19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR HALİT ÇELENK Hukukçu 27 Mayıs Hareketine Bir Bakış PENCERE İkili!.. Çatlasa da patlasa da Türkiye politikayı iki şeyden arındırmak zorunda. Nedir onlar?.. Bir: Silah.. İki: Din.. Avrupa demokrasiye, dini vicdana yerleştirip silahı rafa kaldırarak kavuştu. Medyada çok akıllı, fikirli, kurnaz entellerimiz var; bunlar sürekli ahkâm keserler; ama, iki şeyden kaçınırlar... Aydınlanma Devrimi’nin A’sını ağızlarına almazlar; insanlık tarihinin en büyük dönemeci sanki yaşanmamış, felsefe kitaplarından ‘Aydınlanma’ bölümü kesilip atılmıştır.. Bizimkinin dili tutulmuştur: - Aaaa... - Ayyy... - Aymak... - Aymaz... “Aydınlanma Felsefesi”nden önce çağdaş demokrasi yoktu, evrene dinci gözlükle bakılırdı, din devleti geçerliydi, laikliğin insanlık tarihindeki anlamını siyasetin sığlığından kurtarıp politikanın kördövüşünden soyutlayarak gerçek temeline oturtmak için Aydınlanma Devrimi’nden söz açmak kaçınılmazdır; söz açılınca göz de açılacaktır. Kekemelik bu yüzden başlıyor: - Ayy.. ayy... PKK politikayı silahla yürütmeye çabalıyor.. Sivilin, kadının, çocuğun, yaşlının, kundaktaki bebeğin üzerine doğrultulmuş silah, alçaklığın vurucu gücünü simgeler.. Medyada çok akıllı, fikirli ve de kurnaz entellerimiz var; bunlar sürekli insanlıktan, barıştan, hoşgörüden söz açarlar; ama bir kez bile PKK’nin canavarlıklarını kınamaya dilleri varmaz.. Oysa PKK yalnız kan dökmüyor; Güneydoğu’daki Kürt’ün demokratik yoldan haklarını savunmasına ipotek koyuyor.. İç politikadan silah ve dincilik kalkacak. Kalkmazsa, demokrasi olmaz... Dincinin demokrasi kekemeliği nereye kilitlendi? Bir: Kurban derisi.. İki: Okulda türban.. Ya üçüncüsü?.. Dinci diyor ki: “Sekiz yıllık öğretim ne demek!.. El kadar yavruları bana vereceksin, küçükleri evire çevire laik Cumhuriyet düşmanı olarak yetiştireceğim.” Demokrasinin eni boyu, önü ardı, ötesi berisi dincinin siyasal savaşımında bu kadardır; PKK’nin silahlı politikasının ise Güneydoğu’ya ne getirmek istediği belli.. Oysa Türkiye’de demokrasinin gerçekleşmesi için yapılacak o kadar çok şey var ki!.. Bunlar ne dincinin defterinde yazıyor, ne de PKK’cinin.. Urfa’da mal gibi satılan kızın dramı, ne Kürtçünün umurunda, ne de mürtecinin... Terörü tepeleyip silahları rafa kaldırmak, dinciliğin defterini dürüp mürteciyi etkisizleştirmek, demokrasi savaşımının ta kendisidir. Türkiye’de bir sahtekârlığın aymazlığı yaşanıyor. Demokrasi düşmanının biri eline silahı alıp dağa çıkmış, ikincisi kör inancı insan aklının üstüne yeşil bayrak gibi örtmek istiyor.. Bu ikilinin ikisinde de demokrasinin D’si yok; ama, ikisini de demokrasiyle yenmek zorundayız. (19 Nisan 1998 tarihli yazısı) Ö nceki hafta cep telefon- larõmõza bir mesaj düştü: “Sosyal Güvenlik Haf- tası nedeni ile başarılı ve sağlıklı günler dile- riz. Kayıtlı istihdamın önemli ol- duğunu unutmayınız. Hep yanı- nızdayız. SGK.” Bence çalõşõp SGK’ye biraz daha para yönlendirin anlamõna gelen bu cümleye ek olarak hiç değilse, “Hep yanınızdayız, sağlıkta ve hasta- lıkta, sizin mutlu olmanız için bu- radayız” denmesini beklerdim. İnanmasam bile... Sosyal güvenlik insanlar için bir hak, devlet için bir görevdir. Bire- yin hastalõkta ve sağlõkta yarõnlara güvenle bakabilmesi, ancak sosyal güvenlik hakkõnõn yerinde ve yete- rince karşõlanmasõ ile mümkündür. Sosyal güvenlik, insanõn iradesi dõşõnda meydana gelen ve hem ge- liriyle hem de sağlõğõyla ilgili zararlõ olabilecek tehlikelerden ve ayrõca geliri ve kazancõnõn geçici ya da ka- lõcõ şekilde kesilmesine bağlõ olarak ortaya çõkan yaşama ve geçinme ge- reksinimlerini karşõlayan bir sis- temdir. Dünyada, hem işsizlik yaygõnlaş- tõkça ve hem de ortalama yaşam sü- resi uzadõkça, sosyal güvenlik sis- temleri giderek ciddi bir mali sõkõn- tõya girerken, ileri yaşta uzun bir ya- şam süren “emekli”nin de geliri gi- derek göreli olarak azalmaktadõr. Doğal olarak, sosyal güvenlik sis- temlerinin önündeki en önemli sorun, artõk çalõşamadõğõ halde, daha önce- ki yõllardaki çalõşmasõ ile sosyal yardõmõ hak etmiş emekli nüfusun gi- derek hõzla artmasõdõr. Bunun ya- nõ sõra, sağlõk hizmetlerinin giderek pahalõlaşmasõ, bu alanda farmakolojik ve teknolojik gelişmelerin ve hiz- metlerin, insanlarõn sağlõklõ olma talebine paralel olarak ayrõntõ ka- zanmasõ ve genişlemesi ile toplam “sağlık sigortası” maliyetleri de artmaktadõr. Sağlõk sigortasõ maliyetleri kaba- ca üç önemli bileşene sahiptir. İlk iki- si, sağlõk tesislerinin giderleri ile sağlõk personelinin giderleridir. Üçüncü önemli kalem ise, ilaç ve benzeri tõbbi malzeme vb. giderleri- dir. İlk iki kalem toplamõ her ülkede küçük farklõlõklar göstermekle bir- likte, sağlõk bütçesinin yüzde 50’si civarõndadõr. Türkiye’de, Sosyal Gü- venlik Kurumu, sağlõk tesisi giderleri ile sağlõk personeli giderlerini adeta birleştirerek tek kalem haline getir- miş ve hem özel hem de kamu sağ- lõk tesislerinde yapõlan “paket uy- gulamalar” karşõlõğõ olarak öde- meye başlamõştõr. Bunun sonucunda da toplam gelir- gider denge bozul- malarõnda, bu paket ödemeleri yani “hastane + sağlık personeli” öde- meleri giderek düşürülmeye başlan- mõştõr. Şimdilik özel sektöre mah- susmuş gibi görünse de “tam gün yasası” ile bu ücret kõsõtlamalarõ, ka- mu sektöründe de pek yakõnda hayata geçirilecektir. Üstelik çok tuhaf olan husus şudur ki, bu ödemelerin artõk önemli bir kõsmõ da zaten, tüm ça- lõştõğõ dönem içinde sosyal güvence için prim ödemesi yapmõş olan kişi- lerin, her muayene sõrasõnda tekrar tekrar yaptõklarõ ödemeler ile yani “katkı payı” adõ altõndaki taze para ile karşõlanmaya çalõşõlmaktadõr. Örnek vermek gerekirse, Sosyal Güvenlik Kurumu, bir hastanõn top- lam muayenesi için üniversite has- tanesine 41-55 TL, eğitim hastane- sine 33-49 TL, özel hastaneye 24-31 TL ve bir tõp merkezine de 20-27 TL brüt ödeme yapmaktadõr. Ancak has- ta, kuruma müracaat ettiğinde, yu- kardaki kurumlara 8-12 TL katkõ pa- yõ ismi altõnda ödeme yapmaktadõrlar veya bu miktar emeklilerin maaşla- rõndan kesilmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu, örne- ğin bir tõp merkezinde hastanõn mua- yenesi için brüt 21.60 TL ödemek- tedir ve bunun neti (vergileri çõka- rõlmõş kõsmõ) yaklaşõk 12.96 TL’dir. Bu muayene için de hasta ayrõca ya nakit olarak veya emeklilerin maa- şõndan kesilecek olan 12 TL’yi dev- lete ceplerinden geri ödemektedir. Böylece, bir hasta muayenesi için tüm tetkikler dahil olmak üzere, SGK bütçesinden 0.96 TL para çõk- maktadõr. Yani bir hastanõn muaye- ne değeri bu miktardõr ve bu sağlõk kurumuna, doktor ücreti de dahil ol- mak üzere devletin tüm giderler için ödediği miktar 96 kuruştan ibarettir. Hasta ayrõca 3 TL de devlete, ecza- ne aracõlõğõ ile para ödemektedir. Bir hastanõn muayene olmak için devlete ödediği toplam ücret 15 TL’yi bu şe- kilde bulmaktadõr. Katkı payı O halde şu söylenebilir: Bir özel tõp merkezine muayene için giden has- tanõn cebinden çõkan ve devlete öde- diği nakit gider 15 TL’dir. Devletin bu hastanõn tõbbi muayenesi için SGK bütçesinden çõkan para ise net 12.96 TL’dir ve sonuçta devlet, özel tõp merkezinde muayene olan ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun so- rumluluğu altõnda olan bir hastadan net olarak yaklaşõk 2.04 TL kâr et- mektedir. Yani SGK aracõlõğõ ile devlet, hem hastadan yõllarca prim al- makta hem de bu hastanõn her mua- yenesinden ayrõca kâr etmekte, bu kâr da hastaya ödetilen nakit “katkı pa- yı” ile sağlanmaktadõr. Özel kuruma SGK tarafõndan ve- rilen 12.96 TL içinde, pek çok ileri Sosyal Güvenlik Haftasõ... Prof. Dr. Süleyman KAYNAK (F.E.B.O.) Dokuz Eylül Üniversitesi tetkik bedava olarak ya- põlmakta ve tüm hastane cari giderleri ile özellikle özel kurumlardaki tüm personel giderleri bu mik- tarõn içinde kalmaktadõr. Açõkçasõ, özellikle “özel sağlık” kurumlarõ tam ola- rak devletleştirilmiş ve fa- kat hastanõn cebinden çõ- kan taze para ile yani “muayene katkı payı” ile finanse edilmeye baş- lanmõştõr. Yani özel sek- töre ait kurumlar, idari olarak aşõrõ devletleştiril- miş ve devletin, vatanda- şõn gözüne görünen bir vitrini haline getirilmiş; fakat mali olarak, hasta ta- rafõndan aslõnda doğrudan finanse edilen ve ödeme olarak devletin ortada gö- rünmediği, hatta kâr ettiği, dünyanõn hiçbir yerinde olmayan garip bir yapõya dönüştürülmüşlerdir. So- nuçta hastalar, sağlõklarõ için hem prim ödemekte, hem sistemi taze para ile finanse etmekte, hem de “oh ne iyi oldu” diye oy vermektedirler. Bu örnek, aynõ şekilde kamu kurumlarõnda bazõ küçük farklõlõklarla uygu- lanmaktadõr. Bu anlam- da, nasõl ki özel kurumlar devletleştirilmiş ise, kamu hastaneleri ve sağlõk ku- rumlarõ da tam tersine giz- liden gizliye özelleştiril- miştir. Belki de yakõnda sadece hastadan alõnan “katkı payı” uygulama- sõyla hayatiyetini devam ettiren kurumlar haline dönüşmüş olacaklardõr. Sonuçta, sosyal güvenlik sistemimiz sadece prim alan ama, sağlõk gereksi- nimi olduğunda, yine ken- di taze paranõz ile bunu karşõlamak durumunda ka- lacağõnõz bir yapõya dö- nüşme yönünde hõzla iler- lemektedir. Hayvanlar hepimiz için çok önemlidir. Hayvan sağlõğõ da çok önemlidir ve ülkemizde veteriner he- kimlerimiz son derece ucuza ve çok zor şartlarda çalõşmak zorunda kal- maktadõrlar. Sadece bir bilgi kaydõ olarak not düş- mek isterim: Pek çok ve- teriner odasõnõn resmi as- gari fiyat listesinde örne- ğin ev hayvanõ muayene gideri sarf malzemesi ha- riç net 30-50 TL olarak görünmektedir. İyi ki hayvanlarõmõzõn oylarõ ve sosyal güvence- leri yok (!). Yoksa sosyal güvence sistemimiz on- lardan da kâr etmeyi plan- layabilirdi. Tüm halkõmõ- zõn Sosyal Güvenlik Haf- tasõnõ kutlarõm... Bugünlerde medyada 27 Mayıs hareketine dair lehte ve aleyhte birçok yorum yapılıyor. Bu yazının sınırları konuyu daha geniş incelemeye elvermese de bazı düşüncelerimi okurla paylaşmak istiyorum. 27 Mayıs hareketinin bazı özellikleri vardı. Bunlardan birisi, aşağıdan yukarıya, emir/kumanda zinciri çerçevesinde değil, aşağıdan yukarıya doğru, en alt rütbeden generale kadar birlikte oluşturulan bir hareket oluşuydu. İkincisi, bir Kurucu Meclis’in kurulmasıydı. 27 Mayıs Anayasası’nı hazırlayan MBK üyeleri ve Temsilciler Meclisi üyelerinin aralarında bulunduğu Kurucu Meclis, üniversite öğretim üyeleri, sendikacılar, öğrenciler, basın, sermaye kuruluşları, barolar, siyasi partiler, esnaf kuruluşları, öğretmen ve tarım kuruluşları, yargı organları temsilcilerinden oluşuyordu. Bunların yanı sıra Cemal Gürsel ve MBK’nin seçtiği 28 kişi de Meclis’e katılmaktaydı. Aralarında Enver Ziya Karal, Bahri Savcı, Hüseyin Naili Kubalı, Muammer Aksoy, İlhan Arsel, Altan Öymen, Oktay Ekşi, Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Tarık Zafer Tunaya, İlhami Soysal, Mümtaz Soysal, Bülent Ecevit, Suphi Baykam, Alev Coşkun, Doğan Avcıoğlu gibi önemli isimler yer almaktaydı. 1961 Anayasası’nı bu Kurucu Meclis hazırladı. 27 Mayıs Anayasası neler getirmiştir? Anayasa, işçi ve emekçi sınıflara geniş oranda hak ve özgürlükler kazandırmıştır. Düşünce ve örgütlenme hakkı, basın ve yayın özgürlüğü, bilimde ve sanatta özgürlük, toplantı ve gösteri yürüyüşü serbestisi, işkence yaşağı, haksız tutuklamaya tazminat ödenmesi, kişi güvenliği, savunma hakkı, bağımsız yargı, hâkim güvencesi, doğal hâkim ilkesi, grev ve toplusözleşme hakkı, kamu görevlilerine sendika kurma hakkı, sansür yasağı gibi hak ve özgürlükler bunlar arasında sayılabilir. Yine bu anayasa, siyasal iktidarların keyfi yönetimlerini engellemek, yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemek amacıyla, Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasını ilke olarak kabul etti. Bu anayasanın kabulünden sonra, sosyalist partiler kuruldu. Sosyalist milletvekilleri parlamentoya girdiler. İşçi sendikaları kuruldu. Kamu görevlileri de sendikalarını kurdular. Memur sendikalarına grev ve toplusözleşme hakkı tanınmamış olmasına karşın bu sendikalar, kamuoyunu oluşturma yönünde etkin mücadele verdiler. 141 ve 142. maddelere karşın, bilimsel sosyalizmin temel yapıtları yayımlanma olanağını buldu. Demokratik kitle örgütleri, önemli boyutlarda çalışma olanağı buldular. Böylece, halk yığınlarında, belli oranda bilinçlenme süreci başladı. 27 Mayıs’ın pek tartışılmayan bir başka yönü ise Menderes hükümetinin kurduğu Tahkikat Komisyonu’dur. Bu komisyonlara yargı yetkisi verilmiştir. Bu durum ise anayasanın temel bir ilkesi olan kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Yassıada mahkemesi Menderes ve arkadaşlarını bu tasarrufları nedeniyle anayasayı ihlal suçundan mahkûm etmiştir. Bununla birlikte, Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’a uygulanan ölüm cezası çağdışı bir cezadır. Ölüm cezasının yaşam hakkını ortadan kaldırdığı bir gerçektir. Bir yandan yaşam hakkının dokunulmazlığını, öte yandan da ölüm cezasını kabul etmek açık bir çelişkidir. “Yıllardan beri bu çelişki belleğimden silinmedi.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle