22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 HAZİRAN 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 11ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Sermayenin Finansallaşması Geçen haftaki yazımızda Almanya’dan kaynaklanan yeni bir finansal düzenleme (regülasyon) dalgasının niteliklerini irdelemiştik. Bu hafta bu tür “yeni finansal üstyapı” çabalarının küresel kapitalizm açısından nasıl algılanabileceği konusundaki değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen haftaki yazımız şu soruyla bağlanmıştı: Merkel Almanyası’nın aşırı spekülasyonun önüne geçmek için tasarladığı yeni finansal üstyapı, küresel kapitalizmin geleceği açısından ne anlama gelmektedir? Ya da daha geniş bir bakış açısıyla, kapitalizm bu tür finansal spekülasyon oyunları olmadan sermaye birikimini sürdürebilecek midir? Önce biraz tarihe bakalım: Kapitalist dünya 1950 sonrasında sanayileşme ve ticaret politikalarının devlet müdahaleleri tarafından yönlendirildiği ve finansal sistemin ulusal politikalar tarafından düzenlenerek sıkı bir şekilde denetim altına alındığı bir uluslararası sistemin inşası gerçekleştirilmişti. 1950-1974 arası baş döndürücü büyüme hızlarıyla geçildi. Öyle ki, 1950-74 arası iktisadi büyüme yazınında “altın çağ” diye nitelendirilir oldu. Ancak artan küresel rekabet ile birlikte kapitalizmin değişmez yasaları işlemekteydi. Üretim kitleselleşip sermaye birikimi yoğunlaştıkça kâr oranlarında da kaçınılmaz düşüş boy gösteriyordu. 1960’ların ortalarından başlayarak hemen hemen tüm kapitalist dünyada sanayi kârları gerilerken, altın çağın sonuna yaklaşılmakta olduğu anlaşılmaktaydı. Sermayenin ulusal sınırlar içindeki birikim temposu yeni yatırımları gerçekleştirmek için çok daha yüksek kârları gerekli kılmaktaydı. Ancak sermayenin kârlılığı içinde bulunduğu ulusal pazarın büyüklüğü ile sınırlı durumdaydı. Geriye tek bir seçenek kalmaktaydı: Sermayenin hızla finansal yatırım alanlarına çekilmesi ve uluslararasılaşması. Böylece “finansal sistemin kuralsızlaştırılması ve serbestleştirilmesi” yeni-muhafazakâr neoliberal politikaların temel şiarı haline dönüştürüldü. Kâr oranlarındaki durgunluğun aşılması ancak 1980 sonrasında ABD’de başkan Reagan ve Fed Başkanı Volcker’in muhafazakâr sermaye yanlısı politikalarının devreye sokulmasıyla mümkün olabilmişti. Kapitalizmin 1970’lerde içine girmiş olduğu bunalımın ve tıkanmanın doğrudan bir göstergesini veren aşağıdaki şekil, kapitalizmin merkez gücü ABD’de finansal ve finans dışı sektörlerde gerçekleşen kâr oranlarını sergilemektedir. Şekilde geçen veriler Dumenil ve Levy tarafından sürdürülen bir çalışmadan derlenmiştir. Dumenil ve Levy’nin verileri, ABD’de finans dışı şirketler kesiminde 1960’ların ortalarından başlayarak kâr oranlarındaki çarpıcı gerilemeyi ve buna koşut olarak finansal faaliyetlerden elde edilen kârların sıçramasını net bir biçimde ortaya koymaktadır. Kaynak: Duménil, G ve D. Lévy (2004) “The Real and Financial Components of Profitability (USA 1948-2000)”, Review of Radical Political Economy, Cilt. 36, sf. 82-110. ABD’de 1980’lerin ortalarından başlayarak finansal kesimlerin kâr oranlarında gözlenen bu artış, reel sektör şirketlerinin giderek rantiye gibi davranarak, kârlarının faaliyet dışı finansal spekülasyon yatırımlarından beslenmesiyle mümkün olabilmişti. Özetle, finansal spekülasyon ve finansal rantlar, sanayi kârlarındaki gerilemeyi telafi etmekteydi. Öte yandan, 20. yüzyılın son çeyreğinde Amerika artık çoğunlukla finansal hizmet ve tasarım üreten bir ekonomi haline dönüşürken, “mamul mal” üretimini Avrupa ve giderek Uzakdoğu Asya’ya bırakmaktaydı. Bu bölgelerde üretilen mallar ise, finansal değerlerin şişkinleştirdiği “kâğıt”larla karşılanmaktaydı. Ancak söz konusu “kâğıt”ların dünya finans piyasalarındaki değeri ise spekülatif davranışların körüklediği ve sanal inançların beslediği hayali değerlerden ibaretti. 2007/2008’de yaşananlar işte artık bu sanal dünyanın, “kendin söyle, kendin inan” masalından ibaret sahte değerler sistemini çökertti. “Toksik varlıklar”, “eşik altı – vasıfsız krediler” gibi sıfatlar bu dönemin ürünü oldu. Başını ABD’nin çektiği kapitalist dünya, üretim sürecini sahte finansal değerlerle sürdürme gayreti içerisindeyken küresel ekonominin ticaret ve finans akımları arasındaki dengeyi yok etmiştir. Buraya kadar sunduğumuz önermelerin sonucuna gelirsek, küresel ekonominin içine sürüklendiği bunalım koşulları nasıl aşılırsa aşılsın bir tespit çok açık ve nettir: Kapitalizmin özellikle 1980 sonrasında geliştirdiği mevcut üretim ve ticaret kalıplarının sürdürülmesi mümkün değildir. “Serbest” ticaret, “serbest” finans ve “esnekleştirilmiş” emek piyasalarına dayandırılan fantezilerin artık sonuna gelinmiştir. Dünyanın finansal ve askeri hegemonik gücünün ABD’den sürdürüldüğü, üretim atölyelerinin ise Güney ve Doğu Asya’da konuşlandırıldığı uluslararası işbölümü çökmüştür. Kapitalist dünya şimdi bu yüzden “yeni finansal üstyapı” arayışı içindedir. Ancak söz konusu dengesizliklerin sadece finansal işlem vergileri ve birtakım finansal faaliyetlerin yeniden regüle edilmesiyle aşılması hiç de kolay gözükmemektedir. Büyükekşi, Avro’nun durumunun artõk tüm dünya için tehdit olduğunu, ihracatçõlarõn zorlandõğõnõ vurguladõ TİM: Avro için önlem alõnEkonomi Servisi - Türkiye İhra- catçõlar Meclisi (TİM) Başkanõ Meh- met Büyükekşi, Avro’nun durumu- nun artõk sadece Avrupa için değil tüm dünya için tehdit olduğunu vurgula- yarak, “Merkez Bankası’yla beraber ihracatçının zarar görmemesi için hemen bir plan yapmalıyız” dedi. Büyükekşi, dolar cinsinden mali- yetlerle Avro cinsinden ihracat yapan sektörlere de destek anlamõna gelebi- lecek adõmlarõn atõlmasõ gerektiğini vurguladõ. Büyükekşi, reel sektörün, sadece bankalarõn eline bõrakõlamayacak ka- dar hayati olduğunu vurguladõ. Yeni bir plan yapılmalı TİM Başkanõ Büyükekşi, Osmani- ye’de mayõs ayõ ihracat rakamlarõnõ açõkladõ. Büyükekşi, Avro’nun duru- munun Türkiye’nin ihracatõna olasõ et- kilerine değindi. Büyükekşi, “Hemen bir plan yap- malıyız. Avro’nun dolar karşısın- daki değerinin kısa vadede gerile- yemeye devam edeceği ihtimali ko- nuşuluyor. Yunanistan’dan sonra İspanya’ya da sıçrayan sorunlar, Avrupa’nın kötü bir yaz geçirece- ğini gösteriyor”dedi. Büyükekşi, dolar cinsinden mali- yetlerle Avro cinsinden ihracat yapan sektörlere destek anlamõna gelebilecek adõmlarõn atõlmasõ gerektiğini ifade et- ti. Büyükekşi “Avro/dolar parite- sindeki gelişmeler bizi etkileyecek. Bunun 3 sonucu olacağını düşünü- yoruz. İhracat rakamımızı olumsuz etkileyecek. Avrupa ülkelerinde durgunluğa bağlı olarak ihracat miktarsal olarak gerileyebilecek. Girdi maliyetleri dolar olan, ama ih- racatını Avro ile yapan firmaları- mızın kârlarında düşme olacak.” TİM Başkanõ’na göre, Avro/dolar paritesindeki gelişmelerin ihracat üzerinde beklenen etkileri şöyle; ihracat rakamõ olumsuz etkilenecek, Avrupa’daki durgunluğa bağlõ olarak ihracat miktarsal olarak gerileyebilecek, girdi maliyetleri dolar olan, ama ihracatõnõ Avro ile yapan firmalarõn kârõ düşecek. İHRACAT YÜZDE 25 ARTTI Büyükekşi’nin açõkladõğõ mayõs ayõ ihracat verilerine göre, ihra- cat ilk 5 ayda yüzde 23.42 artõşla 44.15 milyar dolar olarak ger- çekleşirken ihracat mayõsta yüzde 24.89 artõşla 9.069 milyar dolar oldu. Büyükekşi, yõlõn ilk 5 ayõnda Türkiye’nin en fazla ihracat yap- tõğõ 4 ülkede ciddi değişimler ol- duğu kaydederek, Almanya’ya ih- racatõn yüzde 19, İtalya’ya yüzde 33, Fransa’ya yüzde 22, İngilte- re’ye yüzde 37 arttõğõnõ ifade etti. CMYB C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle