Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2010 PAZAR
16 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Henri Barkey: Erdoğan’õn dõş politikasõnda bir eksen kaymasõ görmüyorum
İran politikasõ sorun yaratabilir
Carnegie Endowment for International Peace
isimli düşünce kuruluşunun önemli
isimlerinden, eski başkanlardan Clinton
döneminde önemli görevlerde bulunmuş
akademisyen Henri Barkey’le kuruluşun
Massachusetts Avenue üzerindeki binasõnda
konuşuyoruz. Barkey İstanbul doğumlu ve
Türkiye’de neler olup bittiğini çok iyi biliyor.
AKP hükümeti ve Erdoğan’õ İran ve İsrail
politikalarõ nedeniyle ciddi biçimde eleştiriyor.
Bakõn neler söylüyor:
- Türk dış politikasında eksen kayması
olduğu sıklıkla konuşulur oldu. Siz Türkiye’yi
çok yakından izleyen bir bilim insanı olarak
bu görüşe ne diyorsunuz?
H.B. - Eksen kaymasõ ne demek? Türkiye’nin
yõllardõr çok kalõplaşmõş bir dõş politikasõ vardõ.
Hatta şöyle de diyebilirim. Bir dõş politikasõ
yoktu. Yani her zaman tamamõyla içe dönük bir
politikaydõ. Özal zamanõnda bir ara açõlmaya
başladõ ama o açõlma da çok ticari hesaplar
üzerine kuruluydu. Evet, AKP hükümeti de
ticarete çok önem veriyor. Onlar için de dõş
politika biraz da ticaret için yapõlõyor.
Geçenlerde buraya eski bir AKP milletvekili
geldi. “Tayyip Bey anti-İsrail söylemiyle
Körfez ülkelerinden muazzam para
toparladı” dedi. Dünkü katõ ve içe dönük
politikanõn aksine bugün AKP hükümeti çok
taraflõ bir dõş politika izlemeye çalõşõyor. Bu
eksen kaymasõ demek değil.
Hatta eski Dõşişleri Bakanõ İsmail Cem’in de
benzer bir politika izlemeye çalõştõğõnõ iddia
edenler var. Yani niye sadece Avrupa ve ABD?
Türkiye niye daha fazla Uzakdoğu’ya,
Ortadoğu’ya, Afrika’ya açõlmõyor? Ayrõca
Türkiye, iktisadi potansiyeli yükseldikçe
kendine yeni pazar arõyor. Tamam, AB
Türkiye’nin ihracatõnõn yüzde 50’sini alõyor
ama Avrupa pazarõnõn da bir limiti var. Doğal
olarak Türkiye’nin başka taraflara da açõlmasõ
lazõmdõr. Daha da açõk söyleyeyim. Ekonomiyle
dõş politikayõ birbirinden ayõrmak çok hatalõdõr.
Onun için ben eksen kaymasõ görmüyorum.
Çok daha taraflõ bir dõş politika her zaman
Türkiye’nin yararõnadõr. Eninde sonunda
Türkiye yine NATO üyesi, hâlâ AB’ye üye
olmak istiyor.
- Sizce eksen kayması endişeleri AKP
hükümetinin İran’la çok yakınlaşması,
İsrail’e sert bir tutum takınırken Filistin ve
daha çok da Hamas’ı desteklemesinden
kaynaklanmıyor mu?
- Zaten olay Halit Meşal’in davet edilmesiyle
başladõ. Bu davetten sonra İsrail’den, “Biz
Abdullah Öcalan’ı davet etmiş olsaydık
Türkiye ne derdi?” tepkisi geldi. Çünkü
Öcalan Türkiye için neyse Halit Meşal de İsrail
için o. Türkiye’de Taha Akyol başta olmak
üzere pek çok gazeteci, “Ne hakla siz böyle bir
tepki gösterirsiniz?” biçiminde yazõlar yazdõ.
Kusura bakmasõnlar ama pizzacõya bomba
koyanla Öcalan arasõnda ne fark var?
Gelelim İran’a. Türkiye’nin İran’õn
avukatlõğõna soyunmasõ... BM Güvenlik
Konseyi’nde beş ülkenin nükleer silahlar
konusunda anlaşmaya varmasõna karşõn
Türkiye’nin, “İranlılar bize söz verdiler.
Nükleer silah programları yok” demesi de
garip karşõlandõ. İran’õn nükleer silahõ yoksa o
zaman niye 18 yõl gizli gizli çalõştõlar?
Belki İran sonunda nükleer silah üretmekten
vazgeçecek ama şimdi İran’õn avukatlõğõna
soyunmak niye? Yine de objektif açõdan
baktõğõm zaman Türkiye’de bir eksen kaymasõ
görmüyorum. Türkiye’de sõnõfsal ve kültürel
yeni bir elit var. Bu elitin önemsediği başka
konular olabilir. Dõşardan bakõldõğõnda bu
kesim daha inançlõ. Yine de bunun bir eksen
kaymasõna sebebiyet verdiğine inanmõyorum.
Türkiye eski müttefiklerine karşõ bir oluşumda
değil bana göre. Türkiye bir günde değişebilir
mi?
- Konjonktürel olarak baktığınızda bir gün
değişemez mi?
- Olabilir tabii. Ama ben şu anda öyle bir
belirti görmüyorum. Bir de ben her zaman
ekonomiye önem veren bir insanõm. Şu anda
baktõğõnõzda Türkiye en büyük 17. ekonomi
dünyada. ABD’nin başõnõ çektiği küresel
kapitalist sistemin en önemli parçalarõndan
birisi olmaya başladõ Türkiye. Üstelik eksen
kaymasõ dediğimiz zaman Türkiye nereden
nereye gidebilir? Bugün Rusya’yla çok iyi
ilişkiler içinde olabilir. Ama Müslüman
dünyayla da büyük ticari ilişkileri var. AB
Türkiye’nin bir numaralõ ticari ortağõ.
Yine eksen kaymasõna gelelim. O zaman soru
öbür eksenin ne olduğudur. Müslüman eksen
mi? Ama ortada öyle bir eksen de yok. İran’la
Suudi Arabistan’a bakõn. Birbirlerinin boğazõnõ
sõkõyorlar. İsrail İran’a saldõrõrsa buna en çok
sevinecek ülke Suudi Arabistan olur. İran’dan
korkuyorlar. Dolayõsõyla ortada bir Müslüman
eksen de yok.
- Bir de Türkiye’deki AKP hükümetinin ego
şişkinliği içinde olduğau eleştirilerine ne
diyorsunuz?
- Evet. AKP’de kendilerini büyük görme
eğilimi var. Kendilerini büyük bir küresel güç
olarak algõlamaya başladõlar. Erdoğan, “İleride
Türkiye dünyanın onuncu en büyük iktisadi
gücü olacak” demiş. Bunu söyleyen için en
hafifinden abartõyor diyebilirim. Bu olmayacak
tabii ki. Yine de AKP Türkiye’nin stratejik
coğrafi önemi ve ekonomik gücünü, bir de
Müslüman kimliği birleştirip kendine dünyada
bir rol biçmeyi amaçlõyor. Bakõn bugün
dünyada tek bir eksen var. Onun da lideri ABD.
ABD’nin Çin’le olan ilişkileri iç içe. Hem Çin
para birimi Renmin’in revalüasyonu hem de
İran meselesinde Çin ABD’yle birlikte
çalõşacak.
- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
komşu ülkelerle sıfır sorun politikası sizce
gerçekçi mi?
- Herkes komşularõyla iyi geçinmeye çalõşõr.
Bence millet bir şeyi görmüyor. Osmanlõ
İmparatorluğu’ndan Türkiye’ye geçen dünya
kadar sorun var. Türkiye yõllarca bu sorunlara
gözlerini kapattõ. AKP hükümeti bence bu
Osmanlõ mirasõnõ biraz temizleme gereğini
duydu. Bu durum sadece Osmanlõ’ya özgü bir
durum değil. Bütün imparatorluklar geride çok
kötü miraslar bõraktõlar. Bu mirasõ temizlemeye
çalõşmak iyi bir şey. Gelelim Ermenistan
açõlõmõna...
Ermenistan’la açõlõmda Azerbaycan’õ da
incitmeyecek bir tutum izlenmelidir. Prensiple
icraat arasõnda sorunlar çõkõyor. Orada da çõktõ
zaten. Başbakan bazõ şeyleri düşünmeden mi
yoksa iç politikada çok sõkõştõğõ için mi söyledi?
Azerileri neden daha açõlõm içine entegre
etmedi?
Tabii bu noktada Türkiye’de şu başlõyor ne
yazõk ki: Biz her şeyi herkesten daha iyi biliriz.
Bu çok bariz bir şekilde görülüyor. Onun
faturasõ da bir gün çõkacak ve çok kötü olacak,
diye düşünüyorum. Çünkü herkese gidip, biz
bunlarõ sizden daha iyi biliriz, siz
anlamõyorsunuz, demenin anlamõ yok. Hele de
çok sorunlu bir coğrafyada yaşõyorsanõz ve bu
sorunlarõn bir kõsmõ sizin eski imparatorluğun
kalõntõlarõ olduğu bir durumda... Türkiye’de
şöyle bir inanç var: Sanki Osmanlõ
İmparatorluğu çok hoşgörülüymüş, insanlar
birlikte kardeş kardeş yaşarlarmõş. Yok öyle bir
şey. Osmanlõ askeri Viyana’ya dolmuşa binerek
mi gitti? Sonuçta o bir imparatorluktu ve
imparatorluğun gereklerini yerine getirdi.
Acõmasõz da oldu. İmparatorluklarõn doğuşlarõ
ve çözülmeleri çok kanlõ olur.
- Zaten son dönemde pek çok tebaa kanlı
isyanlarla imparatorluktan ayrılmadı mı?
- Ermeni çeteleri de aynõsõnõ yaptõ. Çünkü
çökmekte olan bir imparatorluktan ayrõlmak
istiyorlardõ. Bu da gayet normal. Ama bunu
kalkõp da Türkiye’de neden birileri
söyleyemiyor?
Bakõn, bütün bu sõkõntõlõ geçmişten sonra
Türkiye’ye bakõyoruz. İnsanlarda bir xenofobi
(yabancõ korkusu, düşmanlõğõ) var. Kamuoyu
yoklamalarõna göre insanlarõn yüzde 70’i
Yahudi ya da ateist komşu istemiyor. Bunlarõn
değişmesi lazõm. Bir kere Türkiye’de Sevr’le
başlayan bir komplo teorileri üretme eğilimi
var. Hep yabancõlarõn Türklere karşõ bir şeyler
yapmaya çalõştõklarõna inanõlõyor.
- Ermenistan açılımına geri dönersek?
- Olan ortada. Türkiye, Ermenistan Anayasa
Mahkemesi’nin kararõnõ göstererek kendine bir
neden aradõ. Nitekim Dõşişleri Bakanõ
Davutoğlu, “Ermeniler protokolleri
reddettiler” gibisinden bir söz söyledi. Oysa
Ermenistan’daki prosedür Türkiye’dekinin tam
tersi. Ermenistan Anayasa Mahkemesi
protokollerin parlamentoya götürülmesi
gerektiğini söyledi. Oysa Türkiye’de önce
protokoller TBMM’ye gelecek ondan sonra bir
parti Anayasa Mahkemesi’ne götürebilir. Her
iki tarafta süreci iki aşamalõ kabul edersek bu
durum Ermenistan’õn birinci aşamayõ geçtiğini
gösteriyor. Ama Türkiye bunlarõ TBMM’den
geçiremediği için iş ortada kaldõ. Protokoller
TBMM’den geçse bile CHP büyük ihtimalle
bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürecekti.
Neredeyse bütün dünya Ermenistan Anayasa
Mahkemesi’nin kararõnõ olumlu bulurken
Türkiye buna acayip muhalefet etti. Ondan
sonra da Temsilciler Meclisi Dõşişleri
Komitesi’nden soykõrõm kararõ çõktõ. Eninde
sonunda bu ABD için diplomatik bir sorun.
Pakistan’da da nükleer silah var
- O konuda Erdoğan hep İsrail’in
de nükleer silahı olduğunu ve
bunun üzerine gidilmesi gerektiğini
söylemedi mi?
- Evet, ama Pakistan’õn da nükleer
silahõ var. Siz hiç Erdoğan’õn
şimdiye kadar Pakistan’õn nükleer
silahlarõndan söz ettiğini duydunuz
mu? Hayõr. Niye söylemiyor
Pakistan hakkõnda?
- Pakistan bir Müslüman ülke
olduğu için mi?
- İşte, Washington’da herkes bunu
söylüyor. İlginç olan durum
Pakistan’õn İran’õn komşusu oluşu.
Pakistan’la İran’õn ilişkileri her
zaman parlak olmamõştõr. Nitekim
bundan bir yõl kadar önce Devrim
Muhafõzlarõ’na bir saldõrõ
yapõldõğõnda İran’õn ilk suçladõğõ
ülke Pakistan oldu.
Pakistan’õn nükleer bomba
patlatmasõnõ bõrakõn şimdi yeni bir
nükleer reaktör kuruyor. Ama
Erdoğan buna hiçbir şekilde ağzõnõ
açmõyor.
Hep İsrail’e yükleniyor. Böylece
Erdoğan’õn İran üzerine yapõlan
çalõşmalarõ sabote etmeye çalõşmasõ
gibi bir görünüm ortaya çõkõyor. Bu
da ABD için çok ciddi bir olay. Bir
de şunu unutmamak lazõm. İsrail,
Hindistan ve Pakistan aynõ
kategoride.
- Yani İran, Nükleer Silahların
Üretimi ve Geliştirilmesini Önleme
Anlaşması’nı (NPT) imzaladı ve bu
üç ülke imzalamadı. Onu mu
kastediyorsunuz?
- Evet. Hatta İran NPT’yi ilk
imzalayan ülkelerden birisi.
Dolayõsõyla da bir sorumluluğu var.
Ama öbür üçünün hiçbir
sorumluluğu yok. Çünkü nükleer
silah üretmeyecekleri konusunda
kendilerini bağlamadõlar.
- O zaman da İsrail’le İran’ı bu
bağlamda kıyaslamak elmalarla
armutları kıyaslamaya benzemiyor
mu?
- Aynõ. Ama Erdoğan’õn bunu
õsrarla söylemesi de ciddi bir durum.
Tabii bunlarõ söylemesi ona
Ortadoğu’daki halklar arasõnda prim
yapõyor. Erdoğan’la ilgili, “İşte,
ABD’ye kafa tutuyor. İsrail’i de
cezalandırıyor” görüntüsü veriyor.
Erdoğan biraz da Suriye-İsrail
görüşmelerinde arabuluculuk rolünün
bitmesinin intikamõnõ alõyor. Evet,
herkes nükleer silahlardan arõnmõş
bir Ortadoğu istiyor. Ama Körfez
ülkelerine bakõn. İsrail’in nükleer
silahlarõ konusunda pek sesleri
çõkmõyor.
Çünkü bu silahlarõn ne için
kullanõlacağõnõ çok iyi biliyorlar.
Ama İran’õn niyeti değişik. Ya da biz
öyle olduğunu düşünüyoruz.
O zaman da, Erdoğan niye ortalõğõ
karõştõrmaya çalõşõyor, sorusu
gündeme geliyor. İnsanlar
Washington’da, “Türkiye prestij
kaybedip duruyor” diyorlarsa işte
bu sebepten. Türk tarafõnõn idrak
edemediği nokta ABD için İran
konusunun ne kadar vahim, ne kadar
ciddi olduğudur.
Erdoğan ABD’yi
anlamõyor
- Erdoğan’ın, Türkiye’de kaçak çalışan 100
bin Ermenistanlıyı sınır dışı ederiz sözleri
burada nasıl yankılandı?
- Bir kere Türkiye’de 100 bin değil 12 bin
kadar Ermenistanlõ Ermeni var. Erdoğan’õn çok
dikkatsiz konuştuğunu, aklõna geleni söylediğini,
bunlarõn da zaman zaman çok büyük sorunlar
yarattõğõnõ insanlar biliyor da o sözler aşõrõ uçlarõn
ekmeğine yağ sürdü. Bu sözler belli bir zihniyeti
yansõtõyor, dendi.
- Peki, sizce Obama yönetimi neden bu
Ermenistan açılımına bu kadar önem verdi?
- Çünkü dõş politikada Obama hemen hemen
hiçbir başarõ gösteremedi. Protokollerin
İsviçre’de imzalanmasõ küçük de olsa kendisi
için bir dõş politika başarõsõydõ. Ortadoğu’da da
hiçbir şey yapamamõştõ. İran’da bir şey yapamadõ.
Elinde bir tek Ermenistan vardõ. Ama İran bence
Obama için Ermenistan’dan daha önemli. İran,
ABD için stratejik bir tehdit. Buna da ABD çok
ciddi bir biçimde bakõyor. Eğer Erdoğan,
Obama’yõ İran konusunda yumuşatõp İsrail’e
yüklenme konusunda ikna edeceğine inanõyorsa
korkunç bir biçimde yanõlõyor. Çünkü bu hiçbir
şekilde Obama’nõn aklõndan geçmiyor. Evet,
zaman zaman ABD ve İsrail anlaşmazlõğa
düşebilirler. Ama bu iki müttefik aslõnda birbirine
çok yakõndõr. Erdoğan, ikisinin arasõna girip bir
şeyler yapabileceğini sanõyor. Bunu sandõğõna
göre burayõ anlamõyor demektir. İkincisi de, bu
açõdan Türkiye ABD’nin ve özellikle de Körfez
ülkelerinin duyduğu kaygõyõ anlamõyor demektir.
İran’a avukatlõk yaparak aslõnda İran’a nefes
aldõrõyor. Sonuçta bir NATO ve Avrupa ülkesinin
Avrupa ve ABD’deki konsensüse karşõ çõkmasõ
bir şekilde İran’õ rahatlatõyor ve İsrail meselesini
açarak da suyu bulandõrõyor.
P
O
R
T
R
E
HENRİ BARKEY
İstanbullu bir Yahudi ailenin oğlu.
Ortaöğrenimini Robert Kolej, yükseköğrenimini
uluslararasõ ilişkiler alanõnda İngiltere ve
ABD’de yaptõ. Lehigh Üniversitesi’nde
Uluslararasõ İlişkiler Bölümü Başkanlõğõ görevini
yürüttü. Princeton, Columbia, New York ve
Pennsylvania üniversitelerinde dersler verdi.
1998-2000 arasõ ABD Dõşişleri Bakanlõğõ
bünyesindeki Siyaset Planlama Merkezi
üyelerinden birisi olarak çalõştõ. Carnegie
Endowment for International Peace ve
International Democracy isimli düşünce
kuruluşlarõnõn uzmanlarõ arasõnda yer alõyor.
Uzmanlõk alanlarõ Ortadoğu, Türkiye ve enerji.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Peki, Erdoğan ve AKP hükümeti
İran’la ABD arasında bir köprü
oluşturmayı amaçlıyor olamazlar
mı?
- Olabilir. Ama Bush hükümetiyle
Obama hükümetini birbirine
karõştõrmamak lazõm. Çünkü Bush
hükümetinin birtakõm saplantõlarõ
vardõ. Obama işbaşõna geldiğinde,
“Ben herkesle konuşacağım” dedi.
Obama, Hamaney’e özel mesajlar
gönderdi. Böyle bir açõlõm yõllardõr
ABD’de yapõlmamõştõ. Clinton
döneminde bile böyle açõlõm
olmamõştõ. Obama’nõn Kahire’deki
konuşmasõna da bakarsanõz pek çok
konuda değişik bir politika izlemeye
çalõştõğõnõ görürsünüz. Ama İran
bütün avanslarõ geri çevirdi. Eğer
bugün Rusya’yla Çin, ABD’yle aynõ
taraftaysa bu Obama politikasõnõn
sonucudur. Yoksa Obama, Bush
hükümetinin politikasõnõ izlemiş
olsaydõ Çin ve Rusya, İran’a yaptõrõm
konusunda fikir değiştirmezdi.
Üstelik İran’a karşõ önerilen
yaptõrõmlar çok da sert değil; halka
yönelik de değil. Daha çok bunlarõn
Devrim Muhafõzlarõ ve rejimin ileri
gelenleri üzerinde uygulanmalarõ
öngörülüyor.
Bakõn, ABD’de bütün yetkili
makamlar İran konusunda fikir
birliği içinde. Bunu çok ciddiye
alõyorlar. Türkiye’de ise, “Şimdi
İran’ı bırakın, İsrail’le uğraşalım”
dendiği zaman Washington’da,
“Bunlar ciddi insanlar değil”
düşüncesi hâkim oluyordur.
- İyi de, Erdoğan’ın İran
politikası Türk-ABD ilişkilerini
nasıl etkiler?
- Türk-ABD ilişkileri çok ciddidir.
Onun için bir tek İran yüzünden
zedeleneceklerini sanmõyorum. Ama
öte yandan, bir faturasõ değil de,
bunun sonuçlarõnõn olacağõnõ
düşünmemek de bence yanlõş olur.
Onun için ben eksen kaymasõ görmüyorum.
Çok daha taraflõ bir dõş politika her zaman
Türkiye’nin yararõnadõr. Eninde sonunda
Türkiye yine NATO üyesi, hâlâ AB’ye üye
olmak istiyor.
Erdoğan, Obama’yõ İran
konusunda yumuşatõp İsrail’e
yüklenme konusunda ikna
edeceğine inanõyorsa korkunç bir
biçimde yanõlõyor.
İRAN POLİTİKASININ SONUÇLARI OLUR