19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 15 HAZİRAN 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Merak Faruk Yıldız: “Genelkurmay, teröre destek verenlerin ne diyeceğini merak edeceğine bir subay eşini lojmanın balkonunda niye koruyamadığını sorgulamalıdır!” Oturtma Nami Tepe: ”Herkese göre Türkiye’de eksen kayması var, Recep’e göre yok. Recep haklı çünkü ülke Recep’in eksenine oturuyor!” Süt Necati Cebe: “AKP Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ‘İktidarımızda ineklerin sütü arttı’ demiş. Demek ki tüm inekler AKP’den yana!” Osman, yargıyı etkiliyor ama AKADEMİK kariyerinin henüz ortasında; dolayısıyla daha öğreneceği çok şey var. Bir üniversitede iş arıyormuş; dolayısıyla henüz kimseye bir şey öğretmiş değil. Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can’dan söz ediyoruz. Görevi, Anayasa Mahkemesi üyelerinin görüşüp karar vereceği dava dosyası hakkında rapor hazırlamak ama Osman desteksiz atıp tutuyor. Neymiş, Anayasa Mahkemesi, mahkemelik olan anayasa referandumu konusunda AKP iktidarının istediği gibi karar almazsa AKP’nin egemenliğindeki Meclis, yargı kararına direnip yok saymalı ve AKP bildiğini okumalıymış. Osman, aslında çalıştığı kurumu yok sayıyor! O zaman, Osman’ın Anayasa Mahkemesi’nde ne işi var? Osman’ı büyütüp yetiştiren Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bile dayanamamış, Osman’dan ettiği lafları düzeltmesini, düzeltmiyorsa görevinden ayrılmasını istemiş. Ama Osman’ın umurunda değil. İmam gibi bildiğini okuyor. İktidarın ağzıyla konuşuyor. Ve en önemlisi devam eden bir dava hakkında yargıçları etkilemeye yönelik “görüş” bildiriyor. İktidar, savcılarının elini kolunu bağlamış, kimse Osman hakkında yargıyı etkilemekten dava açamıyor! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ARAPSIZ yaşayamayan civanımın padişahı Fatih Sultan Recep’in hariciye nazırı Ahmet Davutoğlu, İstanbul’da 17 Arap ülkesinin dışişleri bakanına müjdeyi vermiş: “Yakında Kudüs başkent olacak ve hep birlikte gidip Mescid el-Aksa’da namaz kılacağız.” Haydi bakalım; buyurun buradan yakın! Gazze mazze derken meğer sultan hazretleri resmen gazaya hazırlanıyormuş! Davutoğlu bu kadar açık konuştuğuna göre sultanla başarılı paslaşmalar yapan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Kudüs’ün fethi için gerekli çalışmaları tamamlamış olmalı. Geriye bir tek, başkomutan Abdullah Gül’ün tarihi emri vermesi kalıyor: “Ordular ilk hedefiniz Kudüs’tür, ileri!” Ortadoğu Birliği kurulduğuna göre ordular Gaziantep, Halep, Şam güzergâhından ilerleyip 2. Ordu’ya bağlı birlikler doğuya kayarak Amman, 3. Ordu’ya bağlı birlikler kuzeyde kalarak Beyrut üzerinden Kudüs’e girebilir. Cihada susamış, şehit olmayı özlemiş mücahitler de milis birlikleri olarak Mavi Marmara gemisi ile denizden çıkarma yapabilir. Kudüs’ü fetheden komutan ne mutlu komutan olacaktır kim bilir. Allah nasip eder de Kudüs’e girişte güzel bir meydan muharebesi yaşanır inşallah. Böylece İlker Başbuğ da mareşal rütbesine yükselir maşallah! Şimdi bu savaş nereden çıktı diye sorarsanız... İsrail topraklarındaki Kudüs’ü Filistin’in başkenti nasıl yapacaksınız? Tabii ki, İsrail’le savaşıp Kudüs’ü fethederek! Fatih Sultan Recep’e Davos’u fethetmek yetmedi sırada Kudüs var! Fakat şu sıra bırakın Arapları, Filistinlilerin bile Kudüs’ü fethetmek gibi bir niyeti yok! Hatta Filistin devleti, Gazze’ye yönelik ablukanın devam etmesini ve Gazze’de yönetimi ele geçiren İslamcı terör örgütü Hamas’la mücadele edilmesini istiyor. Gel de bunu Fatih Sultan Recep’e anlat. Kimseyi dinlemiyor, dünyanın jandarması Amerika’yı bile iplemiyor. Çünkü sultan artık “Muhteşem Süleyman” gibi dünya imparatoru oldu; tarihte kalan topraklarında esip gürlemek istiyor. Sultandır, hakkıdır! Rahmetli Saddam Hüseyin de tarihten aldığı yetki ile Kuveyt’i fethetmeye kalkışmıştı. Kudüs’ün fethi Recep AB için çırpınıyormuş. Galiba boğulmak üzere! YağmurDeniz MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Hukuk Deyince... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Cumartesi günü Radikal’in manşetine baktığımda şaşkına döndüm: “İnternette Sansüre Son”. İyi güzel de bu değerli entelektüel gazete şu anda internet ve tüm diğer özgürlüklerin üzerine çökertilmek istenen perdeyi yeni mi görüyor? Ya da Radikal’in sözcülügünü yaptığı “aydınlar” grubunun sorumluluk oranı bu acı kaymada ne kadar? Gerçekten de Radikal başta olmak üzere, Sabah ve Vatan gibi gazetelerde de yıllardır en absürd ve yaratıcı(!) çözümlemelerle AKP iktidarı, “ilerici, AB’ci, ezber bozucu ve reformcu” olarak tanımlanır. Bu da yetmez, bu yayınlardaki yazarların çoğu AKP’yi, yani onlara göre “AK Parti’yi” öve öve bitiremezken, bir de üstüne “Kemalist-Ulusalcı Cumhuriyeti tüm kalıntılarıyla beraber” şiddetle alaya alma ve eleştirme yarışına girerler. Peki, niye şaşırdınız beyler? Yeni mi keşfettiniz İslamcı siyasetin tahammülsüzlüğünü, demagojik vasıflarını? Sahiden zaten yıllardır her gün hak hukuk demokrasi derken, nasıl içinize sindirdiniz anayasa ve Siyasal Partiler Kanunu ile alay edercesine laiklik ilkesini yok sayarak siyaset yapan bir partiyi? Yoksa göründüğünüz kadar saf mısınız? “Essahtan” 2004 Aralık’ında AB ile görüşmeler başladığında bu hükümetin bizi “AB standartlarında” bir demokrasiye taşıdığına can-ı gönülden inandınız mı? Yazık sizlere, keşke hasbelkader arada dillendirebildiğimiz “Hükümetin büyük doğu rotası”nı o tarihlerden görebilseydiniz, bayağı korunabilmiş olurdunuz böyle gaflardan… Hadi diyelim uyanamadınız ve o acınası makaleleri yaydıkça yaydınız. İnsan merak edip elinize kadar ulaşan “AKP Ekspresi: Avrupa Biletiyle Tahran’a” isimli kitap ne diyor diye bakar. Onu okusaydınız şimdi şaşırmazdınız her gün teker teker yok olan özgürlüklerimize de, Erdoğan’ın ülkeyi AB yerine, aynen adını koyduğum şekilde İran’a ve Arap ülkelerine taşımasına! Ne acıdır ki, Atatürkçülere de hep “dinozor” ve ona benzer sözlerle saldırmayı seçen bir grup entel de internet boğulmasından şikâyet etmiş! One minute: Hani bu tren bizi Avrupa’ya götürecekti? “Ceberrut devlet”ten kurtulucaz, “paradigmanın iflası” tescillenecek, “laikçiler Müslüman toplumla kopukluğun cezasını ödeyecek”, “resmi ideoloji komedisi bitecek”, “tarihimizle yüzleşecez” gibi şablonlarla daha düne kadar dans etmiyor muydunuz? Ben Radikal’de yıllardır bir Kemalistin yazısını veya uzun bir röportajını okuduğumu hatırlamıyorum. Ama kadere bak ki mensup oldukları medya grubunu çökertmeye çalışan zihniyet, her düşünce yazısında entel kavramlarla allayıp pullamaya çalıştıkları bu anti-Kemalist zihniyet! İnternetmiş, eksen kaymış, AB masalı durma noktasına gelmiş, geçiniz beyler, bunlar görebileceğiniz en iyi günler! O da henüz yok etmeye çalıştığınız Cumhuriyet hâlâ yıkılmadı diye! Hâlâ algıları kapalı 2. Cumhuriyetçi dönek yazarlara son birkaç hatırlatma: Osman Can’ın hem de mensubu olduğu Anayasa Mahkemesi’ni yok sayma çıkışının bir “darbe tamamlayıcısı” olduğunun farkında mısınız, yoksa yarın genç imamlar, pardon genç siviller bu hukuk lincine destek vermek üzere yürüdüklerinde bunu da demokratikleşme mi sayacaksınız? Oynanan tezgâhla anayasa da AKP’nin ve noterinin arka bahçesi ilan edilince, şu şikâyet etmeye başladığınız konular gibi, YÖK, RTÜK ve BTK gibi AKP’nin dizayn ettiği gül gibi kurumlarla yaşam alanınızın nasıl daraldığını en acı şekilde yaşayacaksınız. Ama siz “AKP ülkeyi millet adına demokratlaştırıyor” diye alkışa devam edin! Türkiye’nin dış politikasını artık İHH baskıları belirlerken, uluslararası ittifaklar çatırdarken, tüm yukarıda saydığımız yorum komedyalarında aynı çizgide kalakalmış Batılılar da şaşkın. Türkiye neden BM Güvenlik Konseyi’nin İran kararlarına uymamış? Pardon, Türkiye’nin İran’a benzemesi için bu hükümete kökünden beri destek veren sizler değil miydiniz? Bakın artık hedefimiz “Arap Birliği”nin manevi hülyalarına teslim olmak! Ama üzülmeyin siz, Taha Akyol’dan Cengiz Çandar’a, Nazlı Ilıcak’tan en Radikal yazarlara kadar bir buket çiçek hemen açar ve bu manevranın da aslında ufkumuzu açan bir demokratik hamle olduğuna hepimizi inandırır… O nedenle internetmiş, basın özgürlüğüymüş, yobaz uygulamalarmış, bunları kafanıza fazla takmayın… Hani AB palavrasına inanırken “Ja- Si-Evet” manşetleri atmamıştınız ya, şimdi de “Allah Kerim” veya “Alimallah” manşetleriyle yeni döneminizi kutsayın! YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM Liberal Demokratlar ve AB(D) AKP’yle Tanışıyor! [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Motorlu ta- şõtlarda hõz öl- çüm aygõtõ. 2/ Boğaz, gõrt- lak... Burdur ilinde bir ba- raj. 3/ Sözsüz oynanan köy seyirlik oyun- larõna verilen genel ad... Üs- tü kapalõ ola- rak anlatma. 4/ Üzüntülü düşünce durumu... Utanma, hayâ. 5/ Afyonkara- hisar ilinde bir göl... Mektup. 6/ Eski Türklerde ozanlarõn çaldõğõ telli saz... Sõr. 7/ Tek bir sanatçõnõn tek bir çalgõyla ver- diği konser. 8/ Fas’õn plaka imi... Bir toplulukta çalõşan insan- larõn her biri. 9/ Kedi ya da köpek yavrusu... Bir ilimiz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balõkesir yöresine özgü bir halkoyunu... Ku- zu sesi. 2/ Gözleri görmeyen... Yel, şimşek ve gök gürültüsüyle ortaya çõkan sağanak yağõşlõ hava olayõ. 3/ Kayseri ilinde ünlü bir höyük. 4/ “Ay- rõlõk ateşten bir --- / Nazlõ yârdan hiç haber yok” (Türkü)... Bezekçilikte kullanõlan yeşil ve pem- be dalgalõ bir sedef. 5/ Duman lekesi... Metal bir plaktan oluşan vurmalõ çalgõ. 6/ Çingene... De- riden sõzan tuzlu sõvõ. 7/ Temel, esas... “Bora- zankuşu” da denilen ve Güney Amerika’da ya- şayan bir kuş. 8/ Bir nota... Nişastayõ parçalaya- rak şekere çeviren bir enzim. 9/ Yemek dõşõnda yenilen yaş ya da kuruyemiş gibi şeyler... Bir so- ru sözü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K O N Ç İ N A A İ M A Ş E L E K M A Z İ F O B İ İ C A Z E T E K Ş A R A P E D A K İ L İ N T İ E R E N İ K Y İ T E V İ T A P A R A T O N E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] www.bedribaykam.com Maden yasasında son anda yapılan bir düzenlemeyle zeytinlikler şimdilik kurtuldu! Sözüm ona çevreci bir yaklaşımdı bu. Bir parmak bala bir sevindik, bir sevindik! Aslında uluslararası maden lobisiyle birlikte kotarılan bir taktik devredeydi. Yasanın en çok tepki gören maddesini çektiler ama ormanlar, yaban hayatı koruma alanları, su kaynakları yağmaya açıldı. Türkiye yüzölçümünün üçte biri yabancı ve yandaş yağmasına gitti. Yüzde bir buçuk pay karşılığı üstelik! Oysa doğal varlıklar ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındaydı anayasaya göre. Bir kanun değişikliğiyle ihlal edildi. 50’ye yakın ülkenin maden yasalarını değiştiren Dünya Bankası ve IMF’nin istediği oldu. Doğal mirasımız rantiyecilerin ellerine geçti. Bir hamle daha tamamlandı böylece... Peki, ülkenin yılların birikimiyle sağlanan yerüstü varlıklarının neredeyse tümünü, özelleştirmeler ya da diğer yöntemlerle yandaş ve uluslararası sermayeye peşkeş çekenler, son dönemde doğal kaynakları, yeraltı zenginliklerini de benzer yöntemlerle niçin dağıtıyor? Bu değerler geleceğimizin güvencesi değil miydi? “Mecburiyet” diyelim bir yanıyla! Ayakta kalmak, varlıklarını sürdürmek için iktidarı sağlayanlara ödenen diyet... Bu durumda yağmalanan, talan edilen, küresel sermayeye peşkeş çekilen doğanın hakkı, hukuku ne olacak? Dağların öfkesini, ormanların uğultusunu, derelerin, ırmakların çığlığını kim duyacak? Ya insanlarımızın hakları, hukuku? Nisan ayından bu yana şehit olan 48 güvenlik görevlisinin... Silivri’de tutuklulukları cezaya dönüşen Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, diğer gazeteci ve yazarlar, avukatlar, bilim adamları, güvenlik görevlileri, askerlerin hakları, hukukları... “Hukuk” deyince ne anlıyoruz bugün? Özel mahkemelerde, özel salonlarda, 2-3 yıl süren, artık peşin kesilmiş cezaya dönüşen tutukluluk sürelerini. Tutuklanan cumhuriyet savcılarını. Adalet Bakanı ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu arasındaki çekişmeyi. Baskı gördükleri için görevlerinden affını isteyen hâkimleri. Yerel mahkemelerle yüksek mahkeme arasında süren dosya kapışmasını. İkiye bir oyla tahliye edilmeyenleri. Sokaktaki yurttaşların yanında başsavcıların, mahkeme başkanlarının bile izlendiği, dinlendiği bir yapıyı. Gizli tanıkları, kimliği belirsiz ihbarcıları. Muhaliflerin, iktidar karşıtlarının “Ergenekoncu” ya da “darbeci” diye suçlanmalarını. Yasalara aykırı arama, bilgi, belge toplama ve özel yaşam ihlallerini. Anayasa Mahkemesi kararının yok sayılmasını öneren Anayasa Mahkemesi raportörünü. Meşru, yasal bir kurumu “Ana Muhalefet Mahkemesi” diye tanımlayanları. İkiye bölünmüş yargıyı. Daralan özgürlükleri, insan hakları ihlallerini ve antidemokratik uygulamaları... Listeyi daha da uzatabiliriz. 12 Eylül hukuku bile geride kaldı. Sanılmasın bu düzen hep sürecek. Sanılmasın insana, doğaya ve çevreye yönelik bu haksız, hukuksuz uygulamalara seyirci kalınacak. Daha güzel bir dünya için küresel sömürü düzeniyle mücadele, en temel sorumluluktur...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle