11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 9 MAYIS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Oltadaki balõk Türkiye’ Rockefeller’a göre Türkiye’ye yapõlacak yardõmlar özünde ‘herhangi bir komünist saldõrõyõ ve ulusal hareketleri önlemeye’ yaramalõydõ A nõmsayalõm, 11 Eylül’de (2001) New York’ta bulunan Dünya Ticaret Örgü- tü’ne / İkizlere yönelik saldõrõlarõ, NATO, NATO’yu oluşturan devletlere ve NATO ile korunan sisteme bir saldõrõ olarak nitelemiş, ABD dõşõndaki 18 NATO ülkesi, NATO statüsünün 5. maddesinin işleme ko- nulmasõ kararõnõ almõştõ. Bu kararõyla NATO, ABD’ye yapõlan sal- dõrõnõn terörist bir örgüt ya da örgütler tara- fõndan değil, devlet ya da devletler tarafõndan yapõldõğõ görüşünü benimsiyor ve bu neden- le, NATO-dõşõ alanlara askeri müdahalenin NATO ile korunan sistemi savunmak olduğu görüşünde birleşiliyordu. Bir başka deyişle saldõran devletlere saldõrõ, özünde sistemin savunulmasõyla sõnõrlõydõ. İşgal gibi, yayõl- mak gibi, herhangi bir ülkenin yönetimine ve zenginliklerine el koymak gibi amaçlar taşõ- mõyordu. Şöyle de düşünülebilirdi: İkinci Dünya Sa- vaşõ’nõn bitiminin ardõndan, Stalin dönemin- de, Sovyetler Birliği’nin, Boğazlar’õ iyi koru- yamadõğõ, Montrö Antlaşmasõ’na yeterince uymadõğõ için, Çanakkale ve İstanbul boğaz- larõnõ Türkiye ile birlikte korumak istemesi, Türkiye’yi ABD’den yardõm istemeye yön- lendirmiş, 1947’de, Truman Doktrini çerçe- vesinde, Yunanistan’a ve Türkiye’ye “ulusal bütünlüklerini korumak ve özgür ulus ola- rak varlıklarını sürdürmek için” yardõm yapõlmasõ yasasõ çõkartõlmõştõ. Rockefeller’in 1956’da Eisenhower’a yazdõğõ gizli mektup, Türkiye’ye, “ulusal bütünlüğünü korumak ve özgür ulus ola- rak varlığını sürdürmek için” yapõlan yar- dõmõn ardõndaki amacõnõ açõklõyordu. Yapõla- cak yardõmlar, özünde, “herhangi bir komü- nist saldırıyı ve ulusal hareketleri önleme- ye” yaramalõ, bağõmsõzlõk hareketlerini güç- lendirecek nicelikte ve nitelikte olmamalõydõ. “Komünist saldırı” ile “ulusal hareket- ler”i, birbirinin tamamlayanõ olarak koyan Rockefeller grubunun mektubu, “gizli”ydi, amaç ise açõk ifade edilmişti. Türkiye’nin “ulusal bütünlüğünü koru- mak” için Türkiye’ye yapõlacak yardõmõ, “herhangi bir komünist saldırıyı önlemek” için yardõm olarak; “özgür ulus olarak var- lığını sürdürmek için” yardõmõ da “ulusal hareketleri ve bağımsızlığı önlemek” için yardõm olarak okumak gerekiyordu. Başkan Eisenhower’e mektubunda Rocke- feller, düşüncelerinin en somut örneği olarak İran’õ göstermişti: “Ekonomik yardımı harekete geçirerek, diyordu, İran petrolüne el koymayı başar- dık ve bu ülkenin ekonomisine yerleştik. İran’da ekonomik konumumuzun güçlen- mesi bu ülkenin dış politikasının kontrolü- müz altına girmesini ve özellikle Bağdat Paktı’na üye olmasını sağladı. Bugünkü İran Şahı, elçimize danışmadan hüküme- tinde herhangi bir değişiklik yapmaya bile cesaret edememektedir.” ‘Balığın yeme ihtiyacı var’ “Bayrağın ticareti takip etmesi”nin bir Amerikan geleneği olduğu notunu düşen Rockefeller, Amerikan ekonomik yardõmõnõn “bizimle dost olan ve bize uzun süreli, sağ- lam askeri paktlarla bağlanmış bulunan anti-komünist hükümetlerin iktidarda ol- duğu ülkelere yapılacak yardımların ve açılacak kredilerin öncelikle askeri nitelik- te olması” gerektiğini belirtiyor ve oltaya ya- kalanmõş balõğõn yeme ihtiyacı olmadõğõnõ ifade ediyordu. Örnek olarak Türkiye’yi göstermişti. M. Emin Değer’in kitabõna ad olacak “Oltadaki Balık Türkiye”ye yapõlacak genişletilmiş ik- tisadi yardõmõn, bazõ durumlarda, istenilenin tersi sonuçlar verebileceği, yani bağımsızlık eğilimini arttõrõp varolan askeri paktları za- yõflatabileceği kaygõsõnõ dile getiriyordu. “Türkiye gibi ülkelere doğrudan yardım da yapılabilir, ama bu, ancak bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize muhalif hükümetleri zararsız bıraka- cak biçim ve miktarda olmalıdır” diyordu. İran’da, “Musaddık” ile simgelenen ulusal başkaldõrõ, CIA’nõn tertibiyle alt edilmiş, İran Şahõ sõğõndõğõ Avrupa’dan eşiyle yurduna ve tahtõna kavuşmuştu. Ne var ki, yurduna kavu- şan “şah” değil, petrole ve yönetime el ko- yan ABD olmuştu. “İslam”, burada, emperyalist egemenliğe karşõ, bağõmsõzlõğõn silahõ olacak, sürgünde güçlenen Humeyni’nin önderliğinde, adõ “devrim” olan emperyalist gericiliğe ve kral- lõğa (monarşiye) karşõ ilerici, ama aklõn ve bi- limin kõlavuzluğunda çağdaşlaşmaya karşõ il- kel, bağnaz ve gerici bir sürece kilitlenecekti İran. Humeyni’yi destekleyen İran Komünist Partisi TUDEH, desteğinin ödülünü idam sehpasõnda almõştõ. Türkiye’ye koşut bir süreçti İran’õn süreci. Bir farkla ki, oklarõn hedefleri ters yöndeydi. Komünizmden ülkeyi “ayıklama”nõn aleti, din değil, siyasallaşan İslam oldu ve Komü- nizmle Mücadele Derneği’nin yatağõnda, “dolaylı saldırı”ya karşõ, özel savaşõn bağ- rõnda, Saidi Nursi’nin CIA’dan olma gayri- meşru çocuğunu doğurdu. Humeyni, bağõm- sõzlõğõ İslam zõrhõyla sararak Gülen bağõm- sõzlõk zõrhõnõ İslam ile sararak biri yurdunda ABD’yi tutsak aldõ, öteki ABD’nin Truva atõ, CIA’nõn robotu olarak yurdu, ABD’nin oda hizmetçisi yapmaya soyunduruldu. R ockefeller’in İran ile ilgili sözleri, bize savaş sõrasõnda ve savaş sonrasõnda, ABD’den askeri yardõm isteyen Cumhurbaşkanõ İnönü’yü anõmsattõ. 27 Mayõs 1960 sonrasõnda, 1963’te “Başbakan” olarak İnönü, “Daha ba- ğımsız ve şahsiyetli bir dış politika izlenmesini istiyorsu- nuz. Herkes aynı şeyden bahsediyor” diyor, “Bir görev ve- riyorum. Neticesi bana gelmeden Washington’ın haberi oluyor. Sonucu memurumdan önce, Amerikan sefirinden öğreniyorum.” “Bu sorunun üstüne, vakit geçirilmeden eğilmek gere- kir” diyen İnönü “Yoksa bağımsız dış politikadan bahsedi- lemez. Hatta iç politikada bile bağımsızlık düşünülemez” diyecekti; diyecek, ama Kõbrõs’a müdahale kararõnõ uygulaya- mayacaktõ. İsmet İnönü’nün, Nisan 1964’te, Time’da yayõmlanan de- meci, Türkiye’nin girdiği labirentten çõkmak istese de çõkama- yacağõnõ görmeye yeterdi. Bakanlar Kurulu, Kõbrõs’ta, EOKA’nõn, Türkler üzerinde sürdürdüğü vahşeti durdurmak için müdahale kararõ aldõğõza- man, Başbakan İsmet İnönü, bunu, ABD Başkanõ’nõn bil- gisine iletmiş, Başkan Johnson, İnönü’ye yanõt vermiş ve 12 Temmuz 1947 günlü “Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Antlaşma”nõn 4. maddesine gönderme yapa- rak, ABD’nin bağõş, borç ve benzeri biçimde verdiği her- hangi bir materyali, Birleşik Devletler hükümetinin oluru olmadan Türk hükümetinin kullanamayacağõnõ yazmõştõ. O zaman İnönü, “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye kendisine düşen yeri alır” diyecek, ne var ki, yeni dünya- lar kurulsa da, Türkiye, ABD kapanõndan kendini kurtara- mayacaktõ. İnönü o zaman, “Amerika’nın mesuliyetine inanıyordum, şimdi bunun cezasını çekiyorum demek- tir” derken, ABD’nin, Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve özgür ulus olarak varlõğõnõ sürdürmek için yardõm yaptõğõ- nõ sanmakla yanõltõldõğõnõ dile getiriyordu, yanõlmõştõ, bu- nun cezasõnõ çekiyordu: “Başbakan” olarak Beyaz Sa- ray’da Johnson’la tokalaşan İnönü, Beyaz Saray’õn kapõ- sõndan “vatandaş” İnönü olarak çõkõyordu. Türkiye için bu bir zuldü. Türkiye için bir zul Değişen kimlik mi gömlek mi? E isenhover doktrini ile ABD, “Uluslararası komünizmin, si- lah kullanmadan, dolaylı ola- rak da saldırıya geçebileceği” görü- şünü savaş doktrini olarak benimsemişti. Açõk, silahlõ saldõrõlardan daha tehlikeli olduğu savlanan “dolaylı saldırılar” vardõ. “Bunlar, bazen devrimci ha- reket biçiminde, bazen demokratik akımlar biçiminde ve bazen reform biçiminde ‘maskelenmiş’, dolaylı ko- münist saldırılardı.” “Gladyo”, dolaylõ saldõrõya karşõ, iç savaş, suikast, sabotaj ve benzeri yön- temlerle, “komünist”leri (ki, bunlarõn “komünist” olmasõ da gerekmiyor- du), yok etme örgütü olarak kurul- muştu. Dolayõsõyla, ulusal hareketler, bağõmsõzlõk girişimleri, uluslararasõ komünizmin dolaylõ saldõrõsõ olarak, ci- nayet, suikast, sabotaj, iç savaş yön- temleriyle yok ediliyor ve bu, Türki- ye’nin özgür ulus olarak varlõğõnõ sür- dürmek için yapõlõyordu! Amerikan Dõşişleri Bakanõ Dulles ile Türk Dõşişleri Bakanõ Zorlu arasõnda, 5 Mart 1959’da Ankara’da imzalanan ve o zaman Büyük Millet Meclisi’nin bilgisine sunulmamõş olan “Türk- Amerikan İşbirliği Antlaşması”, Tru- man doktrininden kök alan “Dolaylı Saldırı” antlaşmasõydõ. ABD’ye, “Sız- ma, yıkıcı faaliyetler, sivil saldırı ya da dolaylı saldırı” durumunda, Tür- kiye’ye müdahale etme hakkõ tanõnmõştõ. Neyin “sızma”, “yıkıcı faaliyet”, “si- vil saldırı” ya da “dolaylı saldırı” ol- duğunun takdiri (Dõşişleri Bakanõ Fa- tin Rüştü Zorlu’nun Yassõada’da yar- gõlanmasõ sõrasõnda, mahkeme başka- nõnõn sorusuna verdiği yanõtta açõklõğa kavuştuğu gibi) Amerika Birleşik Dev- letleri’ne aitti. Ganser, şu bilgileri aktarõyordu: “Türkiye 4 Nisan 1952’de NA- TO’ya katıldığında, ülkede çoktan bir gizli ordu kurulmuştu. Karargâhın adı Seferberlik Tetkik Kurulu’ydu (STK) ve Amerikan Askeri Yardım Heyeti’nin (JUSMATT) Ankara’da Bahçelievler’deki binasında faaliyet gösteriyordu. Seferberlik Tetkik Ku- rulu 1965’te yeniden yapılandırıldı ve adı Özel Harp Dairesi (ÖHD) olarak değiştirildi. 1990 gladyo açıklamala- rı sırasında Türk gizli askerlerin komuta merkezi bu adla anılıyordu. Özel Harp Dairesi, teşhir edilen bu is- mi bir kez daha değiştirmek zorun- da kaldı ve Özel Kuvvetler Komu- tanlığı (ÖKK) adıyla faaliyet yürüt- meye başladı.” Paris’te bulunan Intelligence News- letter 1990’da Türk gizli ordusu kontr- gerillanõn Özel Harp Dairesi tarafõndan idare edildiğini ve beş daldan oluştu- ğunu belirtiyordu: “Sorgulama ve psi- kolojik savaş tekniklerini de kapsa- yan Eğitim Kurulu; 1984’ten bu ya- na Kürtlere karşı yürütülen operas- yonlarda uzmanlaşan Özel Birim; Kıbrıs’taki operasyonları yürüten Özel Seksiyon, CIA’nın Türkiye’de- ki gizli orduyu oluştururken kul- landığı ve desteklediği hareket, Boz- kurtlar olarak anılan bu milliyetçi fa- şist hareketti. Batı Avrupa’da NATO gizli ordularının keşfedilmesinin ar- dından Türkiye’de, CIA irtibat su- bayı Türkeş’in kontrgerilla adı altında faaliyet gösteren gizli gölge orduyu ağırlıkla Bozkurtlar’dan oluşturdu- ğu açığa çıkartılmıştı.” (s. 394-399.) Batı’da cinayet dükkânları kapandı Sovyetler Birliği dağõlmaya başladõ- ğõ zaman, Batõ’da, NATO ülkeleri gladyoyu/kendi cinayet dükkânõnõ ka- pattõklarõnõ açõkladõlar. Türkiye hariç. 11 Eylül’de, 2001’de, NATO ülke- lerini ve NATO ile korunan sistemi ko- rumakla görevli NATO, “terör”ü ve “terörist”i, örgüt ve örgütlerden yalõt- tõ, devlet ya da devletlerin üstüne sõva- dõ. Afganistan bunlarõn başõnda geli- yordu. Ama ABD, Irak’a aynõ şekilde müdahale etmek için NATO’yu kan- dõramadõ. Kendisi müdahale etmeye ka- rar verdi. Türkiye’de Çankaya’da Ah- met Necdet Sezer, Başbakanlõk’ta Bü- lent Ecevit, Genelkurmay’da Hüseyin Kıvrıkoğlu vardõ. Mart 2003’te Irak’a müdahale etme- yi kararlaştõrmõştõ. Birleşmiş Millletle- ri ikna edecek veriler elde edememiş- ti. NATO ülkeleri müdahale için yeterli kanõt bulunmadõğõ için ABD’nin ken- di çõkarõna alet olmamõşlardõ. Saldõrõ süreci hõzlandõrõldõ. ABD, halkõn isyan halinde bulunduğunu sav- ladõğõ Güneydoğu Anadolu’ya askeri- ni konuşlandõrmak için, daha önce Öcalan’õ Suriye’den çõkarttõrmõş İm- ralõ’ya kapattõrmõş; Hizbullah İlim Gru- bu etkin olduğu Batman-Mardin- Diyarbakõr üçgeninden Batõ’ya, göçe zorlanmõş, Başkanõ Hüseyin Velioğlu aynõ amaçla İstanbul’da öldürülmüş, Güneydoğu sõcak çatõşma alanõ ol- maktan çõkartõlmõştõ. Ecevit’in hastalõ- ğõ, partisinin ikiye bölünmesi, Kõvrõ- koğlu’nun süresinin uzatõlmayarak Öz- kök’ün Genelkurmay Başkanlõğõna ge- tirilmesi ve Tayyip Erdoğan’õn nere- deyse anayasayõ değiştirecek sayõda milletvekiliyle iktidara oturmasõ üç ayda tamamlanmş, ama 1 Mart tezke- resi, üç oyla, kaplumbağa olmuştu. Ne olduysa burada oldu. Dõşardan doğrudan gelecek komünist saldõrõya karşõ ve içerde oluşan dolay- lõ komünist saldõrõya karşõ ülkenin bü- tünlüğünü ve özgür ulus olarak varlõğõnõ koruduğunu sanan asker, özel olarak bu amaçlarla ABD’de ve NATO’da eği- tilmiş ve eğitmiş askerden farklõ olarak, ülkenin bölünmesi ve ulusun pranga- lanmasõ için kol kestiğinin, kan döktü- ğünün, dahasõ kendi kolunu kestiğinin, kendi canõnõ aldõğõnõn bilincine ve bil- gisine varmaya başladõ. Asker askerdi, ama iki asker olduğu da göz ardõ edilemezdi. Ulusal kurtuluş savaşõndan kök alan, ulusal bağõmsõz- lõk karakteriyle doğrulan asker ile ce- maat ve tarikatlarõn çerçevelediği, Sa- id Nursi’nin yolunda secdeye varan, Birleşik Devletler’in, ülkeyi, komü- nizmden, ateizmden kurtaracağõna ina- nan asker. Orada burada “Biz artık Mustafa Kemal’in askeri değiliz!” di- yen asker. Ulusal Kurtuluş Savaşõ’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kimliğiyle bütünleşmiş ulusalcõ ve bağõmsõzlõkçõ kimliğin, yeni Osmanlõ halifesi kimlik tarafõndan tutsak alõnmasõnõ amaçlayan, ona egemen olan ve ABD’nin kölesi yapmayõ hedefleyen bir balyoz darbe- sidir yaşanan. Bu 1950’li yõllardan bu yana imam hatip okullarõyla eğitimde olduğu kadar toplumsal yaşamda, si- yasette, yargõda, orduda, dõştan içe, içten içe büyüyen, ülkenin bütünlüğü- nü, ulusun özgürlüğünü tehdit eden teo- kratik faşizmden kök alan, küresel fa- şizme kan ve can verenler dönemidir, bu dönem. Şaşõlacak bir şey yoktu doğal ki!.. Çünkü “küresel egemenlik” mantõğõ, “ulusal egemenlik” mantõğõnõ kalõn bir zõrhla örtmüş, gerici olan ilerici olanla yer değiştirmişti. ABD’nin küresel egemenliği ve çõkarlarõ için, o, kendi- si, kardeşini Filistin askõsõna asmõştõ; şimdi, astõğõ kardeşi gibi ulus olarak öz- gür olmak, yurdunu (siyasal, ekonomik ve askeri) işgalden kurtarmak istediği için, bu kez kendisi filistin askõsõna ge- riliyordu. Gerekçe aynõydõ: “Vatan hainliği!” Ne zaman biri vatanõ kur- tarmaya doğrulsa, idam gömleğinde bu yafta okunurdu. Bizim burada sorguladõğõmõz, Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin kendi öz kimli- ği değil, Silahlõ Kuvvetler’in özüne ya- bancõlaşmõş, kendini kendine düşman- laştõrmõş, halkõnõ halkõna kõrdõranlarla elleştiği ve dilleştiği kimliktir. ABD’nin, NATO zõrhlõ, Türkiye üzerinden kim- lik değiştirme, Türkiye’nin kimliğini de- ğiştirerek kendi kimliğini geliştirme, Türkiye’yi bölerek küresel bütünleşme oyunudur bu oyun. İnönü ve Johnson. 12 Mart (1971) yarõ-askeri darbesine ve 12 Eylül (1980) askeri darbesine toplumsal ortamõn oluşturulmasõnda, Amerikalõ uzmanlarõn, Türkeş’in kurduğu 45 komando kampõnda cinayet, suikast, sabotaj ve iç savaş yöntemlerini öğrettiği Bozkurtlar büyük bir rol oynadõ. Amerikalõ uzmanlardan cinayet, suikast, sabotaj dersleri alan bu komandolar, bir yerden bir başka yere taşõnõyor, orada, gene CIA görevlilerinin hazõrladõklarõ plana göre, Türkiye, cinayet, sabotaj, suikastlar ile iç savaşõn eşiğine getiriliyordu. Siyasi partinin kõlavuzluğunda, “ülkücü” adõyla kitle oluşturan gençliğin desteğiyle, ulusal ve bağõmsõzlõk hareketleri, “ülkenin bütünlüğünü korumak ve özgür ulus olarak varlığını sürdürmek” adõna kanla kirletildi ve yok edildi. Siyasal amaçlõ cinayetler işleyerek, suikast ve sabotaj gerçekleştirerek, askeri müdahaleye ortam hazõrlandõ. Ve bir kõsõm kumandan, bir gece kurtarõcõ olarak geldiler, bu kez dökülen kanlarõn hesabõnõ, kanlarõ dökülenlerden sordular, “özgür ulus olarak varlığını sürdürmek için” ulusallõk kavgasõ verenleri, bağõmsõzlõk kavgasõ verenleri darağaçlarõna bağladõlar, ülkeyi, ulusallõk, bağõmsõzlõk ve özgürlük adõna, ABD’nin ayaklarõ altõna serdiler ve bütün bunlarõ, “vatanı kurtarma” inancõyla yaptõlar. ABD’nin Bozkurtlara biçtiği rol 1978’de Ankara’da ülkü- cülerin büyük yürüyüşü. B İ T T İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle