ölen siviller, hem devlet, hem de din görevlileri tarafından “şehit” kabul ediliyor ve cenaze törenlerinde tabutlarına Türk bayrağı sarılıyor. Bunu bilmiyordum. Bir de “bizim gemimiz” dediğimiz Mavi Marmara “bizim” değilmiş. 657 bin nüfuslu Komor İslam Federal Cumhuriyeti bayrağını taşıyormuş. Demek oluyor ki uluslararası hukuk açısından İsrail’in muhatabı Türkiye’den çok Devlet Başkanı Ahmed Abdullah Sambi yönetimindeki Komorlar. Ne diyelim, Allah kolaylık versin. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kaş-Kalkan arasõnda, “Ma- vi Mağara”sõ ve doğal güzel- liğiyle tanõnmõş bir kumsal. 2/ “Başõnõ taştan taşa vurup ge- zer --- su” (Fu- zuli)... İlişkin, değgin. 3/ Sa- kõzla tatlandõ- rõlmõş rakõ. 4/ Şarkõnõn sert bir biçimde vur- gulandõğõ disko mü- zik üslubu... Okur. 5/ Gösteriş... Bir nota. 6/ Nikel elementinin simgesi... Sõtma mik- robunu aşõlayan siv- risinek. 7/ Yapõlma- sõnda sakõnca olma- yan... Doğu ve Gü- neydoğu Anadolu’da konar-göçerlerin kõl çadõrla- rõndan oluşan yayla yerleşmesi. 8/ Bir tür balõk ağõ... Kötülük, fenalõk. 9/ Askeri donanõmõn metal bö- lümlerini temizlemede kullanõlan üstübeç, alkol ve sabun karõşõmõ madde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Fethiye ilçesi yakõnlarõnda, doğal güzelliğiyle ta- nõnmõş bir koy ve ada. 2/ Tuzağa düşürülen şey... İz- mir’in bir ilçesi. 3/ Güney Amerika’daki bozkõrla- ra verilen ad... Soyaçekim. 4/ Karakter... Kitabe. 5/ Acõ, öfke, heyecan gibi duygularõ yatõştõrma... Çem- berin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sayõ. 6/ Ege Denizi’nde, Yunanistan’a ait bir ada. 7/ “Varsõn se- ni ömrünce azabõn kolu sarsõn / --- sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsõn” (F. N. Çamlõbel)... Tombul bir fõn- dõk türü. 8/ “Derme çatma, çer çöp” örneklerinde olduğu gibi, anlatõmõ güçlendirmek için sesçe ben- zer sözcüklerin üst üste kullanõlmasõna verilen ad. 9/ Soyundan gelinen kimse... Tehlike işareti. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A M B E R İ Y E A M E R A T A K K E Ç E V İ Y E A L F R E N Ç E R İ N A A Ş Ö L E T R A B A G E T Y E L E Z A N S A K A K I R K B U D A K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘27 Mayıs Devrimi ve 1961 Anayasası’nın Bir Tanığı 14 Mayõs 1950’de seçimi Demokrat Parti’nin kazanma- sõyla birlikte, Demokrat Partili “egemenlerin”, Türkiye’nin uygarlõğa ve aydõnlõğa dönük yüzünü, Atatürk ve uygar- lõk düşmanõ toprak ağalarõnõn, şeyhlerin, şõhlarõn, destek ve yönlendirmesiyle, ortaçağ karanlõğõna çevirdiklerine “ta- nık oldum.” Kurtuluş Savaşõ sonrasõ milletin “dişinden tırnağından” arttõrdõğõ birikimlerle yapõlan fabrikalarõn, Demokrat Par- ti yandaşlarõna “arpalık” olarak sunulduğuna “tanık ol- dum.” Devletin denetimi altõndaki “karma ekonominin” ye- rini, “liberalizm” adõnõ verdikleri ve öğretide “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” söylemiyle tanõmlanan, dev- let denetimini dõşlayan “hilkat garibesi” bir sisteme bõ- raktõğõna “tanık oldum.” Ülke çõkarlarõna sõrt çeviren, Demokrat Parti ve yan- daşlarõnõn çõkarlarõna dönük yasalarõn Meclis’ten “jet hı- zıyla” çõkarõldõğõna “tanık oldum.” Demokrat Parti’nin, ocak, bucak örgütlerinde, görev- lendirilen “ipsizlerin, sapsızların”, maaşõnõ devletten alan ve devletin emrinde olmasõ gereken görevlilerin “yardım ve katkılarıyla”, “ithal malı makine yağları- nı” “halis zeytinyağına”, “temel çivilerini” de “kuru üzü- me” dönüştürüp, yurtdõşõna alkõşlarla pazarlandõğõna “tanık oldum.” “İnsani yardım” adõ altõnda gönderilen, “2. Dünya Sa- vaşı artığı” yiyeceklerin ülkelerindeki çöplüğün yolunu şa- şõrõp “Türkiye’de” “mezeci vitrinlerinde” yerlerini al- malarõna “tanık oldum.” Anayasanõn öngördüğü “vergi ödevini” yerine getirmek yerine “tefecilik” kurumlarõna bir dilenci gibi “avuç” açõl- dõğõna “tanık oldum.” Dõş borcu olmayan, kendine yeten bir Türkiye’nin, “ele güne muhtaç” duruma düşürüldüğüne “tanık oldum.” Dõş yardõm görünümündeki “tefeci kredilerinin”, bir tü- ketim ekonomisi yaratmasõna, yardõm, kredi ve hibelerin görünmeyen iplerinin, bütün ülkeyi, bir “örümcek ağı” gi- bi sarmasõ sonunda, çok uzun yõllar dõş para karşõsõnda gü- cünü koruyan “Türk Lirası’nın” hõzla değer yitirmeye baş- ladõğõ için, sõk sõk “devalüe” edilmesine “tanık oldum.” Bu “mirasyedi ekonomisinin” getirdiği sorunlarõn gi- derek artmasõ üzerine, bu gidişe “dur” diyen aydõn çev- reler ile Atatürk ilkelerinden ödün vermeyen önde “Cum- huriyet gazetesinin” yer aldõğõ, “bir kısım basına” der- sini vermek üzere, “basın tahkik komisyonları” kurul- duğuna, iktidarõn “dümen suyuna girmeyen” gazetecilerin de cezaevlerinde “misafir” edildiğine “tanık oldum.” Demokrat Parti’ye karşõ çõkan bilim insanlarõnõn başla- rõnõn taşla yarõlmasõna ve yerlerde sürüklenmesine “tanık oldum.” 27 Mayõs 1960 günü sabahõ, Demokrat Parti iktidarõnõn, “halkın alkışları arasında” son bulmasõna da “tanık ol- dum.” Mayõs Devrimi’nin, bilim insanlarõna hazõrlattõğõ ve dünyanõn uygar anayasalarõndan biri olan “1961 Anaya- sası’nın”, halkoylarõyla onaylanõp yaşama geçirilmesine ve bu anayasanõn “özgürlüğün kapılarını” açmasõna “tanık oldum.” Ve sonuç olarak “az gidip, uz gidip, dere tepe düz gi- dip”, toplumsal içerikli ve ileriye dönük 1961 Anayasasõ’nõn açtõğõ “özgürlüğün kapılarından” giren eski kadrolarõn, yeni bir isimle kurulan bir yeni partide yeniden toplanõp, hõz kesmeden bildikleri “eski yoldan” gitmelerine de “ta- nık oldum.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle